Sesten Konuşmaya
Ses, algılanabilen periyodik basınç değişimleridir.
Ses titreşimle oluşur, titreşim enerjiye dönüşür. Sesin kuvvetine gürlük denir. ‘Sicim Birleşik Kuramına’
göre, “Madde, atomlardan; atomlar da elektron,
nötron ve proton ile içindeki kuarklardan oluşur. Bütün
bu parçacıklar, aslında titreşen küçük sicim ilmekleridir. Sicim kuramı, tek
bir ilkeden, “En ileri mikroskobik
düzeyde her şeyin
titreşen tellerin bileşimlerinden oluştuğu” ilkesiden, ibarettir. Elektron,
bir biçimde titreşen
bir sicim, yukarı kuark başka
bir biçimde titreşen
bir sicimdir. Her hangi
bir ‘şey’in ‘info’su asla yok
olmaz ama kütlesi,
örneğin kara deliğe düşerek, enerjiye dönüşür.” (1)
“Bir
emirle, halen, her
an, oluşmaktaki evrenin, ‘Hadis
olur, fani olur’
şeklinde var ve
yok olması istenmedi, her şeyin
bir amacı vardır.” (21 Enbiya, 16,17) “Ruhsuzluk durumunda,
madde; tek düze bir
sarsıntı, sallantı ve
titreşim içinde olur,
yalnız bilinçsiz sarsıntı ve titreşim içinde
oluş vardır. Diğer bir
deyişle herhangi bir ‘canlı
şey’ olmadan önceki haldir.
Yani madde ve
beden arzının kadri ve kıymetinin
bilinmesine sebep olan ervah, mana ve ameller, kuvvetlerinin tümünü meydana
çıkarır. Böyle durumda, beden arzı, halinin diliyle, hal diliyle, içinde
bulunduğu halinin anlattığı şekilde, haberlerini söyler. O vakit beden arzı,
verilen iradenin nasıl kullanıldığını, evveline ait haberlerini, söyler. Maddenin
içinden, bir ‘şey’ oluşmasına ilişkin,
ilim çıkarıldığı zaman,
maddenin kütle ve
ağırlığı da ihraç edilir, ortadan
kaldırılır, aslına döner. Ruhun maddeden soyunması zamanında, beden arzı da
ıstırap içinde harap olup ortadan kalkar, kütlesi ve maddesi de yok olur.” (99
Zelzele, 1-8)
“Yer ve gök, madde olmaksızın ve müddetle kayıtlanmaksızın, halk
edilmiştir. Yer ve gök, Allah’ın ilmi ile görünür, vücudu ile mevcuttur. Zaman ve mekân ile sınırlı olan aklın itibarı
olmasa, arz ve semanın vücudu itibar olunmazdı.
Sema ve arz, Allah’ın vücudundan ayrı ve gayrı olamaz. Her şey istek ve
iradesiyle, “Kûn, ol” emriyle, ancak söz ve ses duyulmaksızın, arada bir vasıta
olmaksızın ve zaman geçmeksizin birden, sürekli, her an içinde olmaktadır.”(2
Bakara, 117)
“Nutuk, sizin bedenleriniz arzında ve lisanınız üzere zahir olmuş, meydana çıkmış olan ‘mütekellim-i hakikînin’, ‘hakiki kelam
edenin’ sıfatlarından bir sıfattır. Eğer huzur ve görüş sahibi, şahit, iseniz kalplerinize
mütekellim-i hakikî o sıfatla tecelli etmiştir. Nutkunuz, hayvanat sesleri gibi
sedalar olmayıp, hakikî nutuk ise,
kalbinize tecelli eden ‘sıfat’, tekellüm sebebiyle, kelimeler suretinde yer
almış olan rızık-ı maneviniz, size ruh semasından nazil olmuştur. Ve bu suretle
sizin kemaliniz hâsıl olmuştur ve ahret ahvaline onunla hidayet bulmanız için
Hakk’ın nuru size parlamıştır, kalbinize manalarıyla doğmuştur.” (51 Zariyat, 23)
Arz ve sema, madde ve mana, yer ve gök, önce bitişikti, heyula iken,
görkemli bir hayal ve cismanî bir madde iken, yapışık idiler. Uyumlu
farklılaşma ve başkalaşarak mükemmelleşme sayesinde, sonra,
kısadan uzuna ses ve renk dalgaları gibi ayrıldılar.
Benzer şekilde bebek, nokta
iken, kan pıhtısı oldu, ruh verilip,
insan olma ilmiyle donatılıp, arzı ve semasıyla, yayılıp döşendi. Her ne
yaşanırsa tüm varlık ile yaşanır, kısmî yaşanmaz, organsal yaşanmaz, bir bütün olarak yaşanır. Duygular akılla
yaşanır, aklın kullanımında duygular da
etkindir. “İnsan ile Dünyada, arz ve sema, madde ve suret, farklı olarak yedi
kat olarak hüküm ve takdir edildi.
Semanın her katına amacı, işleri,
araçları, tesir ve tedbirleri
işaret edildi.” (41 Fussilet, 12) Bazı tesirlere karşı da dünya gibi insan da
uyumlu farklılaşıp başkalaşarak, örneğin fazla ışığa karşı bronzlaşarak,
korunur.
Fiziksel de kimyasal da olsa bedenimizdeki her hücremiz, elektrik
oluşturuyor, üretiyor, radyo ve TV istasyonları gibi ses ve görüntü kodlayıp, diğer hücreye gönderiyor sonra da mesajları
alıp, lisanını ve anlamını çözümleyip,
mesajların gereğini yapıyor. Daha önemlisi bütün bu iş ve işlemler,
hücrelerimizin bir protein veya molekülünün yaptığıdır. Hücrelerarası mesaj alışverişi gibi hücre
içindeki organeller arasındaki mesaj alışverişi de elektrikle olmaktadır. Elektrik
akımının dalgalanması DNA’YI da etkiler ve DNA nöronların yapısını değiştirir.
Diğer bir deyişle elektronların üstünde yaşıyoruz. Elektron bilgi yüklenebiliyor,
taşıyabiliyor, muhafaza edebiliyor ve
hafızadan alıp hatırlama yapabiliyor.
Beden elektriği sinyalleri, atom düzeyinde çalışır. (2) Sinir hücreleri olan
nöronların yüzeylerinde, sinyali oluşturan ve alıp ileten proteinler vardır. Eksi veya artı elektrik yüklü atomlar, bu
proteinlerce, nöronların hücre duvarlarından, birbirlerine geçirilerek,
sinyalleşme başlatılır ve sürdürülür. Bir hücrenin içinde bir atoma elektron
yüklendikçe, hücreler arasındaki denge bozulur ve bu iyonların bir hücrenin
içinden diğerine, hücreden hücreye pompalanmasıyla, 70 mili volt düzeyinde, bir
voltaj, akım dalgalanması yaratılarak sinyal iletilir. Bir mili volt, voltun binde
biridir. Kıyas ile anlaşılması amacıyla, cep telefonları 5 mili volt ile şarj
edilir. Elektronları kullanan bakır tel yerine, bedenin sinir istemi, yüklenmiş
elektriği, iyonları, genellikle de potasyum ve sodyum iyonlarını, kullanarak nöronlardan geçirir. İyon,
normalden fazla veya az elektron yüklü atomdur. Görevli proteinler bir atomun
elektron yükünü artırabilir veya eksiltebilir, böylece anot veya katot
oluşturabilir. Enerji görülemez, etkisiyle bilinir. Görülemeyen bilinebilir; algılanabilir olan ilim, enerjiye dönüşünce
EMR, elektromanyetik radyasyon, yayılımı ışık hızında hareket oluşturur. Hareketi algılama yeteneği de insan
bilincindedir. Bilinç, akıl ve akıl semasında oluşur, aklın hızı, zaman ve
mekân sınırı tanımaz. Bu mesajlarla
hayal eder, düşünür, ses oluşturur, konuşur, hafızaya kaydeder ve hatırlarız.
Umarım, biz de, titreşimleri hisseder, sesi duyar, mesajı dinler, ilmi
idrak edebiliriz.
19022021
(1)
“Evrenin Zarafeti”, Brian Greene, sayfa 43, 45.
(2) https://pursuit.unimelb.edu.au/articles/reading-the-body-s-electrical-signals-to-treat-illness