13 Nisan 2022 Çarşamba

Sefaya Yüceliş

 

Sefaya Yüceliş

Dün yaşananlar, bugünün; bugün yaşananlar da yarının sebepleridir. Her şey, belirli ve bilinen bir akıbete gider. İlahi nefes ile hayat verilenler, emanetlerini zekât olarak verip, meşakkati durdurup, kurtuluşa ererse, kendileri için en hayırlısı olur. Mevcudatın tümünde görülen her çeşit olgunluk, Hakkın cemal ve celal sıfatlarıdır. Hırsızlığın doruğu, polisliğin de doruğudur. Bedensel zevk ve lezzetlerden, kalbî duyguları yaşamaya yücelerek; dostluk, sevgi ve muhabbet, sefa ile safi olursa, ilmin ve muhabbetin kaynağına yaklaşılmış olur.

“Beden arzında, bireysel tedbir alma, bedensel iş ile işlemler ve hareket sayesinde yaşanabilecek ortam hazırlanmıştır.  Kalp seması ise sabır,  şükür,  tevekkül,  bağışlama ve muhabbet makamlarıyla birlikte bilgi, hikmet ve hakikatler ile donatılmıştır. Hakikat nuru vehim ve kuruntudan korunmuştur. Vücutta bir şey yoktur. Her şeyin hazinesi indimizde, katımızdadır. Önce sureti, şekli ve resmi, külli akılda külli veçhesiyle, her yönüyle, resim olunur, kaza âleminde resmi çizilir. Sonra, sebepleriyle birlikte, levha-i mahfuzdaki görüntüsüyle  külli nefis âleminde görüntülenir. Daha sonra ayrı ve farklı bir birim olarak, ölçülerine göre, istenen miktarda, vasıflarına uygun, levha-i kader ve dünya semasında görüntülenir. Kısaca, külliden cüziye, her şey tasarımına uygun gerçekleştirilir. Her şey belirli ölçüde, şekilde, yerde ve zamanda kendine özgü yaradılış ile indirilir. İlahi nefes rüzgârları, hikmet ve bilgi aşılayıcı, kalplere sefalar verici ve tecellilerin kabulüne hazırlayıcı, olacak şekilde estirilir. Ruh göğünden hakiki ilimler suyu indirilerek insanlar ihya edilir. İhya edilmezden önce insanın ilim hazinesi yoktur. İnsan, ‘Hayat-ı İlmiye’, ilmin hayatı, suyuyla fıtrat makamında, kıyam ederek hakiki hayat ile ihya edilir. Vahdette fâni kılmakla da imâte eder, öldürürüz. Sizin fenanızdan sonra, baki olan vücutları vâris olanlar ancak biziz.” (15 Hicri, 21-23) Önce ‘Kaza Âleminde’ kapsamlı resmi çizilir. Sonra,  sebepleriyle birlikte,  levha-i mahfuzdaki görüntüsüyle, ‘Külli Nefis Âleminde’ görüntülenir. Daha sonra farklı bir birim olarak, ölçülerine göre, istenen miktarda, vasıflarına uygun, levha-i kader ve ‘Dünya Semasında’ görüntülenir. Kısaca, Plan, Program, Bütçe, Uygulanır!

“Anlayışları nedeniyle «Rahman isminin feyzini, ilmini, kabule mahsus olan» Rahman’ın has kulları, nefisleri huzur içinde tatmin olmuş, hareketleri benimsemeye, üstlenmeye, ‘ben’ demeye, çekinen kimselerdir. Bu kimselerden istenen tek şey ‘ben’ dememe beyanıdır. Bunlar, hareketlerin, akıl ve organlarının, emniyet içinde olduklarına kararlılıkla inandığı için, sakindir. Yeryüzünde yavaş gezenlerdir.  Ve onlar, sefalet ehli olan cahiller, kendilerine hitap ettikleri vakit «cahillerin sözlerini teslim edip kabul ederler». Rahmet ile dolu ve sefaletle zuhur etmekten uzak ve kalp nuruyla kuvvetlenmiş olan nefisleri, «cahillerin ezasından müteessir ve muzdarip olmaktan âli olduğundan» cahillere karşı muaraza, itiraz, etmezler. Onlar, «riyazet ile fani» «kalbin sıfatları ile kaim», «hayat-ı ilahiye ile hay,  diri»  olurlar. Diri oldukları halde  «Rab’lerine itaat edip onunla kalarak ve nefis makamında irade ile meyyit, ölü, olurlar» ve ettikleri duaya uygun «hal lisanıyla»: «Ey Rabbimiz, bizden cehennem azabını men et, zira cehennem azabı bir hükümdür ve cehennem fena bir makam ve karargâhtır» derler.” (25 Furkan, 63,64)

“Selâm, gönülleri şen olan, yaratılışları eksiksiz, temizlenip seçilen, has kullarına özeldir. Varlıkların tamamında görülen tüm olgunluk, Hakkın cemal ve celal sıfatları olup, bu olgunluklarda gayrın nasibi yoktur. Has kullarından seçip saf kıldığı kullarının zatlarının sefası ve aynlarının, hakikatlerinin, istidat noksanlığından ve perdelenmekten temizlenmiş olması, Hakkın o kullarına selâmıdır.” (27 Neml, 59) “Has kulların ‘selâmün âleyküm’ demeleri, Hakkı kabule mani olan afattan Allah size selamet, kurtuluş, versin demektir. Biz, sefahat, sefalet ehli, düşkün, olmakla yok olmaya mahkûm kişilerin muhabbetini talep etmeyiz, çünkü onlar bizim muhabbetimizden faydalanmazlar.” (28 Kasas, 55)

“Allah’tan başka evliya dostlar edinenlerin misali ev yapan örümcek misali gibidir. Uhrevi yaşamın kaynağı, Zatın Tekliği ve İlahi Muhabbettir. Bu dostluk, sevgi ve muhabbet; terkibin zevali zamanında, terkip olunan şeyden kurtulduktan sonra, maddeden soyunduktan sonra, kalp ve ruh makamında; nefsin, beden perdelerinden kurtuluşu zamanında, sefa ile safi olabilir. Çünkü o makamda muhabbetin kaynağına yaklaşılmış olur. Kıyamet gününde ise büsbütün safi ve sırf ilâhi muhabbet olur.” (29 Ankebut, 41) “Ey müminler, Allah’a tabi olup doğru söz söyleyin, sözde doğruluk sıdk ve sevaptır. Sadık oluş her saadetin mayasıdır, her kemalin, olgunluğun, aslıdır, çünkü kalbin sefasındandır. Kalbin sefası ise tüm olgunlukların ve tecellilerle aydınlanmanın kabulünü gerektirir.” (33 Ahzab, 70)(Y) “Allah dostları, konuşma ve görüşmelerinde bilişirler. Biliştiklerinden, tevafuk, uyum ve uygunluk, içinde olurlar, zatlarından soyundukları için sevişirler. İrfan, anlayış ve idrakin sefasıyla sefalaşırlar, dünya ve ahret işlerinde yardımlaşırlar. Bu dostluk, canı gönülden olan samimi dostluktur. Bu dostluklar, Enbiya, Evliya, Şüheda ve Asfiyanın, olgun, kâmil insanların muhabbetleridir.” (43 Zuhrüf, 67)

Umarım bizim de dostluğumuz, kalp ve ruhumuzda, sefa ile safi olabilir ve biz de bilişir, sevişir, tevafuk, uyum içinde, samimi dost olabiliriz.

                                                                       Necdet Altınay 14042022

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder