Hakikatin Gölgesi
“İnsanlık
hali” deyip geçilir, halden hale geçiş bazen küçümsenir, bazen yüce duygular
içine girilir. Karşılıklı etkileşimin sürekliliği nedeniyle, bedensel ve ruhsal
hal değişimlerini birlikte ele almak uygun olur. Eşyanın aslı ve esası da ilminin aynı olduğuna
ve birinin diğerine göre farklı bir ismi, resmi ve cismi olamayacağına göre
beden ve ruh aynı olanın farklı görünümüdür. Birisi latif diğeri kesif hal, görünümdür.
İkisinin arasına hayvanî nefis canlılığı yerleştirilmiştir. Canlılık söz konusu
olunca, belirli bir amaca dönük, makul ve mantıklı hareketler dizisi
zorunludur. Bu durum akıl gerektirir. Akıl, izafî düşünür, kıyas eder, her şeyi
ayrı ele alır inceler, analiz eder, sentezleri bile çok farklıdır, gölge
devreye girer.
Canlılık,
us, akıl gerektiren hareketler dizisi, ilmin uygulanmasıdır. Madde, örneğin
taş, bir düşünce üretmedikçe aksini düşünmek makul olur. Yani, “Özelliği, bir
bilgisi veya ilmi olan hıfz edici kuvvetler birleşip, bir araya gelip
toplanarak kütle oluşturur” demek akılcıdır. Eksi ve artı elektrik yüklü
kutuplar ile kuzey ve güney kutuplu manyetik kuvvetlerin etkileşimleri,
eletromanyetik kuvvetlerle birlikte, belirli alanlarda izdiham edip, toplanıp
kütle oluştururlar. Bilimsel açıdan, “Nasıl oluyor bilinmiyor ama kuvvetler,
bozonlar içinde toplanarak gölge oluşturup pıhtılaşır ve kütle oluşturur” ve
madde oluşur. Bir hadis der ki: “Yüce Allah en evvel bir cevher (enerji) halk
etti, cevhere celali ile nazar edince, cevher hayâsından eriyerek, taşıp yayılarak,
kısmen su ve kısmen de ateş oldu.” Cevher de hayâsından, saygı veya edebinden,
potansiyelinde olan taşıp yayılma özelliğinden, su ve ateşe dönüşmüştür.
Arştan, ilmin yüklenmesi, indirilmesiyle cevherin su ve ateşe dönüşümüne
dikkat çekilmektedir. Bu durum Büyük Patlamada veya Güneşte ilk oluşan
‘maddenin plazma halini’ anımsatır.
“Her şey, o
şeye özgü bir nazar olduğu için vardır. Herkes kendisine özgü bir nazar olduğu
için vardır, bunun idrakinde olanlar bu sırrın başkası için olmadığını bilirler.”
(42.38) Bilimin ulaştığı son güncel bulgu “Gözlem yapan ile gözlenen
birbirinden ayrılamaz.” Enerjinin dalga fonksiyonunun ancak insan gözlemi
altında çöküp parçacık özelliği göstermesi ilginçtir. Ele alınan bu bilgiler
ışığında, ‘bilgi’ler ve özelliklerin maddeyi ve insana verilen akıl, fikir ve
düşünme yeteneklerinin de “Bilinç” oluşturduğu açıktır. İnsanın bilinçli gözleminin,
enerjinin dalga açılımını parçacık haline dönüştürdüğü gerçektir. İnsana bahşedilen
bilinçli nazar, gözlemleme ve basiretin varoluşa büyük katkıda bulunduğu
böylece kanıtlanmaktadır.
“Yokluk, gizlenip sırlanarak, sır tutarak, izafî vücut
bariz, apaçık olmuştur. Yokluk boşluk değildir, yoklukta eşyanın ilmi vardır,
ilim ışık olarak görünür hale geçer. Nur, hariçte zahir olan vücuttan
ibarettir. Vücut nurdan, ışıktan oluşur, ışır. Eşya ve görünen vücutlar,
ezeldeki ilimlerinin açığa çıkmış halidir. Her mevcut bir ilimle görünür;
mevcut, ilmin, bilginin görünür halidir. Her şey hak ile zahir olmuş,
görünmüştür. İlmin görünür haline ‘gölgenin uzatılması’ denir. Yokluk,
her şeyin batındaki vücut hakikatinin sabit bulunduğu ‘levhi mahfuzdur’,
‘sırf yokluk’ değildir. Hakkın batındaki ilim hazinesinde vücudu olmayan bir
şey asla zahire çıkamaz ve vücut bulamaz. Her şeyin bilgisini içeren yokluk,
sır tutarak, önce enerjiye ve ışığa sonra eşyaya dönüşür, görünür hale gelir. Eşyanın
aslı ve esası, görünen maddenin hakikati, Hakk’ın, yokluk aynasındaki,
görüntüsü, gölgesidir.” (25.45)
“Nasıl ki gölge, güneşin varlığına delildir,
madde de Hakk’ın varlığına delildir. Bilinmelidir ki eşyanın mahiyeti ve
görünenin hakikati, Hakk’ın gölgesi ve Mutlak Vücudun sıfatının işaretidir.
Mevcutlar, nur ile hariçte zahir olur görünür. Mevcudat, ezeldeki ilmin izhar edilmiş
halidir Kütlenin, görünen enerji olan ışığın, maddenin hakikati, Hakk’ın
ilmi, görüntüsü, gölgesidir. Kütlenin hakikati bilinirse, kütlenin, görünen
ışık enerjisi olduğu ve Hakk’ın ilmi idrak edilir. Mutlak vücudun ortaya
çıkmış, görünür olmuş sıfatıdır. Her cisim ışır, ışık saçar, ışınım halindedir,
hakikatini görünür kılar, enerji yayar. Sonra ‘akıl güneşini’ Vücut
gölgesine delil kıldık. Akıl delili, gölgenin hakikatinin Vücut’tan farklı
bir şey olduğunu doğrular, kanıtlar. Akıl güneşi delalet etmezse, gölgenin
vücudu ile hakikati arasında ayrılık olmazsa, mevcut kendiliğinden var olmuş
olur, Vücut, mevcut olur. Başka bir ‘şey’ mevcut olamaz. Mevcudun,
ilminden ayrı ve gayrı bir ismi, cismi ve resmi olamaz ama farklılığa yalnız
akıl şahitlik eder.” (25.45)
“Ve biz,
akıl semasını, üstlerinde (atmosfer gibi) yükselterek, ceset arzını, tagayyür,
başkalaşma ve sehven, yanlışlıkla, kasıtsız olarak olabilecek hasar ve hatadan
mahfuz kıldık, koruduk. Akıl seması, her türlü hayal, tasavvur, duygu ve düşünceleri
kapsayacak ve birbirine bağlayacak şekilde yer alır. Her birisi makul ve
mantıklı olabilmek üzere akla dayanır. Akılda boşluk bulunmaz, kırılmaz ve
bükülmez, herkes aklını bir kere oluşturunca aklını terk edemez. Bütün bunları
anlayamayanlar için akıl seması, mana göklerini yani uzayını, delil ve
şahitlerinden, maddi veya bedensel kanıtlarından, uzaklaştırıcıdır. Allah-u
Teâlâ Hazretleri, nefis gecesini ve ruh güneşinin nuru olan akıl gündüzünü ve
gece ile gündüzü içine alan kalbi halk eden ve izhar eyleyen, açığa çıkaran,
zattır. Bunların her biri, ulvi bir karargâh veya makamda ve ruhaniyet
semasının bir mertebesinde Allah'a seyir ederler.” (21.30-33)
Enerji
görülemez, etkisiyle bilinir. Görülemeyen bilinebilir; algılanabilir olan ilim,
enerjiye dönüşünce EMR, elektromanyetik radyasyon, yayılımı ışık hızında
hareket oluşturur. Hareketi algılama yeteneği de insan bilincindedir. Bilinç, akıl
ve akıl semasında oluşur, aklın hızı, zaman ve mekân sınırı tanımaz. Gölge,
oluşturulur, düşürülür, ses duvarını aşan uçağın oluşturduğu perde misali,
hareket perde oluşturabilir. Siz hala “Hak değil perde görüyorsanız, perdenin
yanlış tarafındasınız!” denebilir. Perdeyi kaldırmak için nefis gecesinden,
akıl gündüzüne, oradan da kalbe geçilebilir. Kalbin içinde gölge olmaz,
bilinçli hal içinde, akıl semasında olmaz. Düşünce âleminin içinde, iç
âlemimizde gölge olmaz, dış âlemde olur. İç âlemde ‘ben’ yok, gölge yok, dışta
ikisi de vardır. Gölge benim vücudumun hakikati, belki de ‘ben’! İnsanın akıl
semasında, kuşku olmaksızın, her düşünce makul ve mantıklı olmalıdır.
Umarım biz de,
“Hakikatimiz, Hakk’ın gölgesidir” gerçeğini idrak edebiliriz!