18 Temmuz 2018 Çarşamba

Hakikatin Gölgesi


            Hakikatin Gölgesi

            “İnsanlık hali” deyip geçilir, halden hale geçiş bazen küçümsenir, bazen yüce duygular içine girilir. Karşılıklı etkileşimin sürekliliği nedeniyle, bedensel ve ruhsal hal değişimlerini birlikte ele almak uygun olur.  Eşyanın aslı ve esası da ilminin aynı olduğuna ve birinin diğerine göre farklı bir ismi, resmi ve cismi olamayacağına göre beden ve ruh aynı olanın farklı görünümüdür. Birisi latif diğeri kesif hal, görünümdür. İkisinin arasına hayvanî nefis canlılığı yerleştirilmiştir. Canlılık söz konusu olunca, belirli bir amaca dönük, makul ve mantıklı hareketler dizisi zorunludur. Bu durum akıl gerektirir. Akıl, izafî düşünür, kıyas eder, her şeyi ayrı ele alır inceler, analiz eder, sentezleri bile çok farklıdır, gölge devreye girer.

            Canlılık, us, akıl gerektiren hareketler dizisi, ilmin uygulanmasıdır. Madde, örneğin taş, bir düşünce üretmedikçe aksini düşünmek makul olur. Yani, “Özelliği, bir bilgisi veya ilmi olan hıfz edici kuvvetler birleşip, bir araya gelip toplanarak kütle oluşturur” demek akılcıdır. Eksi ve artı elektrik yüklü kutuplar ile kuzey ve güney kutuplu manyetik kuvvetlerin etkileşimleri, eletromanyetik kuvvetlerle birlikte, belirli alanlarda izdiham edip, toplanıp kütle oluştururlar. Bilimsel açıdan, “Nasıl oluyor bilinmiyor ama kuvvetler, bozonlar içinde toplanarak gölge oluşturup pıhtılaşır ve kütle oluşturur” ve madde oluşur. Bir hadis der ki: “Yüce Allah en evvel bir cevher (enerji) halk etti, cevhere celali ile nazar edince, cevher hayâsından eriyerek, taşıp yayılarak, kısmen su ve kısmen de ateş oldu.” Cevher de hayâsından, saygı veya edebinden, potansiyelinde olan taşıp yayılma özelliğinden, su ve ateşe dönüşmüştür.  Arştan, ilmin yüklenmesi, indirilmesiyle cevherin su ve ateşe dönüşümüne dikkat çekilmektedir. Bu durum Büyük Patlamada veya Güneşte ilk oluşan ‘maddenin plazma halini’ anımsatır.

            “Her şey, o şeye özgü bir nazar olduğu için vardır. Herkes kendisine özgü bir nazar olduğu için vardır, bunun idrakinde olanlar bu sırrın başkası için olmadığını bilirler.” (42.38) Bilimin ulaştığı son güncel bulgu “Gözlem yapan ile gözlenen birbirinden ayrılamaz.” Enerjinin dalga fonksiyonunun ancak insan gözlemi altında çöküp parçacık özelliği göstermesi ilginçtir. Ele alınan bu bilgiler ışığında, ‘bilgi’ler ve özelliklerin maddeyi ve insana verilen akıl, fikir ve düşünme yeteneklerinin de “Bilinç” oluşturduğu açıktır. İnsanın bilinçli gözleminin, enerjinin dalga açılımını parçacık haline dönüştürdüğü gerçektir. İnsana bahşedilen bilinçli nazar, gözlemleme ve basiretin varoluşa büyük katkıda bulunduğu böylece kanıtlanmaktadır.

            “Yokluk, gizlenip sırlanarak, sır tutarak, izafî vücut bariz, apaçık olmuştur. Yokluk boşluk değildir, yoklukta eşyanın ilmi vardır, ilim ışık olarak görünür hale geçer. Nur, hariçte zahir olan vücuttan ibarettir. Vücut nurdan, ışıktan oluşur, ışır. Eşya ve görünen vücutlar, ezeldeki ilimlerinin açığa çıkmış halidir. Her mevcut bir ilimle görünür; mevcut, ilmin, bilginin görünür halidir. Her şey hak ile zahir olmuş, görünmüştür. İlmin görünür haline ‘gölgenin uzatılması’ denir. Yokluk, her şeyin batındaki vücut hakikatinin sabit bulunduğu ‘levhi mahfuzdur’, ‘sırf yokluk’ değildir. Hakkın batındaki ilim hazinesinde vücudu olmayan bir şey asla zahire çıkamaz ve vücut bulamaz. Her şeyin bilgisini içeren yokluk, sır tutarak, önce enerjiye ve ışığa sonra eşyaya dönüşür, görünür hale gelir. Eşyanın aslı ve esası, görünen maddenin hakikati, Hakk’ın, yokluk aynasındaki, görüntüsü, gölgesidir.” (25.45)

             “Nasıl ki gölge, güneşin varlığına delildir, madde de Hakk’ın varlığına delildir. Bilinmelidir ki eşyanın mahiyeti ve görünenin hakikati, Hakk’ın gölgesi ve Mutlak Vücudun sıfatının işaretidir. Mevcutlar, nur ile hariçte zahir olur görünür. Mevcudat, ezeldeki ilmin izhar edilmiş halidir Kütlenin, görünen enerji olan ışığın, maddenin hakikati, Hakk’ın ilmi, görüntüsü, gölgesidir. Kütlenin hakikati bilinirse, kütlenin, görünen ışık enerjisi olduğu ve Hakk’ın ilmi idrak edilir. Mutlak vücudun ortaya çıkmış, görünür olmuş sıfatıdır. Her cisim ışır, ışık saçar, ışınım halindedir, hakikatini görünür kılar, enerji yayar. Sonra ‘akıl güneşini’ Vücut gölgesine delil kıldık. Akıl delili, gölgenin hakikatinin Vücut’tan farklı bir şey olduğunu doğrular, kanıtlar. Akıl güneşi delalet etmezse, gölgenin vücudu ile hakikati arasında ayrılık olmazsa, mevcut kendiliğinden var olmuş olur, Vücut, mevcut olur. Başka bir ‘şey’ mevcut olamaz. Mevcudun, ilminden ayrı ve gayrı bir ismi, cismi ve resmi olamaz ama farklılığa yalnız akıl şahitlik eder.” (25.45)

            “Ve biz, akıl semasını, üstlerinde (atmosfer gibi) yükselterek, ceset arzını, tagayyür, başkalaşma ve sehven, yanlışlıkla, kasıtsız olarak olabilecek hasar ve hatadan mahfuz kıldık, koruduk. Akıl seması, her türlü hayal, tasavvur, duygu ve düşünceleri kapsayacak ve birbirine bağlayacak şekilde yer alır. Her birisi makul ve mantıklı olabilmek üzere akla dayanır. Akılda boşluk bulunmaz, kırılmaz ve bükülmez, herkes aklını bir kere oluşturunca aklını terk edemez. Bütün bunları anlayamayanlar için akıl seması, mana göklerini yani uzayını, delil ve şahitlerinden, maddi veya bedensel kanıtlarından, uzaklaştırıcıdır. Allah-u Teâlâ Hazretleri, nefis gecesini ve ruh güneşinin nuru olan akıl gündüzünü ve gece ile gündüzü içine alan kalbi halk eden ve izhar eyleyen, açığa çıkaran, zattır. Bunların her biri, ulvi bir karargâh veya makamda ve ruhaniyet semasının bir mertebesinde Allah'a seyir ederler.” (21.30-33)

            Enerji görülemez, etkisiyle bilinir. Görülemeyen bilinebilir; algılanabilir olan ilim, enerjiye dönüşünce EMR, elektromanyetik radyasyon, yayılımı ışık hızında hareket oluşturur. Hareketi algılama yeteneği de insan bilincindedir. Bilinç, akıl ve akıl semasında oluşur, aklın hızı, zaman ve mekân sınırı tanımaz. Gölge, oluşturulur, düşürülür, ses duvarını aşan uçağın oluşturduğu perde misali, hareket perde oluşturabilir. Siz hala “Hak değil perde görüyorsanız, perdenin yanlış tarafındasınız!” denebilir. Perdeyi kaldırmak için nefis gecesinden, akıl gündüzüne, oradan da kalbe geçilebilir. Kalbin içinde gölge olmaz, bilinçli hal içinde, akıl semasında olmaz. Düşünce âleminin içinde, iç âlemimizde gölge olmaz, dış âlemde olur. İç âlemde ‘ben’ yok, gölge yok, dışta ikisi de vardır. Gölge benim vücudumun hakikati, belki de ‘ben’! İnsanın akıl semasında, kuşku olmaksızın, her düşünce makul ve mantıklı olmalıdır.

            Umarım biz de, “Hakikatimiz, Hakk’ın gölgesidir” gerçeğini idrak edebiliriz!