İndirmeden
Yücelmek
(Güncellenmiş Kitabı okumak için
lütfen tıklayınız)
Kapsamlı bir
‘şeyi’ anlatmak için küçültmek gerekebilir. Örneğin foton için ‘göze gelen
enerji damlasıdır’ denip geçilebilir. Oysa bilimsel olarak bilinir ki fotonun
yayılımı küreseldir ve frekanslarının bir ucu evrenin fiziksel büyüklüğü kadardır.
Foton, önce pinpon, sonra tenis, sonra futbol topu gibi bir merkezden, küresel
olarak, ışık hızında, genişleyip yayılır. Görünür ışığın bu yayılımı aslında
dalga fonksiyonu halindedir ama göze bir parçacık olarak etki edip görme
sağlar. En küçük enerji birimi ‘kuanta’lardan oluşan ışığın hakkında bilinecek
çok önemli bilgiler vardır ama az bilgiyle de tanımlanabilir. Kısaca, nur,
parlaklık, aydınlıktır. Her şey bu parçacıklardan oluşur. Foton da bilgisinin
deposudur ve ardında ilim vardır. Anlatılmak istenen kavram ‘bilinç’ ise foton
örnek olarak da ele alınabilir. “Önemli olan maddedir, mana maddenin bir
üretimidir” yanılgısına düşülmezse, her parçacığın bir bilinçle halk edildiğine
rahatça inanılır. Bilim insanları bizi evrene götürmek istediğinde evreni bize
indirgeyip anlatır. Aynı kapsamda, Allah ehli, Allah’ı “Allah yerin, göğün
nurudur” ayetiyle anlatır. Bu ayetten ‘bilince’ tırmanıp çıkmayı yalnız insan
başarabilir. İnsan, indirilenlerle yetinmeyip, bilgilere tutunup, yücelmeyi
bilmelidir.
Yumurtayı
çevresinden ayıran kabuğudur. İçindekinin evrenle bütünleşmesi için kabuğun
içten çıtlatılması gerekir. Duyu ve algılarıyla sınırlı, kayıtlı olan insan, benliğinden
vazgeçerse çevresiyle bütünleşebilir. Einstein “Olabileceğimi olabilmek için ne
olduğumdan vazgeçmeliyim” demiştir. Her insanın bir bilinci vardır ama bilincin
genel ve geniş kapsamlı olduğu da bilinir, örneğin, insanlık bilincinden söz
edilebilir. Bilinç hayata kuvvet verendir, hayatı oluşturan kuvvetlerin
kaynağıdır. Öz benlik bilinciyle var oluruz ama benliğin özünden, özümüze
dönerek, kabuğumuzu çatlatıp, bilince ulaşmayı deneyebiliriz. Bilinç,
anlaşılabilmesi için, önce indirgense de sonunda bilince yüceliş mümkün olabilmelidir.
Eşyanın
mahiyeti, özü, aslı ve esası, görünen maddenin hakikati, Hakkın gölgesidir.
Nasıl ki gölge; güneşin, aydınlığın, nurun varlığına delildir; madde de izafî
vücut, enerjiye nispetle, kıyasla hakkın varlığına delildir. Bilinmelidir ki
eşyanın mahiyeti ve görünenin hakikati, hakkın gölgesi ve mutlak vücudun
sıfatının işaretidir, kanıtının ortaya çıkışıdır. Kütlenin, görünen enerji olan
ışığın hakikati, hakkın gölgesidir. İzdiham eden kuvvetler gölgeleşip cisimleşir.
Kütlenin hakikati bilinirse, kütlenin görünen ışık enerjisi olduğu idrak
edilir. İzafi vücut, Mutlak vücudun ortaya çıkmış, görünür, aşikâr olmuş
sıfatıdır. Her cisim ışır, ışık saçar, ışınım halindedir, hakikatini görünür
kılar, enerji yayarak yanar. (25.45)
Sonra
gölgeyi ifna ederek, ortadan kaldırarak, elde tutabiliriz. Her an, mevcut olan
herhangi bir şeyin fena bulması, evveline, oluşuna nispetle kolaydır. Ele
alınan her şey, her an, başka bir mazharda zahir olur. Var olanın fena
bulmasının, onu ortadan kaldırmak olmadığına, o şeyin suret ve hakikatine,
ezelde ve ebeden kaydeden akıl şahitlik eder. Akıl Hakkın elidir. Tutuş ve ifna,
o şeyin değişime uğramasıdır, tamamen yok olması değildir. Yok, ifna, ediş
mevcut olanın bir önceki halini, hakkın eli veya pençesinden ibaret bulunan,
akılda bulundurmaktan men etmek ve yeni haliyle kaydetmektir. (25.46) İnsan,
ancak, varlığına inandığı iradesiyle, maddeden arınıp soyunup, amacına ulaşır,
Hakka kavuşabilir.
Nefsin
zulmet gecesi insanlara libas, elbise kılınmıştır. Bu zulmet, sizi istila
ederek, Hakkın zat, sıfat ve gölgesinin müşahedesinde, sizi setir eder, örter.
Siz hakkın zat, sıfat ve gölgesini müşahede ediyorum diyerek meşgul olur, var
olduğunuzu zanneder, düşünür durursunuz. Sizi, hayat ve dünya da, böylece,
gaflet uykusunda uyutur. Hadisi şerif:
“Bütün insanlar uykudadırlar, ölünce intibah ederler, pişerler, uyanırlar.”
Uykudayken “Daimi hakiki hayattan” gafil kalırsınız. Kalpleriniz ruh nuruyla
hayat bulunca, his uykusundan sonra, kutsal âlem fezasında intişar eder, güneş
gibi yanıp, foton gibi yayılıp, dağılıp, yanarak yaşarsınız. (25.47)
Allah, öyle bir zattır ki ihya edici
ve diriltici olarak, sıfat tecellisi ile şişirici, nefhaat-i Rabbaniye
rüzgârlarını gönderir. Belirli bir bilimsel özellik kazanarak var olan bir
zerre, aniden şişerek varlık oluşturur. Örneğin, artı elektrik yükü ve müthiş
çekim gücü olan bir kuark yokluğun içinden çıkıp var olabilir ve aniden şişerek
bir vücut, proton gibi bir varlık, ortaya çıkarabilir. Çünkü yokluk tamamen boş
ve boşluk değil, ortaya vücut olarak çıkacak hakikati içerir. Bilemezlik olan
cehalet ile ölü olan kalbi, bilerek diriltmek, bilgi ile canlandırmak, üzere
pak, temiz ilim suyu ruh semasından indirildi. İlk önce ilim ile dirilmeyen,
henüz bilemeyen, kalbin, ne varlığından ne de diriliğinden söz edilebilir.
İndirilen ilim, hem nefsin inşa edici kuvvetlerini oluşturan uygulamalı
bilgileri, hem de ruhani kuvvetleri oluşturan nazari bilgileri içerir. Kısaca
ilim ya teorik ya da pratik olarak hayata geçer. Uygulamaya dönük bilgiler
bayındırlık ve inşaat işleriyle ilgili özelliklere sahiptir. Örneğin ilim,
zerrelere artı veya eksi elektrik yüklü özellikler olarak iner. Bu tip
özellikleri içeren bilgilerle oluşan kuvvetlerin, belirli, önceden belirlenmiş,
saptanmış güçleri vardır. Güçlü kuvvetlerin belirli alanlarda toplanmasıyla
etkileşim oluşur ve enerji maddeye dönüşür. Bu madde ile evren ve doğa halk
edilir, canlılık yaratılır, insan inşa edilir. Nefsanî kuvvetler bunlardır,
nefis bunları kullanır, yaşamı düzenler. Ruhani kuvvetleri oluşturan nazari,
teorik, kuramsal bilgiler ise oluşumlara, yaşama anlam kazandırır. İnsan, ilmi
idrak ederek eşyayı, eşyanın hakikatini, kuvvetleri ve güçlerini, özelliklerini
bilerek, idrak ederek, yeniden dirilir, ilmin kaynağına ulaşır. Ruhani güçler
âlemine, sizi maddeden arındıran, temizleyip dirilten pak ilim suyunu indirdik.
(25.48, 49) Hakkın zatı, bu âlemde ruh, canlılık, beden ve içlerinde ve
aralarında bulunan kuvvetlerle örtünmüştür. (25.59) Akıl
ve fikir yürütmede kimsenin kontrol, kuvvet ve kudreti yoktur. Fikirlerin
uçuşması herhangi bir maddeye bağlı değildir, eşya ile ilgili olsa da fikirler
eşyaya dayanmaz. (16.79) Gayrinin olmadığı idrak edilince,
tüm vücut Hakkın olur ve Hakkın vücudunun nasıl oluştuğu da aşikâr olur.
(16.89)
En son
yapılan bilimsel analiz ve sentezler “Gözlem yapan ile gözlenenin
birbirinden ayrılması mümkün değildir” sonucuna varmaktadır. Tevhit ilmi de seyri
suluk ile Allah’ın ilmini insana indirip insanı bilinçlendirerek yüceltmeyi
amaçlar.
Umarım, biz
de, gaflet uykusundan uyanıp intibah eder, pişer; ruhun nuru, ilmin idrakiyle
de intişar eder, Güneş gibi yanar, aydınlatırız.