17 Şubat 2022 Perşembe

Halka Nefes ve Ruh Verilmesi

 

Halka Nefes ve Ruh Verilmesi

Kalp, ‘Evren Balonu’ dâhil her şeyi içine alır, Hakkın Arşıdır. Hakkın gölgesi olan ilim, bilimsel yasalar, evrene indirildiği için her şey sırasıyla, bilimsel yasasına uygun, halk edilir. Kalp, ilk oluşan evdir, Kâbe’dir, tüm varlık için, her şey için barınaktır. Büyük Patlama ile Evrenin oluşumu başka, evrende kütle ve madde, galaksi ve yıldızların, oluşumu başkadır. Evrende, cansız varlıklar, ‘Ol’ emriyle ‘Halk edilir’, Allah’ın vücuduyla oluşur; canlılar, bir irade beyanı olan nefes verilişle ‘Yaratılır’ ve insan, ruh üflenerek, inşa edilip, ‘Dirilir’.

 “Habipim sen, «Ruh, Rabbimin emrindendir» deyiver.” (17 İsra, 85) “Söz ve ses duyulmaksızın, bir hüküm, irade beyanı olan, ‘Kûn, Ol’ emriyle, mevcut olur her şey. Yerler ve gökler, vasıta olmaksızın, madde ve müddet gerekmeksizin, Allah’ın vücuduyla, oluşur. Halk, hakikati itibariyle Hak’tır.” (2 Bakara, 117) İnsan da iş için ‘başla’ emrini verir. “Evrensel maddî beden arzında, ortak ve bireysel amaçlara uygun, yaşanabilecek ortam hazırlanmıştır. Vücutta bir şey yoktur. Her şeyin hazinesi indimizde, katımızda, yanımızdadır. Önce sureti, şekli ve resmi, külli akılda külli veçhesiyle, her yönüyle, kaza âleminde resmi çizilir. Sonra, sebepleriyle birlikte, levha-i mahfuzdaki, muhafaza altındaki, gaip âlemindeki görüntüsüyle, külli nefis âleminde görüntülenir. Daha sonra ayrı ve farklı bir birim olarak, ölçülerine göre, miktarına ve vasıflarına uygun, levha-i kader ve dünya semasında görüntülenir. Kısaca, külliden cüze, (plan, proje, program, bütçe ve maketine göre) her şey tasarımına uygun gerçekleştirilir. Her şey belirli ölçüde, şekilde, yerde ve zamanda, kendine özgü fıtrat, yaradılış ile indirilir. «Nefehât-ı İlâhiye»  rüzgârları, İlahi Nefes Rüzgârları, hikmet ve bilgi aşılayıcı, kalplere sefalar verici ve tecellilerin kabulüne hazırlayıcı olacak şekilde estirildi. Ruh göğünden hakiki ilimler suyu, (ilim yüklü enerji) indirilerek insanlar ihya edildi. İhya edilmezden önce insanın ilim hazinesi yoktu. İnsan, hayat-ı ilmiye ile ilmin hayat suyuyla fıtrat makamında, kıyam ederek, ayağa kalkarak, hakiki hayat ile ihya edilir, insan dirilir. Vahdette fâni kılmakla da öldürürüz. Sizin fenanızdan sonra, baki olan vücutları vâris olanlar; ancak biziz.” (15 Hicr, 21-23) Hiçbir şey ‘Tesadüfen’ var olamaz. (1) ”Var olanların tümü «sıfatının mazharlarıdır, göründüğü yerdir» ancak «insan-ı kâmil» müstesnadır ki o,  «Cemal-i zata» mahsus, ona özel ve özgü kılınmıştır. Bu tadil, mutedil kılınma, sebebiyle, insan, «Hakka mahsus olan ruhu kabule istidatlı, kabiliyetli» oldu. Ve insana da «kendi ruhundan nefha eyledi», işte bu nevi insan ile yaratılış, nihayet buldu, Hak zahir oldu.” (32 Secde, 7-9) (2) “Kendi olgunluklarının üstünde, olan Âdem’in olgunluğu inkişaf edince, melekler Âdem’e secde ettiler. İblis, secdeden sakındı, çünkü vehim, kuruntu şeytanı maddeye tabi oldu, bedenini görüp ruhunu idrak edemedi, Âdem’in hakikatini görüp, bilemedi.” (38 Sad, 69, 70) “Sizin için ruh semasından hakiki rızkı indirir. O da kalplerin kendisiyle hayat bulduğu ve kuvvetlendiği ilimdir ki, ne büyük bir rızıktır. Bu rızık, ilim ile ahvalinin, halinin, öncesini, maddeden soyunarak, idrak edip, gayriden geçip, Hakka rücu edenler; tezekkür etmek, hatırlamak, için Hakka dönerler. Ölmüş kalplerin sebeb-i hayatı olan ledün ilmini, ehli has kullarından dilediğine verir. ‘Kalkış’ günü, kulların, beden ve benlik perdesinden kurtuldukları gündür.” (40 Mümin, 13-16) Böylece, “Kuran öğretilir, insan inşa edilir.” (55 Rahman, 2,3)

“Arzu ve isteklerinin şiddetli olması halinde, istidadı olanların nefisleri çamurunu, terbiye ederek ve arındırarak, kutsallık yönüne uçuşan kuşlar haline getirir, sohbetlerinin bereketiyle, hakiki hayat nefesi ve ilahi ilim nefesini nefyederim, üflerim. Derhal Allah'ın izni ile şevk ve himmet kanatlarıyla Hak tarafına uçucu diri bir nefis olur.”  (3 Ali İmran, 49) “Hak'tan mahcup olanlar görmez mi, yer ve gökler, heyula iken yani ‘görkemli bir hayal ve cismanî bir madde’ iken, yapışık idiler? Biz bu iki suretin, ayrışarak, oluşumlarının aşikâr tebayünüyle, ‘uyumlu farklılaşmasıyla’, yer ve gökleri ayırdık. Ervah, canlılık, mana, gökleri ve uzayı ile beden ve ceset arzı, bir nutfe, su zerresi, suretinde bitişik idi. Biz, arz ve ervahın tebâyünü, uyumlu farklılığının kendiliğinden ortaya çıkışıyla, her ikisini birbirinden ayırdık.” (21 Enbiya, 30-33) Âlem ve Âdem yapışık ikizdi. Büyük Patlamada evrende her şey yapışıktı, uyumlu farklılaşma ile uzay zaman dokusu, içindeki galaksilerden ayrıştı.

“Ey insan sen, mevt ile rabbine gitmekte say ve içtihat edicisin, yani «Nefeslerin, eceline doğru atılan adımlar kadar» denildiği gibi nefeslerinle rabbine süratle gidicisin. Yahut rabbine gidici olduğun halde hayır ve şer amelde ciddi, gerçekten çalışıp, işleyen ve içtihat edicisin. Sen, bu çalışmanla, Rabbinle buluşan olursun.” (84 İnşikak, 6) “Kalbin ruha en yakın yerine ‘ufku mübin’, ‘açık ve aşikâr ufuk’ denir. Kalp seması ise sabır, şükür, tevekkül, bağışlama ve muhabbetle birlikte bilgi, sezgi, hikmet, ilham, vahiy ve hakikatlerle  donatılmıştır. Hakikat nuru, vehim ve kuruntudan korunmuştur. Kalbin ruh ile yakınlık ve dostluk kurulan bu yerinde, Resul, ‘Kutsal Nefes’ ile temas kurdu.” (81 Tekvir, 23-25)

      İlim, idrak edilinceye kadar kalbe üflenen Ruhtur, Evrensel İlahî Nefes, özelliği olan enerji, olduğu için her şey, hareket ve özelliklerini ilimden alır. Ruhun nuruna, diğer bir deyişle ilmin idrakine, eren kişi, kesrette, evrenin veya kalbin bir yerinde, bir ‘şey’ ile maddî ve nefsanî; her yerinde, vahdette, tümünde, ise ruhanî, rahimsi değil rahmanî, bütünsel; bilgilere ulaşmış demektir. İlk verilen kutsal nefes veya üflenen ruhun, ilmin, idrakinde olan insan, kuruntudan, şeytandan arınmış olur. ‘Küresel Nefes’ rüzgârları, yağmurla suyu dağıtır; su, ışığın, enerjinin, klorofille şekere dönüşümünü sağlar. Verilen ‘Bireysel Nefesle’ de enerji, hücrelerde yakılarak, bedene canlılık kazandırır.

Gerek Bireysel gerekse Küresel ve Evrensel düzeyde, İlahî Nefes, Âlem ve Âdem’e, canlılık ve Hakkın ruhuyla diriliş amacıyla, bir irade beyanı olarak, üflenerek verilmiştir.

Umarım biz de gayretlerimizle, İlahi Nefese kavuşup, Allah’ın ruhuyla dirilebiliriz.

                                                           Necdet Altınay, 20022022

 

 

(1)   http://necdetaltinay.blogspot.com/2019/04/tesadufen-var-olamaz.html

(2)   http://necdetaltinay.blogspot.com/2020/02/nefes-uflenmesi.html

 

4 Şubat 2022 Cuma

Gönle Düşüş (Ş)

 

 

Gönle Düşüş

Bir duygu imiş aklı tetikleyen,

Cılız bir hismiş, aklı etkileyen,

El öpme, diz çökme kabulüm,

Sevginin reddedilmesi zulüm.

 

Bilinenlerden farklı ve doğru,

Çekimine kapıldığım bir soru,

Fikirler hep birbirine uyumlu,

Nasıl olur bu, benlik sorunlu?

 

Ben bana önem verdim hep,

Hakkı bilmek nasıl olur acep,

Denilen de önce, kendini bil,

Güzelce bağlandı Rabbini bil!

 

Gönle düşmekle başladı çıkış,

Öğrenip de gör bu nasıl bakış,

İçimdeymiş, Nakkaş ile nakış,

Necdet, ‘bensiz’, O’nadır varış!

      Necdet Altınay, 03022022

                (NECDET CAN HOŞ SÖYLEDİN

                KENDİNİ PÂK EYLEDİN

                MELÂMET SON NOKTADIR

                ONU DA SEN PEYLEDİN

                                Ali Oktay CEVER)

3 Şubat 2022 Perşembe

Akıbet Gerçekleşir

 

Akıbet Gerçekleşir

Verilen aklın, insanca kullanımı ve ‘Kaos’ diye bilinen ‘İlahî düzenin’ anlaşılabilmesi, insanlığın yüzyıllarına mal olmuştur. Cansızların halk edildiğinin ve canlıların yaratıldığının bildirilmesinden sonra, insanın inşa edilmesi de zaman almaktadır.  Evrenin oluşumunda, ilmin yeri ve öneminden söz eden ayetler, bilimsel deneylerle kanıtlanmaktadır. Örneğin, var olan her zerrenin sürekli bir iletişim ve etkileşim içinde olduğunu bilim kanıtlamıştır. İkiz elektron veya atomlar, arada galaksiler olsa dahi, ayrıca özel bir haberleşme kanalı olmaksızın, aynı anda durum değiştirir. Bu sonuç, olmuş ve olacakların, amaçlarıyla birlikte, Büyük Patlamadan itibaren tayin edildiğini, gelecekteki akıbetin ezelde bilindiğini, belgeler. Doğrusu, zaman yoktur, geçmiş ve gelecek aynı anda mevcuttur, insan aklı bunu kavrayamaz! İlim, kaynağından itibaren, maluma tabidir. Her hareket bir amaç içindir.

Kuantumun bilinmez, belirsiz ve olasılıklar ortamından, bilinen atomlar âlemine geçiş, görünüşte, aklı rahatlatır. Oysa atomların tam bir boşluk olduğunu kabul etmek bile zordur. Atomun % 99, 99…(12 adet 9) u boşluktur. Dolu kısımda ne var o da bilinmez. İnsan gözlem yaparsa ‘parçacık’, yapmazsa ‘dalga’ halinde yolculuk yapan fotonun, ‘seçimini geciktirdiği’ kanıtlandı. Çift Yarık deneyinde, Galaksilerden gelen bir fotonun, son anda değiştirilecek ‘gözlem’ durumuna göre, ‘Süper pozisyon’ hali, yani ‘hem dalga hem zerre’ hali, geçerlidir. (1) Süper determinizm, son gelinen noktadır. ‘Özgür İrade’ yoktur, her olmuş ve olacak, amacıyla birlikte, Büyük Patlama anında, ‘Belirlenmiş’, akıbet malumdur.

İnsan, bedensel ve zihinsel gelişimle reşit olur. Bu gelişimler kendiliğinden olmaz. Bedensel gelişim, hormonsal dengeyi gerektirir. Henüz en küçük bir hormonu üretemesek de bedende, hangi mesajın diğer hücrelere nasıl taşındığını, hangi hormonun, hangi atomlardan, nerede ve nasıl üretildiğini, yeni öğreniyoruz. (2) Zihinsel gelişim ise beyin hücrelerinin, uygun elektrik ve akımını üretip aktararak, düşünce ve bilinç üretmesidir. Nöron hücrelerimizde, hangi molekülün, nasıl elektrik ürettiğini ve nasıl mesaj yükleyip diğer hücreye gönderdiğini de yeni öğreniyoruz. Bilimin kanıtladığına göre, uygun ortamda, DNA, yazılıma hükmeder, talimat verir ve hücre içinde, ne zaman, ne yapılacağını bildirir. Bilim, hormon, molekül ve elektromanyetik mesaj üretiminin, ‘verilmiş bir irade’ olduğunu kanıtlar. Binlerce yıl önce, canlı hücrelerdeki moleküller, elektrik üretip kodlamayı biliyor ve kullanıyordu! (3) Bilim, ‘bir hücrenin canlılık kazanabilmesi için aynı anda üç görevin birden yapılıyor olması gerekir’ sonucuna varmıştır. Bu üç görevden birincisi ‘elektrik enerjisinin üretimi’, ikincisi bu ‘enerjinin hücresel faaliyetlerde kullanımı’, üçüncüsü ise ‘hücre çoğalma işlemlerinin yürütülmesi’. Bilime göre, sonuç olarak, ‘bir canlı hücre, ancak diğer bir canlı hücrenin bölünmesiyle’ elde edilebilir. Kısaca, her faaliyet, sonuca, akıbete, uygun yürütülür. Sonuç, sebepleri belirler. Yani, yalnız Allah’ın dediği olur!

“Habipim, sen kemali tamamlamak üzere gönderildin.” (12 Yusuf, 109) Hadis: Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim. Herkesin kendine özgü bir haysiyeti vardır, onun özel istidadı ona özel saadettir ki o saadet onun akıbetidir, «hakikî hayat» elbet odur. Güzel ahlakı tamamlama akıbetine uygun olarak, Resul gönderilmiştir.

“Sizden evvel, tevhidi efal konusunda enbiyaya inanmayanlara ne olduysa bundan sonra da o olacaktır. İnanan ve inanmayanların akıbetleri, gelecekte de evvelden olduğu gibi olacaktır. Bu sözler, insanlara, tevhidi efal ilminin ayrıntılı beyanıdır. Söz dinleyenlere nasihattir. Onları sıfat ve zat tevhidine yönlendirmedir. Muvahhit, tevhit eden kimse, belaları Allah’tan bilir. Eğer derecesi rıza değilse en azından sabreder ve onunla kuvvet bulur.” (2 Bakara, 137-139) “Biz sana, ulvi yönden kutsal hakikatleri ve ruhani bilgileri rızıklaştırırız. Muteber olan akıbet, bedensel elbisenden ve nefsanî davranışlarından tecrit olman ve soyunmandır.” (20 Taha, 132, 133) “Aklın yolu birdir, vehim şeytanının yolları müteferriktir. Kalplerin dağınıklığı kuvvetleri zayıflatır ve niyetleri çürütür.” (59 Haşır, 17)

Aklın yolu birdir, çünkü malum olan, vasıfları ayrıntısıyla iyi bilinen, akıbete götüren, yoldur. Araçların, ilmin ve bilimin akıllıca kullanımıyla, malum olan ve iyi bilinen akıbete, sonuca, insanlığın hedefine, amacına giden yolların bütünüdür aklın yolu. Canlılardan, ‘yer ve zamanın koşullarına uyum gösterebilen, bu yeteneği geliştirebilen’, hayatta kalır. Hatta neslin hayatta kalması için bireyin kendini feda etmesi de söz konusu olabilir. Bu kadar önemli ‘Evrim Kuramı’ bir ‘Tesadüfün’ üstüne kurulmuştur. Kuramın temelinde, yaklaşık 3,5 milyar yıl önce ‘Kendini Kopyalayan’ bir molekülün ‘Tesadüfen’ oluştuğu var sayılır, kabul edilir. Hâlbuki ayetler, yaşam sürecinde, ‘Tesadüfün’ olmadığını özel olarak belirtir. Hem ‘Evrim’ ve ‘Fedakârlık’ genlerde kazılıdır. Akıl, tesadüfü, bu kadar önemli bir konuda, kabul edemez. Çünkü hayatta kalmak, yaşamak için bireysel ölüm dâhil her şeyin gerçekleşmesi bir tesadüfe dayanamaz. Bir tesadüfle gelen, giderse eğer, yeni bir tesadüfle tekrar gelebilir! ‘Tesadüf’, olmuş ve olacağın akıbet için olması fikrine terstir.

Umarım biz de bilinmeyi sevmiş de yaratmış olanı bilme akıbetine erebiliriz!

                                                                                    Necdet Altınay, 02022022

 

 

 

(1)     https://en.wikipedia.org/wiki/Delayed-choice_quantum_eraser

(2)     https://www.vitaminler.com/bilgi-bankasi/hormon-nedir-ne-ise-yarar

(3)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2020/05/akln-yolculugu.html

(4)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2015/10/evren-duzenli-hicliktir.html