Ahde Vefa, Vuslattır!
Gelecek, geçmişte gizlidir. Sonuç, Başlangıcın açığa çıkmışıdır. Sonuçta,
Başlangıç zahir, amaç batın, gizlidir, Başlangıçta amaç zahir, Sonuç batındır.
Adam olacak olan, bebekliğinden bellidir. İnsan, doğuştan insandır. Allah, Âdemin
sırtını sıvazlayarak zürriyetini, neslini, belirlemiştir. Âdemoğlu, olgun insan
olması için maddi ve manevi donatılmıştır. Her şey, kuvvetlerden oluşan ‘info’sunun,
bilgisinin, maddeleşip açığa çıkmış halidir. Yaşam koşulları farklı ve zor olsa
da insan, olgunlaşmasını bilmelidir. Ruhun, ilmin, nuru, Kalpte idrak edilmeli,
zahire çıkarılmalıdır. İstidadında, fıtratında, emanet edilenler, sahibine,
gerçekleşerek teslim edilmelidir. Halk ile arz ve sema olup örtünen hüviyet,
Hak olarak zahir olmalıdır. Evvelde Halk zahir, Hak batın; sonuçta Hak zahir,
Halk batındır.
“Emanetleri ehline, sahibine, veriniz. Önce istidadınızın hakkını ödeyin.
İlk yaptıklarınız içinizden gelenlerdir, fıtratınıza uygun olarak yaparsınız. Kemale
erme, olgunlaşma, yolunda yaptığınız iş ve işlemler, eylem ve olaylar, daima
bir kuvvete dayanır. Bu kuvvet ve kudretin sahibinin, siz olmadığını, Allah’ın
olduğunu, bilin. Her işin ve eylemin bir sıfatla yapıldığını ve hiçbir sıfatın
da size ait olmadığını, tüm sıfatların Allahın olduğunu, idrak edin. En sonunda
tevhitte fani olup vücudun, Hakka ait olduğunu anlayın. Fenadan sonra bekaya
döndüğünüzde, insanlar arasında hüküm verirken, eşyanın da Allah’ta kaim
olduğunu bilerek, Allah’ın adaletiyle sıfatlanarak, hükmedin. Kendi Nefsiyle
kaim olan, adalete kadir olamaz. Allah, sizi bilir, işitir ve görür.” (4 Nisa,
58) “Halk arasında Allah’ın sana gösterdiği adaletle hâkim olman için, sana
sıfatın ayrıntısının ve tecellisinin nasıl olabileceğinin ilmini inzal eyledik,
indirdik. Ezelde senin istidadında, Hakk’ın marifetinin, bilgisinin, kemali nakşedildi,
nakış gibi kazındı, sana emanet edildi. Allah'ın emanetini eda etmeyerek, nefislerinin
haklarını koruyarak, hıyanetlik etmiş olan zalim ve hainleri müdafaa etme.” (4
Nisa, 105) “Siz, sıfatların tecelli
makamı olan Kalbe dâhil olun, çünkü Kalp, ruhani semasıyla, arz sayılır. Kalbe
girip makam edinmek, istidadınızda size emanet kılınmıştır. Nefsinizi arkada
bıraktıktan sonra, menfaatiniz için veya lezzetlerine dalmak için, kalıcı olmak
üzere, beden kasabasına tekrar dönmeyin. Dönerseniz, kalbin nurlarını ve
güzelliklerini, bedenin zulmet ve çirkinlikleriyle değişmiş, ziyan etmiş,
olursunuz.” (5 Maide, 21) “Hak Teâlâ, sizi, nefsi külliyeden ibaret olan bir
nefisten inşa eden Zat’tır. Beden arzında zuhur etmesi, görünmesi istenmiştir,
fenası halinde ise cemi Zatta emanet olduğu anlaşılır. Biz nefsin zuhuru ve
emanet kılınması ayetlerini, idraklerinin sefası ve Kalplerinin aydınlanması
için fıkıh, derin anlayış, sahibi olan kimselere ayrıntılı açıklamışızdır.” (6
Enam, 98) “Ey müminler, ezeldeki ilk istidadınızın gerektirdiği gibi Allah’ın
ahdine uygun, size emanet olarak verdiği bilgi ve hakikate sahip olduğunuzu
bilerek, ahdinize vefa gösterip, Hakikati idrak edip kemale ererek, olgunlaşarak,
ortaya çıkarmak, gerçekleştirmek yerine; nefsinizin sıfatlarıyla gizlenerek
emanete hıyanetlik, ahde vefasızlık, etmeyiniz.” (8 Enfal, 27) “Allah, kuvvetler halinde, kendisinde
Allah'ın emaneti olarak verilen ilmi, kemali, itaatle eda etmeyen ve ahde
vefasızlık ile kalbe hainlik eden ve nimetleri kötüye kullananları sevmez.” (22
Hac, 38) “Olgunlaşma amacıyla verilen yetenek ve kuvvetleri bu amaç için kullanmayan
sevilmez.”
“Gayrisine kıyasla, aslı ve evveli ilim olan, Hakiki İlahi Sıfat ile Evvelin
ve Başlangıcın Kaynağı, İzafi Sıfat olan, İlahi Zat tarafından; insanlar, soyut
‘Hakka Verdikleri Söz’ ve zahir amelleri nedeniyle; nefsanî duygular içinde,
gaflet uykusunda ve perdelenmiş durumda terk edilmezler. İnsanlar, tabiatlarına
emaneten bırakılmış ve istidatlarında saklanmış olanların zahir olması, ortaya
çıkması, için çeşitli belalar ve nefsi terbiye ile imtihan edilirler. Kutsal hadise
göre: “Ben gizli bir hazineydim, zahir olmaya muhabbet ettim, aşikâr olmayı
sevdim ve halkı izhar ettim, görünür kıldım.” Gizli hazine, olgunlaşan
insanlarda apaçık yaşanır. İnsanlara, muhabbeti nedeniyle, nimetlerini sundu.
İlahi Zatın sonuçta görünmesi, evvelde Başlangıç oluşunun gereğidir.” (29
Ankebut, 1)
“Hüviyet, arz ve sema olarak örtündü. Arz ve sema, hüviyeti kabule
istidatları, özünü idrak etme bilinci, olmadığından, hakikati zahir etme,
ortaya çıkarma şeklinde taşımaktan kaçındı ve korktu. İnsan ise istidadının
kuvveti ve taşımaya kudreti sebebiyle emaneti yüklendi. Hakikatin hüviyetini,
nefsine yakıştırarak, hatta intihal etti, kendisinin olmadığı halde benimsedi,
sahiplendi. Allah’ın hakkını benimseyip intihal ettiği, nefsiyle zahir olduğu,
için de zulüm sahibi oldu. Benlik ve bencilliği nedeniyle, hüviyeti bilemediği
için çok cahil oldu. Yaradılışındaki nurun zuhurunu, ortaya çıkıp parlayışını,
engelledi. O nurun hakkını bilemeyip vermeyen münafık oldu. Yaradılış
perdelerinin kesafeti, yoğunluğu, nedeniyle de Hak ile olamayıp gayri ile
kaldıkları için şirk sahibi müşrik oldular. Tövbe eden müminler, Hakkı arif
olup, bilip, kemali izhar ile ortaya çıkarıp olgunlaşarak emaneti eda eyler,
gerçekleştirip sahibine teslim eder.” (33 Ahzab (97). 72, 73)
Aklı başına gelen, kendini bilip insan olmaya başlayan, reşit olan kişi,
Hüviyetin, Kişiliğin, Zatın, arz ve sema ile örtünüp gizlenmekte olduğunu idrak
etmeye başlar. Kendi ruhunun, ilminin ve beden ile cisminin Başlangıçtan,
Haktan, geldiğini anlar. Verilmiş olan ilim ve yeteneklerin tümünün açığa
çıkışını sağlar. Kendine emanet edilenlerle her ne olabilecek ise onu olup,
kendini gerçekleştirip, gerçek sahibine teslim ederek, Halk zahir olduğunda
batın olan Hakkı zahire çıkarır. (1)
Umarım bizden de, emanetlerimizle kendimizi gerçekleştiririz de, Hak
görünür!
Necdet Altınay 30032024
(1) http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/03/ham-piserse-yanar.html