Habbeden Dâbbeye Kendimizi Tanımalıyız
İnsan tanımlanırken madde ve mana, ruh ve beden, olarak
iki âlemden oluştuğu düşünülür. Hatta düşünen akılların zaman içinde
uzmanlaşması nedeniyle, konuya ilişkin maddesel ve ruhsal ilimlerin insanı
tanımlamaları ilgi çeker. Tanımlama amacıyla, ilgili olabilecek tüm bilgileri
ortaya koyup, önce analiz sonra sentez edilmesi uygun olur. Madde ve mana
deyimlerinden başlanabilir. Ezelden ebede gibi, ele alınan konu ‘insan’ olunca
tarihsel boyutuyla ve ‘kutsallık’ kavramıyla da ele almak uygundur.
Güncel bilimsel alanda, ‘madde’ kavramı ‘kütle’
kavramının ardındadır. Madde, ‘kütlesi sıfırdan büyük ve uzayda hacmi olan’ ‘şey’dir.
Fizikçiler, Higgs (H) Bozonu olmadan kütlenin
yok olduğuna inanır (believe). Higgs Alanı, simetri kırıcıdır, görülemez ve
gözlemlenemez, evrensel bir ortamdır, ‘kütlesiz parçacıkları farklı kütlelere
ayıran’ ortamdır. H Bozonu, alanın ‘kuvvet
taşıyıcısıdır’, diğer parçacıklara
kütlesini veren parçacıktır. Kütle, her şeyin kendine özgü özelliğidir. Vakum
ortamında ışığın bütün dalga boyları aynı hızdadır. Prizma ortamı, beyaz ışığı
farklı dalga boylarına ayırır. Prizma, beyaz ışığın, hız-simetrisini kırar. Evrenin Elektromanyetik-EM alanının kuvvet taşıyıcısı da fotondur. Atomların neredeyse tamamı boşluktur,
%99,9999999999996 boşluktur.
Çekirdeği bir bilye ebadında düşünürsek en yakınındaki elektron
neredeyse 800 metre ötede bulunur. Çekirdeği de aynı oranda büyük bir
boşluktur. Atomun çekirdeğindeki boşlukların da içini dolduran kuvvet alanları
vardır, kuvvet alanları enerji taşır. Elektronlar ile çekirdek arasında
elektromanyetik bir kuvvet alanı vardır. Bu elektromanyetik alan etkileşimi
sayesinde atomlar birbirleri ile bağ yapar ve kimyanın ve yaşamın var olması
mümkün olur. Bilim insanları der ki: “Nasıl oluyor bilinmez ama bozonların
içinde toplanan kuvvetler maddeyi oluşturur”. Bu bedensel temelden sonra, yeşil
yaprakların Güneş ışığını şekere dönüştürmesiyle de canlılığın ve yaşamımızın
temeli atılmış olur.
Birçok kutsal mesajda halk
ediliş öncesi, akıl verilişin öncesi parça, kısım, alan veya bölüm anlamındaki
‘habbe’ ve mahlûk, halk edilmiş ‘şey’, anlamındaki ‘dâbbe’ deyimi geçer.
(2.164; 16.49) Kalp, merhamet, şefkat, sevgi ve aşk gibi duygusal kuvvetlerin
çıktığı bir kaynaktır. Bedensel hareket, iş ve işlemlerin bu kuvvetlerden
kaynaklandığı açıktır. “Nefis habbesinden, kalbe güç veren sadık niyetler
çıkarırız. Meyvenin çiçeğinden meyvenin çıkışı gibi, akıl hurmasının zuhur
etmesinden bilgi ve hakikatler hâsıl olur.” (6.99) “Doğadaki her dâbbe, hareket
eden her canlı, kendine özgü bir sudan yani kendine özgü bir ilimden halk
edilmiştir.” (24.45) “Beden arzında, çeşitli eşkâllerde nefsanî suretler dâbbeleri
ihraç eyleriz.” (27.82) “Siz, Hakk’ın hıfz edici, ilim
yüklenebilen kuvvetlerinden oluştunuz. Siz, bu güç ve kuvvetlerin cisimlenmiş,
şekil ve suret kazanmış halisiniz.”(6.61) “İzdiham eden kuvvetler gölgeleşip cisimleşir. Kütlenin
hakikati bilinirse, kütlenin görünen ışık enerjisi olduğu idrak edilir. İzafi
vücut, Mutlak vücudun ortaya çıkmış, görünür, aşikâr olmuş sıfatıdır. Her cisim
ışır, ışık saçar, ışınım halindedir, hakikatini görünür kılar, enerji yayarak
yanar.” (25.45) “Takat, kuvvet, habbe, sizin değil, tesir, kuvvet Allah’ındır.
Size, kalbinizle bağlantılı olan habbelerle, ruhanî ve semavî kuvvetlerle,
yardım ederiz.”(8.9)
Bir insan vücudu, yaşa göre 10 ile 100 trilyon hücreden
oluşur. Her hücre, binlerce veya milyonlarca atomdan oluşan, binlerce
molekülden oluşur. Her molekülün bir görevi vardır. Hemen hepsinde ortak olan,
hücre duvarında yerleşik bir haberleşme molekülüdür. Bu molekülün işi, bir
atoma, eksi veya artı elektrik yüklü iyonları pompalamak, yüklü atomların
elektriğini, göndermek istediği mesaja göre, kodlamak ve diğer hücreye
göndermektir. Her hücrede, ayrıca, kodlu mesajı alıp kodu çözen, almaçlar ve
yeniden kodlayıp göndericiler vardır. Artı ve eksi yüklü potasyum ve sodyum
iyonlarının pompalanmasıyla oluşturulan elektrik yüklü atomlar, örneğin beyin
hücreleri boyunca, gönderilir. Böylece insan düşünür, okur, öğrenir, konuşur
veya fikir üretir. Sindirim, sinir veya kan dolaşım sistemi gibi her sistemimiz
böylece çalışır. Kalem piller 1,5 volttur. Hücreler arası haberleşme ise 70
mili volt (voltun binde biri) ile yapılır. Nefesle ve besinle alınan, oksijen
dâhil, her atom bünyeden çıkar. Hiçbir canlı bünyesinde hiçbir atom
parçalanmaz. Oksijen karbonla bağlanıp çıkar. Besin olarak enerji aldığımızda da,
oksijen atomunun diğer atomla bağlantı, conta, bağ enerjisini kullanırız.
İnsanî her eylem, iş ve işlemimizin, elektromanyetik (EM) dalgaların
kullanımına bağlı olduğunu, elektriği, yeni keşfettik. Kısaca, bilmediğimiz
şeyleri kullanmışız. Hücre ve moleküllerimiz, içimizde, ayrı canlılar gibi
yaşarlar. “İçimde bir ben var benden içeri” diyenimiz oldu. Bünyemizdeki
elektriksel dalgalar dışımızdan tespit edilip kaydedilebilir, müdahale
edilebilir. Et ve kemik görünen, protein, vitamin, madde ve beden, aslında EM
dalgalı parçacıklardan oluşur.
Yokluktan, boşluktan yaratılmışlığımızın bilimsel
bulgularla kanıtlanmasından sonra “Gerçekten hiçbir şey göründüğü gibi
değildir” denmesi artık akla daha yatkındır. “Allah yerin göğün nurudur,
ışığıdır, parlaklığıdır” kutsal mesajı, son bilimsel bulgulardan sonra daha iyi
anlaşılır. Işığın EM enerjisinin, fotonun, bir klorofil molekülü tarafından
şekere dönüştürülmesi ve canlıların da bununla beslenmesi apaçık bir gerçektir.
Fikir üretmek, düşünmek, konuşmak, hafıza kullanmak hep elektriğin kodlanması,
gönderilmesi ve alınması esaslarına bağlıdır. Gerçekler apaçık ortada iken kabullenip
kullanmak bile bize yabancı gelebilir. İnsan beyni, canlılık ve yaşamın “Bağlantısal
bütünselliği”, evrensel boyuttadır, “Kozmik Bilinç” ile bütünleşebilirliği
bilimle kanıtlanmıştır. (1,2) Cüzi irade ve külli irade kavramları daha iyi
anlaşılır olmuştur. Hakkın hakikati böylece anlaşılınca EM alanında uzman
olmayanın “Ben” demesi ve bencillik yapması sorun olabilir.
Umarım, Hakkın hakikatini biz de idrak edebiliriz.