Kul, Hakkın Abidesidir
Atamızın dediği gibi ‘insan ve insanlığın gelişimi paraleldir’. Bir
bebek, önce ebeveynlerinin hayalinde belirir, istenir ve ‘olsun’ denir. Doğa
incelenerek, yoktan ve yokluktan birçok şey var edilir, bilinenlere uygun ve
uyumlu, çok şey gerçekleşir. Her seferinde, önce altına yapıp üstüne oturan,
bakıp göremeyen, eliyle tutamayan, yürüyemeyen, hareketsiz, sıfatsız ve
kişiliksiz, kalpsiz ve boş beyinli bir ‘bebek varlık’ elde edilir. Sonra
görülür ki bu varlık en sorumlu ve en yetkili olacaktır. Dünyaya ve evrene
anlam katacak, mana verecek ve her şeyi önemli kılacak, kâmil bir insana
yücelecektir.
İnsan, geriye bakarak, doğayı okuyarak, kendini bilir. Âdem ve Âlemin
ikiz olduğunu idrak edip, kıyasla âlemi öğrenir. Dünya, yıldız ve galaksileri;
kuantum âleminde zerreleri inceler. CERN’DE, tam bir boşluk ve yokluk yani
vakum ortamında, hızlandırıp çarpıştırdığı atom altı parçacık deneylerinden,
evrenin oluşumuna ilişkin sonuçlar çıkarır. Yokluktan, vakum ortamına,
saniyenin 10-40ında, zerrelerin çıkıp var olup yok oldukları deneyimleşir.
Büyük Patlama, var olan bir ‘şey’in patlaması değil uzay-zaman birleşik
alanının patlamasıdır, bu boş ‘barınak’ta, kalp Kâbe’sinde, Beytullahta, ‘ol’
emriyle, hareket başlar. Enerji hareketi, belirli özellikler yani sıfatlar yüklenmiş
zerrelere aittir. “Protonların içinde üçer adet bulunan kuarkların
çarpıştırılmasından ortaya çıkan ‘w bozonu’ Hidrojen atomundan 90 kat daha ağırdır,
‘z bozonu’ ise daha da ağırdır. Bu w bozonun içinden geçen kütleli elektronlar
kütlesiz nötrino olarak çıkarlar.” (1) Hareket sıcaklıktır, ‘ol’dan sonra
oluşan zerreden, hız ve hareketini ayırmak mümkün değildir. Fiil ve sıfatlar,
vücuttan, mevcudatla birlikte, akıbetleri dâhil, verilmiş olarak ortaya çıkar
ve var olur. İkiz atom deneyleriyle, bilim kanıtlamıştır ki neyin, nasıl ve ne
olacağı, evrenin ilk oluşumunda ‘belirlenmiş’ durumdadır. (2) Bilimin kanıtladığı
gerçekler bizi ‘hakikate’ götürür!
Her şeye barınak olarak var olan uzay zaman, uzam, balonunun içinde ilk
oluşan, yani yokluktan çıkıp var olan, kuvvet ve enerji yüklü ışığın, foton
gibi alt parçalarıdır. Işığın hızı sabittir, öyle olması istenmiş! Bugün,
ışıktan daha hızlı yayıldığı veya genişlediği bilinen tek şey uzamdır,
barınaktır, evrendir. Işık, ‘elektrik’, ‘manyetik’ ve ‘elektromanyetik’ olmak
üzere üç temel kuvvetten oluşur. Ayette, “Kuvvetlerin ‘izdiham’ etmesiyle
tecessüm ettiniz, cisimleştiniz, bedenleştiniz” dendiği gibi; (3 Ali İmran, 96)
kuvvetler, belirli alanlarda, Higgs Bozonu içinde, toplaşarak maddeyi
oluşturur. Geriye sadece, yeşillikte, klorofilin, fotonu, ışık enerjisini,
şekere çevirmesi kalır. Enerjiden ışığa, ışıktan maddeye ve klorofil ile de
canlı bitkiye geçişi idrak eden insan için artık Âdem ve Âlemi anlamak çok
kolay ve her şey apaçıktır. Bir canlı hücrenin oluşması için aynı anda üç
fonksiyonun birden var olması gerekir. ‘Dışından enerji alan’, içinde bu ‘enerjiyi amaçlarına uygun kullanan’ ve ‘çoğalmasını
bir sisteme bağlayan’ canlı hücreden ötesi zamana bırakılabilir.
Hücrelerimizin her biri tam teşekküllü bir fabrikadır. Bedenin ihtiyaçları karşılanırsa,
aklı başında bir insan oluşur. Bu gerçekler ışığında, ‘ben’ diyen insan oluşması
için o insana ihtiyaç yoktur! Kâmil insanın ‘inşası’ özeldir. Senin var olman
için sana ihtiyaç yoksa var olmak için bir şeye muhtaç olmayan Yaratan vardır sadece, başkası, gayrisi yoktur. (Özgür İrade: 6 Enam, 61)
“Eşya ve görünen mevcutlar, ezeldeki
ilimlerinin açığa çıkmış halidir. Eşyanın
aslı ve esası, görünen maddenin hakikati, Hakk’ın yokluk aynasındaki görüntüsü,
ilmi, gölgesidir. İlmin görünür haline ‘gölgenin uzatılması’ denir. Vücudun, ilminden
ayrı ve gayrı bir ismi, cismi ve resmi
olamaz ama farklılığa yalnız akıl şahitlik eder.” (25 Furkan,45) “Sıfatının
tecellisi, ortaya çıkışı, için ‘nefehat-i Rabbaniye rüzgârlarını’, ‘şişirici
rüzgârları’ gönderir.” (25 Furkan, 48) Boş barınak olan evrenin içinde enerjiyi
aniden şişiren rüzgâr esebilir. Bir bardağın tasarım, üretim ve malzeme bilim
ve teknolojisinden ayrı bir ismi, cismi ve resmi olamaz, akıl da buna şahittir.
‘Şey’, infosunun, bilgisinin, deposudur. (3)
Bir anlamda, nefsi terbiye oruç, ilme tabi olup itaat namaz, bir şeyi
yerinde, zamanında, dozunda yapmak hac, sorana bilgi vermek zekât, iyi doğru
güzeli ikrar kelimeyi şahadettir. “Sonuç olarak, bu idrak, aşk ile soyunma ve
kavuşma halidir. Bu hal içinde iken
abdın vücudu yoktur. Hak yakin geldiğinde, vücut biter. Vücut yoksa namaz
kılınamaz. Buna, güneşin tulû’u, doğuşu,
birden bire zuhuru, bir şeye
aniden vakıf olup bilme, hali denir. Güneşin
doğuşu zamanı, abdın, kulun, vücuduna vahdet güneşinin istivasından zevali yani
en tepe, doruk, noktasından sonrası zamanıdır. Vahdet güneşi kulun vücudunda en
tepe noktasındayken namaz kılınamaz çünkü orada Hak yakindir, kul yoktur. Namaz
için vücut gerekir. Cem makamından önce yani halk ile mahcup olarak, fark-ı
evvel, ilk fark, benlik,
ikilik zamanında, tevhidi idrak etmekten
önce de; cemden sonra fark-ı sani, ikinci
fark halinde, beka zamanında da; abdın
vücudunun gölgesi var olunca, namaz vacip olur. İnsan, yalnız cem hali
içindeyse Abd-i Hu’dur, abidesidir, delilidir. Namazların en evveli ve en
lâtifi Hafi, gizlilik, makamındaki ‘soyunma ve kavuşma namazı’, “Öğle”
namazıdır. Namazların en makbulü, ‘salâtı
vüsta’ olanı, ise ‘asır namazı’, ‘Ruh makamında Şuhut namazı’ olan “İkindi”
namazıdır. Ruhen, her yerde ve her şeyde Hakk’ın görünmesi namazıdır. Ruh ve hafi makamlarında şeytanın gireceği
bir yer olmadığından öğle ve ikindi namazlarında okumalar gizlidir. Ruhun nuru, ilmin idraki içinde, kalp aydınlığında, gece ve gündüz
meleklerinin buluşmasıyla namaz kılınır. (4) Bu namaz, kalp makamında
kılınan huzur namazıdır. Kalbin hayatı, hakiki aşktır. Yakin olunca batından
bir aşk ve şevk kopar. Namazda, kıyamet koparcasına kıyama durulur, aşk içinde,
aşkta, âşık ile maşuk kavuşur. Kalp makamında, ruh, beden ve nefsin idrakine
varılır. Nefis makamında, baş eğme ve teslim olma namazı, “Yatsı” namazıdır.
Nefis, kalp ve sır gibi şeytanın vesvese etmesi mümkün olan makamlara alâmet
kılınan yatsı, sabah ve akşam namazlarında, şeytanı engellemek için okumalar
yüksek sesle yapılır. (17 İsra, 78; 15 Hicr, 99) (21 Enbiya, 30-33)
Umarım biz de namazı
miraç olan mümin, ‘abide’, olup Hakkın
hakikatini idrak edebiliriz.
Necdet
Altınay 24042022
(2) http://necdetaltinay.blogspot.com/2017/07/nazarla-olusum.html
(3) The Economist, Stephen Hawking's answer, Aug 26th 2015, BY D.J.P.
(4) http://necdetaltinay.blogspot.com/2019/02/namaz-vakitleri.html