Aşk Ateşi
Ateş varsa, ışık ve sıcaklık vardır. Isı, enerji, varsa ateş vardır,
sıcaklık ve ışığını ölçerken, kaç mumluk ışık olduğu ölçülürken, J/s=watt,
(joule per second), ısı ile ölçülmüş olur. (1) Ateşin ısı, ışık ve
sıcaklığı, açığa çıkan enerjisi, yananın ve yangının çeşidine göre çok
farklıdır. İnsanın bedensel yangını ile içinin yanması; eşyanın yanması ile
eşyanın oluşumu için gereken yanış, çok farklıdır. Güneşteki yanma ve sıcaklık,
altın ve demir madenleriyle birlikte güneş sisteminin oluşumu için gereken, bir
süpernovanın yanma ve sıcaklığının yanında sönük kalır. Önce, sıcaklığı sonsuz
olan yanma vardı. Sıcaklık ve hareket özdeştir, birbirlerinin kaynağıdır. Su
ısıtılırsa yani enerji verilirse hareketlenir, sürtünme hareketi yani enerji
harcanması da sıcaklığı artırır. Potansiyel varsa açığa çıkar.
Ateş ısıtır, ısınanın sıcaklığı artar,
ısıtıcıdan ısınana olan enerji aktarımına ısı denir. Enerji aktarımı ısınanın atomlarının
hareketlerini artırır ve çarpıştırır. 1 Kg suyu 1 0C artırmak için
1.000 cal yani 4.186 Jule ısı gerekir.
Bir hadise göre “Kişi sevdiği ile haşir olunur, kıyametten sonra onunla
dirilir, ağacın çekirdekten çıkışına benzer.” Bunun nedeni, insan kalbinin,
muhabbet ettiği şeyin suretinde şekillenecek kadar o şeyin, nefsine kazınmasıdır.
Kalpten sevilen kişi, insanın dünyasını doldurur. Ateşin harareti, yanmanın
maddi mi manevi mi olduğuna bağlıdır. Cismanî kuvvetler çok sınırlı oysa ruhanî
kuvvetler sınırsızdır; ruhanî ateşin elemi, cismanî ateşin eleminden hem daha
sürekli hem de daha şiddetli olur. Bu nedenle, «Cehennem ateşi, yetmiş defa su ile yıkandıktan sonra
faydalanmak için dünyaya indirildi» denir. “O ateş, dinden mahcup olanlar, kâfirler, için ihzar olunmuştur.”
(2 Bakara, 24)
“Kişi
kendini bilince, yapısı değişir, olgunlaşmak üzere başkalaşım gerçekleşir. Bu ilk yapının çöküşü, harap olması ve
göçüşüdür. Yapı taşlarının aslının olmayışının, zan oluşunun, idraki, külli
idrake ve ilahi aşka götürür. Bu
durum, haviye, göçmeye, göçük oluşumuna ve göçükte ilahi aşk ateşinin
yanmasına; asar ateşine, eserler yaratan yanışa ve yeniden
diriltilmeye gider.” (2.259) Bir kişi potansiyeli ne ise onu açığa çıkarır,
uygular. Kişinin kendini bilmesi, zanlarından kurtulmasıdır. Sonsuz ve sınırsız
‘Ruhani Kuvvetlerin’ gücünü idrak edince, bunların elektromanyetik enerji
şeklinde ortaya çıkabileceğini görebilir. Nefsanî ve kalbi duyguların kaynağında
ruhani kuvvetlerin olduğu anlaşılır.
“Beş duyu ile gazap ve şehvet olarak bilinen iki nefsanî kuvvete, hakikatleri
bilinmediği için, ‘yedi gaip’ denir. Bilinmeyen yedi gaip, geceyi temsil
eder. Vücut, hayat,
ilim, irade, semi,
işitme, basar, görme, kudret ve kelamdan ibaret sekiz sıfat,
gündüzü temsil eder. İnsanların, bu yedi
gece ve sekiz sıfat rüzgârlarıyla, zahir ve batınlarına etki edilir, kökleri kurutulur,
hatta katledilir. Kendi nefisleriyle ayakta olduklarını ve yaşadıklarını
düşünenlerin hayatları olmayan ölüler olduğu görülür. İçi boş hurma kütükleri
gibi şeklen kuvvetli fakat hayatları ve manaları yoktur, birer haviye,
göçüktürler, hakiki vücutları ve değer verilecek anlamları yoktur. İlahi aşk ve
şevk ateşi olmadan göçüktekiler yanamaz, şiddetli soğuk ve nefsanî heves rüzgârlarıyla
helak olurlar.” (69 Hakka, 5-7) İlahi, ruhani kuvvetlerin suyla yıkanmış hali,
elektromanyetik kuvvetler olarak bilinir. Bu kuvvetler, Higgs Bozonu içinde
toplanarak maddeyi ve bedeni oluşturur. Yedi Gaip kuvvetler bunlardan oluşur.
Bu kuvvetler, ruhani yani ilahi aşk ateşi olmadan yanamaz.
“İzdiham eden kuvvetler, gölgeleşip cisimleşir. Kütlenin hakikati
bilinirse, kütlenin görünen ışık
enerjisi olduğu idrak edilir. İzafi vücut, ‘Mutlak Vücudun’ ortaya çıkmış,
görünür, aşikâr olmuş sıfatıdır. Her cisim ışır, ışık saçar, ışınım
halindedir, hakikatini görünür kılar, enerji yayarak yanar.” (25.45) “Nefsin zulmet
gecesi, insanlara libas, elbise kılınmıştır. Bu zulmet, sizi istila ederek, Hakkın zat,
sıfat ve gölgesinin müşahedesinde, sizi setir eder, örter. Siz hakkın
zat, sıfat ve gölgesini müşahede ediyorum diyerek meşgul olur, var olduğunuzu zannedersiniz. Sizi, hayat
ve dünya da, böylece, gaflet uykusunda uyutur. Hadisi şerif: “Bütün insanlar
uykudadır, ölünce intibah eder, pişer, uyanırlar.” Uykudayken, ‘Daimi hakiki
hayattan’ gafil olunur. Kalpleriniz ruh
nuruyla hayat bulunca, his uykusundan
sonra, kutsal âlem fezasında, intibah ile intişar eder, güneş gibi parlayıp, ışık saçıp,
dağılıp, yanarak yaşarsınız.” (25
Furkan, 47) Ölmeden önce ölen, pişer, yanar!
“Birbirinize karşı düşmanlık etmeyiniz. Düşmanlıklar, vücutta, akıl etme
gücü ve vehim, kuruntu, hayal etme gücü arasında oluşur. Uygunluk ve uyumluluk,
lezzet veya menfaat için olursa, bunlardan mahrum kalındığında düşmanlık
başlar. Tevhitten mahcup olduğu ve nefsini sevdiği için her biri günahından sıyrılmak
ister. Bunlar, arası açık insanların ortasında olan cehennemde, yanarak,
çekişirler.” (50 Kaaf, 28)
Kâmil insan, ruhani kuvvetlerle yanmış, Hakk’ın ruhunun nuru ile
aydınlanmış kişi olarak yanar ve aydınlatır. Süreç aynı süreçtir, her birey bu
sürecin mutlaka bir yerindedir, ama başında ama sonunda. Tasavvuf, gayriyi
yakan ilahi aşk ateşiyle yanıp, yakıcı olmaktır. İnsanın fıtratında, ruhun
nuruyla yanmak vardır. Potansiyel olarak ruhani kuvvetlerin yakıcılığını
hissedebilen insan, maddesel veya bedensel yanışın sönüklüğünü idrak edebilir.
Umarım, biz de ölmeden önce
ölebilir, intibah edip, pişip, intişar edip, yanabiliriz.
28042021