Zaman Zandır, Esas Olan
An’dır NAEÖ
25052015
Kutsal
metinlerde zamana ilişkin bazı kavramlar üzerinde durulur. Örneğin, “Zamandan
bilmeyin, insanı zaman öldürür demeyin, zaman yoktur ki bir şeye kadir olsun.
Zaman sizin indinizdedir, sizin zaman anlayışınıza göre uzun bir süre geçse de
Allah’ın indinde yok hükmündedir.” Mağarada uyuyup kalanların paralarının
geçmez olduğu anlatılır. Kutsal mesajlar bilimsel açıdan da doğrudur, ilmi
bilmeyen dini de anlayamaz. Tek doğru, çok doğru: “O, her anda bir şe’ndedir.”
Evren atomdan daha küçük bir şey,
yokluk, iken Büyük Patlama oldu.(Bakınız)
Bu aslında bilimsel düşünceye aykırı bir bilimsel gerçektir. Evren artan hızda
genişlerken bugünkü kritik hızda, düzgün ve düzenli genişlemeye başladı. Isı 10
milyar C dereceden 1 milyar dereceye düşünce proton ve nötronlar ‘kuvvetli güç’ ile birleşti. Everenin ısısı
birkaç bin dereceye düşünce de ‘elektromanyetik
güç’ ile çekirdek etrafına elektron yerleşti ve atomlar oluştu. Soğumanın
bölgesel farklılığı ‘kütle çekim gücü’yle
genel içinde özeli, galaksi ve yıldızları oluşturdu.
Elektron ve moleküller etkileşim
içinde hareket eder. İkiz fotonlar arasında bilgi alış verişi yer ve zamana
bağlı olmaksızın sürdürülür.
“Vücut birliği”, “yer ve zamandan münezzeh” gibi inançlar bilinenlere dönüşünce
bilim olur.
Kuantum âleminin gizemli bilimsel
bulguları kutsal mesajlar ile örtüşür. Kuantum mekaniğinin bazı bilimsel
gerçeklerinden (tıkla) inanç alanına geçiş kolaydır. Fizikî
âlem atomlardan, atomlar ise atom altı parçacıklardan oluşur. Eğer yoktan var olurken aksi iddia
edilmiyorsa, enerji ilimden, madde enerjiden oluşur, düşünce enerjidir, düşünce
enerjiye, enerji düşünceye dönüşebilir. Enerji her şeyin
temelidir. İlmin enerjiye dönüşümünün ilk hali “istek düşüncesi” olsa gerek.
Elektron
bilim ile inanmayı yakınlaştırabilir. Elektron,
çekirdek etrafında bir yörüngede değil bir anlamda atomun çevresinde her anda
bir yerde olacak şekilde dağılmış bir bulut halindedir. Bulut,
hızı ölçülür, yeri saptanırsa, gözlem yapılırsa, bir yönde hareket etme
potansiyeline sahiptir. Heisenberg Belirsizlik İlkesine göre “Bulut eğer daha
fazla dağılmış olsaydı hareket etmeyebilirdi.” “Belirsizlik İlkesiyle” olay
belirlenir. Hareketinin
hızı ve yönü gözlem veya ölçmeye bağlıdır. Ayrıca elektronun elektrik yükünün
miktarı kritik ölçüdedir, çok az farklı olsaydı hayat olmazdı. Yaradılışın bir
amacı olmalıdır.
Einstein’ın
İzafiyet Teorisi: “Zaman görecelidir, bazı durumlarda çabuk geçer bazı
durumlarda ise geçmek bilmez.” Aynı bilim adamı, “Geçmiş ile gelecek aynı anda
mevcuttur ama insan aklı yer ve hareketin yönüyle kayıtlı olduğu için
deneyimleşemez” der. Zaman
akıl içindir, akıl varsa zaman var.
Elektron, fotonun çarpmasıyla enerji kazanır ve foton
çıkmasıyla enerji kaybeder. Enerji kaybedince foton olarak ışık açığa çıkar.
Elektron ışık hızında hareket etmez ama daima ışık hızında hareket eden fotona
hayat verir. Işık hızında hareket eden yaşlanmaz, enerji kaybetmez. Foton da
ilk andan, Büyük patlamadan itibaren yaptığı yolculukta enerji kaybetmez,
yaşlanmaz, fotonda zaman geçmez, fotonun yolculuğunda zaman yoktur. Elektromanyetik ortamda hareketli
elektromanyetik dalga veya parçacığa foton denir. Allah’ın kulu da Allah’tan
Allah’a gider ve Allah’ta kuldur!
Gelelim inanç alanına. Ali İmran
Suresi 3, 117. Ayetin Kâşani te’viline göre
“Yer ve gök madde olmaksızın ve müddetle
kayıtlanmaksızın halk edilmiştir. Yer ve gök Allah’ın ilmi ile görünür, vücudu
ile mevcuttur. Zaman ve mekân ile sınırlı olan aklın itibarı olmasa arz ve
semanın vücudu itibar olunmazdı. Sema ve arz Allah’ın vücudundan ayrı ve gayrı
olamaz. Her şey istek ve iradesiyle, “kûn, ol” emriyle ancak söz ve ses
duyulmaksızın, arada bir vasıta olmaksızın ve zaman geçmeksizin birden, an
içinde olmaktadır.” Genel olan evren ortamında hayat için özel alanlar oluştu. “O,
Var Olandır!”
Halk edilenlerin madde ve müddetle
kayıtlı olmaksızın ortaya çıkışını idrak edebilmeliyiz. Yani ilk önce madde
yoktu, madde, kütle oluşması için Higgs bozonunun olması gerek. Özellikleri
olan parçacıkların kendileri olmadan onların bilimsel özelliklerini içeren ilim
vardı. Bilimin “Evren atomdan çok küçük bir şey, yokluk, iken büyük patlama
oldu” demesi bir itiraf gibidir. İlmin hali,
uygulanması zamana tabi değildir. Evrenin halden hale geçişi etkileşimlerle
oluşur. Şimdiki hal önceki hali, sonraki hal de şimdiki hali içerir. Her hal
ise diğerleriyle etkileşim içindedir. Elektronlar veya moleküller arası
bağlılık ve bağımlılık evrenin halleri arasında da görülür.
Evrenin
bugünkü halinde bilimsel olarak saptanan birçok kritik değere sahip katsayılar
vardır. Az farklı olmaları halinde hayatın olamayacağı bilinir. Var olabilmemiz
için o değerlerin öyle olması zorunludur. Örneğin, evren balonunun, sanki
buruşuk haldeyken, genişlemesinin kısa bir anda çok büyük düzeyden bugünkü
kritik düzeye düşmesi hayatın oluşması içindir. Elektronun yükünün miktarı az
faklı olsaydı yıldızlardaki yanma ve patlama olmayacak, biz olamayacaktık. Enerjinin
varlığı fiilinden, nasıl olduğu da sıfatından bilinebilir.
Her parçacık ilmine uygun,
enerjiden, oluşur ve davranır. Oluşanlar oluştu ve oluşuyor ama oluşmada müddet
kaydı yok. Zaman zannımızdır, akıl içindir. “An” içinde olan oluyor. Evren
halden hale geçip gidiyor. Akıl durunca zaman da durur, gidince gider. Ayet: “O,
her anda bir şe’ndedir.”
Oluşumun zamana bağımsızlığı idrak
edilmeli, geçmiş ve gelecek aynı anda mevcuttur. Muhteşemin ihtişamını bilip,
basiretle gördüğüne âşık olanın aklı başından gidebilir. Miraç olayında “Benden
buraya kadar, buradan ötede yanarım” diyene “Haklısın çünkü yer ve hareketin
yönü burada biter” denir. İlginç olan “Yolun geri kalanında yanarsın ama
gelinen yol da zaman ve mekâna bağlı ve bağımlı değildi” denebilir. Peki, akıl
buraya kadar bu benim işim diyordu orada niye durdu. “Meğer var zannettiklerim
de yok imiş” derse aklın sahipliğinden de şüphe etmek gerekmez mi? Akılla gelen
akılla gitmeli ki aşk olsun, aşk kalsın, aşk idrak edilebilsin. İnsanın
yaradılışının amacı da budur, akıl verilmiştir ki bilsin eşyayı ve kendisini.
Her şey bilmek için, ancak, bilinecek bilindikten sonra evveli de ahiri de
zahiri de batını da kalmaz!
Bilim insanı “Evren yok iken var oldu” derken biraz daha
düşünse uygun olur. “Bilim olduktan sonrasını inceler” denmesi işin kolayına
kaçmaktır. Oluş sırasında ortaya çıkan enerji tüm özellikleriyle birlikte,
ilmiyle birlikte ortaya çıktı denmesi daha bilimseldir. Enerjinin ilk andan
itibaren her an bilinçli bir davranış sergilediği görülür. “Rahman” ve “rahim”
kavramalarına uygun bir şekilde evrenin uzay zamanının ve gökadalarının
tanımlanması insan aklına daha yatkındır.
“Biri göründü bilinmedi, biri
bilindi görülmedi; görülen bilinmedikçe bilinen görünmez” bilmecesi
çözülmelidir. Elçiyi, onu görevlendiren bilebilir, başkası bilemez, Allah’ı da
gayrisi bilemez. Zaman ve mekândan münezzeh olamayan
O’nu idrak edemez. Allah, ancak O’nun ilmi ile bilinebilir. Herkes O’nun ilmi
ile âlim, nefsiyle kaim, ayakta hayatı ile hay, diri, vücudu ile mevcuttur.
Başkası yoktur ki şirk olsun. “Ben varım, görürüm” diyen, şirk içinde, O’nu
bilemez, zaman ve mekânsızlığı aklı ile idrak edemez. Tam aydınlanmayan,
dürtüyle, elektron gibi arada bir ışık saçmakla tam olarak aydınlatamaz.
Sonsuzluk duvarına benzeyen “Akıl
Duvarını” geçip aşkı idrak edebilen müstesnadır. Sonsuzluk duvarının ötesinden berisine ışık
geçemez. Bu yazılanları kimin kime yazdığı tam olarak “Belirsizlik İlkesi”
kapsamında olsa gerek. İnsan, aklı ve zaman yapaydır; bilmek, bilinç ve
bilinçlilik, idrak içindir. Aşığın aklı başında değildir. Sanki seven
sevilen gizli ve gizemli bir aşk içinde aşk yaşıyor. Oluşuma
anlam katabilmek için zamanı icat eden akıl, zamanı gelince, zamanı ortadan
kaldırabilmeli. İlminden, ilmiyle olan, ilmi
bilinerek idrak edilebilir. Bilinmek için yaratılan, idrakte, aşk ile çıkabilir aradan!