19 Şubat 2021 Cuma

Sesten Konuşmaya

 

Sesten Konuşmaya

            Ses, algılanabilen periyodik basınç değişimleridir. Ses titreşimle oluşur, titreşim enerjiye dönüşür. Sesin kuvvetine gürlük denir. ‘Sicim Birleşik Kuramına’ göre,  “Madde,  atomlardan; atomlar  da elektron,  nötron  ve  proton ile içindeki kuarklardan oluşur. Bütün bu parçacıklar, aslında titreşen küçük sicim ilmekleridir. Sicim kuramı, tek bir ilkeden, “En  ileri  mikroskobik  düzeyde  her  şeyin  titreşen tellerin bileşimlerinden oluştuğu” ilkesiden, ibarettir. Elektron, bir  biçimde  titreşen  bir  sicim, yukarı  kuark başka  bir  biçimde  titreşen  bir  sicimdir. Her  hangi  bir ‘şey’in ‘info’su  asla  yok  olmaz  ama  kütlesi,  örneğin  kara  deliğe düşerek, enerjiye dönüşür.” (1)

             “Bir  emirle,  halen,  her  an,  oluşmaktaki evrenin,  ‘Hadis  olur,  fani  olur’  şeklinde  var  ve  yok  olması istenmedi, her şeyin bir amacı vardır.” (21 Enbiya, 16,17) “Ruhsuzluk  durumunda,  madde;  tek düze  bir  sarsıntı,  sallantı  ve  titreşim  içinde  olur,  yalnız bilinçsiz  sarsıntı  ve  titreşim  içinde  oluş  vardır. Diğer  bir  deyişle  herhangi  bir  ‘canlı şey’ olmadan  önceki  haldir.  Yani  madde  ve  beden  arzının kadri ve kıymetinin bilinmesine sebep olan ervah, mana ve ameller, kuvvetlerinin tümünü meydana çıkarır. Böyle durumda, beden arzı, halinin diliyle, hal diliyle, içinde bulunduğu halinin anlattığı şekilde, haberlerini söyler. O vakit beden arzı, verilen iradenin  nasıl  kullanıldığını,  evveline ait haberlerini, söyler. Maddenin içinden, bir ‘şey’ oluşmasına ilişkin,  ilim  çıkarıldığı  zaman,  maddenin  kütle  ve  ağırlığı  da ihraç edilir, ortadan kaldırılır, aslına döner. Ruhun maddeden soyunması zamanında, beden arzı da ıstırap içinde harap olup ortadan kalkar, kütlesi ve maddesi de yok olur.” (99 Zelzele, 1-8)

“Yer ve gök, madde olmaksızın ve müddetle kayıtlanmaksızın, halk edilmiştir. Yer ve gök, Allah’ın ilmi ile görünür,  vücudu ile mevcuttur.  Zaman ve mekân ile sınırlı olan aklın itibarı olmasa, arz ve semanın vücudu itibar olunmazdı.  Sema ve arz, Allah’ın vücudundan ayrı ve gayrı olamaz. Her şey istek ve iradesiyle, “Kûn, ol” emriyle, ancak söz ve ses duyulmaksızın, arada bir vasıta olmaksızın ve zaman geçmeksizin birden, sürekli, her an içinde olmaktadır.”(2 Bakara, 117)

“Nutuk, sizin bedenleriniz arzında ve lisanınız üzere zahir olmuş,  meydana çıkmış olan  ‘mütekellim-i hakikînin’, ‘hakiki kelam edenin’ sıfatlarından bir sıfattır. Eğer huzur ve görüş sahibi, şahit, iseniz kalplerinize mütekellim-i hakikî o sıfatla tecelli etmiştir. Nutkunuz, hayvanat sesleri gibi sedalar olmayıp,  hakikî nutuk ise, kalbinize tecelli eden ‘sıfat’, tekellüm sebebiyle, kelimeler suretinde yer almış olan rızık-ı maneviniz, size ruh semasından nazil olmuştur. Ve bu suretle sizin kemaliniz hâsıl olmuştur ve ahret ahvaline onunla hidayet bulmanız için Hakk’ın nuru size parlamıştır, kalbinize manalarıyla doğmuştur.” (51 Zariyat, 23)

Arz ve sema, madde ve mana, yer ve gök, önce bitişikti, heyula iken, görkemli bir hayal ve cismanî bir madde iken, yapışık idiler. Uyumlu farklılaşma ve başkalaşarak mükemmelleşme sayesinde,  sonra,  kısadan uzuna ses ve renk dalgaları gibi ayrıldılar.

Benzer şekilde bebek,  nokta iken,  kan pıhtısı oldu,  ruh verilip,  insan olma ilmiyle donatılıp, arzı ve semasıyla, yayılıp döşendi. Her ne yaşanırsa tüm varlık ile yaşanır, kısmî yaşanmaz, organsal yaşanmaz,  bir bütün olarak yaşanır. Duygular akılla yaşanır,  aklın kullanımında duygular da etkindir. “İnsan ile Dünyada, arz ve sema, madde ve suret, farklı olarak yedi kat olarak hüküm ve takdir edildi.  Semanın her katına amacı, işleri,  araçları,  tesir ve tedbirleri işaret edildi.”  (41 Fussilet, 12)  Bazı tesirlere karşı da dünya gibi insan da uyumlu farklılaşıp başkalaşarak, örneğin fazla ışığa karşı bronzlaşarak, korunur.

Fiziksel de kimyasal da olsa bedenimizdeki her hücremiz, elektrik oluşturuyor,  üretiyor,  radyo ve TV istasyonları gibi ses ve görüntü kodlayıp,  diğer hücreye gönderiyor sonra da mesajları alıp,  lisanını ve anlamını çözümleyip, mesajların gereğini yapıyor. Daha önemlisi bütün bu iş ve işlemler, hücrelerimizin bir protein veya molekülünün yaptığıdır.  Hücrelerarası mesaj alışverişi gibi hücre içindeki organeller arasındaki mesaj alışverişi de elektrikle olmaktadır. Elektrik akımının dalgalanması DNA’YI da etkiler ve DNA nöronların yapısını değiştirir. Diğer bir deyişle elektronların üstünde yaşıyoruz. Elektron bilgi yüklenebiliyor, taşıyabiliyor,  muhafaza edebiliyor ve hafızadan alıp hatırlama yapabiliyor.

Beden elektriği sinyalleri,  atom düzeyinde çalışır. (2) Sinir hücreleri olan nöronların yüzeylerinde, sinyali oluşturan ve alıp ileten proteinler vardır.  Eksi veya artı elektrik yüklü atomlar, bu proteinlerce, nöronların hücre duvarlarından, birbirlerine geçirilerek, sinyalleşme başlatılır ve sürdürülür. Bir hücrenin içinde bir atoma elektron yüklendikçe, hücreler arasındaki denge bozulur ve bu iyonların bir hücrenin içinden diğerine, hücreden hücreye pompalanmasıyla, 70 mili volt düzeyinde, bir voltaj, akım dalgalanması yaratılarak sinyal iletilir. Bir mili volt, voltun binde biridir. Kıyas ile anlaşılması amacıyla, cep telefonları 5 mili volt ile şarj edilir. Elektronları kullanan bakır tel yerine, bedenin sinir istemi, yüklenmiş elektriği, iyonları, genellikle de potasyum ve sodyum iyonlarını,  kullanarak nöronlardan geçirir. İyon, normalden fazla veya az elektron yüklü atomdur. Görevli proteinler bir atomun elektron yükünü artırabilir veya eksiltebilir, böylece anot veya katot oluşturabilir. Enerji görülemez, etkisiyle bilinir. Görülemeyen bilinebilir;  algılanabilir olan ilim, enerjiye dönüşünce EMR, elektromanyetik radyasyon, yayılımı ışık hızında hareket oluşturur.  Hareketi algılama yeteneği de insan bilincindedir. Bilinç, akıl ve akıl semasında oluşur, aklın hızı, zaman ve mekân sınırı tanımaz.  Bu mesajlarla hayal eder, düşünür, ses oluşturur, konuşur, hafızaya kaydeder ve hatırlarız.

Umarım, biz de, titreşimleri hisseder, sesi duyar, mesajı dinler, ilmi idrak edebiliriz.

                                                                                                            19022021

 

(1)     “Evrenin Zarafeti”, Brian Greene, sayfa 43, 45.

(2)     https://pursuit.unimelb.edu.au/articles/reading-the-body-s-electrical-signals-to-treat-illness

 

8 Şubat 2021 Pazartesi

Kuran Kanıtlanır

 

Kuran Kanıtlanır

            “İş bu Kuran, değişmez, bozulmaz, noksansız, afetten korunmuş, bozulmamak ve kanıtlanmak üzere, evrenin tümünde apaçık olan ve hakikatleri muhkem, sağlam kılınmış bir kitaptır. Hakikatlerini, daha sağlam ve daha güzel olması mümkün olmayan, bir ilim ve hikmet üstüne inşa eder.  Zahirde,  görünürde, muayyen ve malum,  belirli ve bilinen, miktarda,  belirli zamanlarda, aşikâr olur.  Takdir ve tertibinde hikmete uygun intizamda, düzendedir.  Ayrıntılarından layıkıyla haberdar, bilgi sahibi, olan ilim ve hikmet sahibince, ahkâm ve ayrıntısı, cüzi âlemde ortaya çıkarılmış, aşikâr edilmiş, bir kitaptır.” (11 Hud, 1)

“Celal tecellilerinin kahredici gücü,  gök gürültüsüyle,  tespih eder.  Yani bu tecelliye uğrayan kişi,  aklın idrak edemediğini vicdanen bulacağı gibi,  Allah’ı, akılda tasavvur olunan,  hayal edilebilen şeylerden tespih ve tenzih eder, ayrı tutar, arındırır.  Bu tecelliden kazanılan olgunlukla fiilen hakkıyla hamt etmiş olur. Diğer bir deyişle aklın idrakiyle, idrakten yoksunluğunu idrak eden nefis, Hakk’ın kahredici tecellisini tespih ve tenzih eder.  Belki de idrakiyle idraksizliği idrak eden, idraksizlikten, idrak tecellisinin kahrıyla kazanılan olgunlukla, fiilen, söz ile değil hal ile halen, tespih ve tenzih ederek, hakkıyla hamt etmiş olur. Külli lütuf’unu kapsayan hakiki kahrının tecellisiyle, ilahi cemalinin işaretlerini yıldırım gibi indirir. Kendisine tecelli olunan kimsenin vücudu, çekilip alınarak, nefsinin bakiyesi,  geri kalanı,  ifna,  yok,  olmuş olur.  Bir hadiste belirtildiği gibi eğer perdeler kaldırılırsa Zatın nuru bakanları yakar. Seven, sevilen, âşık ve maşuk kullarından dilediğine yıldırım isabet eder. Bu kullar, sıfatların ispatında akıllarıyla tefekkür eder.  İdraklerdeki akıl hileleri,  nurlu basiretin tecellisiyle ortadan kaldırılır ve aşkın nuruyla yakılmasında Allah’ın kuvvet ve şiddet sahibi olduğu kanıtlanır.” (13 Rad, 13)

“Hakkın batındaki ilim hazinesinde vücudu olmayan bir şey asla zahire çıkamaz ve vücut bulamaz. Zahir de, batın da O’nundur, O'dur. O her şey'i bilicidir. Akıl güneşi, vücut gölgesine delil, şahit kılındı. Akıl delili, vücut gölgesinin hakikatinin vücuttan farklı bir şey olduğunu doğrular, kanıtlar. Akıl güneşi delalet etmezse, gölgenin vücudu ile hakikati arasında ayrılık olmazsa, vücut kendiliğinden var olmuş olur. Hariçte vücut ve hakikati arasında hiç bir fark veya ayrılık yoktur. Gölgenin vücudu olmazsa hiçbir ‘şey’ olamaz, eşya mevcut olamaz. Gölgenin vücuttan gayri bir şeyi, yani hakikati, olduğuna ancak akıl şahit olur.” (25.45) Doğanın temel yapıtaşlarının özellikleri tesadüfî ayrıntılar olmak şöyle dursun,  uzay ve zamanın dokusuna derinden sarılmıştır. (Brian Green, ‘Evrenin Zarafeti’)

 “Hakkın anlayış ve idrakine hakikat güneşi denebilir. İlim, fikirlerle anlaşılabilir. Gölge, akıl için bir belirtidir. Gölgesi düşen bir cisim ışık kaynağını düşündürür. İlim, Hakkın gölgesidir. Bu nedenle doğrudan Hakk’ın bir parçası olan ve henüz gölgeleşmemiş, maddeleşip cisimleşmemiş olan ilim ve fikir kutsaldır.  Düşünme ve fikir üretme yeteneğini,  kutsallık nedeniyle,  terbiye etmeye gerek yoktur. Henüz cisimleşmediği için fani de değil,  fena bulması da gerekli değildir. Temel fikirler, ana fikirler, bir anda zahir olup ortaya çıkar, şimşek gibi çakabilir. Delilleriyle geri dönüşü kolaylaştırır,  temel fikirlerin doğruluğu,  diğer mevcut bilgilerle kıyas edilerek, kanıtlanır.” (27 Neml, 82)

            “Ruh seması, duhan, duman, yani kalpten yükselen latif bir madde idi. Sema, akıl ve ruh seması, latif bir cevherden, enerjiden, oluşur, beden arzı gibi kesif cevherden, maddeden değildir. Üçüncü kırk günde yani cenin ana rahminde dört aylık iken ruh üflenir.” (41 Fussilet,11)  Hadis der ki: “Sizin her birinizin hilkati, yaradılışının hakikati, anasının karnında kırk gün nutfe, döl suyu, olarak cem olur.  Sonraki kırk gün aleka,  kan pıhtısı,  olur .” Son bilimsel bulgular Hadisi’ doğrular,  kanıtlar niteliktedir. Bebeğin, 12. Haftadan sonra kemik iliğinde kan hücreleri belirir ve kan yapımı başlar.

“Kader âleminden mevcudat âlemine geçen suretleri, kalem kâğıda benzer şekilde, aklın nefse yazdığı gibi keşfetmek ve oluşumları gözlemlemek nuru, idraki, sana verilmiştir. Bu iki âlemin keşfi ve gözlemlenmesini göremeyenler bu nurdan mahcuptur. Sonsuz oluşumlar âleminden sınırlı oluşumlar âlemine geçişin keşfi ve müşahedesi sana ilahî ahlak ile birlikte verilen kutsal teyittir. Sana verdikleri ezalara Allah ile sabredersin.” (68 Kalem, 3,4) (Bu konu,  52 Tur, 5’te  ‘Sema-i Dünya’  kavramıyla daha açık anlatılmıştır,  tüm mevcudatın halk edilmesi  ‘Kader âlemi’  denen  ‘Yokluk Âleminden’  ilmine uygun çıkışlar, önce ‘Levha-i Mahfuz’ denen ‘Boşluk Âlemine’ var oluş çıkışlarıyla açıklanmıştır. Bilim bunu CERN’DE kanıtlamıştır. Vakum ortamında, saniyenin 10-40 kında, elektron-pozitron çifti var olur yok olur!)

“Kuran, anlaşılsın diye Arapça olarak indirilmiştir. İnsanın yaratılışında vaat edilenler, kitapta tekrar edilmiştir. İnsanın, kitabın doğruluğuna şahadet etmesi, şahit olması ve onu okumaları beklenir. Hakiki mülk sahibi olan Allah;  kadri takdir olunmak ve mülkünde işi bozulmayacak derecede azametinin büyüklüğü sonsuzdur ki, hikmeti gereğince herkese hakkını verir. Habipim; hazinenin merkezinden «ledün ilminin» telâkkisi sebebi ile zevkinin amaç ve sonucundan dolayı, şevkin heyecanı zamanında Kuranın sana gelişi ve vasıl olmasıyla, hüküm olunmazdan evvel, Kuran ile acele etme. Zira ilim ve hikmetin nüzulü, inişi, senin terakki mertebelerinin tertibine uygun tertiplenmiştir. Ve sen,  talep etmekten,  ilim ve irfan kazanmaktan endişe etme! Zira feyiz, anlayış ve idrak sonsuzdur. Ve tasfiye, terakki ve tahliye arttıkça feyiz de artar. Çünkü ziyadeyi, daha fazlasını, istemek, ancak hal duası ve yaratılış lisanı ile olur. Kabulün imkânından evvel talep ve sualde acele etmek ile değildir. Her ne zaman bir şey'i bilirsen ondan daha iyisi, çoğu ve gizlisi olan bir şeyi kabulün ziyadeleşir.” (20 Taha, 113, 114)

Umarım, biz de Kuranı, acele etmeden, anlayışımızla idrak edip kanıtlayabiliriz!

                                                                                              09022021

4 Şubat 2021 Perşembe

Akılla İnşa

 

Akılla İnşa

“Allah’ın eli,  Âdem’in arkasına mesh ederek zürriyetini zerreler halinde Âdem’in arkasından çıkardı ve onlara ‘Sizin Rabbiniz Ben değil miyim’ dedi. Onlar da ‘Evet Rabbimiz sensin’ dediler.” Allah’ın eli, âlemin ruhunu, ilmini idrak edebilen kutsal akıldır, külli akıldır. Akıl, ruhun nuru ile nurlanan, ilmin idrakiyle aydınlanan,  kalbin parlak bir mevzii, ‘ışık topu’ gibi, fikir üretme gücüdür. Kalbin sağ gözü teorik akıl yürütme gücünü, sol gözü pratik akıl etme gücünü, kalbin kulağı fehimi, idrak gücünü, kalbin dili ise sırrı, zikri ve fikri temsil eder. Âdem, âlemin kalbidir, insanlıktır. Mesh etme, Aklın ruhtan aldığı nur, anlayış, idrak ile insanlığı aydınlatmasıdır. Zürriyetin ihracı, insanlıktan insanları fiile çıkarması ve cüzi akılla donatmasıdır. İlmin, aydınlattığı insanlarda, görünmesidir. Allah’ın eli olan akıl, Allah’ın ruhundan, ilminden, nuru, idraki, alarak bireyleri nurlandırdı, aydınlığa çıkardı, idrake erdirdi, insanı olgunlaştırdı, kemale erdirdi. Allah’ın, ‘rabbiniz ben değil miyim’ diyerek ahdi, insanların zatlarına tevhit ilmini koymasıdır.” (2 Bakara, 27 ve hadis!)

Kutsal ve bilimsel mesajların dedikleri aynıdır. “Suretler, ilmin aynidir. Göklerde ve yerde bir zerre dahi ilminden hariç, ilimsiz, olamaz” (6.59) “Her şey Hakkın ilmi iledir. Hak, ilim açısından her bir şey'i vâsidir, yönetir.” (6.80) “Ruh semasından ilim suyunu indirir, ilmî imanla iman edenler için büyük alâmetler vardır.”  (6.99)  “Evvelden geleceğe kadar tüm mevcudatın vücudu, ilmi sana indirilen bir kitaptadır.” (7.1,2) “İlim ile detaylandırdığımız,  bir kitap getirdik,  yani,  ilâhi ilmin gerektirdiği gibi, olgunlaşmaya yetkili ve elverişli,  el ve ayak gibi organlar,  göz ve kulak gibi aletler ve duygulardan oluşmuş  ‘beden-i insan kitabını’  getirdik.”  (7.52)  “İnsanın akıl yürütme âleminde ilim ve idrak nurunu inşa etmiştir.” (6.1) “Bilenler, bilgileriyle Allah’ı bilir, ancak çoğu bunu bilmez.” (6.37) İnsan, bedeninden soyunarak, kendine dışından bakabilirse hakikati görür!

“Aklî buyrukları, ruhî aydınlanmayı, kalbî ameli, uygulamayı, kabul etmek için onlara boyun eğin, benimseyin ve kendinizi Allah’ın huzurunda hissedin. İlmin kaynağı olan “Ruhtan”, ruhunuzdan akıl yolu ile ruh ve beden arasında “Aracı”, nebi, “Elçi” olan, kalbinize inen, makul ve mantıklı, akılcı, olmuş ve olacakları içeren, “Evren-Âdem” kitabını okuyunuz.” (2.50) Maddeden kurtulabilen, dışından bakabilen, Âdemi evrende görebilir!

“Allah'ın, ruh semasından indirip; cehil, cehalet ile ölmüş olduktan sonra kendisiyle nefis arzını ihya eylemiş olduğu ilim suyunda; kalp hayatiyle diri olarak, her birini hayvanî nefis kuvvetleri arzında dağıtmasında; Hakk’a ait ef'âl rüzgârlarını estirmesinde, hikmetler vardır. Ruh seması ile nefis arzı arasında fethedilmiş, ele geçirilmiş ve tertiplenmiş olan rabbani sıfatların tecellisi bulutlarında; vehim şaibesinden soyutlanmış,  şeriat nuruyla nurlanmış olan akıl ile hareket edenlere; elbette pek büyük deliller vardır.” (2.164) Ruh semasından indirilen ilim suyu ile cahilce benlik yapan birinin hiçbir şey bilmiyorum diyerek ölümünden sonra aynı ilim ile nefis arzı ihya edilir. Kalp hayatıyla diri olanların arzda yayılmasında ve Hakkın fiilinin tecellisinde hikmetler vardır. Ruh semasıyla nefis arzı arasındaki fethedilmiş ve tertiplenmiş olan rabbani sıfat bulutlarında nurlanmış akıllar için deliller vardır. Bencil cehil ölür, Hakkın ilmiyle nefis ve kalp ihya olursa akıl nura kavuşur!

Habil ve Kabil’den Allah’a kurban sunmaları istenir. Somut olmayan, hayali kurban kabul edilmez. Akılcı, somut kurban kabul görür. Bu duruma çok kızan hayal ve kuruntu sahibi kardeş, aklı ile güzel işler yapan,  sanatkâr ve güzel ahlak sahibi kardeşini kıskanır ve öldürmek ister.  Hayal, kapsamını genişleterek aklı esir alır. Aklın, ilminin kaynağı olan ruh ile ilişkisini keserek yeni bilgiler elde edinmesini engeller, böylece, cahil aklın ölümüne neden olur. Akıl, hayal kurulmasına engel olmaz ancak kendini hayale kaptıran kişi aklını kullanamaz.  Aklı kullanmamak kişinin normal hayatını etkiler, güzel işler yapamaz, hayali işler peşinde koşmakla ahlakı da bozulur. Aklın ölümü insanın da ölümüdür hayal kurması ve kuruntu yapması da mümkün olmaz. Bu durum insanın yaradılış amacına aykırıdır,  her şeyin bir amacı vardır. Bir insanın böyle ölümü, toplumun hayal âlemine kapılması durumunda, insanlığın da ölümüdür. Her insan, insanlığı da kapsar. (5.29-32)

Akıl önce duyularıyla algılayıp bildiğini zanneder. Bilinmesi gerekenin sadece bu olduğunu, ilk görüş ve görünüşle elde edilen eşya bilgisinin esas olduğunu düşünür. Kalp gözüyle, basiretle, eşyanın arkasındaki, ardındaki, ruh semasından inen, Hakkın ilmini görünce hiçbir şeyin ilk algılandığı gibi olmadığını idrak eder. Geliştirdiği benlikli ve bencil görüşlerin cehalet olduğunu anlayınca, bilmediğini idrak edince, bencil kişiliği ölür. Cehalet ölüsünün her biri; ruh semasından inip nefis arzını ihya eden ilim suyuyla, kalp hayatıyla diriltilip, hayvani nefis kuvvetleri arzında dağıtılır. Bu arz ve sema arasında tertiplenmiş, keşfedilmiş ve fethedilmiş sıfatların tecellisi bulutlarında, hayal ve kuruntudan arınmış akıllar için deliller vardır. Akıl, Âdemin arkasını mesh eden, insanlıktan insanı inşa eden kutsal külli aklın cüzi bir parçasıdır. Güneş değil ışığı görünür gibi akıl değil fikri görülür.

Umarım, biz de “Aklî buyrukları, ruhî aydınlanmayı, kalbî ameli, uygulamayı, kabul eder, onlara boyun eğer, benimser ve kendimizi Allah’ın huzurunda hissederiz.”

                                                                                                          04022021

3 Şubat 2021 Çarşamba

Aşk Şarabı

 

Aşk Şarabı

Yokluktan boşluğa çıkarak var olan maddenin amacı canlılık,  canlılığın amacı ise insanın yaratılmasıdır. İnsana bilinç yüklenmesinin de bir amacı olabilir.  Bilinç ve idrak yeteneğinin gelişimi sayesinde,  ‘insanın bedeni vardır ama insan beden değildir’ denir.  Her mücadele veya küçük,  büyük her savaş nefis düzeyindedir. İnsanın bedeni ve nefsi vardır ama insan, yalnız bu ikisi ile tanınmak istemez.  Akıl ve kalbi,  insana insanlığını kazandırır. İnsan, idrakiyle beden ve nefsinin dışına ve üstüne çıkabilir.  Bilinciyle insan,  kendisinin dışına ve üstüne çıkarak, evrenin bile cismini bilir,  resmini çizer.  İnsan aklı, sonsuzluğu tanımlar ama aşk karşısında, duracağını da bilir.  Evrensel düzeyde, insanlık bilinci; ‘madde’, ‘canlılık’ ve ‘insana’ dışından ve üstünden bakılmasını sağlar.  Bilinç,  bilinenlerin tümünü içerir. İlmi idrak edenden, bilinen görünür. Aşk, âşık ve maşuku kapsar.  Her şey aşktan,  aşkta,  aşk için,  aşk içindedir.  Kendini bilme, insanın elinde değil yaradılışında, fıtratındadır.

Bilinen kuvvet ve kudretin Allah’a ait olduğu kolayca görülebilir. ‘İstememizi istemese isteyemeyeceğimiz’  aşikâr olur. İlmin her türlü niteliği ve niceliği, ilmin enerjiye dönüşümü ile ortaya çıkar.  Bu da failin Hak olduğunun kanıtıdır.  İnsan istemese,  sevmese ve bilmese hiçbir şey yapmaz veya yapamaz. Sevgi ve bilgi, aşk ve ilim ayrışmaz bütünlerdir. Var olan, aşktan doğan ilimdir. Vuslat yolundaki âşık yolcular, aşklarının hararetinden hiç bir zevk ile kıyaslanamayacak zevk içindedirler.  Onlara sıfat iyiliğinden saf ve benlik zuhuru pisliğinden pak hakiki bir aşk şarabı olan zat muhabbetinin lezzetli şarabı içirilir.

“Bedenin terkibini, nasıl oluştuğunu, nelerin bir araya gelip nasıl ve ne olduğunu bilen, her şey için bir kudret ve irade gerektiğini iyi bilir. Yeniden diriltilen kimse halini ve bedenden tecerrüdünü de,  sıyrılıp çıkmayı da,  bilir,  bedenin terkibini de bilir. Diriltilen birisi, diğer insanlara örnek olsun veya delil kılınsın diye diriltilir. Hikmet, müminin gaip olmuş malıdır. İnsanlar, altın ve gümüş gibi madendirler, bedenle örtünmüş olsalar da aslı ve özü değişmez. Her kişinin istidadının gerektirdiği kadar ilim, hazinelerinde saklıdır, gizlidir. Her kişinin fıtratında, ilmin tümü, mükemmelliğe götürecek şekilde henüz başkalaşmamış halde, mevcuttur. Üzüm taneleri insanı ve onun kısmî idrakini andırır.  Süt ise kişinin yaşamını sürdürmesi için gereken beslenmeyi sağlar. Şarap, aşk, ilim, bilgi ve hakikatlere işarettir. İnsan üzüm gibi sıkılır,  suyu çıkarılır ve eski yapısından kurtulup yeni bir yapılanmayla şarap,  insan hakikatinin idraki,  elde edilebilir.  Şarabın sarhoşluğu, insanı kendinden geçirerek aşka ulaşmasını sağlar,  aşk ateşi de ilmin bilgiler ve hakikatler halinde ortaya çıkışını gerçekleştirebilir. İlmin tümünün idraki, incirin kendisine,  insanın kısmî idraki ise incirin içindeki taneciklere benzer. Kişinin kendini bilmesiyle yapısının olgunlaşmak üzere başkalaşımı gerçekleşir. Bu ilk yapının çöküşü, harap olması ve göçüşüdür. Yapı taşlarının idraki külli idrake ve ilahi aşka götürür. Bu durum, haviye, göçmeye, göçük oluşumuna ve göçükte ilahi aşk ateşinin yanmasına,  asar ateşine,  eserler yaratan yanışa ve yeniden diriltilmeye gider.” ( 2.259) Süpernova külünden Güneş doğar!

“Kıyametin ilmi, arif olan; ilmi, Allah’ın ilmi ile mahvolan, sonra zatı Allah'ın zatında fani olan, kimsededir. Yani o kimse, cehil, nasıl bilir, onun ilmi de zatı da yoktur. Onlar, kıyameti gördükleri vakit ancak bir akşam, yani Hak nurunun, cesetlerde gurubu veya bir kuşluk, yani Hak nurunun mağribinden tulûu, batıdan doğuşu, vaktinden fazla durmamış gibidirler. Yani vahdette fena ile kıyameti görmeleri vaktinde,  kendilerinin asla vücutları olmadığını,  ancak his ile perdeli olarak cisim âleminde veya akıl ile perdeli olarak canlılık âleminde,  vücutlarının bir tohumdan ibaret olduğunu bilirler.  İyiden iyiye bilirler,  işte  «iki adımdır,  adımını attığın vakit vasıl oldun» diyenin muradı bu iki âlemdir ki varlığından geçtiğin anda ve o halde, vasıl oldun demektir.” (79 Naziat, 42-46) Sen çık, Yaradan kalsın!

“Kendilerine ait kuvvetleri olmadığı için, bireysel fiil ve hareketlerin, kendilerine ait olamayacağı idrak edildiğinde kıyametleri kopmuş sayılır. Hareketten gafil olan zamandan da gafil olur. Ne kadar zaman geçtiği anlaşılmaz. Kıyametten sonraki toplantıda, fiil ve hareketler hissedilmediği için, zamanın nasıl geçtiği anlaşılmaz. Hareketten gafil olan zamandan da gafil olur. Ne kadar zaman geçtiğini anlayamazlar. Bu durumda, yaratılıştan gelen nur batıl olur bilişmeye hidayet bulunmaz, insan kendisinin hiçbir şey bilmediğini idrak eder. Ölüm halinde kemiklerin nasıl çürüyüp dağıldığına bak. Dirilme zamanında kemiklerin nasıl toplanıp sertleştiğini ve et giydirildiğini gör. Her uzvun terkibini, yapı taşlarını anla.” (10 Yunus, 45)  Bireysel fiil ve hareketlerin, kendi kuvveti olmadığı için, kendilerine ait olamayacağını idrak ettiklerinde kıyametleri kopar. Hareketten gafil olan zamandan da gafil olur. Ne kadar zaman geçtiğini anlayamazlar. Bu durumda, yaratılıştan gelen nur batıl olur, insan kendisinin hiçbir şey bilmediğini idrak eder. Ölüm halinde kemiklerin nasıl çürüyüp dağıldığına bak. Dirilme zamanında kemiklerin nasıl toplanıp sertleştiğini ve et giydirildiğini gör. Her uzvun terkibini, yapı taşlarını anla. İlk yaratılışta veriler cüzlerin amacı bu idraktir, yeniden dirilen Hakkın vücududur.

Umarım biz de üzüm tanesi halimizden, yapımızı idrak ederek, şarap haline geçebilir, Hakkın vücuduyla dirilebiliriz!

                                                                                                          03022021