Rahmanî
Rahim
Toplumsal
bireye, genelin özelliklerinin özel haline sahip kişi, deryanın damlası,
evrenin zerresi denebilir. Kendinin insan olduğunu fark edenin aslında çok şeyi
birden fark ettiği aşikârdır. Evrenini, çevresini, doğasını, beden, ruh, kalp
ve nefsini, madde ve manasını bilmeden kimse kendini bilemez. İnsan çok şey
bilir ama her şeyi de bilemez. Herkes bir yerde hareket eder, oynaşır ama her
yerde birden, hatta aynı anda iki yerde birden olamaz. Önce ayırıcı özellikler
aranarak analiz edilir, özel hale ulaşılır sonra da ortak özellikler aranarak
sentez yapılır. Analizlerle zerreye inilir, sentezlerle evrene çıkılır. Söz
konusu insan ise evrene çıkış yetmez, canlılığın yaradılışı ve insanın inşa
edilmesini de kapsama alanı içine almak gerekir. İnsanın din ve bilimi de
sentez etmesi kaçınılmaz olur.
İnsan aklı
için maddenin ne olup ne olmadığını anlamak ilk amaç olabilir. Çağdaş bilim
E=MC2 formülü ile enerji ve maddenin eşitliğini belirlemiştir. Işığın hızının
karesi olan doksan milyar sabit bir katsayı olduğu için madde ile enerjinin
arasında sadece eşitlik var denir. Maddeyi anlamaya çalışmak enerjiyi anlamayı
gerektirir. Enerji, günün genel kabul gören ‘Büyük Patlama’ kuramına göre ışık
hızında harekettir. Evrenin oluşumunun ilk anında yalnız ışık hızında hareket
ederek patlayan enerji vardı. Bu noktanın daha öncesinde bilimin varlığını
kabul ettiği şey “Boyutu sıfır ama kütlesi sonsuz” olandır. Bu sıfır ve
sonsuzluğu içeren ‘şey’in ‘ani şişmesinden’, patlamasından bir an sonra ortaya
çıkan enerjinin ısısı da sonsuzdur. Isısı sonsuz enerji, patlayıp hareket
ederek hacim kazandıkça soğudu. Kabul edilen bilimsel ilkeye göre hacmi iki
misline çıktıkça ısısı yarıya düştü. Enerjinin açılımı sürdükçe uzay oluştu ve
genişledi. Açılımı gerçekleştiren itim kuvvetine karşı koyan çekim
kuvvetlerinin ortaya çıkışı ile de enerji gölgeleşti, pıhtılaştı, bilinmeyen
bir şekilde katılaşıp, kuvvetlerin karşılıklı etkileşimi sayesinde kütle, madde
oluştu. Bu maddenin kümelenmesiyle de yıldızlar ve galaksiler oluştu. Bilim
insanlarının halen en inandırıcı formül, ilke ve kuramları bunlardır. Kuantum
âlemine ilişkin formül, ilke ve kuramları daha şaşırtıcıdır.
Her atomun
çekirdeğinde bulunan protonların hızlandırılarak saniyede milyonlarca kez
çarpıştırılmasından elde edilen ve artı veya eksi elektrik yüklü, ‘kuark’ denen,
zerreler âleminde dolaşmak akıl için zor olabilir. Enerji damlaları veya
zerreler yoktan, yokluktan ortaya çıkıp var olabilir sonra tekrar yok olabilir.
Bu zerreler madde ve anti madde aynasal evreninde çok sayıda görünebilir,
birbirlerini yok edebilir, geriye kalanlar içerdikleri kuvvetlerle belirli
alanlarda etkileşime girerek kütle oluşturabilir. Her zerre de belirli ve bilinen
bir özelliğe, info’ya, bilgiye sahiptir ve bu bilgi, maddesi enerjiye dönüşse
de kaybolmaz çevrede kalır. Her obje bilgisinin deposudur ve başka bir şey de
içermez.
“Eşya ve
görünen vücutlar, ezeldeki ilimlerinin açığa çıkmış halidir. Eşyanın aslı ve
esası, görünen maddenin hakikati, Hakk’ın yokluk aynasındaki görüntüsü,
gölgesidir. İlmin görünür haline ‘gölgenin uzatılması’ denir. Vücudun, ilminden (info’sundan) ayrı
ve gayrı bir ismi, cismi ve resmi olamaz ama farklılığa yalnız akıl şahitlik
eder.” (25.45) Sıfatının tecellisi, var olması için,
‘nefhaat-i Rabbaniye rüzgârlarını’, ‘şişirici rüzgârları’ gönderir. (25.48)
Ayete göre
yokluk, sırf boşluk değil olmuş ve olacak mevcutların hakikatlerini,
bilgilerini, ilimden alacakları ‘haklarını’ içerir. Her ‘şey’ Hak’tan hakkını
aldığı için mevcut veya var olabilir. (21.22) Levhi Mahfuz denen bu yoklukta
yer almayan bir ‘şey’ mevcut olamaz. Aklın bu ayırıma yatkınlığı “Ölmeden önce
ölmek ve ölümden sonra yeniden dirilmek” gerçeğine ışık tutar. Her zerrenin,
Hak’tan kendine özgü bilgi, ilim hakkını aldığı için var olabildiği ayetlerle
açıklanır. İlmin, Hakk’ın gölgesi olduğu ve bu gölgeye aklın şahitlik ederek
şey ile hakikatinin anlaşıldığı, idrak edildiği açıklanır. Her kuvvetin,
rüzgârların yönü ve şiddetine benzer, bir yönü, özelliği ve miktar gibi bir
kudreti vardır. Allah’tan başka kimsenin ‘kuvvet ve kudreti’ yoktur denerek son
nokta konur. Hiçbir eşya veya mevcut kendiliğinden var olamaz, Vücuda ihtiyacı
vardır ve ihtiyaç içindedir.
İnsan bilgilere
sahip olabilir ama ilmin tümüne asla sahip olamaz, sahibi insan değildir. Aynı
şekilde bedeni ve ruhu varsa da enerji ve içerdiği ilim insana ait değildir. “Beden ve ruhlarının, ilimlerinin,
beden ile hakikatinin, farklı şeyler olduğunu anlayarak bunların
ayrılabilmesiyle ölümlerini idrak edenler elbette diriltileceklerdir.” (79.1-5) Ayırım gücünden, analizden sonraki
sentez insanı farklı sonuçlara götürebilir. İnsan Allah’ın ilmi ile âlim, nefsi
ile kaim, ayakta ve hayatı ile hay, diridir. Rahmanî rahmet olan yağmur iyinin
de kötünün de tarlasına yağar. Rahimsi rahmet olan akıl, fikir gibi her insana
özgü değerler ise herkese özeldir. İnsan toplumun bir bireyi, evrenin bir
zerresi olarak mevcuttur ama kendiliğinden var olan değildir. Rahmanî olan,
rahim diye görünür, ışık foton olarak görünür. Foton, görünür ışık halinde
yayılan enerjidir. Doğumu ve ölümü insanın elinde değildir. Bireysel özellik ve
yeteneklerini iyi kullanan insan nereden gelip nereye gittiğini de düşünmeli.
Atılmış
pamuk veya yün halinde yüzerken, süpernova kalıntısı toz ve gaz bulutu gibi
iken, nasıl olduğu pek bilinmeyen bir şekilde, ‘güçlü kuvvet’ kazanarak hareket
elde edilir. Kuvvet, ölçülebilen bir bilgi veya özelliktir, böylece, toz ve gaz
bulutuna ilimden yeni bilgi yüklenmiş olur. Kuvvetlerin etkileşimleriyle
zaman-mekân bükülür. Bükülen zaman mekâna çevredeki diğer bükümler düşer.
Maddenin gaz, sıvı, katı ve plazma halleri sırasıyla oluşur. Her mevcut, kendi
iradesi olmaksızın vücut bulur ve yok olur. Rahman, rahim olarak görünür.
Enerjiye ilim yüklenerek, bir düzene girerek, insan dâhil, her şey oluşur.
Böylece, kendi iradesi olmaksızın diriltilen insan, istenirse, yeniden de
diriltilebilir. Kendinin ne olduğunu ya da ne olmadığını idrak edebilen insan,
yeniden bağış yapılarak, ihya edilebilir. “Sonra gölgeyi ifna ederek, ortadan kaldırarak, elde tutabiliriz. Her an
mevcut olan herhangi bir fani ‘şey’in fena bulması evveline, oluşuna nispetle
kolaydır. Ele alınan her şey her an başka bir mazharda zahir olur.” (25.46) “İnsan, anlık
idrakle bedeninin yakıcı asar ateşiyle helak olup atılmış yün veya pamuk gibi
toz ve gaz bulutu olabileceğini görmelidir.” (101.10,11)
Umarım “Hayat,
yönetim ve hükmetme kuvvet ve kudretinin sergilendiği bir düzendir. Doğum ve
ölüme hükmeden güç, kuvvet ve kudrete sahip olan; görür, görünür, bilir ve
bilinir, işitir, işitilir, rahmin hakikati rahmandır.” gerçeğini idrak
edebiliriz.