Sefaya Yüceliş
Dün yaşananlar, bugünün; bugün yaşananlar da yarının sebepleridir. Her
şey, belirli ve bilinen bir akıbete gider. İlahi nefes ile hayat verilenler,
emanetlerini zekât olarak verip, meşakkati durdurup, kurtuluşa ererse,
kendileri için en hayırlısı olur. Mevcudatın tümünde görülen her çeşit
olgunluk, Hakkın cemal ve celal sıfatlarıdır. Hırsızlığın doruğu, polisliğin de
doruğudur. Bedensel zevk ve lezzetlerden, kalbî duyguları yaşamaya yücelerek;
dostluk, sevgi ve muhabbet, sefa ile safi olursa, ilmin ve muhabbetin kaynağına
yaklaşılmış olur.
“Beden arzında, bireysel tedbir alma, bedensel iş ile işlemler ve hareket
sayesinde yaşanabilecek ortam hazırlanmıştır.
Kalp seması ise sabır,
şükür, tevekkül, bağışlama ve muhabbet makamlarıyla birlikte
bilgi, hikmet ve hakikatler ile donatılmıştır. Hakikat nuru vehim ve kuruntudan
korunmuştur. Vücutta bir şey yoktur. Her şeyin hazinesi indimizde, katımızdadır.
Önce sureti, şekli ve resmi, külli akılda külli veçhesiyle, her yönüyle, resim
olunur, kaza âleminde resmi çizilir. Sonra, sebepleriyle birlikte, levha-i
mahfuzdaki görüntüsüyle külli nefis
âleminde görüntülenir. Daha sonra ayrı ve farklı bir birim olarak, ölçülerine
göre, istenen miktarda, vasıflarına uygun, levha-i kader ve dünya semasında
görüntülenir. Kısaca, külliden cüziye, her şey tasarımına uygun
gerçekleştirilir. Her şey belirli ölçüde, şekilde, yerde ve zamanda kendine
özgü yaradılış ile indirilir. İlahi nefes rüzgârları, hikmet ve bilgi
aşılayıcı, kalplere sefalar verici ve tecellilerin kabulüne hazırlayıcı, olacak
şekilde estirilir. Ruh göğünden hakiki ilimler suyu indirilerek insanlar ihya
edilir. İhya edilmezden önce insanın ilim hazinesi yoktur. İnsan, ‘Hayat-ı İlmiye’,
ilmin hayatı, suyuyla fıtrat makamında, kıyam ederek hakiki hayat ile ihya
edilir. Vahdette fâni kılmakla da imâte eder, öldürürüz. Sizin fenanızdan
sonra, baki olan vücutları vâris olanlar ancak biziz.” (15 Hicri, 21-23) Önce ‘Kaza
Âleminde’ kapsamlı resmi çizilir. Sonra,
sebepleriyle birlikte, levha-i
mahfuzdaki görüntüsüyle, ‘Külli Nefis Âleminde’ görüntülenir. Daha sonra farklı
bir birim olarak, ölçülerine göre, istenen miktarda, vasıflarına uygun, levha-i
kader ve ‘Dünya Semasında’ görüntülenir. Kısaca, Plan, Program, Bütçe, Uygulanır!
“Anlayışları nedeniyle «Rahman isminin feyzini, ilmini, kabule mahsus
olan» Rahman’ın has kulları, nefisleri huzur içinde tatmin olmuş, hareketleri
benimsemeye, üstlenmeye, ‘ben’ demeye, çekinen kimselerdir. Bu kimselerden
istenen tek şey ‘ben’ dememe beyanıdır. Bunlar, hareketlerin, akıl ve organlarının,
emniyet içinde olduklarına kararlılıkla inandığı için, sakindir. Yeryüzünde
yavaş gezenlerdir. Ve onlar, sefalet
ehli olan cahiller, kendilerine hitap ettikleri vakit «cahillerin sözlerini
teslim edip kabul ederler». Rahmet ile dolu ve sefaletle zuhur etmekten uzak ve
kalp nuruyla kuvvetlenmiş olan nefisleri, «cahillerin ezasından müteessir ve
muzdarip olmaktan âli olduğundan» cahillere karşı muaraza, itiraz, etmezler.
Onlar, «riyazet ile fani» «kalbin sıfatları ile kaim», «hayat-ı ilahiye ile hay, diri»
olurlar. Diri oldukları halde «Rab’lerine
itaat edip onunla kalarak ve nefis makamında irade ile meyyit, ölü, olurlar» ve
ettikleri duaya uygun «hal lisanıyla»: «Ey Rabbimiz, bizden cehennem azabını
men et, zira cehennem azabı bir hükümdür ve cehennem fena bir makam ve karargâhtır»
derler.” (25 Furkan, 63,64)
“Selâm, gönülleri şen olan, yaratılışları eksiksiz, temizlenip seçilen,
has kullarına özeldir. Varlıkların tamamında görülen tüm olgunluk, Hakkın cemal
ve celal sıfatları olup, bu olgunluklarda gayrın nasibi yoktur. Has kullarından
seçip saf kıldığı kullarının zatlarının sefası ve aynlarının, hakikatlerinin,
istidat noksanlığından ve perdelenmekten temizlenmiş olması, Hakkın o kullarına
selâmıdır.” (27 Neml, 59) “Has kulların ‘selâmün âleyküm’ demeleri, Hakkı
kabule mani olan afattan Allah size selamet, kurtuluş, versin demektir. Biz,
sefahat, sefalet ehli, düşkün, olmakla yok olmaya mahkûm kişilerin muhabbetini
talep etmeyiz, çünkü onlar bizim muhabbetimizden faydalanmazlar.” (28 Kasas,
55)
“Allah’tan başka evliya dostlar edinenlerin misali ev yapan örümcek
misali gibidir. Uhrevi yaşamın kaynağı, Zatın Tekliği ve İlahi Muhabbettir. Bu
dostluk, sevgi ve muhabbet; terkibin zevali zamanında, terkip olunan şeyden
kurtulduktan sonra, maddeden soyunduktan sonra, kalp ve ruh makamında; nefsin,
beden perdelerinden kurtuluşu zamanında, sefa ile safi olabilir. Çünkü o
makamda muhabbetin kaynağına yaklaşılmış olur. Kıyamet gününde ise büsbütün
safi ve sırf ilâhi muhabbet olur.” (29 Ankebut, 41) “Ey müminler, Allah’a tabi
olup doğru söz söyleyin, sözde doğruluk sıdk ve sevaptır. Sadık oluş her
saadetin mayasıdır, her kemalin, olgunluğun, aslıdır, çünkü kalbin
sefasındandır. Kalbin sefası ise tüm olgunlukların ve tecellilerle
aydınlanmanın kabulünü gerektirir.” (33 Ahzab, 70)(Y) “Allah dostları, konuşma
ve görüşmelerinde bilişirler. Biliştiklerinden, tevafuk, uyum ve uygunluk,
içinde olurlar, zatlarından soyundukları için sevişirler. İrfan, anlayış ve
idrakin sefasıyla sefalaşırlar, dünya ve ahret işlerinde yardımlaşırlar. Bu
dostluk, canı gönülden olan samimi dostluktur. Bu dostluklar, Enbiya, Evliya,
Şüheda ve Asfiyanın, olgun, kâmil insanların muhabbetleridir.” (43 Zuhrüf, 67)
Umarım bizim de dostluğumuz, kalp ve ruhumuzda, sefa ile safi olabilir ve
biz de bilişir, sevişir, tevafuk, uyum içinde, samimi dost olabiliriz.
Necdet
Altınay 14042022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder