22 Haziran 2018 Cuma

İnsan Zannetme!


         İnsan Zannetme!

Çok şeyler beklenir, ‘insan’dan,

Verilenler farklıdır ‘hayvan’dan,

Ayrık gibi görünse de ‘aslı’ndan,

Mevcut, kopmaz ‘Vücudu’ndan.

 

Âlemde olanlar, ikizi Âdemdedir,

Oluşum, ilk cevhere, nazar iledir,

Cevher de ‘hayâ’dan taşar yayılır,

Yarı ateş, yarı su ‘oluş’ halindedir.

 

Etkileşen ‘kuvvet’ler, bulunur da,

Bilim açıklayamaz nasıl olduğunu,

Maddenin, ‘boş’u doldurduğunu,

Yoklukta, ‘ani şişerek’ oluştuğunu.

 

Allah’a isyan etmek kolay, izniyle!

Verilenlerin üstüne konan bilgiyle,

İyi insan olmak için gerekmezmiş

‘Din ile iman’, bu akıl ve bilinciyle?

 

Herkesi insan zannetmek yanıltır,

Suretten insanlık ummak yanlıştır,

Yanılma hayatın kaynağı kutsaldır,

Bitki ve hayvan da kutsal 'Varlık'tır!

 

Ete kemiğe bürünen, Yunus değil,

Zan edilen şey asla, hakikat değil,

Doğa, Evren, Güneş, Dünya dâhil,

İnsan zannedilen, Varlığa da eğil!

 

Görünen, Görenin görüntüsüdür,

Muhteşem, halden hale bürünür,

O büyüktür, ben diye de görünür,

Necdet’e düşen zevk ve şükürdür!

                                   18.6.2018

6 Haziran 2018 Çarşamba

İndirmeden Yücelmek


            İndirmeden Yücelmek  
(Güncellenmiş Kitabı okumak için lütfen tıklayınız)

            Kapsamlı bir ‘şeyi’ anlatmak için küçültmek gerekebilir. Örneğin foton için ‘göze gelen enerji damlasıdır’ denip geçilebilir. Oysa bilimsel olarak bilinir ki fotonun yayılımı küreseldir ve frekanslarının bir ucu evrenin fiziksel büyüklüğü kadardır. Foton, önce pinpon, sonra tenis, sonra futbol topu gibi bir merkezden, küresel olarak, ışık hızında, genişleyip yayılır. Görünür ışığın bu yayılımı aslında dalga fonksiyonu halindedir ama göze bir parçacık olarak etki edip görme sağlar. En küçük enerji birimi ‘kuanta’lardan oluşan ışığın hakkında bilinecek çok önemli bilgiler vardır ama az bilgiyle de tanımlanabilir. Kısaca, nur, parlaklık, aydınlıktır. Her şey bu parçacıklardan oluşur. Foton da bilgisinin deposudur ve ardında ilim vardır. Anlatılmak istenen kavram ‘bilinç’ ise foton örnek olarak da ele alınabilir. “Önemli olan maddedir, mana maddenin bir üretimidir” yanılgısına düşülmezse, her parçacığın bir bilinçle halk edildiğine rahatça inanılır. Bilim insanları bizi evrene götürmek istediğinde evreni bize indirgeyip anlatır. Aynı kapsamda, Allah ehli, Allah’ı “Allah yerin, göğün nurudur” ayetiyle anlatır. Bu ayetten ‘bilince’ tırmanıp çıkmayı yalnız insan başarabilir. İnsan, indirilenlerle yetinmeyip, bilgilere tutunup, yücelmeyi bilmelidir.

            Yumurtayı çevresinden ayıran kabuğudur. İçindekinin evrenle bütünleşmesi için kabuğun içten çıtlatılması gerekir. Duyu ve algılarıyla sınırlı, kayıtlı olan insan, benliğinden vazgeçerse çevresiyle bütünleşebilir. Einstein “Olabileceğimi olabilmek için ne olduğumdan vazgeçmeliyim” demiştir. Her insanın bir bilinci vardır ama bilincin genel ve geniş kapsamlı olduğu da bilinir, örneğin, insanlık bilincinden söz edilebilir. Bilinç hayata kuvvet verendir, hayatı oluşturan kuvvetlerin kaynağıdır. Öz benlik bilinciyle var oluruz ama benliğin özünden, özümüze dönerek, kabuğumuzu çatlatıp, bilince ulaşmayı deneyebiliriz. Bilinç, anlaşılabilmesi için, önce indirgense de sonunda bilince yüceliş mümkün olabilmelidir.

            Eşyanın mahiyeti, özü, aslı ve esası, görünen maddenin hakikati, Hakkın gölgesidir. Nasıl ki gölge; güneşin, aydınlığın, nurun varlığına delildir; madde de izafî vücut, enerjiye nispetle, kıyasla hakkın varlığına delildir. Bilinmelidir ki eşyanın mahiyeti ve görünenin hakikati, hakkın gölgesi ve mutlak vücudun sıfatının işaretidir, kanıtının ortaya çıkışıdır. Kütlenin, görünen enerji olan ışığın hakikati, hakkın gölgesidir. İzdiham eden kuvvetler gölgeleşip cisimleşir. Kütlenin hakikati bilinirse, kütlenin görünen ışık enerjisi olduğu idrak edilir. İzafi vücut, Mutlak vücudun ortaya çıkmış, görünür, aşikâr olmuş sıfatıdır. Her cisim ışır, ışık saçar, ışınım halindedir, hakikatini görünür kılar, enerji yayarak yanar. (25.45)

            Sonra gölgeyi ifna ederek, ortadan kaldırarak, elde tutabiliriz. Her an, mevcut olan herhangi bir şeyin fena bulması, evveline, oluşuna nispetle kolaydır. Ele alınan her şey, her an, başka bir mazharda zahir olur. Var olanın fena bulmasının, onu ortadan kaldırmak olmadığına, o şeyin suret ve hakikatine, ezelde ve ebeden kaydeden akıl şahitlik eder. Akıl Hakkın elidir. Tutuş ve ifna, o şeyin değişime uğramasıdır, tamamen yok olması değildir. Yok, ifna, ediş mevcut olanın bir önceki halini, hakkın eli veya pençesinden ibaret bulunan, akılda bulundurmaktan men etmek ve yeni haliyle kaydetmektir. (25.46) İnsan, ancak, varlığına inandığı iradesiyle, maddeden arınıp soyunup, amacına ulaşır, Hakka kavuşabilir.

            Nefsin zulmet gecesi insanlara libas, elbise kılınmıştır. Bu zulmet, sizi istila ederek, Hakkın zat, sıfat ve gölgesinin müşahedesinde, sizi setir eder, örter. Siz hakkın zat, sıfat ve gölgesini müşahede ediyorum diyerek meşgul olur, var olduğunuzu zanneder, düşünür durursunuz. Sizi, hayat ve dünya da, böylece, gaflet uykusunda uyutur.   Hadisi şerif: “Bütün insanlar uykudadırlar, ölünce intibah ederler, pişerler, uyanırlar.” Uykudayken “Daimi hakiki hayattan” gafil kalırsınız. Kalpleriniz ruh nuruyla hayat bulunca, his uykusundan sonra, kutsal âlem fezasında intişar eder, güneş gibi yanıp, foton gibi yayılıp, dağılıp, yanarak yaşarsınız. (25.47)

            Allah, öyle bir zattır ki ihya edici ve diriltici olarak, sıfat tecellisi ile şişirici, nefhaat-i Rabbaniye rüzgârlarını gönderir. Belirli bir bilimsel özellik kazanarak var olan bir zerre, aniden şişerek varlık oluşturur. Örneğin, artı elektrik yükü ve müthiş çekim gücü olan bir kuark yokluğun içinden çıkıp var olabilir ve aniden şişerek bir vücut, proton gibi bir varlık, ortaya çıkarabilir. Çünkü yokluk tamamen boş ve boşluk değil, ortaya vücut olarak çıkacak hakikati içerir. Bilemezlik olan cehalet ile ölü olan kalbi, bilerek diriltmek, bilgi ile canlandırmak, üzere pak, temiz ilim suyu ruh semasından indirildi. İlk önce ilim ile dirilmeyen, henüz bilemeyen, kalbin, ne varlığından ne de diriliğinden söz edilebilir. İndirilen ilim, hem nefsin inşa edici kuvvetlerini oluşturan uygulamalı bilgileri, hem de ruhani kuvvetleri oluşturan nazari bilgileri içerir. Kısaca ilim ya teorik ya da pratik olarak hayata geçer. Uygulamaya dönük bilgiler bayındırlık ve inşaat işleriyle ilgili özelliklere sahiptir. Örneğin ilim, zerrelere artı veya eksi elektrik yüklü özellikler olarak iner. Bu tip özellikleri içeren bilgilerle oluşan kuvvetlerin, belirli, önceden belirlenmiş, saptanmış güçleri vardır. Güçlü kuvvetlerin belirli alanlarda toplanmasıyla etkileşim oluşur ve enerji maddeye dönüşür. Bu madde ile evren ve doğa halk edilir, canlılık yaratılır, insan inşa edilir. Nefsanî kuvvetler bunlardır, nefis bunları kullanır, yaşamı düzenler. Ruhani kuvvetleri oluşturan nazari, teorik, kuramsal bilgiler ise oluşumlara, yaşama anlam kazandırır. İnsan, ilmi idrak ederek eşyayı, eşyanın hakikatini, kuvvetleri ve güçlerini, özelliklerini bilerek, idrak ederek, yeniden dirilir, ilmin kaynağına ulaşır. Ruhani güçler âlemine, sizi maddeden arındıran, temizleyip dirilten pak ilim suyunu indirdik. (25.48, 49) Hakkın zatı, bu âlemde ruh, canlılık, beden ve içlerinde ve aralarında bulunan kuvvetlerle örtünmüştür. (25.59) Akıl ve fikir yürütmede kimsenin kontrol, kuvvet ve kudreti yoktur. Fikirlerin uçuşması herhangi bir maddeye bağlı değildir, eşya ile ilgili olsa da fikirler eşyaya dayanmaz. (16.79) Gayrinin olmadığı idrak edilince, tüm vücut Hakkın olur ve Hakkın vücudunun nasıl oluştuğu da aşikâr olur. (16.89)

            En son yapılan bilimsel analiz ve sentezler “Gözlem yapan ile gözlenenin birbirinden ayrılması mümkün değildir” sonucuna varmaktadır. Tevhit ilmi de seyri suluk ile Allah’ın ilmini insana indirip insanı bilinçlendirerek yüceltmeyi amaçlar.

            Umarım, biz de, gaflet uykusundan uyanıp intibah eder, pişer; ruhun nuru, ilmin idrakiyle de intişar eder, Güneş gibi yanar, aydınlatırız.