28 Nisan 2017 Cuma

Rahmanî Rahim


            Rahmanî Rahim

            Toplumsal bireye, genelin özelliklerinin özel haline sahip kişi, deryanın damlası, evrenin zerresi denebilir. Kendinin insan olduğunu fark edenin aslında çok şeyi birden fark ettiği aşikârdır. Evrenini, çevresini, doğasını, beden, ruh, kalp ve nefsini, madde ve manasını bilmeden kimse kendini bilemez. İnsan çok şey bilir ama her şeyi de bilemez. Herkes bir yerde hareket eder, oynaşır ama her yerde birden, hatta aynı anda iki yerde birden olamaz. Önce ayırıcı özellikler aranarak analiz edilir, özel hale ulaşılır sonra da ortak özellikler aranarak sentez yapılır. Analizlerle zerreye inilir, sentezlerle evrene çıkılır. Söz konusu insan ise evrene çıkış yetmez, canlılığın yaradılışı ve insanın inşa edilmesini de kapsama alanı içine almak gerekir. İnsanın din ve bilimi de sentez etmesi kaçınılmaz olur.

            İnsan aklı için maddenin ne olup ne olmadığını anlamak ilk amaç olabilir. Çağdaş bilim E=MC2 formülü ile enerji ve maddenin eşitliğini belirlemiştir. Işığın hızının karesi olan doksan milyar sabit bir katsayı olduğu için madde ile enerjinin arasında sadece eşitlik var denir. Maddeyi anlamaya çalışmak enerjiyi anlamayı gerektirir. Enerji, günün genel kabul gören ‘Büyük Patlama’ kuramına göre ışık hızında harekettir. Evrenin oluşumunun ilk anında yalnız ışık hızında hareket ederek patlayan enerji vardı. Bu noktanın daha öncesinde bilimin varlığını kabul ettiği şey “Boyutu sıfır ama kütlesi sonsuz” olandır. Bu sıfır ve sonsuzluğu içeren ‘şey’in ‘ani şişmesinden’, patlamasından bir an sonra ortaya çıkan enerjinin ısısı da sonsuzdur. Isısı sonsuz enerji, patlayıp hareket ederek hacim kazandıkça soğudu. Kabul edilen bilimsel ilkeye göre hacmi iki misline çıktıkça ısısı yarıya düştü. Enerjinin açılımı sürdükçe uzay oluştu ve genişledi. Açılımı gerçekleştiren itim kuvvetine karşı koyan çekim kuvvetlerinin ortaya çıkışı ile de enerji gölgeleşti, pıhtılaştı, bilinmeyen bir şekilde katılaşıp, kuvvetlerin karşılıklı etkileşimi sayesinde kütle, madde oluştu. Bu maddenin kümelenmesiyle de yıldızlar ve galaksiler oluştu. Bilim insanlarının halen en inandırıcı formül, ilke ve kuramları bunlardır. Kuantum âlemine ilişkin formül, ilke ve kuramları daha şaşırtıcıdır.

            Her atomun çekirdeğinde bulunan protonların hızlandırılarak saniyede milyonlarca kez çarpıştırılmasından elde edilen ve artı veya eksi elektrik yüklü, ‘kuark’ denen, zerreler âleminde dolaşmak akıl için zor olabilir. Enerji damlaları veya zerreler yoktan, yokluktan ortaya çıkıp var olabilir sonra tekrar yok olabilir. Bu zerreler madde ve anti madde aynasal evreninde çok sayıda görünebilir, birbirlerini yok edebilir, geriye kalanlar içerdikleri kuvvetlerle belirli alanlarda etkileşime girerek kütle oluşturabilir. Her zerre de belirli ve bilinen bir özelliğe, info’ya, bilgiye sahiptir ve bu bilgi, maddesi enerjiye dönüşse de kaybolmaz çevrede kalır. Her obje bilgisinin deposudur ve başka bir şey de içermez.

            Eşya ve görünen vücutlar, ezeldeki ilimlerinin açığa çıkmış halidir. Eşyanın aslı ve esası, görünen maddenin hakikati, Hakk’ın yokluk aynasındaki görüntüsü, gölgesidir. İlmin görünür haline ‘gölgenin uzatılması’ denir. Vücudun, ilminden (info’sundan) ayrı ve gayrı bir ismi, cismi ve resmi olamaz ama farklılığa yalnız akıl şahitlik eder.” (25.45)  Sıfatının tecellisi, var olması için, ‘nefhaat-i Rabbaniye rüzgârlarını’, ‘şişirici rüzgârları’ gönderir. (25.48)

            Ayete göre yokluk, sırf boşluk değil olmuş ve olacak mevcutların hakikatlerini, bilgilerini, ilimden alacakları ‘haklarını’ içerir. Her ‘şey’ Hak’tan hakkını aldığı için mevcut veya var olabilir. (21.22) Levhi Mahfuz denen bu yoklukta yer almayan bir ‘şey’ mevcut olamaz. Aklın bu ayırıma yatkınlığı “Ölmeden önce ölmek ve ölümden sonra yeniden dirilmek” gerçeğine ışık tutar. Her zerrenin, Hak’tan kendine özgü bilgi, ilim hakkını aldığı için var olabildiği ayetlerle açıklanır. İlmin, Hakk’ın gölgesi olduğu ve bu gölgeye aklın şahitlik ederek şey ile hakikatinin anlaşıldığı, idrak edildiği açıklanır. Her kuvvetin, rüzgârların yönü ve şiddetine benzer, bir yönü, özelliği ve miktar gibi bir kudreti vardır. Allah’tan başka kimsenin ‘kuvvet ve kudreti’ yoktur denerek son nokta konur. Hiçbir eşya veya mevcut kendiliğinden var olamaz, Vücuda ihtiyacı vardır ve ihtiyaç içindedir.

            İnsan bilgilere sahip olabilir ama ilmin tümüne asla sahip olamaz, sahibi insan değildir. Aynı şekilde bedeni ve ruhu varsa da enerji ve içerdiği ilim insana ait değildir. “Beden ve ruhlarının, ilimlerinin, beden ile hakikatinin, farklı şeyler olduğunu anlayarak bunların ayrılabilmesiyle ölümlerini idrak edenler elbette diriltileceklerdir.” (79.1-5) Ayırım gücünden, analizden sonraki sentez insanı farklı sonuçlara götürebilir. İnsan Allah’ın ilmi ile âlim, nefsi ile kaim, ayakta ve hayatı ile hay, diridir. Rahmanî rahmet olan yağmur iyinin de kötünün de tarlasına yağar. Rahimsi rahmet olan akıl, fikir gibi her insana özgü değerler ise herkese özeldir. İnsan toplumun bir bireyi, evrenin bir zerresi olarak mevcuttur ama kendiliğinden var olan değildir. Rahmanî olan, rahim diye görünür, ışık foton olarak görünür. Foton, görünür ışık halinde yayılan enerjidir. Doğumu ve ölümü insanın elinde değildir. Bireysel özellik ve yeteneklerini iyi kullanan insan nereden gelip nereye gittiğini de düşünmeli.

            Atılmış pamuk veya yün halinde yüzerken, süpernova kalıntısı toz ve gaz bulutu gibi iken, nasıl olduğu pek bilinmeyen bir şekilde, ‘güçlü kuvvet’ kazanarak hareket elde edilir. Kuvvet, ölçülebilen bir bilgi veya özelliktir, böylece, toz ve gaz bulutuna ilimden yeni bilgi yüklenmiş olur. Kuvvetlerin etkileşimleriyle zaman-mekân bükülür. Bükülen zaman mekâna çevredeki diğer bükümler düşer. Maddenin gaz, sıvı, katı ve plazma halleri sırasıyla oluşur. Her mevcut, kendi iradesi olmaksızın vücut bulur ve yok olur. Rahman, rahim olarak görünür. Enerjiye ilim yüklenerek, bir düzene girerek, insan dâhil, her şey oluşur. Böylece, kendi iradesi olmaksızın diriltilen insan, istenirse, yeniden de diriltilebilir. Kendinin ne olduğunu ya da ne olmadığını idrak edebilen insan, yeniden bağış yapılarak, ihya edilebilir. “Sonra gölgeyi ifna ederek, ortadan kaldırarak, elde tutabiliriz. Her an mevcut olan herhangi bir fani ‘şey’in fena bulması evveline, oluşuna nispetle kolaydır. Ele alınan her şey her an başka bir mazharda zahir olur.” (25.46) “İnsan, anlık idrakle bedeninin yakıcı asar ateşiyle helak olup atılmış yün veya pamuk gibi toz ve gaz bulutu olabileceğini görmelidir.” (101.10,11)

            Umarım “Hayat, yönetim ve hükmetme kuvvet ve kudretinin sergilendiği bir düzendir. Doğum ve ölüme hükmeden güç, kuvvet ve kudrete sahip olan; görür, görünür, bilir ve bilinir, işitir, işitilir, rahmin hakikati rahmandır.” gerçeğini idrak edebiliriz.

14 Nisan 2017 Cuma

Kütle, Çekim Gücüdür


            Kütle, Çekim Gücüdür

            Her eşyanın bir ismi bir de cismi vardır. Her obje, ilminin deposudur ve içeriğinde başka bir şey yoktur. Her cisim, bir diğerinden farklı bilimsel özelliklere sahiptir. Bilim enerjinin kütleye dönüşümünü ve kütlenin bir çekim gücüne sahip olduğunu kanıtlarla açıklar. Hatta uzay zamanda çarpışan kütleler sahip oldukları çekim güçleriyle zaman mekânı büker. Kütle arttıkça çekim gücü de aratacağı için örneğin güneşin çekirdeğinde kütle enerjiye dönüşür. Bu nedenle de büyük bir ısı ve ışık yayılımı görülür. Bu ışımaya da EMR-elektromanyetik radyasyon denir. Şişme ve genişleme nedeniyle EMR soğumaya başlayınca da enerji zerreleri etkileşim içine girer, pıhtılaşır, katılaşır ve plazma halinden çıkar, madde veya kütle oluşumu gerçekleşir. Hatta güneşin çekirdeğindeki öldürücü gama fotonları soğuma sonucunda yüzeydeki görünür ışık fotonlarına dönüşerek canlılık yaratır.

            Akla hitap eden ayetlerin bazıları bilimsel bulgulara ışık tutar. “Bir madde vardır bir de bu maddenin çekim gücü vardır” denemeyebilir. Madde ile çekim gücü kuvveti ayrı şeyler olmayabilir. ‘Kuvvetler’ vardır ve bunlar uzay zamanı veya zaman mekânı büker, kuvvetin bir çekim gücü vardır, çekim kuvvetiyle bükülen zaman mekâna madde denir. Kuvvet “çekim” ve “itim” olarak iki çeşittir. Çekim ve itim kuvvetleri birbirleriyle etkileşime girer bu etkileşim alanında gölgeleşme, pıhtılaşma ve katılaşma oluşur böylece enerji maddeye, kütleye dönüşür. EMR olarak ışınım halinde yayılan enerji ışık hızında hareket eder. Işık hızında hareket eden enerji kuvvet taşıyıcısıdır. Bu nedenle gerek uzay boşluğu gerekse atomların içindeki boşluk tamamen boş veya bomboş, hiçbir şey yok anlamında değildir, kuvvetler vardır. Elektromanyetik kuvvetlerin yönleri ve güçleri vardır. Protonların çarpışması sonucunda ortaya çıkan zerrelerde bu kuvvetlerin yönleri, güçleri ve etkileşimleri, kısaca, tüm özellikleri açıkça görülebilir ve belirlenebilir. Etkileşim içindeki kuvvetlere madde denebilir.

            “Allah öyle bir zattır ki ihya edici ve diriltici olarak, sıfat tecellisi ile şişirici rüzgârlar gönderir. Bilemezlik, cehaletle ölü kalbi bilerek diriltmek üzere pak, temiz ilim suyu ruh semasından indirildi.” (25.48) İlim ile dirilmeyen, henüz bilemeyen kalbin ne varlığından ne de diriliğinden söz edilebilir. İndirilen ilim, hem nefsin inşa edici kuvvetlerini oluşturan uygulamalı bilgileri hem de ruhani kuvvetleri oluşturan nazari bilgileri içerebilir. Kısaca ilim ya teorik ya da pratik bilgi, ‘özellikli kuvvetler’ olarak hayata geçer. Uygulamaya dönük bilgiler bayındırlık ve inşaat işleriyle ilgili özelliklere sahiptir. Örneğin ilim, zerrelere artı veya eksi elektrik yüklü özellikler olarak iner. Bu tip özellikleri içeren bilgilerle oluşan kuvvetlerin belirli, önceden belirlenmiş, saptanmış güçleri vardır. Güçlü kuvvetlerin belirli alanlarda toplanmasıyla etkileşim oluşur ve enerji maddeye dönüşür. Ruhani kuvvetleri oluşturan nazari, teorik, kuramsal bilgiler ise oluşumlara anlam kazandırır. İnsan, ilmi idrak ederek eşyayı, eşyanın hakikatini, kuvvetleri ve güçlerini, özelliklerini bilerek dirilir, ilmin kaynağına ulaşır. “Ruhani güçler âlemine, sizi temizleyip dirilten pak ilim suyunu indirdik.” (25.49)

            Her olay veya eylem iş değildir. İş olabilmesi için belirli bir başlangıç ve son ile birlikte bir amaç veya bir hedef olmalıdır. Güçlü kuvvetler bir şekilde yönlendirilmeli ve yönetilmelidir. Tesadüf yoktur diyebilmek için her hareketin bir hedefi olmalıdır. Evrenin, yokluktan var olup yine yok olabilen zerrelerden birinin ani şişmesiyle oluştuğu bilimsel olarak kanıtlanmaktadır. Hatta eksi ve artı yüklü kuvvetler birbirlerini yok edebileceği için halen de evrenin bir hiç veya hiçlik olduğu bilinir. Kitap burada da küçük bir katkı sağlar denebilir. Zerreler tesadüfen ortaya çıkmaz bir amaç için çıkarılır ve hakkı verilerek, yani biri diğerinden farklı özellikler kazandırılarak, halk edilir, var edilir. Her zerre işe yarar.

            Kütle veya maddenin temeli olan, etkileşen kuvvetlerin her biri belirli bir güçtedir, ayrı birer bilgi veya özelliktir. Bilgi veya özellikler güçlü kuvvetlerdir, insan da gücünü bilgisinden alır. Bilgiler birleşerek bilim oluşturduğu gibi kuvvetler de birleşerek kütleyi ve galaksileri oluşturur. Uzay zaman da denen mekân zaman bir birleşik alandır. Kuvvetler mekân zamanı büker ve kütle oluşur. Bu kütleden de dağlar tepeler, evler arabalar oluşur. Aynı şekilde insan bünyesinde görme ve işitme gibi ayrı eylemleri oluşturup nefsin amaçlarını gerçekleştiren, uygulamaya dönük nefsanî bilgiler veya nefsanî kuvvetler vardır. Bu tür bilgiler hayatta olmayı ve kalmayı sağlar. Ruhani bilgiler, kuvvetler ise nehir geçer gibi hayattan geçmeyi, yaşama anlam katmayı ve sonuçta yaradılışın amacına ulaşmayı sağlar.

            “O ilim suyu, hakikatlerin, asıl vatanların, unutulmuş olan ahitlerin, verilen sözlerin, kavuşmanın ve aslın güzelliğinin hatırlanması için indirilmiştir. İlim, suretler, şekiller ve misaller verilerek anlatılmış ama insanlar suret, şekil ve misallerde kalmıştır. İnsan, celal perdelerindeki rahmani rahmet suretlerini görür ama rahimsi rahmeti düşünüp idrak edemez, küçümser, horlar.” (25.50) “Efalde hareket edilir, yenir, içilir, zevk edilir, cennetlerde fiilen yaşanır. Sıfat makamında ancak sıfatlar arasındaki fark idrak edilerek konuşulur, sohbet hazzı duyulur. Rahmandan bir hitaba sahip olunmadığı için efalde konuşma yoktur. Sadece rahimsi nimetler idrak edildiği için, henüz rahman idrak edilmediği için bireysel zevkler yaşanır. Rahimsi nimetlerin ardındaki rahmanî hitap duyulursa muhabbet başlar. Ruha erişildiğinde ise sohbet biter. Hakkın efal ve sıfatı bağışlandığında artık batıl değil hak sözü söylenir.” (78.32-38)

            Kitapta daima “Kuvay-ı Nefsanîye” ve “Kuvay-ı Ruhaniye” deyimleri kullanılır. Nefsanî bilgi kuvvetleri, ruh ve bedeniyle insanı oluşturan ve inşa eden gücü sağlar. Cehaletten bilgeliğe ve olgunlaşmaya ulaşma sürecini oluşturur. İnsan aklını kullanarak evrenin ve çevrenin ardındaki gerçeği arar. Ruh ve beden, kalp çocuğu sayesinde, madde esaretinden kurtulur. Maddeye bağlı ve bağımlı olmaz. İlmin kaynağından, ruhtan, akıl aracılığıyla alınan bilgiler beden arzında duygu ve düşünce fezasını oluşturur. Hareket ve eylemlerden sıfat ve zata yücelir, hakikati idrak eder. Verilenlerden verene ulaşmaya gayret eder.  Pak ilim suyu ruh semasından indirilir. “Lâ havle ve lâ kuvvete” deyiminin anlamı “Kimsenin kendine özgü gücü ve kuvveti yoktur” olarak idrak edilir.

            Efalde hareket edilir, yenir, içilir, zevk edilir, cennetlerde yaşanır. Sıfat makamında ancak sıfatlar arasındaki fark idrak edilerek konuşulur, sohbet hazzı duyulur. Rahmandan bir hitaba sahip olunmadığı için efalde konuşma yoktur. Sadece rahimsi nimetler idrak edildiği için, henüz rahman idrak edilmediği için bireysel zevkler yaşanır. Rahimsi nimetlerin ardındaki rahmani hitap duyulursa muhabbet başlar. Ruha erişildiğinde ise sohbet biter. Hakkın efal ve sıfatı bağışlandığında artık batıl değil hak sözü söylenir. (78.32-38)

            Kütle çekim gücüdür, kuvvetin mekânı büküşüdür. Bükülme ile yeterli basınç oluşunca enerji açılıma başlar ve ışık hızında yayılır. Açılım, mekân zamanı oluşturur. Kuvvetler bu çekim ve itim güçleri ile var ve yok oluşu sürdürür. Allah’ın kahrı lütuftur!