30 Mart 2021 Salı

Işıktan Huzura

 

Işıktan Huzura,

Önce ışık vardı. Büyük Patlama ile Hakkın ilmi, ışık enerjisi olarak parladı. Hala da ışıktan başka şey yok, ışık halden hale geçer. Hakk’ın Hakikat Güneşi parlayınca ortam aydınlanır; elektromanyetik kuvvetler gurup edince de ortam kararır, maddeleşir, bedenleşir. Tüm mevcudat, Rahmanın hamurundan oluşur. Cemadat, ‘halk edilir’ bu hamurdan, canlılık, ‘yaratılır’ bu çamurdan ve insan ‘inşa’ edilir aynı ruhtan, ilimden. Maddeden bedene, nefisten kalbe ve ruha, ilme ve bilince geçiş insan için kaçınılmazdır. Maddenin özünün ışık olduğunu, enerjinin kütleye, kütlenin enerjiye dönüşü bilimseldir. Bedenin içinde ve dışında tüm hareketlerin temelinde elektromanyetik ışınım olduğu bilinir. İnsan, kalbinin içinde yaşar! (1)

“İnsan,  acilden halk olundu.  Hilkatin,  yaratılışın, aslı olan nefis,  bir hal üzere sabit değil, hareketli ve daima ıstıraplı bir şeydir; acele üzerine mecburen yaratılmıştır. Böyle olmasa; halden hale seyir ve terakki, tekâmül etmez, gelişmez, mükemmelleşmez.  Zira ruh,  daim-üs-sebattır, sabittir ve ruhun,  nefse taalluku sebebiyle kalbin vücudu hâsıl olur ve ruh ile nefis sayesinde; kalp, seyirde mutedil olur, dengede durur. İmdi insan, kendisine sekine ifade eden ruh ve kalp nuru galebe etmeyerek, nefis makamında kaldığı müddetçe, cibilliyeti, yaratılışı, gereğince insana acele lâzım gelir.”  (21.37-39) Ruh sabittir, değişmez, halden hale seyir eden nefis ise özündeki ışık nedeniyle, hareketli, acelecidir. Ruh ve nefsin ortasında, kalpte, ruhun nuru galipse huzurdadır; kalpte, nefis galipse acelecidir. “Tövbe edip Zat’ında fena olduktan sonra bağışlanan vücutta bir huzur, sükûnet hissedilir.” (2 Bakara, 248)

Bu kavramlar, ‘Fiil’, ‘Sıfat’ ve ‘Kişilik’ olarak, insanı vuslata götürebilir. İnsanın kişiliği sıfatlarıyla açığa çıkar. Sıfatları ise fiillerinden anlaşılır. Kuran’da bu kavramlar ‘Efal’, ‘Sıfat’, ‘Zat’ veya ‘Nefis’, Kalp’, ‘Ruh’ makamları olarak anılır. Her makam ise, ‘Tevhidi Efal’, ‘Fena-i Efal’ ve ‘Tecelli-i Efal’ gibi ‘tevhit’, ‘fena’ ve ‘tecelli’ mertebelerine ayrılabilir. İnsanın, genel ve geniş kapsamlı vücuttan, hatta evren bütünlüğünden, ayrı ve gayrı bir varlığının olamayacağı aşikârdır. Bu nedenle Zatın tecellisi mertebesinde, kişi zanlarından kurtulur ve aradan çıkar. Varlığın, Hakk’ın vücudu, sıfatlarla mevsuf olanın, sıfatlananın, Hak ve fiillerin Hakk’ın yani failin Hak,  olduğu idrak edilmiş olur. Böylece, Zatında fena bulana, Hakkın vücudu bağışlanır ve kişi huzura kavuşur. Dört Kitabın özeti budur. İnsan, Allah’ı bilmesi için inşa edilir! (2) Allah bilindiğinde, ete kemiğe bürünüp isimlerle görünebilir ve “Ene el Hak” ayetini okuma hakkı kazanabilir. Bilgi ilimden bir parçadır ama uygulama teknoloji gerektirebilir. Uygulamada Resulün örnek alınması önerilir. Bu nedenle bilgelerin yolundan gidilebilir. Her daim huzurda olduğunun idrakinde olup zatında fena bulana Hakkın vücudunun bağışlanacağı müjdelenir.

“O gün melekler ya kahır ya da lütuf için insan ruhuna iner. Bedenin kahrı ruh, ilim, lütuftur. Bireysel beden harap olur, o gün, değişmeyen sabit mülk, lütuf ve kahır sıfatlarıyla sıfatlanan, her şeye istihkakını veren, Rahmanındır. Batıl olan her mülk zail olmuştur, kimsenin kuvvet ve kudreti yoktur, Rahmanın mülkü zahir olur. Kalp seması nuru sekine, kalp rahatlığı, bulutu ile yarıldığında ve ‘ruhanî kuvvetler’ melekleri indiğinde, kalp arşının doruğunda, saltanat, tüm sıfatlarıyla tecelli eden, Rahmanındır.” (25.25, 26) Bedenin kahrı lütuftur çünkü kalan ruh, ilim lütuftur; ruhanî kuvvetler, kalp arşına, sıfatlarıyla tecelli eder.

“Bundan sonra yapılacak şey içinizdeki Hakka yaslanıp, sabır ile beklemektir. Bu durumda sabrınız taşsa bile Rabbiniz size melek ve melekeler ile yardımcı olacaktır. Çıkmış olduğunuz yoldaki zorluklar, mücadelede karşınıza çıkacak üzüntülere karşı sabır ve ilahi rıza için Allah’a itaat etmeyi, zorluklara dayanmayı, nefse karşı koymayı gerektirir.”  (8.11)

“Ancak, Hakkın size kuvvet vermesi ve nuru görerek nurlanmak ve size sekine ve bu isteğin inmesi için, sabır, Hakk’ın emrine karşı gelmemek, menfaat ve ganimete meyletmemek, nefis korkusundan sakınmak ve nefsin ruh ve kalp sultanını zorlaması altında kırılması gerekir. Sabır ve onur ruhun sıfatıdır. Hareket ve acı ise nefsin sıfatıdır. Ruhun gücü kalbe sahip olunca, kalbi nefse karşı korur. Nurun Zat’ındaki sevgi nuru ile kalp âşık olur ve sükûnete kavuşur. Bu şekilde kalp, nefis kuvvetlerini yener, nefis sıfatlarının zulümlerini kovar. Ve nefis de kalbin nuru ile aydınlanır. İşte o zaman rahmet iner ve kalp bu nurla nefis kuvvetlerini yok ederek ûrûc eder; semanın meleklerine ulaşır ve tüm meleklerin kuvvetini ve vasıflarını çekip indirir. Meleklerin inmesi, özellikle, dünyadan tamamen çekilip koparılarak yücelik yönüne tevekkül edildiğinde ve gazaba uğrandığında yardımcı olmaları içindir. Ancak kalp, sabırsız davranıp acele eder, bağırıp çağırıp, korkuya yenik düşerse veya dünyaya meylederse, nefis kalbe galip gelir, kahır ve istila eder, sıfatlarının zulümleriyle nuru engeller ve o ilişki kopar, yardım da kesilir, melaike de inmez.”  (3,125) (8,11)

“Ve sen Allah tarafından değerli görüldüğün için senin diğer beşere yardımın ve onlara feyiz olacak sohbetinin nuru senin namazın olacaktır. Tahkik: senin büyük hatırın onlara iltifat olacağından onlara feyiz verdiğin nur, yardımlarının gücü ve sohbetinin bereketi kendilerine sekine inmesine sebep olur. Kalpleri o nurla rahatlar ve emin olur. Sekine, kalpte oluşan bir nurdur, bu nurla kalp, halka döner ve inanç kuvveti bulur. Şeytanın vesveseleri ve nefsin tahrikleri ve teşviklerinden oluşan acılardan kurtulur. Çünkü Sekine, nefis ve şeytanın vesveselerini kabul etmez. Allah, onların yalvarmalarını, günahlarını ve itiraflarını duyar, niyet ve amaçlarını, gizli kalmış pişmanlıklarını ve üzüntülerini bilir.” (9.103)

“Önce İnsan inşa edilir. İnşa edilen insan, beden ile örtülür, tesettüre girer. Eskiden ceset olan beden nefsi, artık Ruhun nuru ile aydınlanmıştır. Bulutun su ve ilimi temsil ettiği gibi, aynı zamanda hayvani ruhu temsil edebilir. Beden ve ceset maddesinin ilmi idrak edilerek, insani ruh semasına ulaşılabilir. İnsan ruhu, ilmin kaynağıdır.”  (25.25, 26)

                                                                     30032021

Umarım, özün ışığını ve özün özündeki Hakk’ın hakikatini, ilmini, idrak edebiliriz!

 

 

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2021/03/varolus-renklidir.html

(2)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2021/03/dayansmayla-olusum.html

17 Mart 2021 Çarşamba

Varoluş Renklidir

 Varoluş Renklidir

Doğada ve Evrende, ilmin uygulanmış hali olarak, bir ‘Düzen’ vardır, rastgelelilik ve tesadüf yoktur. Düzenin fark edilmesi önemlidir. Örneğin, Doğada bir ‘altın oran’ uygulaması vardır. Renkler, en sıcağından en soğuğuna, dalga boyları en kısasından en uzununa kadar düzenli ve uyumlu bir farklılaşma gösterir. Galaksilerin açılımı ve yerçekimsel güçlerin etkileşimi, belirli bir matematiksel formüle dayanır. Eşyayı oluşturan enerji kuvvetleri, belirli ortamda, bilinen koşullarda, kesifleşip kütleleşir, maddeleşir, bedenleşir. Hücreler arası mesajları ileten 5 mili voltluk elektrik yüküdür. Hücreler arası bu elektrik alış verişi, sesli ve renklidir. İnsanlığın, son bilimsel keşiflerle yaptığı renkli TV yayınlarını, nöronlar, ezelden beri hep yapar. İnsan, kalbin manyetik alanının içinde yaşar!

Mikrodalga ışınımı, X-ray ışınımı gibi çeşitli Elektro Manyetik Radyasyon-EMR ışınımı dalgalar halinde, küresel biçimde, yayılır. Her yerden her yere, her zaman sonsuz EMR ışınımı vardır. Bir göze ulaştığında ‘görülebilir ışık’ olarak görünür. Görünen ışık fotondur, ışın, ışık hızında ve kuantalar halinde yayılır.  Bir kuanta, belirli bir miktar enerjidir. Böylece fotonun enerjisi ölçülür. Işınım dalga halinde olsa da partikül,  parçacık veya foton olarak görünür.  Bir ışık kaynağından sonsuz ışın, ışık çıkar. Işık, prizma veya camdan geçerken kırılır ve dalga boylarına göre ayrılarak renkler de görünür.  Kuantum mekaniğine girince de dalga özelliği gösteren parçacık ve parçacık özelliği gösteren dalgalar söz konusu olur. Bilimin “Belirsizlik İlkesi”  ile çeşitli gerçeklikler anlatılır, gerçek bilinenler oluşur.  Sanırım en iyi sonuç şu olabilir “Görünen bilinmedikçe, Bilinen görünmüş olmaz!”

“Arz ve sema, madde ve mana, yer ve gök, ayrılmadan önce bitişikti; heyula iken yani görkemli bir hayal ve cismanî bir madde iken, yapışık idiler. ‘Uyumlu Farklılaşma ve Başkalaşarak Mükemmelleşme’ sayesinde, kısadan uzuna, ses ve renk dalgaları gibi ayrıldılar.  Benzer şekilde bebek, su damlası iken, kan pıhtısı olur, insan olma ilmiyle donatılınca yani ruh verilince, arzı ve semasıyla, yayılıp döşenir.  İnsan ve Dünyada, arz ve sema, madde ve mana, kuvvetleri farklılaşarak yedi kat olarak hüküm ve takdir edildi. Arz ile Semanın her katına, amacı, işleri,  araçları,  tesir ve tedbirleri, işaret edildi.”  (41.12)

Ayetin açıkladığı gibi Evrende yer ve gök önce bitişik iken sonradan  ‘uyumlu farklılaşıp kendiliğinden ortaya çıkış’ ile yer ve gök ayrılmıştır. ‘Uyumlu farklılaşma’ kavramı en iyi gök kuşağında görülebilir.  Renkler,  en kısa dalga boyundan en uzun dalga boyuna kadar kesiksiz,  boşluksuz,  atlamasız bir şekilde oluşur. Fotonun açılımı küreseldir, bir ucu gözde iken, uzun dalganın boyu evrenin fiziksel büyüklüğü kadardır. Bu açılım, uyumlu farklılaşmayla kendiliğinden ortaya çıkışın örneğidir. Foton, ‘kuanta’ adlı enerji paketlerini içerir, kütlesi yoktur, hızı ışık hızıdır.  Hem parçacık hem dalga özelliği gösterir. Her dalga boyu ayrı bir renkte ve ısıdadır. Dalga boyu kısaldıkça içerdiği enerji ve ısısı artar. Her dalganın enerjisi ölçülebilir. “Hatta kuramsal açıdan, hacim olarak ifade edilmesi halinde,  en kısa dalga boyundaki enerjinin bir santimetre küpü, evrendeki tüm galaksilerin kütlesel oluşumuna yeterlidir.” (1) Enerji, Kütleye dönüşür, nedeni bilinmez. Kütle ve enerji neden canlanır da hayat oluşur? ‘Neden’ soruları kutsal metinlerde açıklanır.

“Allah’ın ayetleri ve sıfatlarına hidayet bularak, Hakk'ı arif olmaları için, ceset arzında, duygu ve düşünce, kalp ve akıl;  havas tarikleri,  arzu,  heves ve isteklerine uygun yolları,  var ettik.  Ve biz, kalp ve akıl semasını, üstlerinde atmosfer gibi yükselterek,  ceset arzını,  tagayyür etmek, başkalaşmak, mükemmel olmak için tazelenmek, yenilenmek,  üzere oluşturduk ve sehven, yanlışlıkla, kasıtsız olarak, olabilecek hasar ve hatadan mahfuz kıldık,  koruduk.  Akıl seması,  her türlü hayal,  tasavvur,  duygu ve düşünceleri kapsayacak ve birbirine bağlayacak şekilde yer alır. Her birisi makul ve mantıklı olarak akla dayanır.  Akılda boşluk bulunmaz,  kırılmaz ve bükülmez, kimse aklını terk edemez.  Bütün bunları anlayamayanlar için akıl seması, ilim ve mana göklerini yani uzayını, delil ve şahitlerinden, maddi veya bedensel kanıtlarından, uzaklaştırıcıdır. Allah, nefis gecesini ve ruh güneşinin nuru olan akıl gündüzünü ve gece ile gündüzü içine alan ’Kalbi’ halk eden ve izhar eyleyen,  açığa çıkaran, zattır. Bunların her biri, ulvi bir karargâh veya makamda ve ruhaniyet semasının bir mertebesinde Allah’a seyir eder.” (21.30-33)

 İnsan beyninin ağırlığı, vücudun yüzde 2 si kadardır ama enerjinin yüzde 25 ini harcar. Beyin, düşünce üretir, etkendir; madde vücut, düşünceyi uygular, edilgendir. Düşünce gücü,  elektronik alet çalıştırır, enerjik kuvvettir.  Beyin hücreleri arasında oluşan elektrik akımı ve EMR alanı kuvvetlerden oluşur. Kutsal metinlerde bu alana ‘Kalp ve Akıl Seması’ denir. Günlük yaşamda farkında olunmasa da “Ben” denilen ‘şey’ ilgili kuvvetler arası bir denge durumudur. Belirli bir denge durumuna ‘ben’ denir. Nörolojiye göre, ses ve renkler gibi, her şey, sinir uçlarınca algılanır ve her şey, tamamen bir algıdır, bütünden kopuk ayrı bir ‘benlik’, ‘sen,  ben’  yoktur. Her hareket, yeni bir denge durumu yaratır. Hareketleri ve yeni denge durumlarını, akıl, kendine özgü ‘kıyas’ yöntemiyle anlar. “Kalbin elektromanyetik alanının çapı yaklaşık 5 metredir. Kalbin elektrik akım kuvveti, beyin elektrik akım kuvvetinden 60 kat daha güçlüdür. Kalbin elektromanyetik alan kuvveti ise beyninkinden 5.000 kat daha kuvvetlidir.” (2,3) Beyin, kalbin içinde ve etkisinde çalışır, EMR alanları etkileşim içindedir. Kalbin elektrik ve manyetik alan kuvvetlerinin titreşimi evreninkilerle de etkileşim içindedir. Uyumlu frekanslar birbirini çeker, sonunda genellikle birleşir, korkulan başa gelir. Olumlu duygu ve düşünceler de mutlaka gerçekleşir.

Umarım, evrimsel olması istenen evrensel oluşumun hakikatini idrak edebiliriz!

                                                                                                                                             19032021

 

(1)     D. Bohm, “Wholeness and the Implicate Order”, 1980, Routledge & K. Paul

(2)     Sercan Çetin, https://www.youtube.com/watch?v=E3Sgne96bk0

(3)     https://www.facebook.com/TeslaOsilatoru/videos/740712966726432/

 

 

  

4 Mart 2021 Perşembe

Dayanışmayla Oluşum

             Dayanışmayla Oluşum

            Mevcudatın arasındaki dayanışma ve yardımlaşma, oluşumun kaynağından olabilir. Var olanlar içindeki ve arasındaki dayanışma ve yardımlaşmanın nedeni, oluşumun kendisinin dayanışma içinde vuku bulmasıdır. Ayetler, tagayyürden, uyumlu farklılaşarak mükemmelleşmeden söz eder. İlmin ilk uygulanışı, elektro manyetik enerji dolu kuvvetler olarak ortaya çıkışıdır. Sürekli iletişim ve etkileşim içinde olup da, Higgs bozonu içinde toplanıp maddeleşip, bedenleşen, kuvvetler; canlı ve cansızların temelini, kaynağını oluşturur. Canlıların özü DNA Levhasına, maddeye hükmetme iradesi, yazılmıştır.

Bu durum CERN’de yapılan bilimsel deneylerin tümünde gözlemlenir. Bir vakum ortamında, saniyenin 10-40ında, trilyonda birinde, yokluk âleminden boşluk ortamına bir elektron-pozitron çifti çıkar, var olur ve hemen yok olur. Kitapta, “Bir emirle, halen bile oluşum halindeki evrenin,  ‘Hadis, var, olur,  fani, yok, olur’ şeklinde eğlence gibi oluşması istenmedi” denilir. (21 Enbiya, 16,17). Kısaca, madde evreninin, “Var olur, yok olur” halinde rastgele oluşumla olmadığı, belirli bir düzen ve amaç üzere oluştuğu bildirilir.

Atamızın bir heykeli için kaidesine de önem verilir. Benzer şekilde, eğer bu âlemde, Âdem icat edilmesi planlandıysa, yerlerin ve göklerin halk edilip döşenmesi, canlılığın yaratılması ve hepsinden sonra, insanın inşasının düşünülmesi makul ve mantıklıdır. Heykelin kaidesi maddedir, insanın bedeni ise canlıdır, üstelik insanı insan yapan öz, manadır, insanlık bilincidir. İnsan, böylece esfel-i safilinden, maddenin çukurundan, açılan temelden, ana rahminden, arş-ı alaya yücelir. ‘İnsanlık ilmi, Allah’ın ilmiyle bağlantılıdır’ denebilir. İnsan, kuvvet ve kudretini, maddeye ve bedene hükmetme iradesini doğrudan Hak’tan, gaip âleminden, alıyor olabilir. İnsan, onun ilmi ile âlim, vücudu ile mevcut, nefsi ile kaim, ayakta, hayatı ile hay, diri, kuvvetiyle kuvvetli ve hükmü ile iradelidir. “Fıtratı gereğince, her nefsin kudret âleminden kuvveti ve onu terbiye eden hükümdarlık âleminden gelen iradesi vardır. Kudret ve kuvveti, ilim ve nurdan, aklıyla ilmin idrakinden gelir. Hükmü yerine getirme, uygulama azim ve iradesini ise hükümdarlık âleminden, zaman içinde, yerine ve zamanına göre, gerektikçe, yardım olarak, alır.” (50 Kâf Suresi, 21)

“Allah, Âdemin inşasında görev alacak olan ilim sahibi uygulayıcılara, Âdemin icat edilmesi iradesini göstermiş, emretmiştir. Zira kâinatta hadis olan her şeyin, yaratılmazdan evvel kaza-i sabık denilen ruh, ilim âleminde, sonra âlemin kalbi olup levha-i mahfuz denen kalp, boşluk, âleminde, sonra âlemin nefsi olup ispat levhası ve dünya seması denilen nefis, varlık, âleminde, sureti vardır, tasarlayıp, düşünüp, uygulamaya benzer. Her şeyin hazinesi, bizim indimizdedir, her şeyi, ancak malum miktarda indiririz.” (15 Hicr Suresi, 21)

 Güncel olan COVID 19 aşısının üretiminde, mRNA, ‘haberci RNA, denen ‘template-levhaya’, virüsün kendi bilgilerinin arasına, trilyonlarca ilave enzim, kimyasal ‘harf’, doldurmak, yazmak, söz konusudur.(1) Böylece virüsün üretilmesi engellenir. Kitap, Levhalardan bilgiler vermesi nedeniyle, tüm evrende her olmuş ve olacağı, kanıtlanmak üzere, içerir. Her şeyin ilmi, uygulanmazdan önceki hali, Allah’ın indindedir.

“Nefis, tabii lezzetlere meyil ederek süfli tarafa cezp edilirse, tabiat perdesi, kalbini mana âleminden koparır, uzaklaştırır. Mana âleminin kuvvet ve kudretinden yoksun kalır,  gereken yardımdan kesilirse, kalbin iradesi zayıflar. İlmin nurundan, idrakinden, mahrum kalan iradenin, kuvvet ve kudreti de zayıflar. Bu durumu fark edip ulvi yöne dönüp, bedenden soyunursa, ilahi nur ve kuvvet yardımına ulaşır. Allah’a yakınlaşması halinde ise, nebiler gibi bilinmeyeni bilir, kadir olunmayan şeylere kadir olur. İnsan, kendisine bağış ve ihsan olunmuş olan bedende, ilahi kuvvet ve kudrete sahip olur, hükümdarlık âlemlerinin vasıflarıyla vasıflanırsa, sezgi ve ilhama erişir. Gaibi kimse bilemez ama gaipten nida olunur, yardım alınır, fıtrata nakış olunmuş olanlar okunabilir. Sadık rüyalar ile vahiy aynı vadidendir. Nefsin tahayyül kuvvetiyle, gaipteki suretler cesetleşebilir, tecessüm edebilir.” (11 Hud, 69) (48 Fetih Suresi, 27) (80 Abese, 13-16) (85 Büruc, 20,21)

  “Göklerde ve yerde bir zerre miktarı ilminden hariç olamaz. Zatının kâffesine, tümüne, huzuru dolayısıyla, cemi gaipleri kapsayan hazineler, Hakk’ın indindedir. O gaip hazinelerini Allah’tan gayri kimse bilemez, ancak o bilir. Yani gaip hazinelerinin kapıları kilitlidir, anahtarları Hakk’ın elindedir. Hakk’ın gayri, o gaip hazinelerinden haberdar olamaz. Gaip mekânından şahadet âlemine çıkarılmasının sebepleri; Hakk’ın kudret ve tasarrufu elindedir. Onun indinde mahfuzdur, saklıdır. O hazinelerde bulunan gaiplere muttali'  olmak için, Hakk’ın gayrisi, o esbabı çekip almağa kadir değildir.  Bu anahtarlar da,  Hakk’ın  "Esma-i İlâhisi”dir. "Apaçık Kitap”, iş bu cüzi oluşumun şahısları ve adetleri "Sema-i dünya"dan ibarettir.” (6 Enam, 59) (47 Muhammed, 31) (52 Tur, 50,51) (57 Hadid, 1-3)

“Ve kitabın aslı Allah'ın indindedir. Yani, ezeli ve ebedi her olmuş ve olacak şey'in «vecih-i külli üzere» nakış olunmuş bulunduğu ve mahıv ve ispattan münezzeh, akıl-ı külden ibaret kaza-i sabık levhası; «Allah’ın indindedir»” (7 Araf, 39) (13 Rad, 39) “Vücutta bir şey yoktur. Her şeyin hazinesi indimizde, katımızda, yanımızdadır. Önce sureti, şekli ve resmi, külli akılda külli veçhesiyle, her yönüyle, resim olunur, kaza âleminde resmi çizilir. Sonra, sebepleriyle birlikte, levha-i mahfuzdaki görüntüsüyle, külli nefis âleminde görüntülenir. Daha sonra ayrı ve farklı bir birim olarak ölçülerine göre,  miktarına uygun,  vasıflarına uygun levha-i kader, dünya semasında görüntülenir. (15 Hicr, 22) (45 Casiye, 28)

Umarım, biz de, harflerden oluşan birer anlamlı ‘kelimetullah’ olarak, nereden gelip nereye, dayanışma ve uyum içinde, gittiğimizin bilincini idrak edebiliriz.

                                                                                                                          03032021

(1)   https://www.economist.com/science-and-technology/2021/02/06/how-vaccines-are-made-and-why-it-is-hard