19 Ocak 2022 Çarşamba

Gölgeden Hakka

  Gölgeden Hakka

            İnsanın gölgesi, insanın varlığına delil; insan, Hakkın delili ve şahididir. Gölge, güneşin varlığına delildir, madde de Hakk’ın varlığına delildir. Kütlenin, hakikati bilinirse, görünen ışık enerjisi olduğu idrak edilir. Her cisim ışır, ışık saçar, ışınım halinde, hakikatini görünür kılar, enerji yayar. Enerji, iletişim ve etkileşim içinde olan kuvvetler halinde hareket eder, gölgeleşip maddeleşir. Akıl, Hakk’ın elidir, vücut gölgesinin delili ve şahididir. Akıl, her mevcudun, Hakkın gölgesinin uzatılmasıyla vücut bulduğunu idrak eder. Akıl ayrıca, maddeden soyunarak, esaretinden kurtulabilir. Buna da ifna ediş denir ki akıl, eski halini unutup yeni haliyle kaydederek yapabilir

“Bilinmelidir ki eşyanın mahiyeti ve görünenin hakikati, hakkın gölgesi ve mutlak vücudun sıfatının işaretidir. Kütlenin, maddenin hakikati, Hakk’ın ilmi, görüntüsü, gölgesidir. Mutlak vücudun ortaya çıkmış, görünür olmuş sıfatıdır. Akıl güneşi, vücut gölgesine delil, şahit kılındı. Akıl delili, gölgenin hakikatinin, vücuttan farklı bir şey olduğunu doğrular, kanıtlar. Akıl güneşi delalet etmezse, gölgenin vücudu ile hakikati arasında ayrılık olmazsa, vücut kendiliğinden var olmuş olur. Vücudun, ilminden ayrı ve gayrı bir ismi, cismi ve resmi olamaz ama farklılığa yalnız akıl şahitlik eder. Gölgenin vücudu olmazsa hiçbir şey olamaz,  eşya mevcut olamaz. Gölgenin vücuttan gayri bir şeyi, yani hakikati, olduğuna ancak akıl şahittir.” (25 Furkan, 45)  

“Sonra gölgeyi ifna ederek,  ortadan kaldırarak,  elde tutabiliriz. Her an mevcut olan fani bir ‘şey’in fena bulması, evveline, oluşuna nispetle kolaydır. Ele alınan her şey her an başka bir mazharda zahir olur. Tutuşun ve yok, ifna, edişin o şeyi tamamen ortadan kaldırmak olmadığına,  o şeyin suret ve hakikatine, ezelden ebede kaydeden, akıl şahittir. Akıl, Hakk’ın elidir. Tutuş ve ifna, o şeyin değişime uğramasıdır, tamamen yok olması değildir. İfna, yok, ediş, mevcut olanın bir önceki halini, hakkın eli veya pençesinden ibaret bulunan, akılda tutmaktan vazgeçmek ve yeni haliyle kaydetmektir. Nefsin zulmet gecesi insanlara libas, elbise kılınmıştır. Bu zulmet sizi istila ederek Hakk’ın zat,  sıfat ve gölgesinin müşahedesinde sizi setir eder, örter. Hayat ve dünyada gaflet uykusunda uyutur. Hadisi şerif: “İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar.” Uykudayken “Daimî hakiki hayattan” gafil kalırsınız. Kalpleriniz, ruh nuruyla, ilmin idrakiyle, hayat bulunca, his uykusundan sonra, kutsal âlem fezasında dağılıp yaşarsınız. Ruhani güçler âlemine, sizi temizleyen pak ilim suyunu indirdik. O ilim suyu, hakikatleri, asıl vatanları, unutulmuş olan ahitleri ve aslın güzelliğinin hatırlanması için indirilmiştir.” (25 Furkan, 46-50)

“Siz, Hakk’ın, ‘hıfz edicilerinden’, ilim yüklenebilen kuvvetlerinden oluştunuz. Siz,  bu güç ve kuvvetlerin cisimlenmiş, şekil ve suret kazanmış, cisimleşmiş halisiniz. Bedenlerinizden sıyrılıp çıkmanız, soyunmanız, halinde durum apaçık görünür.  Suretlerinizin bir kısmı, size sevap ve rahatlık veren, ruhani latif kuvvetlerdir.  Bir kısmı ise size azap veren cismani muzlim, zulmetli ve meçhul, suretlerdir. Cismani azalarınız, organlarınız, hal lisanı ile sizin yaptıklarınızı hatırlar ve işlediklerinizi söyler.  Hafıza semavi bir güçtür ve ruhun bedenden ayrılması halinde yapılanları ortaya koyar.” (6 Enam, 61)

“Nutuk kuvveti,  ruhun nurunu,  ilmin idrakini, içeren manayı kavrama ve anlatma kuvvetidir. İlahi ilmin tümünün Hakk’ın gölgesi olduğunu, göklerdeki ve yerdeki her mevcudun bu gölgenin uzatılmasıyla vücut bulup kudret ile halk edildiğini inkâr ederler.”  (17 İsra, 98) “Onlar ağızları mühürlenmiş ve nutuktan aciz bulunduklarından, asla yekdiğeriyle söyleşemezler. Birbirlerine bir şey soramazlar.” (28 Kasas, 66) “Zira hiç bir şey nutuktan hali değildir. Lâkin gafiller anlamazlar.” (41 Fussilet, 20, 21) “Nutuk, sizin beden arzınızda ve lisanınız üzere zahir olmuş olan ‘Mütekellimi Hakikî’nin sıfatlarından bir sıfattır. Hakk’ın nuru size işrak eylemiştir, kalbinize doğmuştur. Tüm kuvvet ve kudret Allah’ındır.” (51 Zariyat, 23)  Kuvvetler, var olan her şey ve herkesin temelidir.

“Her zerre, bilgi ve özelliğinin yani ‘info’sunun deposudur,  başka bir şey içermez.  Nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde, sistemin kaynağından yapılan müdahaleyle, zerreler gölgeleşip, pıhtılaşıp, katılaşıp kütle kazanır,  maddeleşir. Protonlar, ışık hızına yakın bir hıza ulaşacak kadar hızlandırıldıktan sonra, saniyede milyonlarca defa çarpıştırılarak, parçalanır ve kuarklar, zerreler, açığa çıkar. Sonuçta, ‘madde anti madde ayna evreni’ oluşur. Kuvvetlerle dolu olan zerrelerin yarıçapı sıfırdır, içleri boşluktur. Bazı zerreler, protondan 180 kat,  elektrondan 200 kat ağır,  biri diğerinden 100 bin kat büyük olabilir. Higgs Bozonu, kuvvet taşıyıcı boşluktur, kuvvetlerle doludur, aynaların olduğu şekil oluşturur.  Enerji,  bilinmeyen bir şekilde,  gölgeleşir, pıhtılaşır katılaşır, maddeyi oluşturur. Aslen enerji olan ve madde denilen atom, patlayarak tekrar enerjiye dönüşür.” (1,2) “Doğanın temel yapıtaşı olan kuvvetlerin özellikleri, tesadüfî ayrıntılar olmak şöyle dursun, uzay ve zamanın dokusuna derinden sarılmıştır.” (Brian Green, ‘Evrenin Zarafeti’) (3)

“Her şeyin hakikati Hakk’ın ilminin aynısıdır, vücudu ilmi ile oluşur,  ilmi zatının aynıdır ve zatı aynı vücududur. (41 Fussilet, 53,54) “İlmin ayrı bir varlığının idraki ise Hakkın varlığına delildir. Nasıl ki bir eşyanın gölgesi varsa gölge, güneşin varlığına delildir,  aynı kapsamda, ilmin varlığı da Hakkın varlığına delildir. İlim, böylece Hakkın ‘gölgesidir’.” (39 Zümer, 9) (4) “Halk edilen ve yaratılanların, hakikatlerine bakılırsa, heykel ve suretlerin, şekil ve biçimlerin cesetleştiği, maddeleştiği ve hakikatine uygun bir şekilde cisimlendiği görülür. Her şeyin, ilmî bir hakikati ve o şeyin mevcut olmasına sebep olan bir aslı, özü ve melekûtu, madde ve manası, hükmü, vardır. Her şeyin bir vasfı ve mazharı demek olan bir zilli, gölgeleşmiş, maddeleşmiş hali vardır. Şeylerin kendisi ve cesetleri farklıdır ve bunlar secde edici halde temessül ve tecessüm eder, cisimlenir ve cesetleşir.” (16 Nahl, 48)

             Umarım, gölge varlığın hakikatini akılla bilerek, Hakkın varlığını idrak edebiliriz.

                                                                                  Necdet Altınay, 20012022

(1)      https://bilimfili.com/gercekligin-olculmeden-once-varolmadigi-deneysel-olarak-kanitlandi

(2)      https://www.science.org/content/article/quantum-experiment-space-confirms-reality-what-you-make-it-0

(3)      https://www.halkkitabevi.com/evrenin-zarafeti-ciltli?gclid=CjwKCAiA9vOABhBfEiwATCi7GND9WmgEmzumJwffhDEJnruw33wgfCPOsLfE4cPywIqKGs808Jg3oBoCLdUQAvD_BwE

(4)    http://necdetaltinay.blogspot.com/2017/12/hakkn-hakikati.html

6 Ocak 2022 Perşembe

Hislerin Kullanımı

 

Hislerin Kullanımı

 

İnsan, diğer halk edilenler ve yaratılanlar, cemadat, nebatat ve hayvanat, arasında aklı ile ön plana çıkar ve fark yaratır ama aklıyla duygularını kontrol edebildiği için bu farkı yaratmıştır. Duygularına hâkim olamayan, hatta onların esiri olanlar sıradanlaşır, başarıya ulaşamaz, amacına eremez. Nefsinden kalbine çıkamazsa ruhuna eremez. Seven, sevilir.

 

“Mal sevgisi,  hicapların, örtünün, en kesifidir, malı sevin, kıskançlık yapmadan, size fitne vermeden; malı vereni daha çok sevin, malı Allah verdi diye sevin.” (76.8) “Nimetlere şükür, nimetleri verene karşı sevgi yaratır. Bu sevgi, fıtratın kapısını açar. Sevgi, sevilmeyi ve aşkı doğurur. Allah, seveni daha çok sever. Söz konusu cennetler, fıtratlarındaki emel ve ahlakı, miras gibi alıp, ilim ve ilgili koşulları olan sıfat ve kuvvet şubelerine ayrıldıkları için meyve verenler ve bu meyvelere sahip olanlar içindir. Korku, sevgi ve aşka dönüşerek,  nefisten kalbe ulaştırarak,  cennete kavuşturur.” (55 Rahman, 46-48)

“Kalbi, Kâbe’yi, insana emin olarak döneceği selâmet mahalli, yeri kıldık.” (2 Bakara, 125) “Tevhidim olgunluğa erip, sevgimin olgunlaşması dolayısıyla, “Habib”, sevgili, oldum. Kalbimde Sevgi, Nefsimde adalet, tam oldu.” (42 Şura, 15) Bilinmek, için kâinat yaratılmıştı, tevhit benimle kemal buldu, sevilen, sevgili oldum, fıtrat benimle amacına ulaşmış oldu.Yüce Allah, Kitapla, sevgi ile tevhit ilmini indirmiş oldu. Kitabı,  hak ile hakkıyla,  hak ettiği şekilde indiren Allah’tır. Ona, kitapla inmesi gereken muhabbet ile tevhit ilmini indirdi. Tevhit ilmi muhabbetle indi, habip oldu, ilim habipin hakkı oldu, habip ilmi hak etti, ilminin hakkını verdi, gereğini yaptı, bildi ve bildirdi. Tevhit ilmi, Allah’ın Habib’inin hakkı oldu. Ve adaleti de indirmiş oldu. “Ruh”ta tevhit ilmi,  “Kalp”te sevgi,  “Nefis”te,  benlikte,  adalet olunca fenafillâh ve büyük kıyamet yakın olur.” (42 Şura, 16, 17)

“Hz. Cem’de, Hak’tan halka rücu edilir. Rab, halk sureti ile örtündü. Elçisi, kendi vücudundan fani, Hakk’ın vücudu ile mevcut, hakkın sıfatı ile mevsuf, sıfatlanmış oldu.  ‘Ben senin suretinle zahir oldum,  şimdi halk suretinde benimle kaim ol,  Hak ile halk ol’.  Rabbinin adıyla,  O’nun ismi altında,  O’nun adına,  namına,  hesabına oku,  zatının vücudu ile oku. İnsan,  rahimde ters olarak tutunup duran su damlası  ‘alâk’tan,  alakadan,  ilgiden,  sevgiden,  yaratılmıştır.” (96 Alâk, 1,2) İnsan ve insanlığın gelişiminde, uygulama alanında, ilim, ‘Bir arının ısı izini 500.000 km den algılayabilir!’ bir araç geliştirme aşamasına gelmişse, ilme ve kaynağına az kalmış olabilir! Doğum üzerindeki araştırmalarıyla kendi doğumunu hayal ve tasavvur etmeyi başaran insan, ‘Evrenin’ doğumunu izleyebilir.

“Bizi, hidayet yolunda ve vahdet yönünde yönlendir. Marifet, muhabbet, sevgi ve hakkın zatının hidayeti sıratında, yolunda, rahimsi, özel, nimetler verilenlerden kıl. Evvelde, ahirde, batında, zahirde hakkın yüzünü müşahede ettir. Bu yol, fani olan gölge vücutlarından yok olan nebi, sadık, şüheda ve evliyanın yoludur. Sözle ve fiilen, söz ve eylemle, sana hitap eder, ibadeti sana tahsis eder,  yardımı senden talep eder;  seninle sana ibadet ederim.  Bu huzur hallerimde, bütün hareket ediş ve duruşlarımda, seninle sana ibadet eder daim namazda olurum. Her vecih üzere ve her vecihten, yüzden, cemalini müşahede eylediğimden, daim muhabbet lisanı ile olurum.” (1 Fatiha, 4,5)

“Bunlar küllî işlerden ve aklî lezzetlerden, cüzî menfaatler ve hissi lezzetlerle mahcup, bedenî lezzetlerde dalgın, dünya muhabbeti ile meşgul olduklarından salâh ve iyiliği,  sırf dünya işlerini kendileri için düzmekte ve geçimlerini kazanmakta bilirler, arzu ve isteklerine ancak bu suretle kavuşurlar. Hâlbuki hissiyatları ile idraklerini bozduklarını hissedemezler.” (2 Bakara, 12) “Tümde fani olmak, yokluğun idraki değildir. Sonra kendisine ruhumuzun üflenmesi ve suretimizle tasviri sebebiyle insanı, yaradılıştan gelen “Başka bir hale girme” haliyle inşa eyleriz. İnsanın fıtratından gelen ahdi misaka uyma hali bir halden diğer hale geçiş yeteneğidir. Bu yetenekle insan, yücelerek hal değişimiyle, inşa edilir.”(8 Enfal, 24) “İnsan gerçekte, böylece, halk edilmeyen bir halktır. Yani halk edilen diğer tüm doğadan farklı olarak, inşa edilerek, yaratılan yaratıktır. Bundan sonra sizler tabiat açısından ölüsünüzdür. Doğaya bağlı ve bağımlı değilsinizdir. Kısaca, kurtuluşa götüren mevte ermişsinizdir. Benlik ve bencilliğinizden vazgeçme zekâtını vererek yeniden doğuşa adaysınızdır. Sonra siz kıyameti sugra (küçük) gününde, ikinci defa meydana gelme gününde, hakikat ile diriltilirsiniz. Fena halinde ölü iseniz kıyameti Kübra (büyük) gününde beka ile diriltilirsiniz.”(23 Müminun, 14-16)

 

İnsanı insan yapan duygular, merhamet, sevgi ve muhabbet, kendini tanıma ve bilmeye götürmenin ötesinde, nimetleri vereni de sevdirir. Aklı ile bilip algıladığı ve hisleriyle hissettiği her şeyin kaynağına ulaşmak ister. Bildiklerinin ardında, hissettiklerinin ötesinde, sezgi ve ilhama hatta vahye kadar ulaşmak ister. Yaratılış amacının bu olduğunun idraki içinde sahip olduklarının hepsinden hatta kendisinden vazgeçip amacına ulaşmayı tercih eder. Sevdikçe sevildiğini idrak edip aşk içinde kendinden, akıl ve duygularından, geçmeyi zevk edebilir. (2) Hakkın vücuduyla mevcut, ilmi ile âlim, nefsi ile kaim, ayakta ve hayatıyla hay, diri olan insan, ‘Bilinmeyi Seveni’, ‘Severek Bilmeyi’ bilebilmelidir ve zevk etmelidir.

 

Umarım biz de hislerimize tırmanarak, Yaratana ulaşmayı hak edebiliriz.

 

                                                                       Necdet Altınay, 06012022

 

 

 

 

 

(1)     https://evrimagaci.org/soru/vmat2-geni-tanriya-inanma-geni-mi-6790

(2)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2021/02/ask-sarab.html

 

 

  

 

Kuvvet ve Kudret!

 

   Kuvvet ve Kudret!

‘Kuvvetler’, dememiz yeterlidir,

‘Elektromanyetik’ de geçerlidir,

Gazap ve şehvet, namı diğerdir,

Her şeyin özü, esası, temelidir!

 

Tamamlıyorsam ben bu Evreni,

Tam anlıyorsam, ben çevremi,

‘Kuvvetler’, algılanıp bilinmeli,

Ağlayıp, gülerken de sezilmeli.

 

Tefekkürle, mağaraya kapatır,

Kalpte, kendimle olup, taptırır,

Ses getiren tellerimi, kıpırdatır,

Etkisiyle ve tepkisiyle, yaşanır.

 

Kuvvetler, kalp dışına taşarmış,

İnsan, kalbinin içinde yaşarmış.

Her duygu bir başka titreşimdir,

Her titreşim etkileyen girişimdir.

 

İstemeden etkileyip etkilenirsin,

Sistemin bütünlüğü etkileşimdir,

Yaptık, ettik desek de olan olur,

Neden, niçin, denilmesi boştur!

 

İletişimle etkileşimler bir girişim,

Hepsi bilgi işlem, hem de bilişim.

Değiştirmeye çalışma, yalnız izle,

Müdahil olma, olursan eğer gizle.

 

Hak kuvvetlerini idrak ile bilensin,

Kuvvetten bilinç oluşturan sensin,

Sen ile çevreni bilip, birleştirensin,

Gitti kesret geldi vahdet diyensin!

 

Olay ve eylemler olur, olup geçer,

Kendini bilen, yalnız, oturup izler,

Rol verilmişse, oynar ancak gizler,

Necdet, bil, Allah’ındır kuvvetler!

            Necdet Altınay, 01012022

 

Hisler Genlerde Kazılıdır

 

Hisler Genlerde Kazılıdır

Bebeğin DNA’sında, her seferinde bir protein açılır işini yapar, emer, kıskanır, sever, güler, ağlar, etkiler, etkilenir tepki verir; uyum gösterilen koşulda RNA ve DNA’sı değişir, gelişir. “Beyin hücresi ‘Nöronlar’ arasındaki, metrelerce uzun, elektromanyetik dalga lifleri yalnız o ana özeldir, ne daha önce oluştu ne de sonra oluşacaktır. Bu dalgalar sayesinde yer, içer, duyar, görür, bilir, bilinçlenir, konuşur, yaşarız. Tüm yaşam iç içe var olmuş bir kodlamalar uyumudur; yaşam, DNA’dan DNA’ya film aktarımıdır.” (1) Canlı hücre, oksijen atomunu, hidrojenden koparıp karbona bağlamasıyla, elektrik enerjisi kazanır ve her işini bu enerjiyle yapar. Hücre, elektrik enerjisini nasıl üreteceğini, mesajını elektromanyetik dalgalar üstünde nasıl kodlayıp, nereye göndereceğini, iyi bilir. Elektromanyetik kuvvetler ile onları kullanım iradesi, DNA bünyesinde, Hakça verilmiştir. “Her şey ve herkese özgü ve özel, irade beyanı olarak, bir ‘nazarım’ vardır.” (42 Şura, 38) (2)

“Fitneci ve münafıkların, kalpleri şek, şüphe ve iki yüzlülük hastalığına tutulmuştur ve bunlar kalplerine kök salmıştır. Resul de müminlere yardım etmek ve dini yüceltmekle bunlara kin ve haset etmeyi de yüklemiştir. Rezaletlerin tümü kalp hastalıkları ve arazlarıdır. Bunlar kalbin zayıflamasına ve helak olmasına yol açar. Çünkü münafıkların azapları elim ve kâfirlerin azapları azimdir, büyüktür. Felç olan bir organın duyarsızlaşması gibi kovulmuş, dışlanmış olan inkârcı kâfirlerin azapları elim ve azim olsa da kalpleri azabı idrak edemez ve sefasını da süremez; büyük kin, nefret ve elemin şiddetini kalpleri hissedemez. İkiyüzlü münafıkların ise asılda istidatları sabit ve idrakleri baki olduğundan, elem ve acının şiddetini hisseder, duyarlar. Çaresiz yalan ve buna katılmış araz olan müzmin hastalıklar sebebiyle azapları elemli olur. Böyle kişiler, bütün işlerde ve akılcı lezzetlerde cüzî menfaat, hissî lezzetler peşindedir, bedensel lezzetlere dalmıştır, dünya muhabbetiyle meşguldür. Kurtuluşu ve iyiliği, dünya işlerini kendilerine uygun yürütmekte, geçimlerini kazanmakta bilirler, bütün amaçlarına böylece ulaşabileceklerini düşünürler. Oysa hissiyat ve idraklerini bozduklarını hissedemezler.” (2 Bakara, 10, 12)

Bir hadise göre  “Kişi sevdiği ile haşir olunur, kıyametten sonra onunla dirilir,  ağacın çekirdekten çıkışına benzer.” Bunun nedeni, insan kalbinin, muhabbet ettiği şeyin suretinde şekillenecek kadar o şeyin,  nefsine kazınmasıdır. Kalpten sevilen kişi,  insanın dünyasını doldurur.  Ateşin harareti,  yanmanın maddi mi manevi mi olduğuna bağlıdır. Cismanî kuvvetler çok sınırlı, oysa ruhanî kuvvetler sınırsızdır; ruhanî ateşin elemi,  cismanî ateşin eleminden hem daha sürekli hem de daha şiddetli olur.  Bu nedenle,  «Cehennem ateşi,  yetmiş defa su ile yıkandıktan sonra faydalanmak için dünyaya indirildi»  denir.  “O ateş, dinden mahcup olanlar, kâfirler, için ihzar olunmuş, hazırlanmıştır. İlahî kahır ateşi gazap kızgınlığına tenezzül etmiş gibi olur ve gazap, insanın ahlakını yakar hem de ateşin yapamadığı tesiri yapar. Bu nedenle gazap, kötü ahlakı yakıp güzel ahlakı inşa edebilir.  Eğer bunu yapamaz iseniz sizi ateşe götüren inadı terk edip teslim olun iman ediniz. Ateş imanın makamına konulmuştur.” (2 Bakara, 24) İlk defa hırsızlık yapanın yüzü kızarır, utanır, sıkılır, acı çeker. Gazap kuvvetleri, kötülüğü yakabilir, güzel ahlakı, geliştirebilir.

”Kuvvet ve kudretimin, zat ve sıfatlarımla, mevcudatın ilahi düzene uygun halleriyle, tecellisini gösteren delillerden sonra; hissi lezzetlere alıştığınız için, cenneti nefsinizle değişmeyiniz.” (2 Bakara, 41) Yaşamın işleyen ilahî düzenine, nefsiniz ve benliğinizle, engel olmayın; enerjinizi düzensizliğinizi düzeltmekte kullanınız. “Arzın yarılıp çekirdekten bitki çıktığı gibi sizi de rahimde, vücudun siyah madde denizinden, ters tutunan damlanın bedensel maddeden arınmasıyla, kurtarırız. Maddeden kurtulamadığı zaman, nefsin, madde fesadından helak olduğunu müşahede eder, görür, gözlemlersiniz. İman ederek, istidadınızda, genlerinizde, olan nuru, ilim ve irfanı, taşıp yayılan olgunlaşma nurunu tasdik ederek, kabul edip uyarak, içinize doğan şeylere ikbal ediniz, uyunuz. Güzel ahlak ve tevhidin istidadınıza, genlerinize, delilleriyle konulması, kazınması ahittir, bu ahde uyulması da sizin ahde vefanızdır. Nurlu parıltılarla verilen ilim ve irfanı, nefsanî lezzet ve kazançlarla değişmeyiniz. Nefsanî sıfatlarla ruhani bilgi ve aydınlığı karıştırmayın. Ruhani kuvvetler ve hisler, nefsanî kuvvet ve hislerden şereflidir.” (2 Bakara, 50) Bebeklikteki saf ve temiz, arı duru ilahi düzeni, çocukluk ve gençliğinizde kaybetmişseniz ruhani kuvvet ve hislerinize tekrar dönünüz. Bizi aile yapan kan bağı değil, birbirimizin hayatına kattığımız sevinç ve birlikte gülebilme ve öğrenebilme bağıdır, hislerimizdir. Ruhani kuvvet ve hisler bütünleştirir, bireysel nefsanî kuvvet ve hisler ise ayrıştırır.

 İlk kırk gün içinde, bebeğin bünyesine giren enerji kuvvetleri önce kalbini oluşturur; diğer organları, kuvvetler, kalpten geçerek oluşturur. Önce kuvvetler vardır sonra kuvvetler sıfat kazanır ve vücut oluşturur. Kırk yaşında, Kalp, nefsanî yaşamdan kaçış yeridir. Nefis, Kalpte, huzur duyar, huzur içinde olur. Kırk yaşında insanı incelerken, ne tür nefsanî hareketleri olduğundan başlanır ve ne tür kalbî duygular altında bulunduğuyla devam edilir. Kişilik ve vücudunun kaynağı araştırılır.

“Ve batınından, ruh'un mahal-i tesirini, ruhun bedene tesir ettiği, bedeni etkilediği yerini ve ferc-i istidadını,  istidadın, açılıp,  yarılıp,  çatlayıp bedende ortaya çıktığı yeri;  bedensel kuvvetlerin mütecaviz yani aktif olanlarından hıfz etmiş,  öğrenmiş olan kul;  zeki ve safi nefsi zikret, tanı, öğren ve hatırla.” (21 Enbiya, 91) (5) DNA’mızda bir proteinimiz açılır, ruh bedene tesir eder. Nefsinde yaşadığın gerek bedensel hareketlerin gerekse kalbi duyguların kaynağına in, nereden geldiklerine, çıktıklarına bak. Fiillerinin de duygularının da kaynağının ruhun olduğunu göreceksin.  Fıtratından ortaya çıkan her şeyin beden ve nefsinde zahir olup göründüğünü anlarsın. Örneğin, sevgi ve merhamet duygularının kaynağı ruhun ve fıtratındır, duygularını yaşarken yapılan hareketler, kendi içini ve ruhunu gösterir.  Her duygunun bir ucu kulda iken,  sonsuzluktaki diğer ucu Allah’tadır.  Batılda kalma, vuslat için Hakka yürü.

Umarım biz de insanı insan yapan akıl ve duygularımızın kaynağını idrak edebiliriz.

(1)     Prof. Dr. Türker Kılıç: http://drturkerkilic.com/video/50-yilda-yasamdan-ne-ogrendim-95

(2)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2021/12/varlgn-haysiyeti.html

(3)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2020/02/akl-semas_3.html

(4)     https://evrimagaci.org/soru/vmat2-geni-tanriya-inanma-geni-mi-6790

 

Gen Levhanı Oku!

 

 

   Gen Levhanı Oku!

 

Kulak ver, kalpten gelen sese,

Cahil cühela, gelmez herkese,

Açılan yeni sayfa, kitabından,

Payına düşendir, hitabından!

 

Senden sana, O’na giden yol,

Kendi sesindir, dediği gibi ol!

Şüpheye, kuruntuya yer yok,

Var olan vücut, görünür çok.

 

Boş değil, çocuktan al haberi,

Dışına aktarır, içinden geleni,

Şaşarsın görüp, nasıl bildiğini,

Okur geliştirir sayfa genlerini.

 

Genlerde kazılıdır, aklı, hisleri,

Harfle yazılı, genlerde bilgileri,

Yeni deneyim, kazınır genlere,

Okunup yazılır, yenisi genlere.

 

Rüşt, ispatlanır, akılla, beyinle,

İçinden dışına döner, bilgisiyle.

Vahdet biter, dünya kesretiyle,

Dönmeli kendine Oku emriyle!

 

Yanılgı yazma, kendi levhana,

Kötülükler yazılmasın yazgına,

Aldanma sakın, sapkın azgına,

Dönüp içine uğrama bozguna!

 

Kitap, Âlemle Âdeme, El Kitabı,

Geninde, fıtratında kazılı olanı,

Seni sana okutur, O’nun hitabı!

Necdet, fena bul, bil baki olanı!

       Necdet Altınay, 22122021