İnsan, Evrenin Merkezindedir!
İnsan, yalnız bir araya gelmiş madde veya atom topluluğu değildir.
Maddesiyle birlikte manası, ruhu, ilmi, yönetim ve işletim sistemi, bilinci,
vardır. Hayat, iradî hareketler bütünüdür. Mevt ise iradi hareketlerin olmaması
halidir. İlim, elektromanyetik dalgalar halinde uygulanan kuvvetler şeklinde
görülür duruma geçerek, uygulanmış olur. Tagayyür, yani ‘farklılaşarak
belirginleşip mükemmelleşme’ kavramına göre verilmiş kütle, eşya, madde,
gelişir. Bu dalgasal kuvvetlerin, toplanmasıyla oluşan maddeleşme ve
bedenleşme, insanda, ruhun zevcesi olan, maddesel nefsi oluşturur. Ruh ve
maddeye, ‘Hayvani Nefis’, canlılık verir. Nefis de, yedi Yıldızın maddesel
gelişimine paralel, yedi aşamada kemale erer. Her aşamayı bir Nebi simgeler,
sırasıyla, Âdem, İdris, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed. Bireysel düzeyde,
bedensel azalar ve organlar, gelişimini tamamlayınca, ‘Nefis’, gelişmeye
başlar, merkezini ve amacını arar. İnsan da böylece, olgunlaşmaya ve insanı kâmil
olmaya başlar. Büyük bir dairenin çemberinden, merkezine doğru, daha küçük
daireler halinde, hareket edercesine, geniş çevresinden, kesretten vahdete,
kendi merkezine, doğru hareket eder. Bu inşa ve ifnanın sırrına eren, müşahede
eden, kemale erebilir ve Kehf suresinin sırrını kavrayabilir. Kuran, Âlem ve
Âdem üçüzdür, özdeştir!
“İnsan, vahdete ne kadar yaklaşırsa, dairenin çevresinden merkeze doğru
gelircesine, muhabbet kuvveti de o derece kuvvetli olur. Müminler arasındaki
yakınlaşma imanın kuvvetine bağlıdır.” (8 Enfal, 62-63) “Hakk’ın gayri bir şey
yoktur. Onda, sizden başkası yoktur, ancak siz varsınız. Onların hepsi helak
olsalar bile senin için bir beis, sakınca yoktur. Biz mükemmelliğe, kemale,
erişilmesi için eşyanın tümünü ademden, yokluktan, vücuda ihraç eder, çıkarır,
sonra da hepsini ifna eyleriz, yok ederiz. Biz efal ve sıfatımızın tecellisi
ile beden arzında olanları kuruturuz. Yani nefis ve sıfatları, hakiki mevt veya
tabii mevt ile ifna, yok, ederiz. Bu inşa ve ifnanın sırrına eren kemale erer. «Eshab-ı kehf»
daima Emr-i Hak ile kaim olan yedi kâmil kimsedir.” (18 Kehf, 5-9) “Bedensel
gelişim tamamlanınca, nefis de kendi kemalini tahsil etmeye, olgunlaşmasını
tamamlamaya zaman bulur ve gaflet uykusundan uyanarak, cevherinin kutsallığını
anlayarak, merkezini ve amacını arar. Nefis, fıtrata güveni tam olduğu için
kendi âleminin geleceğini arar ve fıtratının nurları parlar, olgunlaşma isteği
şiddetlenir. Nefsin rüştünü görürse, Kutsal Ruh, nefse, hakikat ilmini ve hüküm
mallarını verir.” (46 Ahkaf, 15) “Sakfı Merfu',
levha-i mahfuza, levha-i kaderden, ‘Yokluk Âleminden’, ilmin suretleri ve ahkâmı nazil olan
sema-i dünyadır. Dünya semasına nüzulden, aşağı inişten, sonra ilmin, cansız şeylere hululü, içine gizlice girişi ile ilim şahadet
âleminde zahir, aşikâr, olur. Bu da insandaki mahal-i hayal, tasavvur, hayal merkezi, var oluş yok oluş,
levhasıdır.” (52 Tur, 5) “Bahri Mescur,
‘Boşluk Denizi’, Vakum Ortamı,
adı geçen ruh, ilim ve
cansızlarla ispat olunan eşyanın kâffesinin, tümünün, zahir olduğu, göründüğü,
canlı cansız suretlerle dolu heyuladır, görkemli büyüklüktür.” (52 Tur, 6)
CERN, İsviçre’de yapılan bilimsel araştırma sonuçları, yaratılan ‘Vakum
Ortamına’, ‘Yokluktan’ zerreler halinde, kütlesi olan ‘Kuvvetlerin’, sürekli,
var olup yok olmakta olduğunu kanıtlamaktadır. (1) Toplam enerjisi sıfır olan
Evrenin, bir zerrenin ani genişlemesi sonucunda var olduğu, Bilim İnsanlarınca
ileri sürülür. (2) Kuran kanıtlanır!
”O zatî mutlak, vahdetten kesrete doğru, bir merkezden çıkan, tabaka
tabaka yedi sema halkeyledi.” (67 Mülk, 3) “Sema’ya
tekrar tekrar nazar edin, bakın, her açıdan bakın, görülmesi düşünülen, talep edilen, beklenen
şey görülmez. Faydası yok, usanıncaya kadar tekrar et, gör, hakikat rücu eder,
eninde sonunda ortaya çıkar. Çünkü fikir kaynar ve dolaşırsa, yerinde durmayıp
gezer ve evrenin çeşitli açılardan görünüşü düşünülürse; bir yerde durmayıp
gezilirse, çeşitli açılardan bakılırsa; sema, her açıdan farklı görünmez.
Fikirlerin çatışması ve incelemenin tekrarı,
hakikatin ortaya çıkmasına sebep olur. Nazar ediş ve inceleme devam
ettikçe beklenen, umulan görüş bulunamayınca, nedametten başka bir şey ifade
etmeyince, aynı beklentiyi devam ettirmekten
çekinilir, imtina edilir. Evrenin imtina edilen, beklenen görüş gibi bir
vücudunun olmadığını kabul etmek çok zor olur. Ayrıca, Semada çatlak, yırtılma
bulunamaz.” (67 Mülk, 4) Nereden bakılırsa bakılsın, evren,
bakılan açının merkezinden, büyük
patlama olmuşçasına, bakılan nokta,
evrenin merkezi, görünür. Görülmesi tahmin edilen şey görülmez, tahminlerde
pişmanlık duyulur, nedamet gösterilir. Bir balonun yüzeyinde bulunan
galaksilerden bakılıyor gibi, balonun yüzeyinde duruyor gibi, evrene bakıp bir görüntü tahmin edilir ama
evrene her noktadan bakışta aynı şey görülür, Büyük Patlamanın merkez
noktasından bakılıyor gibi görünür. Evrenin her noktası, evrenin açılımının, uzayın
genişlemesinin merkezidir. Her nokta merkezdir, evrenin merkezidir. Herkes, bakmasını
ve incelemesini bilen her insan, evrenin merkezidir. (3) Kendini bilen, evreni
bilir, Rabbini bile bilir, belki de bilen Hak’tır!
Bilimsel ve teknolojik buluşlar, ayetlere yeni anlamlar katabilir.
Örneğin, 67 Mülk suresinin 4.cü ayetini tam olarak anlamak için bugün ulaşılan, bu linkteki, bilgiye ihtiyaç duyulur. (3) Burada, kısaca, “Kişisel
olarak evrenin merkezinde olabiliriz” deniyor. Tam da ayetlerde bildirildiği
gibi bedensel gelişimini tamamlayan insan, kesretten vahdete, çemberin dışından
merkeze doğru, arayışa geçer. Nereden gelip nereye gittiğini anlar. Çevresinde
gördüklerinin, aynı merkezden kaynaklandığını anlar. Her şeyin bildiği ve
gördüğü gibi olduğu, var olanın bir ve tek bütün olduğu, aşikâr olur. Evvelde,
ilk önce, merkezden, ‘Yokluktan’, ‘Boşluğa’ her ne çıkmış ise hala sadece o vardır,
ikinci bir varlık da yoktur. Var Olan, Bir ve Tektir!
Umarım, gelişimle olgunlaşmamızı tamamlar, kendimizi ve Rabbimizi bilebiliriz!
Necdet
Altınay 06092023
(1)
Boşluk Boş mudur? (https://www.youtube.com/watch?v=FYf7af2tb5U)
(2)
By PAUL BALDWIN EXCLUSIVE, Mar 10,
2016.