Varlığın Haysiyeti
Kendini bilen her insanın bireysel, toplumsal ve insanlık düzeyinde bir
haysiyeti, gururu, şanı, şöhreti, bilinecek kadir ve kıymeti vardır. Evrenini
ve çevresini tamamlayan ve tam anlayan insan, bilir ve bildiğini bilir. Kendini
oluşturan her zerrenin, iletişim ve etkileşim içinde olduğu tüm çevresinin
farkındadır. İnsan, ıssız bir ada değildir. Herkes, insanlığını, kendi çevresel
ortamında, geniş çaplı iletişim ve etkileşim içinde, bedensel ve ruhsal
kuvvetlerine, hükmederek yaşar. ‘Uzay Zaman Birleşik Alanındaki Kuvvetlerden’
bazıları, elektron-pozitron misali, zıt kuvvetler halinde, ‘yokluktan’ ‘boşluğa’ çıkar ve aralarındaki ‘boşluk
denizi’ sayesinde, zahir olur, görünür, ‘kaynağından bir nazar iradesiyle’ de, toplaşıp kütle
kazanır, kaynağından kopmayacak şekilde ‘eşyayı’ oluşturur.
Büyük Hadron Çarpıştırıcılarından, proton gibi parçacıkların saniyede 40
milyon defa, hızla, çarpıştırılarak elde edilen bulgularla kanıtlanan bilgilere
göre “Varlığımızı” (1), saniyenin 10-40ında,
‘Yokluktan’ ‘Boşluğa’ var olup çıkan ve yok olup giden parçacıklara ve aralarındaki
‘Boşluk Denizine’ borçluyuz. Elektronun elektrik değeri, elektronun etrafında
polarize olan pozitron ile elektron arasındaki boşluğa tabidir. Yakında artar,
uzakta azalır. Elektronun elektrik değeri milyarda bir az ya da çok olsa atom
oluşamaz. Evrende hassas denge vardır. Milyarda bir farklı olsa evren
olaşamazdı denen milyonlarca katsayı bilinmektedir. Sistemin dışından yapılan
bir müdahale sonucunda, Higgs bozonu içinde, ‘toplanan kuvvetler’ bir
parçacığın hareketini kısıtlar, parçacık ‘kütle’ kazanır ve hareket etmesi için
daha büyük kuvvetle itilmesi gerekir, böylece madde ve her şey oluşur.
“Her şey ve herkese özgü, irade
beyanı olarak, bir ‘nazar’ vardır.” (42 Şura, 38) Bu ayet, halk edişte, ‘kuvvetler’
üzerinde, kaynağından, bir irade beyanı olduğunu gösterir. “İnsanlar için vaaz
olunan ilk mescit, manevî sadır Mekke'sindeki hakikî kalp, Kâbe’dir. Hakikî kalbe yönelen ‘kuvvetlerin izdiham
ettiği’, toplandığı yerdir. Buradan bütün vücut feyiz, hayat ve kuvvet
alır. Her azaya giden kuvvetler buradan gider ve âlemlerin sebeb-i hidayetidir.
O sebeple hidayete, vuslata, doğru yola girilen bir nurdur.” (2 Bakara, 96) İnsanın manevî sadrında, göğsünde,
Mekke’sinde, bulunan hakikî kalbi, Kâbe’sidir.
Özetle, “Sakfı merfu'; levha-i mahfuza, levha-i kaderden, suretler ve
ahkâm nazil olan sema-i dünyadır. Dünya semasına nüzulden, aşağı inişten, sonra
mev’atte, cansız şeylerde, hululü, içine gizlice girişi ile şahadet âleminde
zahir, aşikâr, olur. Bu da insandaki mahal-i hayal, tasavvur merkezi, mesabesinde
olup mahıv ve ispat, var oluş yok oluş, levhasıdır.” (52 Tur, 5) Kader
levhasından, saklı ve muhafaza edilen levhaya suretler, şekiller ve ahkâm,
düzen, inen dünya semasına ‘Sakfı Merfu’ denir. Dünya semasına inişten sonra
cansız şeylere dönüşüyle, içine gizlice girişiyle, görünür âlemde zahir,
aşikâr, oluş başlar. Bu da insandaki hayal merkezinde var oluşa benzer olup,
mahıv ve ispat levhasıdır, var olma ve yok olma levhasıdır. İnsan, aklını
kullanırsa eğer, cansız şeylerin, ‘yokluktan boşlukta var oluş ve yok oluş’
gerçeğini, tasavvur edip, deneyebilir ve gözlemleyebilir. ‘Yokluktan boşluğa
çıkıp var olan zerreler’ bilimsel deneylerde kanıtlandığı gibi ayet de ‘Kader
Levhasından’ ‘Dünya Semasına’ inip aşikâr olan zerrelerden söz etmektedir.
“Bahri mescur, ‘Boşluk Denizi’, birbirine yakın olup da etrafı çevrili olan ve
ispatlanan eşyanın tümünün zahir olduğu, ortaya çıktığı, suretlerin göründüğü
heyuladır, görkemli büyüklüktür.” (52
Tur, 6) Yokluktan var olup boşluğa çıkan cansızlar, ilmin uygulanmış
halleriyle, ‘boşluk denizi’ sayesinde, kesret âlemini, oluşturacak şekilde,
görkemli büyüklükte, doldurur. Bu boşluk denizi, yokluktan boşluğa çıkan
elektron-pozitron çiftinin arasında yer alan boşluk denizini hatırlatır. “Eğer
biz ‘var olur yok olur’ mevcudat olsun isteseydik kudret yönünden bize mümkün olurdu.
Lâkin öyle mevcudat, varlık olsun istemedik, çünkü hikmet ve hakikate uygun
olmaz, aykırı olurdu”. (21 Enbiya, 17) İnsanlar bir düzen
içindedir ancak düzeni bilmezler, kaos derler!
‘Kutsal Mesajlar’, ‘eşyanın’ ‘yokluktan’ ‘boşluğa’ çıkan zerrelerden
oluştuğunu bildirir. Bu durumun, bilimsel olarak elde edilen bilgi ve bulgularla
kanıtlanmış olduğu görülmektedir. Ayrıca ‘eşya’ bir bütündür ve onları
oluşturan ‘kuvvetler’, ‘Uzay Zaman Birleşik Alan Kuvvetleridir’, sürekli iletişim
ve etkileşim içinde olup, uzay zamanı büküp ‘toplanmaları’ bütünlüğü bozmaz. En
önemli husus, bilim insanlarınca, bu kuvvetlerin, Hadronda çarpıştırma gibi ‘sistemin dışından’ bir etkiyle toplandığının bildirilmesidir. (1)
“İnsan bir bütündür ama kendi
nefsiyle var değildir, her mevcut olan O’nun vücuduyla mevcuttur. Vücudun
bütününden infisam etmek, kopmak, ayrılmak, iki vücut halinde var olmak mümkün
değildir. Akıl kıyasladığı için iki varlık gibi görür. Mümkinat, mevcut olanlar,
Allah’ın efali ve sıfatıdır. İnsan, tüm organlarıyla bir bütün halinde
yaşarken, kendi iradesi dışında bir organı, eli, kolu, hareket ederse onu
duyar, işitir. Akıl bir insanı ayrı bir varlıkmış gibi itibar eder, düşünürse o
insan varlıktan kopmuş gibi olur. İnsanın ayrı bir varlıkmışçasına hareket
etmesi halinde ise ‘Varlık’ onu hemen işitir, çünkü kendi kendine hareket
ettiğinde varlıktan kesilmiş, kopmuş olur. Özgürmüş gibi hareket edildiğinde
niyeti bilinir, sözü işitilir, hareketi duyulur ve hissedilir. Bağımsız gibi
hareket etmenin nedeni maddenin ardındaki, özündeki ilmi bilmemek olabilir.
Hareket ve sıfatların karanlıklarından, hayal, kuruntu ve şüphelerden,
kurtularak ruh âlemi fezasına; ilim ile kalbin ufkuna ve semasına çıkılabilir.
Maddeyi, eşyayı, kişileri mevcudatın tümünden, ‘Vücut’tan, kırık, kopuk ve
bağımsız hayal etmek eşyanın doğasına aykırıdır.” (2.256, 257)
Umarım biz de Hakk’ın, vücudunun kopmaz
bir parçası, sürekli iletişim ve etkileşim içindeki ayrılmaz haysiyetli bir nazarı (2) olduğumuzu idrak edebiliriz.
Necdet
Altınay, 02122021
(1) https://www.youtube.com/watch?v=FYf7af2tb5U
(2) http://necdetaltinay.blogspot.com/2017/07/nazarla-olusum.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder