İnsanlıkta Sebat
Reşit oluş, yetkisizlik ve sorumsuzluğun sonu ve yetkili ve sorumlu
oluşun başıdır. Böylece başlar insanlık serüveni ve olgunlaşma süreci. Reşit
olmak dâhil her şey verilmiştir, akıl, fikir, hayal, heves, gayret ve sebat
fıtratta yer alır. Ruh ve beden, nefis ve kalp, akıl ve aşk, fikir ve düşünce
hazırdır. Kitapta bu tezatların oluşturduğu “Semer” kavramı vardır. (11.115,
119) İnsanın yolculuğunu, tevhit üzere, semer üstünde yapması beklenir.
Cehaletten bilgeliğe ulaşmak yetmez, cahillik ve bilgelikten oluşan, karşıt
yönlerden gelen çapraz uçların oluşturduğu semerde her ikisine tutunarak oturup
hedefe ulaşılması istenir. Örneğin, aklın önemi büyük olsa da akıl aşk içindir,
hükmünün aşka gelinceye kadar oluşu, akla uygundur. Bu durumun idraki ise
olgunlaşma yolculuğunda sebat etmeyi gerektirir.
Olgunlaşma sürecinde geri kalmanın, hayal kırıklığına uğramanın sebebi,
genellikle, dikkatin dağılması değil gayretin eksikliği ve sebat etmemektir.
(64.12) Bu hayal kırıklığının idrakiyle sebat etmek, sabrı billâh, sabretmenin
en makbulüne götürebilir.
“Allah ile olmadıkça, benlik ve ikiliğin fena bulmadıkça, Hak ile kaim ve
sıfatıyla fail olmadıkça, sen sebat etsen de sabredemezsin, çünkü hiç kimsenin
bunda nasibi yoktur.” (16.127) Bu sabır, sabrı billâh, sabretmenin en üstün
derecesidir, vuslattır. Önce Allah için sabredilir, sabır-ı Allah, sonra
Allah’ta sabredilir, fillah, yani Hak yolunda, seyri sülûkta, ardından Allah
ile beraber sabır, ma’allah, fiil ve sıfattan soyunarak kalp huzuruyla sabır
gelir ki bunu da Allah’tan sabır, anillah, izler, hicap ve safa ehline
mahsustur.
“Var olan her şeyin ve herkesin varoluşunun bir amacı vardır ve amaca
ulaşılmasıyla varoluş amacı ortadan kalkar ve helak kaçınılmaz olur.” (17.16)
Her bedenin zevali de bedende bulunan organlar gibi, her şeyin birliğinden
ayrışmasıyla olur. Ordunun birliğini ve tekliğini sağlayan disiplinden
uzaklaşılmasıyla ordu çöker. Toplumu ayakta tutan zengin ve nimet sahibi
kişilerin sahip olduklarını birlik için kullanmaktan ve harcamaktan
uzaklaşılmasıyla toplum helak olur. Her şeyin beka ve sebatının sebebi
vahdettir, birlikten uzaklaşılması zevali ve helaki getirir. Bireyler, birlik
için değil kendileri için sebat ederlerse helak kaçınılmaz olur. Yalnız ve
sadece aklı önemseyip aşkı reddetmek tabii ölüme götürür.
“Has kullarımızdan olup maddeden soyunmuş, cihattan kutsanmış, kendisine
beşeri bir öğretici olmaksızın kutsal bilgileri, ledün ilminin tümüne ait
hakikatleri, kendini levam etmeyi, yermeyi, öğrettiğimiz ve manevi olgunluğu
verdiğimiz, nur yüzlü kulu buldular. Musa ona ‘Sana bildirilenleri bana
öğretmen için sana tabi olabilir miyim?’ dedi. O kul, Musa’ya ‘Sen beden
perdeleriyle mahcupsun, bedenden soyunmuş değilsin, gaibe ait manevi hakikatleri
öğrenmen için benim arkadaşlığıma sabredemezsin’ dedi. Musa da ona ‘İstidadımın
kuvveti ve talep etmekte sebatımla inşallah sabredebilirim’ dedi.” (18.65)
Kutsal bilgilerin verildiği kişiden Hakkın hakikatine ait bilgileri öğrenmek
Kitaba uygundur.
“Kalpteki bilgileri ve ilimleri, olgunluk ve fazileti biz ilim yönünden
kapsamışızdır, bu nedenle gayrimiz kapsayamaz ve kalbi Allah’tan başkası
bilemez.(18.91) Bu sebepten kalbe Arş-ı Allah denir. Manevi bilgiler, maddi
bilgilerden farklıdır, öğrenimde sebat gerekir.
“İnsan, acilden halk olundu. Hilkatin, yaratılışın, aslı olan nefis, bir
hal üzere sabit değil, hareketli ve daima ıstıraplıdır; acele edici
yaratılmıştır. Eğer böyle olmasa; bir halden bir hale seyir ve terakki
edemezdi. Zira ruh, daim-üs-sebattır ve ruhun, nefse taalluku sebebiyle kalbin
vücudu hâsıl olur ve ruh ile nefis sebebiyle; kalp, seyirde mutedil olur. İmdi
insan, kendisine sekine, huzur ve sükûn, veren ve tamamiyetini ifade eden ruh
ve kalp nuru galebe etmeyerek, nefis makamında kaldığı müddetçe, cibilliyeti
gereğince, insana acele lâzım gelir.” (21.37-39) İnsan bedenden soyunup kalp ve
ruhun nuruna ermelidir.
“Ve biz, Meryem oğlu «kalp İsa'sını» ve anası «nefsi mutmaini» seyri
illallah ve teveccühte, nefis ile kalbin birleşmeleri ve terakki zamanında,
nefisten kalbin yeniden meydana gelmesi sebebiyle, ikisini bir ayet kıldık. Ve
o ikisini, kalbin; «ruh makamına» ve nefsin; «kalp makamına» terakkisi
sebebiyle, istikrar olunabilecek karar ve sebat ve temkin ve zahir ve keşfeden,
ilmen-yakin sahibi, yüksek bir mekânda birleştirdik.” (23.50)
“Biz sana böylece o sıfatın batılını kökünden söküp imha eden hakkı
getiririz ki o da o rezalete karşılık gelen fazilettir. Sana tecelli eden o
sıfatın makamında duran ve onu keşfedici ilahî sıfatı izhar ederek, tefsir
yönünden daha güzelini getiririz. O sıfatı keşfeden ilahî sıfat hakikatte o
batıl sıfatın tefsiridir. Çünkü örneğin, muhabbet ilahî sıfatının gölgesi
şehvet ve kahır ilahî sıfatının gölgesi gazaptır. Tenezzül mertebelerinde her
nefsanî sıfat, nurani ilahi bir sıfatın tenezzül ederek incelmiş ve perdelenmiş
zulmanî bir gölgesidir.” (25.33) Ayetler, ilahi aşka erişebilmesi için böylece
açıklanmış ve insanın ahdinde sebat etmesi beklenmiştir.
Umarım
biz de ahdimizde vefada sebat edebiliriz.