21 Ekim 2021 Perşembe

Vaat Edilmiş Topraklarda Deprem

 

Vaat Edilmiş Topraklarda Deprem

Akıl, bazen çok aciz kalır. Aklın işleme ilkesi itibarî ve izafîdir, kıyas yapar. Maddenin tanımı: ‘kütlesi, hacmi ve ağırlığı olan şeye madde denir’. Bu en çağdaş tanım, akıl içindir ama düşünen akla uygun değildir, çünkü ne olduğu belirlenmiyor, ‘ona madde denir’ deniyor. Aslında madde ve zaman yoktur, ‘ego’muz gibi zandır. Elektriksel ve manyetik dalgalar, sırasıyla, gazap ve şehvet güç ve kuvvetleri, vardır. Güçlü kuvvetler maddeye bağlı ve bağımlı değildir. İnsan bilinci, ruhu, maddeden bağımsızdır, birbirlerinden ayrılmaları doğaldır ama bu iş, kıyas olmadığı için akla zor gelir. Cansız, ruhsuz, beden sarsılır, dökülür.

Bölünemez anlamına gelen ‘atom’, maddenin en küçük parçasıdır ama madde değildir, tam bir boşluk ve yokluktur. Atom altı zerreler, tamamen elektrik yüklü dalgalardır, elektromanyetik kuvvetlerden başka bir şey değildir. Bilim burada da ‘parçacık hali gösteren dalgalardır’ deyip çıkar işin içinden. Hayat, ‘maddesel’ değildir, DNA’ya yüklenmiş bir ‘yazılım, irade’ olduğu kanıtlanmıştır. Donanımın yazılıma tabi oluşu, hayatı, canlılığı, ortaya çıkarır. DNA, maddeye hükmederek ‘enerji üretir’, ‘yaşar’ ve ‘çoğalır’. Bir hücrede bu üç işlem aynı anda mevcut olmalıdır. Hayatın, sadece yaşayan bir hücrenin çoğalmasıyla oluşabileceğini de bilim kanıtlamıştır. Evrim, hücrenin gelişimine aittir.

Dalgaların, yalnız insan nazarı altında parçacığa dönüştüğü bir gerçektir. Maddeye nasıl geçilmiş ise cansız maddeden canlılığa da öyle geçiliverir. Bu konuda kutsal mesajlar daha anlamlıdır. “Ortada, açıkta, görünür olanın anlatmaya çalıştığı hafi, gizli olanı, görünür olmaya çalışanı görmeden, hatta inkâr ederek, surette kalmayınız. Aşikâr olarak görünen ‘arz’, görünmeyen, henüz bilinmeyen ‘ilimden’ rızkını alır. Arzın, dört temel anasırdan alacakları takdir edilmiştir. Yeryüzü ve gökyüzü veya arz ve sema olarak bilinen oluşumlar, Haktan rızkını hakça aldıkça oluşur, açılır, gelişir.” (41 Fussilet, 9,10)

Rivayete göre, Allah’ın nefsiyle kaim, yerine geçen, ayakta olan, hayatıyla hay, canıyla canlı, ilmiyle âlim, ruhuyla dirilmiş iken cennette yaşayan Âdem, bedenleşerek dünyaya indirildi. Bedensel nefsaniyeti, canlılığı, Âdem’in zevcesi, eşidir. Âdemoğluna, ilim halinden tekrar ruha dönebilmesi ihsan edilmiştir.  Bilgiler,  kuvvetler halinde uygulandıkça hareket eder, oynaşır. Bedensel nefsaniyetin, canlılıkta, bilgilerin özelliğine uygun bir şekilde, farklılaşarak belirginleştiği için ruh ile cilveleştiği söylenir. İnsanî nefsaniyetin dişiliğinin, eril ruha, her aşamada, aldığı bilgilerin özelliğine uygun gelişip, bir kalp çocuğu doğurduğu rivayet edilir. Veledi kalp, akıl aracılığıyla ruhtan aldığı bilgilerle beslenir, büyür ve kendine vaat edilmiş topraklarda, alanlarda serpilir, hüküm sürer. Bireysel düzeyde, her kişinin bedeni, kendine özgü bir Mısır ülkesidir. Azan Nil, verimli toprağı yarıp akar, taşar; ‘sudan gelen çocuk’ Musa, rahimde kalmaz, doğar, vaat edilen bedeninde yaşar. İnsana, nefsaniyetin her aşamasını, edebiyle, yaşama hakkı ihsan edilmiştir. Mısır ülkesinde, emmare nefisle tutulan yolun sonu olmadığı görüldüğünde, Firavun Nefis, kendini levam ederek, ‘yererek’, bir başka hale geçer; kendisinin, hayalince, her şeye hükmedemediğini, eksikliğini anlar. Firavunun bir rehbere ihtiyaç duyduğu,  halk arasında duyulunca, tevhit ilmine hâkim olan İbrahim’in, aklı temsil eden,  oğlu Yusuf önerilir.  

Beden ülkesi Mısırda, akıl Yusuf’un hükümdarlığı süresince, işlerin düzelmesi memnuniyet verir ve aklın ülkede hüküm sürmesine izin verilir. Önce baş tacı yapılan akıl, zamanla sömürülür ve sadece köle gibi çalıştırılıp nefsanî menfaat için kullanılır. Duygudan yoksun ortamda,  sömürü ve kölelikte,  kalbe ihtiyaç duyulur.  Aklın kalpsizce kullanımı,  maddesel zenginlik verse de mutluluk getiremez.  Levama nefsin,  sudan yani ilimden gelen oğlu,  Hz. Musa, kalp çocuğu olarak, kalbe gerektiği gibi önem verenleri toparlar. Her yer ve zamanda, iş ve işlemlerin, tüm hareketlerin, efalin, aynı ilmin uygulaması olduğu,  akla gelen fikirlerin kutsallığı, anlaşılır. Kalp Musa, kendisine vaat edilen topraklara göç edip, Yusuf’un kardeşlerini, gazap ve şehvet kabileleriyle birlikte, Mısır’dan çıkarır, kalbiyle aklı kölelikten kurtarır. Akıl aracılığıyla kalbe dolan ilim, kalpte mayalanarak çoğalır, taşar ve yayılır. Beden ve madde âleminde yalnız ve sadece bir ve tek ilmin uygulandığının idraki, ayrıca, ilme ulaşma zevk, lezzet ve keyfini de verir. Levam Nefis, bu aşamada tatmin olup, kalbe ram olur, esas krallığın mana âleminde olduğunu hissedip yeni bir hal içine girer. Mutmain Nefsin, ruh babadan olma, kalp çocuğu Hz. İsa; ilmin kendisinin, maddeden, madde halinden,  daha önemli olduğunun idrakine varır. Bu aşamada kalp, âlemin tüm sıfatlarının da yine aynı, bir ve tek, ilmin çeşitli uygulamaları olduğunun idrakine erer. İlmin kaynağı göklerdedir. Mutmain nefis, emmare ve levam nefislerden sonra, ruhun üçüncü eşidir; Hz. Yusuf ve Musa’dan sonra, İsa da üçüncü oğuldur. Âlemde olan Âdem’de de olur!

Aynı Rivayete göre, kalp çocuğu rehberinden tevhit ilmini talep eden, nefsaniyetin aşamalarını yaşayarak, Allah’ın ilmiyle, ruhuyla, zatıyla dirilebilir. Ebeveynleri, Allah’ın kulu Abdullah ve âmin deyip teslim olan,  ilham alan, dördüncü eş Mülheme Nefis sahibi Âmine hatundan olan ve vaat edilmiş topraklarda özel eğitimle yetişen kalp çocuğu, dördüncü oğul Resulümüzdür. Miraca çıkıp inerek, Allah’ın kelamını getiren efendimiz, Hakka ulaşıp dönmüş, ruhun maddeden soyunabileceğini, örnek olmak üzere, gerçekleştirmiştir.

“Beden arzının kadir ve kıymetinin bilinmesi, beden arzının sırrının ortaya çıkışı ve aklın bu sırra erişidir. Sırra eriş, kalpte yerleşen bilgi ve inançlara bağlıdır. Beden ile canlılık hareketleri farklıdır. Bunu fark ediş, madde ile mananın birbirinden ayrılışıdır, mananın maddeden, ruhun bedenden soyunuşu, ayrılışı, aklın zanlarından kurtuluştur. Ruhsuz, cansız beden, sarsıntı geçirir. İnsan ruhu, bilinci, hayvani ruhtan ayrılıp, arınması sırasında, beden ve ruh ilişkisi bozulur, beden harap olur. Bu durumda beden arzı, bir çeşit deprem sarsıntısı geçirir ve şiddetle sarsılır. Beden arzının kadrinin ve kıymetinin bilinmesine sebep olan ilim ve amellerin tümü, kalpte yer eden ilim ve inançlarla ortaya çıkar. İnsan, beden arzının ıstırabına anlam veremez, nedenini bilemez. O zaman beden arzı, hal diliyle haberlerini verir. Bu durumda insanlar da inanan ve inkâr edenler olarak ikiye ayrılır. Bedenlerinin mizaçlarına göre hesap verme ve ceza çekme yerlerine doğru hareket ederler. Zerre kadar hayır işleyen hayrını, şer işleyen şerrini görür.” (99 Zelzele, 1-8)

Umarım biz de tüm beden eşlerimizin kadir, kıymetini ve oğullarını idrak edebiliriz!

                                                                                  Necdet Altınay 20102021

8 Ekim 2021 Cuma

Suyun Azizliği

 

Suyun Azizliği

Bir bardak su verene ‘su kadar aziz ol’ denir. Su, demir gibi Dünya’ya gökten indirilmiştir. Oksijen ve hidrojen tüplerinin açılmasıyla su elde edilmez. Su hayattır. Halk edişin temelidir. Güneş sisteminden önceki, Hidrojen yakıtını bitirip, altın dâhil tüm madenlere dönüşüp dağılan, süpernova kalıntılarında, su kütleleri bulunur. Dünyanın ve insanın % 75’i sudur. Susuz yaşam olamaz, sürdürülemez. Su, ilmin sembolü, her şeyin özüdür. İnsan, önce rahimde ters olarak tutunan su damlasından, sonra kan pıhtısından ve son aşamada da çamurdan yaratılıp, ilimle inşa edilir. Susuz ne toprak olur ne de hava, ateşin de özü sudur, yanıcı Hidrojen ve yakıcı Oksijen suyun özü, H2O formülüdür.

“Ruh semasından bir ilim suyu iner. Nüfus arzında, bu ilim suyu, hikmet pınarları şeklinde kaynaklanır. Aynı su, arzda çeşitli amel ve ahlaka güç kaynağı oluşturur.  Su,  aslından çok farklı olan kök,  sap ve ekin tohumlarına dönüşür.  Sonuçta,  isim ve sıfatları farklı olan şeyler ortaya çıkar.  Bütün bu tecellilerde, benlik kabuğundan soyunmuş hakikat sahipleri için büyük bir nasihat ve ibretler vardır.”  (39 Zümer, 21) “Kur’an,  Furkan olarak görünür;  ilim, suret halinde görünür. Surette kalanlar ilmi göremez. İlim bir düzen içinde surete bürünerek açılım halindedir.  İlmin görünür hale bürünüşünü, bürünüyor oluşunu, görebilmek için ilmi bilmek, surette kalmamak gereklidir.” (41 Fussilet, 5) “Ortada, açıkta, görünür, hadis, zahir, zuhura gelmiş olanın anlatmaya çalıştığı hafa, gizli olanı, görünür olmaya çalışanı görmeden, hatta inkâr ederek, surette kalmayınız. Aşikâr olarak görünen ‘arz’, görünmeyen, henüz bilinmeyen ilimden rızkını alır. Arzın toprak, ateş, hava, su olmak üzere dört temel anasırdan alacakları takdir edilmiştir. Yeryüzü ve gökyüzü veya arz ve sema olarak bilinen oluşumlardan biri olarak arz rızkını aldıkça oluşur.” (41 Fussilet, 10)

Sanal parçacıktan çıkan ilk enerji de,  zamanla oluşan kütle ve madde de,  ilminin aynıdır. S. Hawking’e göre her ‘şey’ bilimsel özelliklerinin, ardındaki ilminin deposudur, kaybolmayan ilminin görüntüsüdür. Evren, sanal parçacığın görünen halidir, önemli olan, bu parçacığın yüklendiği özellikler ve özünde taşıdığı Kur’an, ‘Düzen’, fizik ve matematik ilmidir. Bir inşaat projesinin ismi, resmi,  cismi de, ardındaki ilmin halleridir, aynıdır. “İnsan da fıtratının, fıtratına kazınan ilminin aynıdır.”(41.53,54) Herkesin ve her şeyin cismi ve ameli, ilmine tabidir, biat eder, daim secde eder. Kırk sene önce, bir bilge kişi,  Bursa’da, Ahmet Hançer, “Mana âleminde ispat edildi, madde âleminde ispata gidiliyor” demişti. ‘İnanç âleminde söylenenlerin doğruluğu, bilimsel olarak ispat edilecek’ demiştim.

“Ego, benlik, cahillik, hayvani nefis,  şehvet,  gazap ve bencilliklerden oluşan, ‘Nefsin Semud Kavmi’, ilim suyu tufanında helak olur.” (85 Büruc, 17,18) Kötü huylara Semud kavmi denebilir. Su tufanında kurtuluşa erenler, öğrenimleriyle, örneğin şehvet iffete dönüşerek, yeni sıfatlarıyla doğup, yeni ilim ve ruhla dirilerek yaşarlar. Varlık âleminin ardında olup da gece gibi görünmeyen yedi mertebe, manada olduğu için görünmez. Vücut, hayat, ilim, işitme, görme, irade, kudret ve kelamdan oluşan sekiz sıfat mertebesi ise gündüz gibi maddede, zahirde, açıktadır. Bâtıni değerleri olmayan insanlar, içi boş kuru hurma kütükleri gibidir. Bu insanlardan oluşan kavmin, hayatları ve manaları yoktur.

 Bilgi ve ilim, bilen veya bulanın değildir. İlim, kişiyi, ilmin sahibine götürür.  Batın ve zahirde görünen ilimle, bireysel kişilikler helak olur, kişi fena bulur. “Hak,  Muhammed suretinde zahir olur, görünür. Genel rahmeti, bütün eşyaya vücut vererek ve özüne olgunluğu yerleştirerek, eşyanın tümünü kapsar. Özel rahmeti, olgunluğun idrakine sahip Muhammed evliyasına özgü, sıfatların, hakikati içeren kitabının, inişidir. Bu Kitap önce bütünün, tüm var olanın, var olan her şeyin tamamının; kısaca eşyanın özüne kısaltılarak, öz halinde konduktan sonra; ayetler indirilerek, ayrıntılı bir şekilde açıklanmış Furkan, uygulama aklı, kitabıdır.” (41 Fussilet, 1-4) Kuran, ilim, inmiş; Furkan olarak ortaya çıkmış.

İlim, bilenlerin bilmeyenlere sistemli öğretimiyle öğrenildi. Yoğun öğretim ile öğrenim yoğunlaştı,  bilen ile bilmeyen hızla ayrıştı. Âlim ile cahil arasında uçurum oluştu. Cehaletle ilişiğini kesenin bencil kişiliği, cahilliği, ölmüş sayılabilir. Bu kişinin ilk kişiliği, ilim suyunun tufanında helak olur. İyi okullarda, başarılı olan gençlerin, kısa zamanda kişilik değiştirecek kadar gelişimi dikkat çekicidir. Başarılı gençte öyle bir kişilik oluşur ki başarısız gençte olabilecek bozuk kişilik ile bir ilişkisi olamaz. Muhtemel bu bozuk kişilik tamamen ölmüş,  helak olmuş,  hatta ilimle, kişi, yeniden dirilmiş denebilir. Kitapta adı geçen Semud kavmi ilim suyu tufanında helak olan cahillik, benlik ve bencillik olabilir.

Âlim sıfatına layık görülen kişilerin bireysel kişilikleri de aynı ‘gürleyen sesle gelen şiddetli rüzgâr ve fırtınayla mahvolabilir’. Âlimler, hayatlarını uğruna adadıklarına kavuşmaları halinde,  âlimlik sıfatlarını da  “Bildiklerim benim olamaz, tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir” deyip teslim ederse, arif olur. Bu güzel sıfatlara Âd kavmi denebilir.  Adı geçen kavimlerin durumu, “Tam teslimiyet içindeki Müslümanlar olarak can veriniz, Ölmeden önce ölünüz” (2 Bakara, 132) anlamındaki ayet ile de açıklanabilir.  Adı geçen bu kavimler, böylece, Allah’ın rahmetine kavuşmuş olabilir. Ayetler, yaşanan ve yaşanacakları açıklar.  Evrensel olayların tümünün ardındaki ilim aynıdır.  Kitabımız, Furkan, uygulama, ilmini ayrıntılarıyla açıklar.

Umarım biz de, nefsanî davranışlarımızın temelinin ilim suyu olduğunu idrak edip, fiil ve sıfatlarımızı, tufandan kurtulup, teslim edebilir, arif olabiliriz.

                                                                                  Necdet Altınay 03102021