Hayatımız İmtihandır!
İnsanlar, tabiatlarına emaneten bırakılmış ve istidatlarında saklanmış,
olanın zahir olması, ortaya çıkması, için çeşitli belalar ve nefsi terbiye ile
imtihan edilir. Aslı ve evveli ilim olan, Hakiki İlahi Sıfat ile Evvelin ve Başlangıcın
Kaynağı, İzafi Sıfat olan, İlahi Zat tarafından; insanlar, soyut ‘Hakka
Verdikleri Söz’ ve zahir amelleri nedeniyle; nefsanî duygular içinde, gaflet uykusunda
terk edilmez. Rahmani nimetler olarak verilen eşya, bitki ve hayvandan farklı
kılan Rahimsi nimetlerle, insan, sınavdadır, Hakkı Hakça yaşamalıdır.
“Biz onları, iyilikler ve kötülükler ile imtihan eyleriz. İmtihan denilen
belâ, nimetin hem bolluğu ile hem de darlığı ile olabilir.” (7 Araf, 168) “Rabbi,
İbrahim’i kalp, sır, ruh, hafa, vahdet gibi ruhani mertebelerle ve bu
mertebelere geçmeğe sebep olan teslim, tevekkül, rıza ve bunların, ilimleri gibi ahval ve
makamlar ile imtihan ederek İbrahim’in, fenaya kadar sülûku ilâllâh ve fillah
ile bu kelimatı tamamladığını tezekkür ediniz.” (2 Bakara, 124) “Biz elbette
sizleri birçok şeyle ve birçok şekilde sınayacağız ve imtihan edeceğiz. Benden
korkarak, korkutularak, mallarınızı kaybederek, nefsinizi güçlendiren
şeyleri eksilterek ve kalbinizi güçlendiren şeyleri kaybederek sınanacaksınız. Benimle
olma iradesinin kuvveti ve benim muhabbetimin lezzeti sebebiyle alışmış ve
alışkın oldukları şeylerle olmamaya sabredenleri müjdele. Bu nedenlerle uykusuz
kalanlara, bir derece uyananlara, bir musibet isabet ettiğinde onun kudretimin
etkisiyle olduğunu düşünüp olayda sıfatımın tecelli ettiğinin idrakini yaşarlar.
Böylece, kendilerinde tasarruf sahibi olduğum mülk olduğunu yakinen bilerek “Biz
O’ndan gelir, O’na döneriz” diyerek, benimle bende Halik olduklarını müşahede
ederler.” (2 Bakara, 155, 156) “Tâlût, askerlerine dedi ki, ‘Allah, sizi bir su
ile imtihan edecektir’. Bu su, ‘Doğal Cisimler’ suyudur. Her kim, o sudan ifrat
derecede kanıncaya kadar içerse, o kimse benden değildir. Çünkü tabiat ehli ve
arzularının kulu olanlar, mahlûkatın en zayıfıdır. Ve her kim, bu sudan
tatmazsa, o bendendir. Ancak haris ve
düşkün olmayarak zaruret ve ihtiyaç miktarıyla kanaat edenler müstesnadır,
onlara zarar yoktur.” (2 Bakara, 249) “Müminler, Kuranın ilmiyle âlim olur ve
ahlakıyla ahlaklaşır, Allah’a iman eder yani Allah’ı ceman tevhit eder.
Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ederek mazharlarına,
tecellilerine razı olarak, vahdetini, kesret suretlerinde müşahede edici olarak
Allah’ı tafsilatıyla tevhit ederler. ‘Bizim vücut ve sıfatlarımızı senin vücut
ve sıfatlarınla setir ve imha eyle ve en büyük günah olan şirk yani vücutlarımız
günahlarını setir eyle, ört ve fenadan sonra bağışlanmış vücut ile bize rahmet
et’ derler.” (2 Bakara, 285) “Allah, sana
kitabı indiren zattır. O kitabın bazı ayetleri,
yalnız bir anlamı olan ‘Muhkem’ ayetlerdir, kitabın aslıdır; bazı
ayetleri ise iki ve daha fazla manaları olabilecek, hak ve batıl şüphesi
uyandıran ‘Müteşabih’ ayetlerdir. Bunun nedeni Hakkın, biri mutlak diğeri izafi
olan iki yönü vardır. Birisi, halkın fenasından sonra baki olan, mutlak yönüdür,
hiçbir değişikliğe uğraması, çoğalması, kırılıp iki olması, hali yoktur. Diğer
yönünde ise Hak ile batıl karışıktır, herkesin istidadı, kendine uygun yönünü
geliştirir, tercihlerine göre imtihan edilir. Arif olan için bir yüz vardır,
diğerleri aynalardan görünüşlerdir. Müteşabih ayetlerin tevilini yalnız Allah
bilir, arifler de Allah’ın ilmi ile iman nuru ile bilir. Halis akıl sahipleri
düşünebilir.” (3 Ali İmran, 7)
“Kalbin ikbali zamanında haliyle mevsuf, içinde bulunduğu halin
sıfatlarına bürünmüş olan kimse sadıktır. ‘Fail Haktır’ deyip Hakkı fail gören,
her fiilin failinin Hak olduğunu gören sadıktır. İmtihan olunduğu zaman, üstlenilmediğinde
iltifat olunur, imtihanda halâs bulursa, kurtulur, selamete ererse o vakit
sahih olur.” (3 Ali İmran, 143) “Sizi kolayca ulaşabileceğiniz bir takım huzur
ve haz verici şeylerle elbette imtihan eder ki, bu imtihan Allah’ın kendisinden
gaip halinde kimin korktuğunu, ayrıntılı ilmi ile bilmesi içindir. Zira korku fiil
kabilinden olan hataya taalluk ettiği için,
ancak gaibe iman edenlere mahsustur. Amma huzur halinde azamet
tecellisiyle olana haşyet denir. Zat tecellisi ile olana heybet denir. Buna
binaen korku nefsin, haşyet kalbin, heybet ruhun sıfatıdır.” (5 Maide, 94) “Allah,
emrinin infazına muktedir kılmak için sizinle kendi olgunluğunu ortaya koyan,
arzda sizi halife kılan "Zat-ı âlâ”dır. İstidat olarak verdiği kemalin de,
sizi imtihan etmek, kendisinde zahir olan kemalâtın, olgunluğun, hakkıyla kimde
kaim olup, kimde olmayacağını ve kendi sıfatını gizleyerek, Hak’kın sıfatını
izhar edinceye kadar kemalât yoluna sulukta kimin hakkıyla kaim olup, İlâhi
Emanetleri eda edici olacağını ve kimin kaim olamayıp, hain olacağını yoklar. Rabbiniz,
sizin nefisleriniz sıfatını setir eden, mağfiret sahibi ve o kemalâtı sizde
izharı ile Rahmet eden merhamet sahibi olması için, istidatlar derecelerinin
farklılığı nedeniyle, olgunluğu da farklı olur ve bazınızı, bazınızın üstünde
yükseltmiştir.” (6 Enam, 165) “Gayrisine kıyasla, aslı ve evveli ilim olan,
Hakiki İlahi Sıfat ile Evvelin ve Başlangıcın Kaynağı, İzafi Sıfat olan, İlahi
Zat tarafından; insanlar, soyut ‘Hakka Verdikleri Söz’ ve zahir amelleri
nedeniyle; nefsanî duygular içinde, gaflet uykusunda ve perdelenmiş durumda
terk edilmezler. İnsanlar, tabiatlarına emaneten bırakılmış ve istidatlarında
saklanmış olanların zahir olması, ortaya çıkması, için çeşitli belalar ve nefsi
terbiye ile imtihan edilirler. Kutsal hadise göre: “Ben gizli bir hazineydim,
zahir olup aşikâr olmayı sevdim ve halkı izhar ettim, görünür kıldım.” Gizli
hazine, olgunlaşan insanlarda apaçık yaşanır. İnsanlara, muhabbeti nedeniyle,
nimetlerini sundu. İlahi Zatın sonuçta görünmesi, evvelde Başlangıç oluşunun
gereğidir.” (29 Ankebut, 1) “Çocuklarınız ve malınız fitnedir, bağımlılık yapar,
imtihandırlar. Şükrederek, Allah için sevmez, onlara öncelik tanırsanız, isyan
etmiş olursunuz. Onlarla perdelenmeyin; muhabbetlerinde fazlaya kaçmayın, makul
olun sabredin, sabrın karşılığı büyük olur. Allah’ın sizi, mal ve evlatlar ile
imtihan ettiğini biliniz. Onları, Allah’ın razı olduğu yerlerde harcayınız,
istendiği şekilde muhabbet edip kullanınız.” (64 Tegabun, 15,16)
Allah, gizli bir hazineydi, zahir
olup aşikâr olmayı sevdi ve Halkı izhar, görünür, kılıp, Halk olarak göründü. Gizli
hazine, olgun insanlarda apaçık yaşanır. İnsanlara, muhabbeti nedeniyle,
nimetlerini sundu, onlar da nimetlere şükredip, zikrederek, Hakkı, Hakça
yaşadılar. İlahi Zatın sonuçta görünmesi, evvelde Başlangıç oluşunun gereğidir.
Umarım
bizden de, yaratılışın amacı gerçekleşir, Hak görünür, Hakça yaşanır!
Necdet Altınay, 11052024