6 Eylül 2023 Çarşamba

İnsan, Evrenin Merkezindedir!

 

İnsan, Evrenin Merkezindedir!

İnsan, yalnız bir araya gelmiş madde veya atom topluluğu değildir. Maddesiyle birlikte manası, ruhu, ilmi, yönetim ve işletim sistemi, bilinci, vardır. Hayat, iradî hareketler bütünüdür. Mevt ise iradi hareketlerin olmaması halidir. İlim, elektromanyetik dalgalar halinde uygulanan kuvvetler şeklinde görülür duruma geçerek, uygulanmış olur. Tagayyür, yani ‘farklılaşarak belirginleşip mükemmelleşme’ kavramına göre verilmiş kütle, eşya, madde, gelişir. Bu dalgasal kuvvetlerin, toplanmasıyla oluşan maddeleşme ve bedenleşme, insanda, ruhun zevcesi olan, maddesel nefsi oluşturur. Ruh ve maddeye, ‘Hayvani Nefis’, canlılık verir. Nefis de, yedi Yıldızın maddesel gelişimine paralel, yedi aşamada kemale erer. Her aşamayı bir Nebi simgeler, sırasıyla, Âdem, İdris, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed. Bireysel düzeyde, bedensel azalar ve organlar, gelişimini tamamlayınca, ‘Nefis’, gelişmeye başlar, merkezini ve amacını arar. İnsan da böylece, olgunlaşmaya ve insanı kâmil olmaya başlar. Büyük bir dairenin çemberinden, merkezine doğru, daha küçük daireler halinde, hareket edercesine, geniş çevresinden, kesretten vahdete, kendi merkezine, doğru hareket eder. Bu inşa ve ifnanın sırrına eren, müşahede eden, kemale erebilir ve Kehf suresinin sırrını kavrayabilir. Kuran, Âlem ve Âdem üçüzdür, özdeştir!

“İnsan, vahdete ne kadar yaklaşırsa, dairenin çevresinden merkeze doğru gelircesine, muhabbet kuvveti de o derece kuvvetli olur. Müminler arasındaki yakınlaşma imanın kuvvetine bağlıdır.” (8 Enfal, 62-63) “Hakk’ın gayri bir şey yoktur. Onda, sizden başkası yoktur, ancak siz varsınız. Onların hepsi helak olsalar bile senin için bir beis, sakınca yoktur. Biz mükemmelliğe, kemale, erişilmesi için eşyanın tümünü ademden, yokluktan, vücuda ihraç eder, çıkarır, sonra da hepsini ifna eyleriz, yok ederiz. Biz efal ve sıfatımızın tecellisi ile beden arzında olanları kuruturuz. Yani nefis ve sıfatları, hakiki mevt veya tabii mevt ile ifna, yok, ederiz. Bu inşa ve ifnanın sırrına eren kemale erer. «Eshab-ı  kehf»  daima Emr-i Hak ile kaim olan yedi kâmil kimsedir.” (18 Kehf, 5-9) “Bedensel gelişim tamamlanınca, nefis de kendi kemalini tahsil etmeye, olgunlaşmasını tamamlamaya zaman bulur ve gaflet uykusundan uyanarak, cevherinin kutsallığını anlayarak, merkezini ve amacını arar. Nefis, fıtrata güveni tam olduğu için kendi âleminin geleceğini arar ve fıtratının nurları parlar, olgunlaşma isteği şiddetlenir. Nefsin rüştünü görürse, Kutsal Ruh, nefse, hakikat ilmini ve hüküm mallarını verir.” (46 Ahkaf, 15) “Sakfı Merfu',  levha-i mahfuza, levha-i kaderden, ‘Yokluk Âleminden’, ilmin suretleri ve ahkâmı nazil olan sema-i dünyadır. Dünya semasına nüzulden, aşağı inişten, sonra ilmin,  cansız şeylere hululü,  içine gizlice girişi ile ilim şahadet âleminde zahir, aşikâr, olur. Bu da insandaki mahal-i hayal,    tasavvur, hayal merkezi, var oluş yok oluş, levhasıdır.” (52 Tur, 5) “Bahri Mescur,  ‘Boşluk Denizi’, Vakum Ortamı,  adı geçen ruh,  ilim ve cansızlarla ispat olunan eşyanın kâffesinin, tümünün, zahir olduğu, göründüğü, canlı cansız suretlerle dolu heyuladır, görkemli büyüklüktür.” (52 Tur, 6) CERN, İsviçre’de yapılan bilimsel araştırma sonuçları, yaratılan ‘Vakum Ortamına’, ‘Yokluktan’ zerreler halinde, kütlesi olan ‘Kuvvetlerin’, sürekli, var olup yok olmakta olduğunu kanıtlamaktadır. (1) Toplam enerjisi sıfır olan Evrenin, bir zerrenin ani genişlemesi sonucunda var olduğu, Bilim İnsanlarınca ileri sürülür. (2) Kuran kanıtlanır!

”O zatî mutlak, vahdetten kesrete doğru, bir merkezden çıkan,  tabaka  tabaka  yedi  sema halkeyledi.” (67 Mülk, 3) “Sema’ya tekrar tekrar nazar edin,  bakın,  her açıdan bakın,    görülmesi düşünülen, talep edilen, beklenen şey görülmez. Faydası yok, usanıncaya kadar tekrar et, gör, hakikat rücu eder, eninde sonunda ortaya çıkar. Çünkü fikir kaynar ve dolaşırsa, yerinde durmayıp gezer ve evrenin çeşitli açılardan görünüşü düşünülürse; bir yerde durmayıp gezilirse, çeşitli açılardan bakılırsa; sema, her açıdan farklı görünmez. Fikirlerin çatışması ve incelemenin tekrarı,  hakikatin ortaya çıkmasına sebep olur. Nazar ediş ve inceleme devam ettikçe beklenen,  umulan görüş bulunamayınca,  nedametten başka bir şey ifade etmeyince,  aynı beklentiyi devam ettirmekten çekinilir, imtina edilir. Evrenin imtina edilen, beklenen görüş gibi bir vücudunun olmadığını kabul etmek çok zor olur. Ayrıca, Semada çatlak, yırtılma bulunamaz.” (67 Mülk, 4) Nereden bakılırsa bakılsın,  evren,  bakılan açının merkezinden,  büyük patlama olmuşçasına,  bakılan nokta, evrenin merkezi, görünür. Görülmesi tahmin edilen şey görülmez, tahminlerde pişmanlık duyulur, nedamet gösterilir. Bir balonun yüzeyinde bulunan galaksilerden bakılıyor gibi, balonun yüzeyinde duruyor gibi,  evrene bakıp bir görüntü tahmin edilir ama evrene her noktadan bakışta aynı şey görülür, Büyük Patlamanın merkez noktasından bakılıyor gibi görünür. Evrenin her noktası, evrenin açılımının, uzayın genişlemesinin merkezidir. Her nokta merkezdir, evrenin merkezidir. Herkes, bakmasını ve incelemesini bilen her insan, evrenin merkezidir. (3) Kendini bilen, evreni bilir, Rabbini bile bilir, belki de bilen Hak’tır!

Bilimsel ve teknolojik buluşlar, ayetlere yeni anlamlar katabilir. Örneğin, 67 Mülk suresinin 4.cü ayetini tam olarak anlamak için bugün ulaşılan, bu linkteki, bilgiye ihtiyaç duyulur. (3) Burada, kısaca, “Kişisel olarak evrenin merkezinde olabiliriz” deniyor. Tam da ayetlerde bildirildiği gibi bedensel gelişimini tamamlayan insan, kesretten vahdete, çemberin dışından merkeze doğru, arayışa geçer. Nereden gelip nereye gittiğini anlar. Çevresinde gördüklerinin, aynı merkezden kaynaklandığını anlar. Her şeyin bildiği ve gördüğü gibi olduğu, var olanın bir ve tek bütün olduğu, aşikâr olur. Evvelde, ilk önce, merkezden, ‘Yokluktan’, ‘Boşluğa’ her ne çıkmış ise hala sadece o vardır, ikinci bir varlık da yoktur. Var Olan, Bir ve Tektir!

Umarım, gelişimle olgunlaşmamızı tamamlar, kendimizi ve Rabbimizi bilebiliriz!

                                               Necdet Altınay 06092023

 

(1)     Boşluk Boş mudur? (https://www.youtube.com/watch?v=FYf7af2tb5U)

(2)     By PAUL BALDWIN EXCLUSIVE, Mar 10, 2016.

https://www.express.co.uk/news/science/612340/Origin-of-the-universe-riddle-solved-by-Canadian-physicists-and-er-it-wasn-t-God

(3)     https://www.youtube.com/watch?v=BOLHtIWLkHg

4 Eylül 2023 Pazartesi

Kıyasla Bilmek

 

Kıyasla Bilmek

Her şey diğeriyle kıyaslanarak öğrenilir, bilinir. Bu alanda Kuran’daki ‘Tagayyür’, ‘Her şey, farklılaşarak belirginleşip mükemmelleşir’, kavramı önemlidir. Kendi âlemimiz, dünyamız ve evrendeki her şey bu şekilde öğrenilir. Ama kendimizi bilmek için kıyas bir düzeye kadar geçerlidir. Özellikle, olgunlaşma sürecine, seyri sülûk aşamalarına, geçişten sonra kıyas yeterli olmayabilir. Kıyasla bilme artınca, kıyassız bilişle, ‘Kendini bilen Rabbini bilir’ aşamasına gelinebilir. Çünkü Allah’ın, ‘Resulümü ben bilirim, beni ise gayrisi bilemez’ kutsal deyimi geçerlilik kazanır. Allah, ilmullah, Allah’ın ilmiyle bilinebilir, bildirilirse eğer. Bildiklerimizle düşünebilir, düşündüklerimizi uygulayabilir olunca, tefekkür edip sezgilere ve ilhamlara erişince, akıl hikmete erince, vahiy bile alınabilir, ihsana, idrake ulaşılabilir.

Düşünür ve görüş sahibi olanlardan alıntı yapılır, o der ki bu der ki gibi duyulan, okunan fikirler paylaşılır. Kaynağından hayal, akıl ve fikir sahibi olunanlar anlatılırken öyle sorular sorulur ki sizin cevaplarınıza siz de şaşırabilirsiniz. Ağzınızdan çıkan fikirler okuyup duyduklarınız olmayabilir. Hatta ‘bunları ben biliyor olamam’ denebilir. Tefekkür ederek kaynağa ulaşmış olabilirsiniz. Emme basma tulumba misali, kaçan suyunuz dolunca, kaynaktan yeni ve taze su çıkarabilirsiniz. Çıkan bu fikirlere sahiplik edemezsiniz, işte bu ezoterik bilgidir, içinizden, derinliğinizden, kaynağından çıkmıştır. Böyle bilgiler sezgiseldir, ilham almışsınızdır, size verilmiştir, Hakkın ihsanıdır. “Biz, inananlar için, ilmin kaynakları olarak,  görme,  işitme, dokunma,  tat alma ve koklamadan ibaret beş dış duyu. Adalet,  vicdan,  zekâ,  hayal ve fikir etme gücü olmak üzere beş de iç duyu. Ek olarak teorik, kuramsal akıl ve pratik, amelî, uygulamalı akıl, olmak üzere 12 vekil gönderdik. Herkes bir ilim üzerinde uzmanlaşır.” (5 Maide, 12) İlmin kaynağı Haktır, ilim, Hakkın gölgesidir!

Kuran, insana kendisinin var olduğunu zannettiren en önemli üç hususun ‘Efal’, ‘Sıfat’ ve ‘Zat’ olduğunu söyler. Şöyle ki, ‘varım, çünkü istediğim gibi hareket ediyorum, yiyor, içiyor, tutuyor, geziyorum’ der. İkinci olarak, ‘çok çeşitli sıfatlara sahibim, ana, baba, evlat, eş, meslek sahibi, iyi, kötü davranışlarım var, güzel, çirkin, sıfatlarım var’ diyebilir. Son olarak da, ‘bir vücudum var, maddi ve manevi benliğim ve kişiliğim, kimliğim, zatım vardır’ der. “İnsan, Allah’ın hayatıyla hay yani diri, ilmiyle âlim, nefsiyle kaim, fiiliyle fail, sıfatıyla mevsuf, vücuduyla mevcuttur.” (2 Bakara, 255) Kişinin, ayrı bir varlıkmışçasına var olduğunu iddia etmesi bir ‘zan’dır. İnsanın, ‘zan’larından kurtulması tam bir imandır!

Ayetlerin dedikleri ve bilimsel deneylerin gösterdiği gibi ‘Hayal’ henüz bilinmeyen yeni bilgilere ulaşmanın bir yoludur ve yöntemidir. (1) Araştırma ve Geliştirme, ARGE, uzmanları birer tefekkür uzmanıdır. Bilinenlerden bilinmeyenlere ulaşırlar. Öyle derin düşünür, tefekkür ederler ki kafalarındaki tüm bilinenleri atıp, beyinlerinde hayalî bir vakum ortamı oluştururlar. Böylece bu vakum ortamı ‘Boşluğuna’, ‘Yokluktan’ yeni bilgiler, ilim kırıntıları çıkıp gelsin isterler. Örneğin, E=MC2 diyen kişi bu formülü galaksiler arasında okumamıştır. Önce aklını bilinenlerden boşaltmış, tefekkür etmiş, derin düşünmüş, hem de günlerce, sonunda sezgi, ilham gelmiş hatta vahye ulaşmış, kendisine ihsan olarak verilmiş olabilir. Bu durumları herkes deneyerek yaşayabilir.

Tasavvufta ‘Vuslat’ kavramı vardır, Hakkı bilmek, Hakka ermek, Hak ile buluşmak anlamlarını taşır. Tevhit ilmi, insanın kendini vermesini, kendinden vazgeçmesini ister. Anadolu erenlerinin ocaklarında Kuran ilmi öğretilir. Dervişlere alması gereken dersler verildikten sonra özümlemeleri beklenir ve uygulamaya geçilmesi önerilir. Bu amaçla ‘Halvete Giriş’ kavramı anlatılır. Halvetin kırk gün gibi uzun bir süreyi kapsadığı bilinir. Küçük bir hücrede, minimum ihtiyaçları karşılanarak, Dünya’dan elini eteğini çekerek, tefekkür etmesi beklenir. Atamızın tercüme ettirdiği Tevilatı Kaşaniye kitabında anlatıldığı gibi her insana ‘Benlik’ kazandıran ‘Efal-Sıfat-Zat’ kavramlarının aslında Allah’a ait olduğu ilmi öğretilir. Bu makamlar Fenafillâh makamlarıdır. Bunların yerine Hakkın efali, sıfatları ve zatıyla yeniden dirilmesi beklenir. Kuranın bu makamları ayetlerde anlatılmıştır. Yeniden dirilişin Hakkın efal, sıfat ve zatıyla olabileceği öğretilir. Halvete giren kişinin tefekkürle oluşturduğu vakum ortamında Hakkın verdikleriyle, Hakka kavuşur. (2) “Yokluktan, enerji, ‘Boşluk’ ortamına, çıkıp var, sonra da hemen yok, olabilir!” (3)

Özel-Genel:“Yedi kat gökler ve yer ve bunlarda bulunanlar Hakk’ı tespih ederler.  Her şeyin,  diğerinde olmayan bir özelliği ve gayrinde olmayan, ona özel bir olgunluğu vardır ki,  o kemal, hâsıl olmadıkça onu arzular ve talep eder. Hâsıl oldukça, onu hıfz edip muhabbet eder, hatta olabilecek olsa bile daha ilerisini istemez.” (17 İsra, 44)

Ehad, Vahit, Samet: “De ki, Hu olarak bilinen Allah birdir, mutlak birliğin hakikatidir ki sıfat itibar olunmaksızın, sıfatları düşünülmeksizin zat demektir. Zat ile sıfatın arasında ancak akıl ile fark bulunabilir. İhlâs, birliğin hakikatini, kesret, çokluk, şaibesinden kurtarmaktır. İyilik kötülüğün, güzellik çirkinliğin delili, şahididir. Vahit, kesret sıfatlarıyla beraber zattır. Her damla su bir diğerinden,  örneğin,  mineral, bakteri veya tuz içermesi nedeniyle,  farklı olsa ve damlalardan oluştuğu bilinciyle derya dersek Vahit,  damlaları düşünmeksizin derya dersek Ehad, deryanın kendisi aslında damlaların olduğunun senedidir, delilidir, Samettir.” (112 İhlas, 1)

Fatiha suresi, Kuranın özetidir. Müslüman olduktan sonra yüzünden okunan duanın, Müslüman olmak için tersinden okunması önerilir. Böyle okuma sırasında önce ‘Ben’ diye başlar dua, ortasında ‘seninle, senden, sana, sığınır; seninle sana ibadet ederiz’ denir ve en sonunda ‘O’, ben yoğum sen varsın, diyerek bitirilir. Son bölümde, ‘Sadece Rahmanî, genel, madde âleminde veya sadece manevi âlemde kalanların değil, kendilerine rahimsi, özel, nimetler de verilen, evvelde, ahirde, zahirde ve batında, Hakk’ı Şuhut edip, şahit olup, Hakk’ın baki yüzünü müşahede edip, görüp, fani vücutları gaip olan Nebinin, sadığın, şühedanın ve evliyanın, yollarına ilet bizi’ denilir. ‘Kuranı öğrettim, insanı inşa ettim’ ayetleri gerçek olur, insana bahşedilen, ‘Bilgelik’ sıfatı duanın kabulüyle gerçekleşir.

Umarım biz de aklı ve kıyası geçebilir, kalpten görür, bildiriliriz de bilge olabiliriz!

(1)      http://necdetaltinay.blogspot.com/2023/05/ilim-kaynag-hayal.html

(2)      http://necdetaltinay.blogspot.com/2023/03/evliya-olgunlugu.html

(3)      https://www.youtube.com/watch?v=FYf7af2tb5U