26 Mayıs 2021 Çarşamba

Huzur Namazı

 

Huzur Namazı

Her şey ve herkes, bir diğerinden farklılaşarak belirginleşen, ortaya çıkan bir ilimdir. S. Hawking’e göre her şey, ilminin deposudur. (1) İnsanın kendini bilmesi, kabul etmesi, rıza gösterip razı olarak, ilmine itaat edip tabi olması, tevhit ve takvanın uygulamasıdır, salâttır, namazdır. İlmin, bilinen kısmı bilim! Her şey, ilmine uygundur! Her şeyin ardında, ilim vardır! Beden, ruhun zahiridir, ikinci, açığa çıkmış, halidir; ruh da bedenin batınıdır, ilk, gizli halidir!  Madde,  ilmin uygulanmış, görünür halidir. (2) Halk, aynen Hak’tır!

“İbadetle aranan, baki kalp saadetini, nefsanî saadetlere tercih etmektir. Namaz, nefse ve bedene zorlu bir yüktür. Nefis için mal vermek, can vermekten şiddetlidir!” (2 Bakara, 3) “Rab'lerini talep eden, kalp huzuru, ruhun Şuhut’u, uyanıklığı ile sırra yönelir. İbadeti Rab'lerine tahsis eden vahdet, sır ehli, vasıl ve kâmiller, ibadetleriyle, cennet veya sevap değil ezeli muhabbetle zat-ı ilâhiyi murat ederler.” (6 Enam, 52)

“İnsan, bedeni vardır ama yalnız beden değildir, nefsanî duyguları vardır ama hayvan değildir, kalbinin huzurlu olmasını ister, ruhunun, ilminin gereğini idrak eder. Terakkide, ‘her düzeyin ilminin idraki o düzeyin namazıdır’. Nefsin Rıza, Yatsı Namazını; Kalbin Huzur,  Sabah Namazı izler.  Nefsini, kalbinin sesini dinlemeye ikna eden, hakikatin sır bilgilerini almayı hak eder. Böylece Sırra Erme, Akşam Namazı kılınır. Benlik ve bencillik yok edilip, hakikat güneşinin batıdan doğuşu sağlanarak, yüceliş yolunda, Ruhun Şuhut, uyanıklık, İkindi Namazı eda edilebilir. Hakkın ruhuyla dirilerek, ledün, hakikat ilminin idraki zevkiyle Şükür, Öğle, Gizlinin Keşfi, Hafa Namazı kılınır. Hakikat güneşinin istivasında, en tepe noktasında, kul ve namaz yoktur, Cuma hariç. Kuran ile Furkan: Var olan her şeyin, eşyanın ardında akıl ile bilinecek bir ilmin olduğunu içeren Kuran’ın bildirilişi ve bu ilmin nasıl uygulandığının Furkan olarak indirilişi nedeniyle; ilim ve amel, ilim ve uygulamanın, ayrıntılarını idrak ederek, mutlak salât, mutlak namazı, yerine getir;  ilim ile uygulama arasını birleştir. Her ilim için bir salât vardır.” (17 Isra, 78; 29 Ankebut, 45) Teori-pratik, ilim-amel, ilim-uygulama, teknoloji-uygulama arasındaki fark gibi namazlar da bedensel veya ruhsaldır. Maddeye ve doğaya ilişkin ilimler doğa koşullarına uyum göstermek ve temel ihtiyaçları karşılamak için geliştirilir.

Konunun daha kolay anlaşılabilmesi için oluşan ilk koşullara gidilmesi yararlı olur. Yokluktan veya hiçlikten var olan, meydana çıkan, her en küçük parçacıkta dahi bir özellik vardır. Her şey özelliklerinin toplamıdır, kendisidir. Parçacığın, artı veya eksi elektrikle yüklü oluşu ve yükün miktarı, ilk oluşum anında belirlenir.  Önceden belirlenmiş bulunan özellik,  bilgi veya ilim, parçacığın davranışını belirler.  Örneğin,  yanıcı olan hidrojenin ve yakıcı olan oksijenin birleşerek söndürücü özelliği olan su oluşturması, içlerinde önceden belirlenmiş davranış biçimine uygundur. Parçacık, ilminin aynıdır, ilmine tabidir ve ona itaat eder. İnsanlığın gelişiminde, doğanın en çetin koşullarına uyum gösterildiği apaçıktır. ‘Uyum gösterme yeteneği’, ‘evrim yasaları’ olarak bilinir. Tek hücreden çok hücreye gelinmesinin temelinde ‘yazılım’ olduğu kanıtlanmıştır. Hayat, madde veya donanım değil, yazılım temellidir; hayat, maddeyi, eşyayı kullanım iradesidir; eşya, iradeye itaat eder.

Donanımın yazılıma tabi olması hayatı,  canlılığı, ortaya çıkarmıştır. DNA’da yer alan kütle ve madde, kendilerine yüklenen bilgiye, içlerinde var olan özelliklerle itaat edince canlılık oluşur. İlkel, ilk el, denebilecek bilgilerin birikimi, tek hücrenin içinde canlılığı geliştirerek çeşitlendirmiştir. Bilinçteki her gelişim DNA’yı değiştirir. Yazılımın ilk halinde dahi, bir gelişim potansiyeli vardır. Bilgi birikimleri, hücrenin içinde çok çeşitli işlevleri yürütebilecek, protein, RNA gibi organımsı parça, organel, oluşmasına yol açar. Hücrenin içindeki parçalar arasında gelişen eşgüdüm ve işbirliği, tek hücrenin bölünmesinden öteye, iki veya daha çok hücrenin eşgüdüm ve işbirliğine yol açmıştır. Böylece tek hücreden çok hücreli hayat doğabilir. Bütün bunlar maddenin, ilme, iradeye, itaatinin sonuçlarıdır. Kısaca denebilir ki insan,  bilgilerden oluşan, bilimsel olarak uygulanmış ilimdir. Bilgiler ilme tabi olduğu kadar, ilim de maluma, bilgilerin kaynağına, tabidir ve etkileşim içindedir. Bu nedenle, her insan kendine özgü bir ilimdir. Bilim insanlarınca kanıtlanan ‘elektron ve moleküllerin etkileşim içinde oldukları’  gerçeği bu kapsamda düşünülebilir.

“Fıtrat eliyle Allah’ın kendilerine vermiş olduğu akıl kitabı Kuran ilmi, uygulama amacıyla izhar edilmeli, ortaya çıkarılıp okunmalıdır. Bu fıtrata kazılı ilmin zuhuru zamanında,  ortaya çıkarılıp uygulandığı zaman,  ‘kalp huzuru’  namazı kılınmalıdır.  İlmin,  bu şekilde fıtrata konulmuş olduğu idrakiyle, uygulanması, kalp huzuru namazının kılınması demektir. Kendilerine ilmin sıfatları verilenler, bunlarla amel edip, ilmi uygulamaları halinde, efalin terki ile infak eden, nafaka veren kimseler, kendi efal ve sıfatlarını Hakk’ın efal ve sıfatlarıyla ticaret etmiş olurlar.” (35 Fatır, 29)

“Vahdet nurunun tecellisi ile davet edilenler, davet edildiği zaman, fıtratları gereğince, safça icabet ederler ve müşahede namazını kılarlar. Davete uymalarının kendi iradelerinde olmadığını ve kendi akıllarıyla perdelenmiş olmadıklarını idrak etmektedirler. O’nun her an bir şe’nde, her şey ile bir şe’nde ve ona bir nazarı olduğunu,  onda bir sırrı olup o şe’niyet ve sırrın başkası için olmadığını bilirler. Her şey o şeye özgü bir nazar olduğu için vardır. Herkes, kendisine özgü bir nazar olduğu için vardır, bunun idrakinde olanlar bu sırrın başkası için olmadığını bilirler. Bilenler için davete uyarak rızıklaşmak, infak etmek, Allah için tüketim, kapsamındadır.” (42 Şura, 38)

Umarım, biz de, bizde zahir olan Furkan’ın Kuran’ını, ilmin iradesini, idrak edebiliriz.

 

 

 

 

(1)     The Economist, “S. Hawking's answer to a paradox”, Aug 26th 2015, BY D.J.P.

(2)     https://necdetaltinay.blogspot.com/2016/12/bilginin-evrenselligi.html

 

 

12 Mayıs 2021 Çarşamba

Tevhit ve Takva

 

Tevhit ve Takva

“Hakiki iman edenlerdenseniz,  müminseniz, kalbinizin iradesiyle, O’na ve resulüne,  efal takvası ile yani Allah’ın fiilini görüp kendi fiillerinden kaçınmakla, itaat ediniz. Ve onlar,  Rab’lerine tevekkül ederler.”  (8  Enfal, 1-4)

“Gazap, şehvet ve nutuk kuvvetlerinin, rezilliğinden sakınmalı, faziletlerine dikkat edilmelidir, böylece insanlar eline, beline ve diline hâkim olmalıdır. Nefsine bağlı kalmaktan ve şehvet kuvvetinin zuhuru fahişesinden kurtulup, kalbî duygularla dolu kalp evine yüceliş hacda gereklidir. Gazap, Şehvet ve Nutuk (El-Bel-Dil) olmak üzere bu üç kuvvetle yapılan her iyi ve kötü işler bilinir ona göre sevap veya günahı yazılır.  Ey halis akıl sahipleri, niyet ve amellerinizde sakının. Çünkü madde kabuğundan ve vehim, kuruntu şaibesinden halis olan aklın hükmü, sakınmak ve korkmaktır.” (2 Bakara, 197)

“Tevhit ve takvayı, ‘Allah’tan başkasının var olmadığını’, insanlara haber veriniz. Cemden sonraki fark makamında, vahdet ve kesret konusunda yanılmaksızın; Zatın Birliği düşünüldüğünde, sıfatın kesreti müşahede edilir. Melekleri, kalplerini ilimle yani Kuranla ihya ettiği has kullarına,  emrinden,  ruhundan,  nakşeder,  gönderir.  Zatın birliğini beyan edip, ilan edip, ilimden ibaret olan ruhun tenezzülü, âleme inişi, düşüşü açıklandı. Ruhun inişiyle bir irade gösterildi, böylece, hakiki sıfatlar âleminin ve meleklerin nasıl var olduğu açıklandı. Sıfat ve efal âlemleri, isim, cisim ve eylem, hareket, âlemlerinin ortaya çıkışıdır. Bunların tümü ise cemadat, nebatat ve hayvanat âlemlerinin oluşumudur. Kısaca, ilimden ibaret olan ruh,  irade,  sıfat ve efal âlemlerinin ardışık olarak ortaya çıkışı ile âlemler oluşmuştur.”  (16 Nahl, 2)  Böylece,  ilimden âleme geçişte irade beyanı olduğu görülür.  Burada aklı zorlayan ilim ile âlem arasının, bilimsel açıdan, nasıl doldurulacağıdır. Bilimsel olarak kanıtlanan “Vakum ortamında, saniyenin 10-40ında, yokluk âleminden varlık ortamına, çıkıp, var olup yok olan zerreler” deneyinin iyi anlaşılması gerekir. “Dinin aslı ve esası tevhit ve takvadır. Takva libası, elbisesi, Allah’ın sıfatının nurudur. Zira nefis sıfatlarından sakınmak, ancak Hak sıfatının tecellisiyle olur.” (7.Araf, 26)

“İnsan, bir şeye tabi olursa, ona itaat eder, kulu olur. Dünya, ömrü kısa olan bir gölgedir, ona tapan gölgenin gölgesi gibidir, tabi olursan yetişemezsin, terk edersen o sana tabi olur. Gölgenin gölgesinin de gölgesi yoktur, o kişinin zatı yoktur, bu nedenle mülk ve kudreti de yoktur. Allah'ın gayrine muhabbet ve iltifat etmezse, rızkını ziyade edip, onun sıfatını mahıv ile  «sıfatımızı ona veririz.»  Ve lezzetimizden ilim talim eder ve kudretimizle onu kadir kılarız. Hadisi kutside, “Kulum bana takva ile yakınlaşırsa ben o kulu severim,  sevdiğim vakit; işittiği kulağı,  gördüğü gözü, tuttuğu eli, ben olurum”  buyurmuştur. Rızık verdiğimiz kimse; ilim ve hikmet gibi «batın nimetlerden» gizlice; yiyecek ve içecekler gibi «zahir nimetlerden» de apaçık infak eder, tüketir. Müşrik, doğuştan dilsiz gibidir.  Dilsiz insanın konuşma yeteneğinin doğuştan olmaması gibi şirk koşan da istidadında akıl ve idrakten yoksundur. İnsan ilahi vücudun aracı, hazretinin, var oluşunun, vekilidir.  Akla hizmet edene dünya da hizmet eder, dünyaya hizmet edene dünya da engel çıkarır.  Akıl nefse hâkim olmalı, nefis akla değil. Akıl da kalbin sesini dinlemelidir.”  (16 Nahl, 75, 76)

“Ve sır makamında olan nazarî akıl Davut'unu ve sadır makamında olan amelî akıl Süleyman’ını hatırla! Davut ve Süleyman’a biz hikmet ve ilim verdik. «Hikmet-i nazariye ve ameliye» ve «keşif ve muamele»  her ikisi, kemali talepte birbirine uyum gösterir. Takvadan zırh yapmak için Davut’a zırh yapma sanatını öğrettik. Takva ne kadar güzel, kuvvetli ve metin bir zırhtır.” (21 Enbiya, 78-83)

 “Takvanın tüm mertebelerini geçenler takvada kâmil olurlar. Önce efallerinden sonra sıfatlarından ve zatlarından sakınırlar. Kamil takva sahipleri, Allah’a ve kullarına dostturlar, muhabbetleri bakidir. Takvanızın mertebelerini Allah bilicidir.” (49 Hucurat, 13) “İman, Bâtıni ve kalbîdir, İslam ise zahiri ve bedenîdir. Hakiki iman, şek ve şüpheden arınmış kalpte sabitleşen ve kararlaşan yakınlaşmadır.” (49.15) “Takvanın evvel mertebesi, haramlardan sakınmak,  ahir mertebesi, benlik ve ikilikten sakınmak olduğu gibi tövbenin de evveli günahlardan rücû,  ahiri de vücut günahından rücûdur.” (66 Tahrim, 7,8)

“Marifet mahalli ve Rahman'ın arşı olan kalbin vücudu, ancak ruh nurunun ve nefis zulmetinin uyumlu karışımı ile olur.  Kalp,  ruh ve nefsin toplam karışımından doğmuş bir mevcuttur.  Nefsin bedenselliği olmasa kalpte manalar anlaşılıp zapt olunmaz. Nitekim ruh makamında yalnız safa ve nurluluktan,  manalar, zapt ve beyan olunamaz. Ruh, kalp, nefis bir hakikattir. Beden, hayvani ruh ve hayvanî kuvvetlerin cümlesine nefis denilir. Bu nedenle nefsin takvası insanlara farz olmuştur.” (91 Şems, 4-8)

Cemadat, nebatat ve hayvanat takvanın kâmil ve mükemmel durumunu yaşar. Yalnız insana, Gazap, Şehvet ve Nutuk kuvvetlerinin tümü verilmiş ve seçim yapma hakkı tanınmıştır. Bu hak, ya inanan olarak Hak için veya inanmayan olarak Halk için kullanılır. Halk aynen Hak’tır. Takva, yalnız insana farz kılınmıştır. İnsan, ya Allah’ın kulu ya da toplumun bir ferdi olarak ahlak sahibi olur, iki halde de şirk ve bencilliğinden vazgeçer!

Umarım, biz de takvayı idrak eder, şirk koşmadan Allah’a teslim olabiliriz.

                                                                                                          12052021