30 Mart 2023 Perşembe

Rahim’si Büküm

 

 

Rahim’si Büküm

Rahman, genel, Var Olan, Vücut; Rahim, özel, oluşan mevcut, cezbe, çekim, kuvvetlerdir. Bilimsel açıdan, Evrende, Elektrik, Manyetik ve Elektromanyetik olarak başlıca üç Enerji kuvveti vardır. Kuran’da da buna paralel ve karşılık üç Rahimsi kuvvet, sırasıyla Gazap, Şehvet ve Nutuk kuvveti vardır. Kuvvetler, Yokluktan, Mana âleminden, Madde âlemine geçiştir. Aydınlık, parlaklık ve nur olarak bilinen ‘Işık’ üç kuvveti de kapsar. Dinde tüm kuvvetler de Ruhun Nurudur, Hakk’ın gölgesidir. Bilim, ‘Işık, Kuvvetler, Higgs Bozonu içinde toplaşır madde oluşur’ der; ayetler de, ‘İnsanların, izdiham eden kuvvetlerle temessül ve tecessüm edip bedenleştiğini’ açıklar. (1) Görelilik Kuramına göre Dünya, Ay’ı elastik bir lastikle çekmez; oluşan kütle, uzay zamanı büker, Ay, düz çizgide hareket eder ama Dünya bu çizgiyi büktüğü için Ay, Dünyanın etrafında döner. Benzer şekilde oluşan Nefsanî kuvvetler, kalbi çeker, istila eder. (2) Bu kütle ve bükümler, zahirde, Güneş her ikisini yutunca, enerjiye dönüşür. Kalbe, Ruh Nuru intişar edip, Hakikat Güneşi doğunca, Batında da, zanlar kalkar, Hak zahir olur, Hak’tan gayri, ne insan kalır ne de çekim!

“İşte böylece Allah, dilediğini halk eder. Yani, cezbe ve keşif ile mahbupların, sevilenlerin ve bazı muhiplerin, sevenlerin, hallerindeki gibi talim ve terbiye olmaksızın, kendisine kalp makamını bağışlar, nefsin çekiminden kurtarır.” (3 Ali İmran,  47) “Kuran'ı dinlemekle kendilerinde ümit uyanır, cezbeye kapılırlar. Vecde, kendinden geçişle ve tevhit ile Hak yoluna girmeye soyunurlar.” (6 Enam, 51)  “Dinleyenin dinleme iradesi, konuşanın kelâmını cezp eder ve dinleyen kimselerin kabulü,  söyleyenin sevincini artırır ve kelâmın da açılmasını sağlar.” (11 Hud, 12) “Uhrevî nasipleri peşinden gidenlere, dünyada da bir şey noksan kılınmaz.” (11 Hud, 15) “Kalp, akla dayalı delillerle tezekkür ederse, ruha ulaşır, ruh nuru zuhur eder ve kutsal nur kalbe doluşur. Bu durumda, nefis,  kalbi kendi cihetine cezp eder ve kalbi istila ederse, kalple çekişirse, ruh nuru, nefsi de kalbe tâbi kılar, sonra kalp vasıtasıyla nefiste de nur, zuhur eder. Kalbin nuru ile nurlanmak ve makamına ulaşmak için, nefis, kalbe âşık olur. O takdirde nefsin bütün kuvvetleri etkilenir, tabii kuvvetler bile etkilenir.” (12 Yusuf, 25, 29) “Abdin fenayı talep için sır makamında münacatını işitici, istidadının kuvveti ve Şuhut, şahit olma, mahalline teveccühünü ve kuvvet-i muhabbet ve kemal-i şevk ile ona incizabını, cezp edilişini, görücüdür.” (17 İsra, 1) “Âdemoğullarını nutuk ve temyiz, ayırt etme, akıl ve ilim sahibi olmakla takdir ettik. Ayrıca ilim ve bilgilerin en güzeliyle rızıklaştırıp tüm mahlûklara üstün kıldık.” (17.70; 2.30) “Nutuk kuvveti, ruhun nurunu, ilmin idrakini, içeren, manayı kavrama ve anlatma kuvvetidir. İlahi ilmin tümünün, Hakk’ın gölgesi olduğunu, göklerdeki ve yerdeki her mevcudun, bu gölgenin uzatılmasıyla vücut bulup kudret ile halk edildiğini inkâr ederler.”  (17.98)  “Onlar ağızları mühürlenmiş ve nutuktan acizdirler, söyleşemezler.”  (28 Kasas, 66)  “Zira hiç bir şey nutuktan hali, muaf değildir.” (41 Fussilet, 20, 21) “Nutuk sizin bedenleriniz arzında ve lisanınız üzere zahir olmuş olan mütekellimi hakikînin sıfatlarından bir sıfattır. Hakk’ın nuru size işrak etmiştir,  manası kalbinize doğmuştur.”  (51 Zariyat, 23)

“Ta ki süfli yöne çekimden, ortaya çıkan ortamdan, tövbe ve istiğfar suyuyla yıkanıp temizleninceye kadar, namaza yaklaşmayınız.” (4 Nisa, 43) “Allah’tan başka kimsenin kuvvet ve kudreti yoktur.” Kuvvetler, var olan her şey ve herkesin temelidir. “Ey ilmî imanla iman etmiş olanlar, siz gaflet uykusundan kalkıp hakikî münacat ve huzur ve Hakk’a teveccüh, yönelme, namazına niyet ettiğiniz vakit, yüzlerinizi yıkayınız. Yani, kalplerinizin nefsinize bakan yüzlerini, aslında temiz ve temizleyici güzel ahlâk koşulları, edep ve terbiye ilimleri suyu ile nefis sıfatları pisliğinden temizleyiniz. Ve ellerinizi, yani kudret ve kuvvetlerinizi, şehvetleri tatminde kullandıklarınızı, maddelere meyil etme pisliğinden, dirseklere kadar, yani kuvvetlerinizin hukukunu ve yararlarını idrak derecesine kadar temizleyiniz. Ve ruhlarınızda, dünya muhabbeti ve âlem-i süfliye teveccüh, yönelme, sebebiyle hâsıl olan, kalbin kederlenmesi ve tagayyür etmesi tozunu,  hidayet nuruyla silkiniz. Genelde ruh, taalluk sebebiyle kederlenmez, belki ruhun nuru, kalpten hicapla uzaklaşırsa, kalp zulmette kalıp kararır. Ruh nurunun intişar etmesi veya yayılması için, kalbin ruh tarafına gelen âli cihetinin cilâlanması kâfi gelir. Zira kalp ikiyüzlüdür. Bir yüzü ruha nazırdır, bakar ki, bu ayette o yüze baş demekle işaret olunmuştur. İkinci yüzü nefis kuvvetlerine nazırdır, o da ayak ile işaret olunmuştur. Ve ayaklarınızı yıkayınız, yani tabii bedensel kuvvetleriniz açısından, lezzetlerde ifrat ve şehvette düşkünlük tozlarını gidermekle temizleniniz. Bedeni, ayakta durabileceği bir itidal derecesinde temizleyiniz. Bu beyana göre lezzetlerde ifrat ve şehvette inhimak, düşkünlük, etmiş olanlar,  kalplerinin kendileriyle huzur ve münacata, dua etmeye, müsait olabileceği bir safhaya dönüşüne kadar, tabii kuvvetlerini riyâzât ve ahlâk ilimleri suyuyla yıkamağa muhtaçtırlar. Ve lezzet ve şehvet dalgınlıkları, itidale yakın olanlara ise yalnız silmek kâfi gelir. Eğer sizler cünüp, yani ulvî yöne yüz çevirdi iseniz ve tamamen süflî yöne cezp edilme, çekilme ve nefse meyil ederek Hak’tan uzak oldunuz ise derhal örtünmeyi ve uzaklığı gerektiren karanlık ortamdan ve çirkin sıfattan, külliyetinizle, tamamen, temizleniniz. Allah, rahmetiyle, sizin üzerinize meşakkat, güçlük ve darlık kılmayı murat etmez. Ve lâkin sizi nefsanî sıfatlardan temizlemeyi murat eder. Ve beklenir ki, sizler fenadan sonra beka zamanında istikamet ve adalet hakkıyla kıyam sebebiyle, kemal nimetine şükür edersiniz.” (5 Maide, 6)

Umarım biz de cezp edilir, vecde içinde kendimizden geçer, Allah’a vasıl olabiliriz!

                                                                                  Necdet Altınay 02042023

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2017/10/temessul-ve-tecessud.html

(2)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2017/06/hayatn-kuvvetleri.html

 

17 Mart 2023 Cuma

Hüsnişim,

 

Hüsnişim,

 

Geçen sene bugün kaybettik Hüsniye’mi,

Sanki zaman durmuş da, dün olmuş gibi,

Ziyarete gidecektik oğlumla, haber geldi,

Telefondaki ses, annenizi kaybettik dedi.

 

Berat Kandili günü, kaybettik, sevdiğimizi,

Çanakkale Zaferi Günüydü toprağa verildi,

Hava da isyan etmişti sanki, fırtına kar idi,

Defin işi bitince, sakinledi hava, açtı eridi.

 

Dostlarla ev doldu boşaldı, üç gün üç gece,

Yavaşça gitti herkes yalnız kaldım bir gece,

Çok ağladım andım çok bekledim gelmedi,

Artık bir şey yapmaya, elim tutup, ermedi.

 

Geçmedi günler geceler, yalnız, mutsuzluk,

Koca yazlık, dar geldi, tam bir umutsuzluk,

Altı ay sonra, biri kabul etti, arkadaşlığımı,

Sağ olsun paylaştı benimle, acı yalnızlığımı.

 

Dokuz ay dokuz gün sonra geldi gönderdiği,

Biliyordu, yalnız yapamazdım, ben, sevdiği,

Cennetten bir hediye idi, aldım kabul ettim,

Umarım mutlu olur, üç günde evleneceğim!

 

Kendisi de tam bir Sultan idi güzel hanımım,

Ruhuyla kalbiyle, Hüsnişim gibidir Sultanım,

Cennetten hediye, Allah’ın da ihsanı, bilirim,

Biri nur içinde yatsın biri mutlu olsun dilerim.

 

Biriyle yaşadık gönlümün Sultanı idi geçmişte,

Cahide Sultan mutlu oluruz umarım gelecekte,

Çocuklarımızla, kocaman bir aile olduk bugün,

Necdet, ne kadar dua etsen az hem de her gün.

                                                           17032023

 

15 Mart 2023 Çarşamba

Evliya Olgunluğu,

 

Evliya Olgunluğu,

Fatiha suresi, Kuranın özetidir. Müslüman olduktan sonra yüzünden okunan duanın, Müslüman olmak için tersinden okunması önerilir. Böyle okuma sırasında önce ‘Ben’ diye başlar dua, ortasında ‘seninle, senden, sana, sığınır; seninle sana ibadet ederiz’ denir ve en sonunda ‘O’, ben yoğum sen varsın, diyerek bitirilir. Son bölümde, ‘Sadece Rahmanî, genel, madde âleminde veya sadece manevi âlemde kalanların değil, kendilerine rahimsi, özel, nimetler de verilen, evvelde, ahirde, zahirde ve batında, Hakk’ı Şuhut edip, şahit olup, Hakk’ın baki yüzünü müşahede edip, görüp, fani vücutları gaip olan Nebinin, sadığın, şühedanın ve evliyanın, yollarına ilet bizi’ denilir. ‘Kuranı öğrettim, insanı inşa ettim’ ayetleri gerçek olur, insana bahşedilen, ‘Bilgelik’ sıfatı duanın kabulüyle gerçekleşir.

“Kaza, Belâ, Allah’ın bir kamçısıdır, halktan kesilip Hakk’a teveccüh etmeleri, kullarını zat-ı ilâhîyesine sevk, için; en çok enbiyaya, sonra evliyaya, sonra onlara mümasil olanlara yöneliktir.” (3 Ali İmran, 154) “Siz şeytan ve evliyasından değil sadece benden korkunuz.” (3 Ali İmran, 175) “Evliya, Allah'ı, Allah onları sevdiği için sever. Nimet verdiği için veya korktukları için sevenler nimet vermediği veya korkmadıkları zaman sevemez. Sıfatları için sevenler, sıfatlar değişince sevemez. Amma Zat muhabbeti, Zat’ın bekasıyla bakidir. Tecellinin değişmesiyle değişmez, Zat'ı seven, lütuf zamanında Lâtifi sevdiği gibi, kahır zamanında Kahhar’ı da sever. Aralarında fıtri münasebet ve ezeli muhabbet rabıtası ve zati cinsiyet olduğundan, o kavim, müminlere de tevazularında sevgi ve merhamet sahibidir ve gayet yumuşaktırlar.” (5 Maide, 54) “Allah’ın evliyası öyle kimselerdir ki, imanı hakiki ile iman ederler. Bekada, benliklerinin zuhurundan sakınırlar.” (10 Yunus, 63) “Kubbelerim altında benden gayri kimsenin bilemediği evliyalarım vardır. Onların şanları, kendileri, Allah’ta helak olmuştur.” (18 Kehf, 21) “Enbiya ve evliyanın gazabı, Hakk'ın sıfatı onlarda zahir olduğu içindir.” (20 Taha, 97) “Kemale erenlerde parlayan nur, asılda parlayan sabit istidat nuru üzere zait olan bir nurdur ki, güya kat kat olmuş nurdur. Allah her şeyi bilir, evliyasına, yardım ve hidayetiyle, bildirir ve keşfettirir.” (24 Nur, 35) “Evliyalar, Benim gayrime ve gayrimin ispatına iltifat etmeksizin, beni tevhit eder. Ve hiç bir şey'i Bana şerik kılmazlar.” (24 Nur, 55) “Allah’tan gayri evliya dostlar edinenlerin misali, zayıf ev yapan örümcek misali gibidir. Uhrevi muhabbetin kaynağı, Zatın Birliği ve İlahi Muhabbettir.” (29 Ankebut, 41) “Resul; müminlere nefislerinden evlâdır. Çünkü Nebi;  «müminlerin hakiki vücutlarının ve olgunluklarının kaynağıdır.» Ve evvelden olan kutsi idrak istidadının ve sonradan olan kutsallık idrakine dayanan olgunluklarının kaynağıdır. Böylece Nebi, müminlerin hakiki babasıdır. Fıtratlarında müminler ile Hak arasında vasıta ancak odur. İlk yaratılan nur onundur. Onsuz, Hakkın feyzi, idraki, müminlere vasıl olmaz, kurtulmuş olamazlar, necatları ancak onda fena iledir.”  (33 Ahzab, 6) “Enbiyayı vahiy ile evliyayı ilham ile elçiler kılmıştır. Teorik, kuramsal, akıl ile pratik, uygulamalı, akıl insanın iki kanadıdır. Anlama, görme, hareket etme hayvani nefsin üç kanadıdır.” (35 Fatır, 1) “Sen, bil külliye, Allah'ta fani olduğun için ne zatın, ne sıfatın, ne fiilin ve ne de dinin vardır.  Eğer bunlardan birisi mevcut olsa hakikatte din halis olamaz.”  (39 Zümer, 3)

“Rahmani, genel, rahmet, bütün eşyaya vücut vererek ve özüne olgunluğu yerleştirerek eşyanın tümünü kapsar. Evliya, genel rahmete, zatın tevhidine ve gerçek olgunluğun idrakine sahiptir. Muhammed'ine mahsus rahimsi, özel, rahmet ile de mevsuftur, vasıflıdır.”  (41 Fussilet, 2) “Eğer Allah dilemiş olsaydı, kadere binaen insanların kâffesini, tümünü, fıtrat üzerine millet-i vahide, hepsini muvahhit, tevhit eden, kılardı. İşi hikmet üzere bina ederek,  bazısını muvahhit,  adil,  bazısını da müşrik ve zalim kıldı.” (42 Şura, 8) “İstidat ne derece kuvvetli olursa, başlangıçta, o nispette nefsanî sıfatı kuvvetli olur. Aydınlanmanın parlaklığı karşısında sıfat kalmaz, saklanmak mümkün olmaz, çok evliyayı böyle yakmışızdır.” (50 Kaaf, 36) “Evliyasına, sema ve arzdan tecelli eden Zat-ı ecel, yüce ve âlâdır. Allah, her şeyde hazır ve zahir, evliyasına her zerrede tecelli edendir. Bunun için iman eden,  iman etmiş,  inkâr eden inkâr etmiştir.” (85 Büruc, 9)

Kuran, insana var olduğunu zannettiren en önemli üç hususun ‘Efal’, ‘Sıfat’ ve ‘Zat’ olduğunu söyler. Şöyle ki, ‘varım, çünkü istediğim gibi hareket ediyorum, yiyor, içiyor, tutuyor, geziyorum’ der. İkinci olarak, ‘çok çeşitli sıfatlara sahibim, ana, baba, evlat, eş, meslek sahibi, iyi, kötü davranışlarım var, güzel, çirkin, sıfatlarım var’ diyebilir. Son olarak da, ‘bir vücudum var, maddi ve manevi benliğim ve kişiliğim, kimliğim, zatım vardır’ der.

Anadolu Halkından duyulur, ‘Gökten iğne düşse, gayriye değmez’, ‘Halk, aynen Hak’tır’, ‘Fail, Hak’tır’, ‘Mevsuf, vasıfları olan, her sıfatla sıfatlanan, Hak’tır’, ‘Mevcut olan Hak’tır’. Ayetler de tüm bu deyişleri teyit eder. ‘La havle ve la kuvvete’ hiç kimsenin kuvvet ve kudreti yoktur, tüm kuvvet ve kudret Allah’a aittir. Tüm isim ve sıfatlar, ‘esma ve müsemma’, Allah’ındır. Her mevcut olan, Allah’ın vücuduyla mevcuttur, O’na muhtaçtır.

Bilimsel ve teknolojik bilgi ve buluşlar da tüm bu fikirleri kanıtlar. Evrende bilinen başlıca kuvvetler ‘elektrik, manyetik ve elektromanyetik’ kuvvetlerdir. Bilim insanlarınca kanıtlanmıştır ki, nasıl oluyor bilinmiyor ama kuvvetlerin Higgs bozonu içinde toplanmasıyla ‘madde’ oluşuyor. Kısaca, insan, madde ve manasıyla, kendisini de oluşturan hiçbir kuvvetin sahibi değildir. Aslında ne bir hareketi, efali, ne de bir isim veya sıfatı üstlenebilir. Ayette denildiği gibi “İnsan, Allah’ın hayatıyla hay yani diri, ilmiyle âlim, nefsiyle kaim, vücuduyla mevcuttur.” (2 Bakara, 255) Ayrı bir varlıkmışçasına var olduğunu iddia etmesi tamamen bir ‘zan’dır. İnsanın, ‘zan’larından kurtulması tam bir imandır!

Evliya, kendisinde Allah’ın tecelli ettiği insandır, her insanın amacı ‘Evliya’ olmaktır!

Umarım, Kuran’dan Tevhit İlmini öğrenip idrak ederek, amacımıza ulaşabiliriz! (1)

(1)   http://necdetaltinay.blogspot.com/2023/02/insan-olmaldr.html

4 Mart 2023 Cumartesi

Depremde Ölüme Çare!

 

Depremde Ölüme Çare!

 

Bugünlerde TV lerde görüyoruz, evin bodrumunda patlak, çatlak kolon ve kirişler. O evlerde, çaresiz olarak oturduklarını söyleyen hanımlar baylar. Çıkamıyoruz mecburuz diyenler, insanı can evinden vuruyor, izleyenlerde de çaresizlik hissi uyandırıyor. Aslında bu işe güzel bir çare var.

 

            Deprem olsa, yıkıntıların altından çıkarıp bu insanları, önce çadıra sonra konteynere koymayacak mıyız? İşte çözüm: bu konteynerleri bugün en yakın parka kuralım, davet edelim, buyurun burada oturun bir süre diyelim! Tabutun içinde yaşamaktan daha iyi değil midir? Keşke imkân olsa da ev verebilsek ama yok şimdilik bizden bu kadar demek iyi olmaz mı?

Devlet çadır-konteyner verme işini depremden sonra değil önce yapacak o kadar!

1 Mart 2023 Çarşamba

Malum, Olur!

 

Malum, Olur!

İnsan, doğuşunda, fıtratında, çok şey ile donatılmıştır. Doğuşta, genler ile verilenler verilmeseydi, insan, canlı bile olamazdı. İnsanlara, ilminin kaynakları olarak, beş dış duyu; görme, işitme, koklama, dokunma, tat alma ve beş iç duyu; adalet,  vicdan,  zekâ,  hayal, fikir gücü ile teorik ve pratik akıldan ibaret on iki vekil gönderilmiştir. Doğuşta boş beyin ile doğan bebek bu kaynaklarla elde ettiği bilgileri öğrenir ve bilir, hatta bazı şeyleri olmadan önce dahi bilebilir. Eğer, fıtratına kazınmış olan tevhit ilmini öğrenip, hakikati keşfedebilir ve Allah’ta, Allah ile kendinden fani olabilirse, yeniden dirilebilir ve bağışlanmış vücut içinde, beka âleminde, Allah’ın ilmiyle, olacakları, olmadan önce bilir ve görebilir.

“Kuranı, ilmi, öğretti, insanı yarattı.” (55 Rahman, 2,3) “İnsanın ilmi yoktu, Allah, ilmini insana öğretti ve bilgelik sıfatını ona bağışladı.” (96 Alâk, 5) “Biz bir şeyi murat ettiğimiz zaman ‘ol’ dememiz yeterlidir, o şey hemen mevcut olur. Allah’ın iradesi, ilmi, kudreti arasında fark yoktur, belirli bir şekilde, belirli bir zamanda, belirli sebeplerle, o şeyin olacağını bilir. Mevcut olan her şeyde irade, kudret ve ilim sıfatları görülür. İnsanlar da bir şeyi yaparken, bilgiden başka, alete ihtiyaç duymazsa ilim, irade ve kudret sıfatları aynı olurdu, ilim maluma, bilinene, tabi olurdu.” (16 Nahl, 40) “Ruhlara savaşma azmi veren, kalpleri takviye eden malumatı ilahiyedir. İlahi bilgiler, keşiflerde lezzet verir.” (37 Saffat,  41,42) “İnsanlara ilmin kaynakları olarak gönderilen on iki vekil, beş dış duyu; görme, işitme, koklama, dokunma, tat alma ve beş iç duyu; adalet,  vicdan,  zekâ,  hayal, fikir gücü ile teorik ve pratik akıldan ibarettir.” (5 Maide, 12) “Kalbin görmesine sebep olan nura "basiret" denir.” (6 Enam, 104) “Her nefis, ilminden bir dürtü ve amelinden bir şahit ile gelir, ilim batın, amel zahirdir. Çünkü herkes ilgisini çeken şeye ve ilmiyle yapmayı tercih ettiği şeye cezp edilmiş olur. İnsanı o şeye sevk eden, ister vehim ve kuruntusu, ister cismani, ister ruhani olsun, ister aklı, ruhu, muhabbeti, kalbi veya fıtratı olsun, mutlaka şuurundan ve hükmünden kaynaklanmıştır. Kendisine galip gelen ilmi, onu malumuna götürür. El ellediğine, dil söylediğine, göz gördüğüne, şahittir. İlim maluma, sebep sonuca tabidir.” (50 Kaaf, 21) “Yer ve göklerde bulunan bütün mevcutlar Allah’ı tespih eder. Her mevcut, sabit ve izafi olan vücuduyla imkândan, mümkün oluştan ve fani oluştan, Allah’ı tenzih eder. Mükemmelliğe götüren özel başkalaşımı ile aciz oluştan ve olgunluğunu ortaya çıkaramamaktan, tertip ve düzeni ile tüm eksikliklerden tenzihini izhar eder, ortaya çıkarır. Allah,  tüm mevcutları bir oluşuma zorlayan ve sonra da fani olup yeniden diriltmek üzere kahreden kuvvetler ile olgunlaşmalarını tertipleyen hikmetin, sahibidir. İzafi vücutların kaynağı olan zattır. İzafi vücutların imkân ve ihtiyaçlarının onda son bulduğu zattır. Her şey Allah ile mevcut ve Allah’ta fanidir, her şeyin evveli ve ahiridir. Sıfat ve efaliyle harici âlemlerde zahir olandır, var olandır, var olan varlıklardır. Zatıyla, varlıklarla örtünmesi sebebiyle, batındır. Her şeyi bilir zira her şeyin mahiyeti, aslı, ilminin, aynıdır; o şey, bilinen suretlerinden bir surettir. Eşya suretlerinin tümü levha-i mahfuzdadır, saklı, giz’li levhada, yokluktadır. Suretlerle beraber, suretlerle nakşolunmuş olan levhanın mahiyetini, özüyle, ilmiyle bilir. Hakk’ın yokluktaki ilmi, zatının ilmiyle aynıdır. Allah sizinle görünür ve siz onunla mevcut olduğunuzdan, nerede olsanız O sizinledir.” (57 Hadid, 1-4) Biz kiminle!?

“Velayet makamına, Hazreti Cem'e uruc ile rücû, ancak Hakk’adır.” (67 Mülk, 15) “Gayrin girmesi haram olan evi, Hazreti Cem Kâbe’sini, Allah, insanlara, hakiki mevtlerinde, içinde yaşayacakları ve hayatı, kudreti ve diğer sıfatları ile halleri, durumları, iyileşecek bir mahal, yer, kılmıştır. Beka âleminde, bağışlanmış ikinci vücut ile hakiki hayatta kıyam ettiğiniz zaman, gaip ve şahadet âlemlerinde eşyanın hakikatini bilen Hakk’ın ilmiyle bilirsiniz.” (5 Maide, 97) “Ben, «ayn-i cem'» de cemi-i sıfat ile mevsuf olan «Zât-ı Ehad’e» davet ederim. Belki ben;  «Allah ile benden faniyim»  bu nedenle,  yoluna davet eden O'dur. Bu yola yalnız ben davet ederim ve bu yolda bana tâbi olanlar davet ederler ve her kim ki buraya davet ederse, o bana tabi olandır.” (12 Yusuf, 108) “Basireti arayan talipleri terbiye ile zekâtı veriniz ki, bu, halinizin şükrü ve makamınızın ibadetidir. Ve bunu nefsinizden görmeyerek Allah ile olmak, Allah’ın ahlakıyla ahlaklaşmak suretiyle, işbu irşatta Allah’a yapışınız. Allah’a dayanınız. Hakikat ile istikamet makamında Mevlâ’nız ve imdadın devamı ile irşatta yardımcınız ancak o Allah’tır. Allah, ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır.” (22 Hac, 78) “Belki insan, kendi nefsi üzerine delil ve ispattır. Nefsinin amellerinin bekası, zatında kökleşmesi ve ‘güzeli gören göz’ gibi sıfatı azasının sureti olarak kendi ameline şahittir,  hariçten bildirilmeğe gerek yoktur.” (75 Kıyamet, 14)

“Sema’ya tekrar tekrar nazar edin,  bakın,  her açıdan bakın,  görülmesi düşünülen, talep edilen, beklenen şey görülmez. Faydası yok, usanıncaya kadar tekrar et, gör, hakikat rücu eder, eninde sonunda ortaya çıkar. Çünkü fikir kaynar ve dolaşırsa, yerinde durmayıp gezer ve evrenin çeşitli açılardan görünüşü düşünülürse; bir yerde durmayıp gezilirse, çeşitli açılardan bakılırsa; sema, her açıdan farklı görünmez. Fikirlerin çatışması ve incelemenin tekrarı, hakikatin ortaya çıkmasına sebep olur. Semada çatlak, yırtılma bulunamaz, nazar ediş ve inceleme devam ettikçe beklenen, umulan görüş bulunamayınca, nedametten başka bir şey ifade etmeyince, aynı beklentiyi devam ettirmekten çekinilir, imtina edilir. Evrenin imtina edilen, beklenen görüş gibi bir vücudunun olmadığını kabul etmek çok zor olur.” (67 Mülk, 4) Her nereden bakılırsa bakılsın, evren, bakılan açının merkezinden, büyük patlama olmuşçasına, bakılan nokta, evrenin merkezi gibi görünür.  Görülmesi tahmin edilen şey görülmez, tahminlerde pişmanlık duyulur, nedamet gösterilir. Bir balonun yüzeyinde bulunan galaksilerden bakılıyor gibi, balonun yüzeyinde duruyor gibi, evrene bakıp bir görüntü tahmin edilir ama evrene her noktadan bakışta aynı şey görülür, Büyük Patlamanın merkez noktasından bakılıyor gibi görünür. Evrenin her noktası, evrenin açılımının, uzayın genişlemesinin merkezidir. Her nokta merkezdir, evrenin merkezidir. Her kes, bakmasını ve incelemesini bilen, her insan, evrenin merkezidir.

Umarım, Allah ile kendimizden fani olup, Allah’ın ilmiyle bilir, olacakları görebiliriz!

                                                                       Necdet Altınay 04022023