25 Mart 2012 Pazar

RUH’UN ÖLMEZLİĞİ

(sayın okuyucu, aşağıda, 240 sayfa olarak yayınlanan  bir kitabın bir bölümünü bulacaksınız. Kitabın "pdf" halini ücretsiz veya basılı kitabı (20 TL) necdet.altinay@gmail.com
 adresinden isteyebilirsiniz, umarım bulduklarınız zamanınıza değer, sevgiler.)

Revize edilmiş makale ve
Kitabı okumak için tıklayınız: Tıklayınız

 
 

Ruh’un sözlük tanımı “can ve canlılık”tır. Bu tanım onun, canlılık sürdükce, ölmezliğini kapsar, hayatın kaynağı olduğunu açıkca, bilimsel olarak gösterir. Canlılığın doruğu ise insandır.
Kayda geçmiş olan değerli kardeşlerin deyişlerinden bir kısmı şöyledir: “Asıl insan nurdur, nurdan gelmiştir, ama insanlar nuru tanımazlar, bu nedenle “neyi arıyoruz?” sorusunun cevabı hep beraber, “Nur muhterem üstadım” diye cevaplanır”. “Bulmak için kendi sesini / Araştır ruhunun felsefesini /…/ Müzik insanı insana taşır / Müzik ile insan nura ulaşır / Gün olur, belki de, Tanrı’sallaşır”. Üç büyük sembolik nur için, “Pergel insanın ruhunu, Gönye bedenini, ikisi birden komple insanı remzeder, kutsal kitaplar da bu sırrı açıklar”. Bu açıklamalardan ruha ilişkin olanların bir kısmı aşağıdaki gibidir.
Kutsal kitaplarda, manâ (gayb) alemi dört aşamalı olarak açıklanır. İlmullah (Allahın ilmi), Alem-i ervah (Ruhlar alemi, ilmin bilim dallarına ayrılması), Levh-i mahfuz (külli Nefs, bilimsel ve teknolojik uygulamalar ile ilmin hayata geçirilmesinden önceki ayrıntılı proje), Sema-i dünya (Dünya seması, Tasavvur alemi, ayrıntılı projenin uygulanacak programa dönüşümü). Bunları, kısaca, üretim açısından , Kavram (konsept), Plan, Program, Bütçe olarak algılayabiliriz. Hiçbir cisim kendine özgü ilminin dışına çıkamaz, ağaç, çekirdeğindeki gizli bilginin zahiri, zuhurudur. Ağaç, çekirdeğin delilidir yani ayetidir, alameti, alemidir. Resim ressamı anlatır, tanıtır, suretler hal lisanı ile nakş’a işaret eder. İnsan, içinde gizlenmiş bulunan olgunluğu zahire çıkararak kurtuluşa erer, kalbi huzur bulur, huzura erer, huzur-u kalp daim namazını kılar. Her oluşumun (zuhurun) arkasında bir irade olduğu, böylece aşikardır. Her zuhur “kün” diye bilinen irade iledir.(En’am 73)
Hazreti İbrahim, gökteki yıldızlar ile insan nefsinin türlü çeşitli arzu ve istekleri arasında ilişki kurmuş, önce, varoluşun sebebini yıldızlara yani nefse bağlamış, sonra, Ay ile Kalp arasında ilişki kurmuş, ancak, sonuçta, esas olanın Güneş yani Ruh olduğunu idrak etmiş, hayatımızın kaynağını bilmiş, Hak’tan başkasının vücudu olmadığını tesbit etmiştir. Ona göre, ne nebi, ne veli, ne de gayri vardır, tüm varlık, vücut birdir, Hu’dan başka bir mevcut yoktur, bütün mevcudat, Hakk’ın vücuduyla mevcuddur. Halk, Hakkın zahiri, gayb alemi Hakkın batınıdır.(a.g.sure,91). Var olan Hakk’dır, Halk olarak bilir, bilinir. Bu gerçek, önce özel kişilerde, tapınaklarda kalmış, zamanla halkın idraki geliştikce, nebiler aracılığı ile halka inmiştir. İlk geniş halk kitlelerine iniş Hz. Musa - Süleyman iledir.
Ruh nuruyla, Kalp danesi yarılır içinden ilim çıkar; Kalp nuruyla nefis çekirdeği yarılır içinden güzel ahlak, çekirdekten ağaç, ağaçtan ise meyva, çıkar. Böylece, ruh nuruyla, iradi ölümle ölen, nefs ölüsünden diri kalp çıkmış, yeniden doğuş-diriliş gerçekleşmiş olur. Tekristen önceki harici, aday gider çırak gelir.(a.g.s, 95)
Ruh semasından inen ilim suyuyla, nefs arzı, beden ülkesinde, her çeşit ahlak ve fazilet otları yeşerir, bunların arasında çok kıymetli ilim ve ahlak hazinesi gizlidir. Zevk ve eğlence üzüm bağlarında, şırası sarhoş eden kalp muhabbeti yapılır, bahçelerinde ise tefekkür zeytinleri ve sadık kuruntu narları gibi türlü çeşitli yemişler yetişir. İnsanlar huzur içinde olgunlaşır, agap sofrası gibi huzur ortamında, ilme dayalı imanla inananlar için önemli işaretler vardır.(a.g.s, 99)
İnsan, Hakkın ilmi ile bilir ve Hakkın vücudu ile mevcuttur, (a.g.s.101). Doğuştan gelen doğal yapımızda, zanlarımıza dayanan istemli hareketlerimiz ile işleyişleri doğal olan organlarımızın hareketleri arasındaki uyumu sağlayabilirsek gerçek ilmi bulmuşuz demektir.
Çırak insana, Hz. Süleyman makamından nur verilir, hitap edilir, eski bilgilerinin yerine, bu bilgilerle dirilip kendini bulabilen aday, yeniden doğmuş, yeniden dirilmiş olur. Yeniden doğuş kavramı ise, ölmeden önce ölmeyi kapsar, benlik duygusundan geçmeyi, egonun yenilmesini, gerçeğe perde olan zanların kaldırılışını içerir. Kardeşce yaşam, asıl insan olan “nur”a kavuşmak, o gerçek bilgiye ulaşmak ve o bilgi veya ruh ile dirilmektir. İnsan olanla olmayan arasındaki fark, bilenle bilmeyen arasındaki farktır. Bilenle bilmeyen eşit olur mu?(Zümer, 9). Çünkü, gerçeği bilenin bilgisi kalpte kökleşir damarlarında yerleşir, bedende nakışlanır.
Doğayı düşünen insanın aklına fikir, tefekkür edene ilham gelir; vicdanının sesini dinleyen külli nefsin, kamu vicdanının, insanlığın, sesini duyar; baktığını bilip görenin kalp gözü açılır basiretli görüşe kavuşur, tüm bunlar, ilmin sembolü olan suyun bulutlaşıp gökyüzüne yükselişi gibi, insanın kendi içinde akluhikmet aracına binerek nefsinden, önce kalbe, sonra ruha yücelişi simgeler. Yüceliş açısından yolun sonu-ahiri olan menzil, varoluş açısından yolun başı-evvelidir, “ruh Tanrı’nın “kün”-“ol” emrindendir” ayetinin anlamı, yeniden keşfedercesine, aşikar olur.
Tanrı, kuvvet ve kudretiyle beden arzında hüküm sürer, bir canlının ölümü, küçük kıyameti, o bedenin helakı, terkedilmesidir. (Zmr, 73). Ancak, ruh ve insanlık ölmez, bir defa daha nefh olunur, (Khf, 49). Nefs levhasında amel nakş olur, yeni levhada, yeni nakışlar oluşur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder