Bedende
İletişim, Etkileşim
Hastalıkların
tedavisinde elektrikli araçların kullanımı yaygındır. Kalp pilleri kalbin
düzenli çalışmasını, kulaklara takılan aletler işitmenin düzenli olmasını sağlar.
Bu alandaki bilimsel ve teknolojik buluşların önemi artmaktadır. Önce elektrik
keşfedildi ve aydınlanmaya yaradığı anlaşıldı ve bir yerden bir yere
nakledilmesi sorunu çözüldü. Sonra elektrik sinyali ile ses iletimi
gerçekleşti. En sonunda sinyaller ile renkli resimli görüntü aktarımı mümkün
oldu. Artık telefon, televizyon çocuk oyuncağıdır. Elektrik sinyalleri ile iletişim
ve etkileşim insan için gerçek oldu. Son bilimsel buluş ise canlı hücrelerin tümünün
bunu hep yaptığıdır.
Canlı bir
bedendeki organlarda, hücreler arası, hatta hücre içindeki organeller
arasındaki, iletişim ve etkileşim düşündürücü olabilir. Çünkü elektriğin
kontrollü aktarımı, ses ve görüntünün kodlanıp gönderilmesi, aktarılıp, alınıp
mesajın çözümlenmesi, bilinçli bir halde olabilecek işlerdir. Bir amacın
gerçekleştirilmesi için sonuca götürecek tüm sebeplerin, bilinçli bir şekilde
oluşmasının sağlanması gerekir. Telefon ve televizyonun, doğada ve doğal
koşullar altında, kendiliğinden, evrimsel gelişimle oluşmasını beklemek doğru
olmayabilir.
Bir
hastalığın tedavisinde kullanılacak bir aracın yapımı için önce
hücrelerarasındaki sinyallerin tespit edilmesi, kaydedilmesi, okunması,
lisanının çözülüp anlaşılması gerekir. Verilen en uygun anlama göre, en uygun
zamanda, zeminde ve dozunda, ilgili hücrelere gereken sinyal iletilerek
iyileştirici sinyallerin üretilmesi sağlanmalıdır. Örneğin kalp kasının
kasılması için kası uyarıcı sinyal üretilip, kasa ulaştırılması gerekir. Beden
elektriği aksadığında, kesildiğinde, takılan pil bu elektriği zamanında ve
dozunda sağlamalıdır.
Beden elektriği sinyalleri, atom
düzeyinde çalışır. (1) Sinir hücreleri olan nöronların yüzeylerinde sinyali
oluşturan ve alıp ileten proteinler vardır. Eksi veya artı elektrik yüklü
atomlar, bu proteinlerce, nöronların hücre duvarlarından, birbirlerine
geçirilerek, sinyalleşme başlatılır ve sürdürülür. Bir hücrenin içinde bir atoma
elektron yüklendikçe, hücreler arasındaki denge bozulur, balans farkı oluşur ve
bu iyonların bir hücrenin içinden diğerine, hücreden hücreye pompalanmasıyla,
70 mili volt düzeyinde, bir voltaj, akım dalgalanması yaratılarak sinyal
iletilir. Bir mili volt, voltun binde biridir. Kıyas ile anlaşılması amacıyla,
cep telefonları 5 mili volt ile şarj edilir. Elektronları
kullanan bakır tel yerine, bedenin sinir istemi, yüklenmiş elektriği, iyonları,
genellikle de potasyum ve sodyum iyonlarını, kullanarak nöronlardan geçirir.
İyon, normalden fazla veya az elektron
yüklü atomdur. Görevli proteinler bir atomun elektron yükünü artırabilir veya
eksiltebilir, böylece anot veya katot oluşturabilir. Bu mesajlarla hayal eder,
düşünür, hafızaya kaydeder ve hatırlarız.
İnsan beyni,
bu kimyasal enerjiyle, elektrokimyasal süreçlerle, çalışır, düşünür, öğrenir. İnsanın
görmesi, okuması ve dinlemesi hallerinde, beyinde milyarlarca nöron hücresinde,
yüklenme yani voltaj iniş çıkışları, dalgalanması yaşanır. Atomlara yüklenen
elektronlar yeterli düzeyde farklılık yaratınca atom, diğer hücreye pompalanır
ve elektrik yükünü diğer hücreye geçirir. Bu kimyasal elektrik bir mesaj
aktarır ve bu mesajın bir lisanı vardır. Tedavi edici müdahale yapılabilmesi
için gerekli akım tespit edilmeli, lisanı çözülmeli ve mesaj anlaşılmalıdır.
Daha da çarpıcı olanı voltajdaki dalgalanma, DNA’yı etkiler ve DNA da yeni
duruma, örneğin öğrenilen şeye göre, nöronların yapısını değiştirir, genetik
şifre oluşur.
İnsan ancak
böylece öğrenmiş olur. Voltajdaki iniş çıkışlar, dalgalanmalar, radyo dalgalarında
olduğu gibi, elektriksel alan, elektromanyetik alan oluşturur. Beynin
milyarlarca nöronunun her biri, bir anlamda, mikro voltaj sinyaller oluşturan
ve yayan küçük radyo istasyonları gibidir. Önce normal bir atoma elektron yükleyip
denge, balans bozulup akım oluşturmak, oluşturulan bu elektrik akımına
kodlanarak mesaj yüklemek sonra da bu mesajı akım geçerken alıp, lisanını çözüp,
manasını anlayıp, bu mesajın gereğini yapmak kendi çapında bir bilinçtir. Radyo
vericileri ve alıcıları vardır, sinyalleri gönderen araçlar ve alıcı aletler
vardır, radyoyu belirli dalga boyuna ayarlayıp sinyalleri alarak ses
dinlenebilir veya televizyonda olduğu gibi görüntü izlenebilir. Bir proteinin
işinin keşfi bilimsel gelişmedir.
Fiziksel de
kimyasal da olsa bedenimizdeki her hücremiz, elektrik oluşturuyor, üretiyor,
radyo ve TV istasyonları gibi ses ve görüntü yükleyip, diğer hücreye gönderiyor
sonra da mesajları alıp, lisanını ve anlamını çözümleyip, mesajların gereğini
yapıyor. Daha önemlisi bütün bu iş ve işlemler, hücrelerimizin bir protein veya
molekülünün yaptığıdır. Hücrelerarası mesaj alışverişi gibi hücre içindeki
organeller arasındaki mesaj alışverişi de elektrikle olmaktadır. Örneğin
elektrik akımının dalgalanması DNAyı da etkiler ve DNA nöronların yapısını
değiştirir. Diğer bir deyişle elektronların üstünde yaşıyoruz. Elektron bilgi
yüklenebiliyor, taşıyabiliyor, muhafaza edebiliyor ve hafızadan alıp hatırlama
yapabiliyor.
Hiçbir şey “Tesadüfen Var Olmaz” makalesinde bilimsel
bulgular ve bunları anımsatan ayetler üzerinde durulmuştu. Elektronun elektrik yükü kritiktir, bugün
belirlenen miktarın milyarda biri kadar azı da olsa, çoğu da olsa atomlar
birbirini tutamaz yani su bile oluşamaz. Elektronun elektrik yükünü belirleyenin ise
elektron pozitron çiftleri arasındaki ‘boşluk denizi’ olduğu unutulmamalıdır.
Bir anlamda canlılığımızı borçlu olduğumuz elektronun bilimsel özellikleri çok
önemlidir. Elektronun negatif elektrik yükü ve kütlesi vardır, atomların
birbirlerini tutmasını sağlar. Galaksilerin uzaklıklarını, yerlerini ve
hareketlerini bildiren ‘foton’ ise tanım itibariyle “Hiçbir şeyin özetidir.” Ne
kütlesi ne de elektrik yükü vardır. Uzay zamanın titreşimiyle ışık hızında
yolculuk edip enerji yayar. Yüz trilyon hücremiz içinde ve arasında sonsuz
sayıda foton ve elektron vardır. Tam bir parlaklık, aydınlık, nur ve ışık
içinde olduğumuz halde göremeyiz ve görünmez. “Allah, zuhurunun şiddetinden
görünmez.” “Allah, yerin göğün nurudur. Allah’ın nuru, idrakiyle Allah görünür”
(24.35)(39.22)(10.45)
Umarım, biz de hakikati idrak
edebiliriz.