31 Mart 2022 Perşembe

Zekâtla Vuslat

 

Zekâtla Vuslat

‘Evrende, tesadüfen ışık, kuvvetler, kütle, madde, yıldızlar, dünyalar, aylar ve bunların üzerinde hareket eden çeşitli vasıflarda şeyler var, hepsi de tesadüfen hareket ediyor, bakalım ne olacak, görelim ne sonuç çıkacak’ denmez. Tesadüf yoktur. Her hareket, belirli ve bilinen bir amaç ve sonuca gitmek üzere, olması gereken, sebepler dizisidir. İnsan, Girdi-Üretim Süreci-Çıktı açık sistemine uygun, amacını gerçekleştirmek üzere, gerekenleri yapar. İlahî düzen de böyledir. Tesadüfen olan biten bir şey de yoktur. Yokluktan çıkıp var olan her şey bilinen bir amaç için var olur. Nihai amacı gerçekleştirmek üzere gereken özelliklerle donatılmış olarak var olur. İnsanın, özgür iradesinin var olduğunu düşünme özgürlüğü vardır. Kendisine verilenlerin emanet olduklarını idrak edince zekât ve sadaka vermesi hakkıdır. Her insanın, kemale erme, kâmil insan olma hakkı vardır.(1)

Hak, Muhammed suretinde zahir olmuş, görünmüştür. Görünen, Görenin görüntüsüdür! Nihai olgunlaşma ve gelişim özelliklerini kapsayacak şekilde, bütün mevcudat ve eşyaya vücut verildi. Bu vücut veriş rahmeti rahmaniye yani genel olan her şeyi kapsayan, rahmani olan rahmettir.  Rahmani özellikler birbiriyle uyumludur,  tevhit edilebilir, birleştirilebilir. Güncel olan “Bağlantısal Bütünsellik” kavramıyla tüm galaksilerin bir ağ şeklinde birleştirilmesi bu nedenle gerçektir. Bununla birlikte, bireye veya kişiye özel olgunlaşma ve idrake uygun özellikler de vardır. İnsanlık, insana uygundur. Her insana, insanlığa uygun ama bireysel düzeyde farklı kişilik oluşturan özellikler verilir. Her eşya da madde,  kütle ve enerjiden oluşur ama masa masadır,  cam da cam.  İnsan kemale erer,  olgunlaşır, eşyadan da sanat eseri oluşur. İnsanlığın kapsadığı tüm özellikler ve insan, birbirleriyle tam bir uyum içindedir. Ancak, insanların, insanlıktan seçip aldıkları özellikler, bireysel ilişkilerde, ilk bakışta, birbirleriyle uyumlu görülmeyebilir! (41 Fussilet, 1-4)

Kuran, ilmin tümünü kapsayan kitaptır. Bu kitap bütünün, eşyanın, özüne konduktan sonra, ayrıntılı ayetleri indirilen Furkan, uygulama aklı, kitabıdır. Kuran, Arapçadır ama tüm beşeriyete müjdeleyicidir. Furkan’ı ise eşyadan, düşünen akıl sahipleri okuyabilir. Nefis sıfatları oluşur ve kalınlaşırsa, araya girer, eşyayı görmekten ardındaki ilmi göremeyen için kitap ile aralarına perde girmiş olur. Habip,  bir beşerdir ama vahiy gelen beşerdir.  Kendisine,  ‘varlığınız iddiası günahıyla’ şirk etmemeniz vah yedilir. Kutsal âleme yönelmeye götüren, yönelten, yaradılıştan gelen nurunu ve ebedi hayat madeninin, kaynağının, değerini; doğal bedensel duygularla değişip örtenler, ahreti de inkâr ederler. Vahdetin tahakkuk etmesi, ortaya çıkması için bireysel benlik ve ikilik sıfatlarının mahvı ile nefislerini tezkiye etmeyen, yani zekât olarak verip temizlemeyenlere azap vardır. Zekâtı Allah’ın kabul etmesi için dua edilir. Arızî,  sonradan olan, suret ve maddeyi görüp de bunların ardındaki ilmi idrak edememek yüzünden küfür, inkâr, edilir. Beden arzını halk edip, onu zatına perde kılıp örtünen Zattan; beden perdeleri yüzünden, mahcup olan, göremeyen, sizsiniz. Madde ve surette kalıp gayr ile oluyor, gayrı tanıyorsunuz, etki edemeyecek eşyaya tesir nispet ediyor, yakıştırıyor, gayrı etkili zannediyorsunuz. Halık, Yoktan Yaratıcı, isim ve sıfatlarıyla âlemleri böyle terbiye eder. (41 Fussilet, 5-9)

Bizimle sizin aranızda cinsiyet ve vasıflara dayanan münasebet, ilişki, vardır, dünya ve ahrette biz sizin evliya ve ahbabınızız. Aynı şekilde, Haktan mahcup ve perdeli olanlarla şeytanlar arasında da münasebet, ilişki, alaka vardır. İstidadınızın gereği olan kemale ererseniz, sizden kaybolana, terk ettiğiniz nefsanî fiil ve sıfatlara, şevkiniz olmasın, aramayın, tekrar sahip olmayı istemeyin. Her ne isterseniz efal ve sıfat cennetlerinde o şey sizin için hazır olur. Allah, sizin için kendi efal, sıfat ve zatını; sizin efal, sıfat ve zatınızı iptal edip, size vererek, merhamet ve rahmet edendir. (41 Fussilet, 31, 32) «Kur'an'ı Biz inzal eyledik, indirdik ve elbet onu Biz hıfzediciyiz, koruruz» buyrulmuştur. (15 Hicr  Suresi, 9)

Biz inananların,  enfüs ve afakta,  içerde ve dışarıda,  batın ve zahirde,  görünür ve görünmezde, Hakkı müşahede etmelerine yardımcı oluruz. Hatta muhakemelerine,  deliller ile anlamalarına, yardımcı oluruz. Böylece, Hakk’ın görerek, apaçık aşikâr olduğunu idrak ederler. Yardım ettiklerimizden Hakk’ı eşyada müşahede edenler için Rab yeterlidir. Efali, fiilleri, delillerle, sıfatı tecellileriyle, görünüşleriyle, anlaşılır, her şey bilgisi kapsamındadır. Her şeyin hakikati, Hakk’ın ilminin aynısıdır, vücudu ilmi ile oluşur; ilmi zatının aynıdır ve zatı aynı vücududur. Gayrın vücudu, aynı ve zatı da yoktur. Her şey fanidir, helak olur, yalnız Hakk’ın yüzü, Hakk’ın zatı bakidir. Nefiste ve çevrede görünen ve beliren vasıflar, sıfatlar, Hakk’ın varlığının ortaya çıkışı iledir.(41 Fussilet, 53,54)

Güzel söz söylemek ve kabahat örtmek, arkasından eziyet yapılan sadakadan hayırlıdır. (2 Bakara, 263) Her yenilen yemek, vücutta kendi cinsinden işler doğurur, yemek haram ise yiyen kişiyi haram işlere; mekruh ise mekruh, iğrenç, şeriatta hoş görülmeyen, işlere; mubah, işlenmesinde sevap günah olmayan şeyler, ise mubah işlere; haz veren kabilinden ise haz alınacak işlere, davet eder. (2 Bakara, 276) Bütün yemekler düşünen akıl sahiplerine asıl hükmüyle helâl olmuştur. Akıl, zarar veren ve helak eden şey’in haram olduğuna hükmeder. (3 Ali İmran, 93)

Hem parçacık hem de dalga olan  ‘foton’  veya ‘elektronun’,  insan gözlem yaparsa bir,  yapmazsa iki yarıktan geçişini ve karşısındaki ekranda bırakacağı iz ve izlerini anladı. “Sol taraftan geçmeye doğru yol alırken son anda sağ yarıktan geçer ve kararını geciktirebilir” deyişim mantıklı geldi. “Sağ yarıktan geçip fosforlu ekrana ulaşmadan önce uzun bir yolculukla Andromeda galaksisini dolanır. Feynman’a göre, elektron, çıkış noktasını varış noktasına bağlayan her olası yolu eş zamanlı olarak tüketir” deyince,  rahmetli eşimin tepkisi “Yok artık!” oldu. (2) “Kütleli, kütlesiz zerre, her zaman her yerdedir ve ölçülmeye hazır ve nazırdır” kavramı bilimsel, ateistlik bilimsel olmayabilir!

Umarım biz de emanetimizi zekât olarak verip çıkarız aradan kalır Yaradan!

                                                                       Necdet Altınay 02042022

(1)    http://necdetaltinay.blogspot.com/2020/05/akln-yolculugu.html

(2)    “Evrenin Zarafeti”, Brian Greene, sayfa  272.

16 Mart 2022 Çarşamba

Meşakkat Çekmeyin

 

Meşakkat Çekmeyin

Doğal olarak insan, doğar, bebeklik, gençlik ve olgunluk çağlarını geçerek gelişir. Bebeklikte, her şey Bir ve Tek bütündür, sonra ‘şeyler’ birer ikişer öğrenilir, herkes ve her şeyin farkı belirginleşir. Böylece rahmanîden rahimsiye, vahdetten kesrete, açılım süreci gider. Öğrenim ve gelişimin bir yerinde, insan, kutsal mesajla karşılaşır. Kesretten vahdete dönüş başlar. Ortam ve çevre koşullarına uyum göstermek çok meşakkatli bir iş iken; hareketlerin, fiillerin ve sıfatların kaynağının bir ve tek olduğu görülür. ‘Kuranı öğrettim, insanı yarattım’ mesajına uygun olarak, insan, olgunlaşmaya başlar. Allah’ı bildikçe meşakkatlerden kurtulmayı öğrenir. Bu süreç, fıtratın ve genetik yazılımın gereğidir.

“Kuranın daveti ancak kalbin hicabı, perdeli, halinde ve nefsin vücudu ile mümkün olabilir. Davete uyup beşeriyetin tümü tamamen fena bulduğunda, nefsin, Hak ile bekası görülür ve fani olma secdesi edilir, nefis ile mevcut olunmayıp Hak ile mevcut olunarak; Hak, ikilik ve benlik zuhurundan tenzih edilir. Bu makamda daimi olarak tespih edilir. Zatın tecelli ettiği gün, büyük kıyamet günüdür ve o gün hiç kimsenin tahammül edemeyeceği, arkalarında bırakacağı, meşakkatli gündür.”  (76 İnsan, 26,27) “Allah, sizin için meşakkat ve darlık murat etmez. Herkesin vahdet âleminde olduğu çocukluğundan sonra bireysel tercihler ve koşullar nedeniyle, kesret âlemine geçenleri, içine girdikleri çirkin nefis sıfatlarından kurtarmayı diler. Sizler, fenadan sonra beka zamanında kemal nimetine şükür edersiniz.” (5 Maide, 6) “Biz, insanı, nefis ve hevesi, kalbinin fesadı ve perdesinin kalınlığı, yüzünden meşakkat üzere halk eyledik.” (90 Beled, 4) “Sizin karşınıza çıkan güçlük, meşakkat ve musibetlere sabredip, tevhit üzere olarak, yardım dileyip Allah’ın dostluğunu isterseniz ve tevekkül edici olursanız muradınıza erer, güzelce korunursunuz.” (3 Ali İmran, 120) “Bazılarının, ’Keşke öyle yapmasaydı, orada olmasaydı ölmeyecekti’ gibi düşünmeleri, kendi kalplerine meşakkat ve darlık verir. Eğer onlar muvahhit, tevhit eden, yakın sahibi ise o ölümlerin Allah’tan olduğunu görüp, bilecek ve sadırları genişleyecektir.” (3 Ali İmran,  156) “Alışmış olduğu ve huy edindiği nefis karargâhından, hak yoluna girmek üzere, hicret ederse; istidadındaki meşakkatler, kuruntular, hayaller, hayvanlık, canavarlık gibi nefis sıfatlarından kurtulur ve göğsünde genişlik hisseder.” (4 Nisa, 100) “Nefsanî günahlarının ve cismani muhabbet fiillerinin meşakkatlerini yüklenirler. Bu yükler nefislerinde kökleşirse murat ettikleri şeylerden geri kalır ve yükler gittikçe ağırlaşır.” (6 Enam, 31) İnsan, meşakkat ve güçlüklerden kurtuluşun hakikatini aramalı, hikmetini bulmalıdır.

“Senden evvel de, dinleyip dediklerine inanırlar da hicaptan, perdelenmekten kurtulurlar ve itaat ederler diye, ümmetlere resuller gönderdik. Hatta nebilerin gelmesine yakın şiddet ve meşakkatlere tabi tuttuk.” (6 Enam,  42) “İman edip de meşakkatlere katlanarak hicret etmeyenlerle, hicret edinceye, Allah yolunda infak edinceye kadar, dostluk etmeyin.” (8 Enfal, 72) “Bedende herhangi bir organın eksik, sakat olması veya hastalık durumu size nasıl meşakkatli gelirse, resule de sizin azap çekmeniz öyle meşakkatlidir.” (9 Tövbe, 128) “Gaflete düşene dünyada azap vardır ama ahret azabı daha meşakkatlidir.” (13 Rad, 34) Meşakkat, nefisten kalbe, akılla ruha hicrete sevk etmelidir.

“Davut’a gelen vahiylerden biri şöyledir: «Ey dünya,  bana hizmet edene hizmet et, sana hizmet edene de meşakkat çektir.» Kutsal hadislerden biri de şudur: “Bana nafile ibadetlerle yaklaşana ben de yaklaşırım ve severim, sevince de işittiği kulağı ve gördüğü gözü olurum.” (16 Nahl, 75) “Allah için sabır, Allah’ta sabır, Allah ile beraber sabır, Allah’a sabır, Allah’la sabır olmak üzere beş çeşit çok meşakkatli sabır vardır.” (16 Nahl, 127) “Kuranı, senin meşakkat çekmen için indirmedik, hidayet bulamayanlar, doğru yola gelmeyenler senin yüzünden değil kalplerinin katılığındandır.” (20 Taha, 2) “Din, size, ibadeti külfet ve meşakkat kılmamıştır. Nefis baki oldukça, kalp ve ruhtan kendisinde bakiye buldukça, ibadet hakiki olmaz ve zevki de tam olamaz. Muhabbeti tam ve safa sahibi için zaman müsait ve ibadet rahat olur.” (22 Hac, 78) “İnsan ömrü, nefis denen Tur dağına inip çıkmakla, meşakkatle, geçer. Doruktan, dibe, esfeli safiline, bedenin çukuruna düşülür.” (74 Müddesir, 26) İnsan, meşakkatli nefis mücadelesinden dönmeyi bilmelidir.

“İnsanları çarpıp helak eden büyük meşakkat ve bela, ya küçük, ya da büyük kıyamettir. Çarpan büyük kıyamet ise çarptığı kişiyi ifna eden, zat-ı ehadiye,  bir olan zatın,  tecellisidir; beşeriyetin tamamen ifnası hali, değeri ve kadri bilinemeyen bir haldir. İnsanlar o Şuhut’ta, her şeyde Hakk’ı görmesi halinde,  dağılıp parçalanarak hakir ve zelil olurlar.  Çünkü muvahhidin, tevhit edenin, nazarında, kendisinin kadri ve kıymeti yoktur. «Nazarlarında insanlar, sivrisinek ve pervane gibi olmadıkça, kişinin imanı kâmil olamaz» denir. İnsanlara aynı fena ile nazar ettiğinde, insanlar, yanmış ve dağılmış pervaneler gibi olurlar.”  (101 Karia, 1-4) İnsan için ölmeden önce ölmek, kurtuluşun tek yolu olabilir!

 İndirilen Kitap, insanın olgunlaşmasını amaçlayan öğütleri kapsar. Ruh ve nefsin kalp çocuğu olarak muhatap alındığında, insan, mahcuptur, perdelidir, örtülüdür, tesettürlüdür. Dünyaya çıplak, korumasız, bilgisiz, boş beyinle gelen insan; örtünür, korunur, bilgi edinir, bilinci gelişir; çevresindekilere kıyasla kendinin ne olduğunu anlar, kendince benlik ve diğerleriyle ikilik oluşturur. Meşakkatlerin kaynağına indikçe Allah’a yaklaşır, sever, sevilir, mesajları anlayıp uyguladıkça, benlik ve ikilikten kurtulur. Her şeyde Hakk’ı görmesi halinde kişinin imanı kâmil, kendisi de insanı kâmil olur.

Umarım biz de meşakkatlerden kurtulur, Hak, biz diye de görünür!

                                                                        Necdet Altınay, 16032022

3 Mart 2022 Perşembe

İlahi Hikmet

 

İlahi Hikmet

Hikmet, akılla izi sürülen, gereği yapılıp hak edilen, ‘eşya’ bilgisi nimetidir, verilir; müminin gaibidir. Kaynağı kutsaldır, ilahidir, insana özeldir, verilirse nimet, idrak edilirse akluhikmettir. Ayetlerde tanımlanan fiil ve sıfat tecellilerinin delilleri, aranıp bulunup izlenirse; ilahi emir uygulanırsa ve hikmet için şart olan infak hikmeti verilirse; eşyadan soyunup, ‘say’ ile halis öz akla ulaşılırsa, hikmet verilir. Evrende her şey amaca doğru düzenlenmiştir, sonuca götüren sebepler gerçekleşir. Yaratanını bilen kâmil insana, sıfatların en özeli olan hikmetin verileceği müjdelenir. Allah’ın hikmetinden infak edilmesi için infak hikmetinin verilmesinin cezası, karşılığı, hakkın vücudunun bağışlanmasıdır!

“Konuşabilmeniz, ayetlerimizi okuyup anlayabilmeniz, öğrenip anlatabilmeniz, kitabı ve hikmetini idrak edebilmeniz için kendi cinsinizden bir insanı size resul göndererek sizi andığımız gibi, zikir olunduğunuz gibi veya hatırlandığınız gibi siz de daveti kabul ederek, uyarak, iradenizle itaat ederek, beni zikrediniz. Bana doğru yapacağınız yolculukta, idrakinizin artması ve nimetlerinizin bollanmasıyla, ben de sizi zikredeyim. Bana olan yolculuğunuza muhabbetle devam ediniz ve doğru yolda olduğunuza şükrediniz ki ben de irfanınızı ve muhabbetimi artırayım. Nimetleri alıp da nimetlerin kimden geldiğini bilmemek küfürdür.” (2 Bakara, 151,152)

“Size ef’âl ve sıfat tecellilerinin delilleri zahir olduktan sonra eğer siz,  ilâhi emre teslim makamından düşerseniz, biliniz ki, Allah galiptir. Sizi kahır eder.  Kahretmesi de, hikmet muktezası üzeredir, hikmetinin gereğidir. Çünkü muti olan kimsenin ibret alıp itaatini ziyadeleştirmesi için hikmet-i ilâhiye muhalefet ve münazaa edenlerin, çekiştirenlerin kahrını iktiza eyler, gerektirir. Bu kabil tam olarak teslim olamayan kimseler, ancak, sıfat tecellileri cümlesinden hüviyet sıfatı gölgelerinde Allah’ın ve semavi kuvvetler melekleri suretlerinin tecelli etmesini beklerler. Hâlbuki levhde, levha-i mahfuzda yalnız bunların ihlâk, helak, olunması işi kaza olunmuştur. Bütün işler, ancak Allah’a rücû eder, döner. Bu nedenle, herkes, cezasıyla karşılanır, yani, herkes ve her şey fena ile Allah'a rucû edip döner, Allah’ta fena bulur ve fani olur. Fena bulduktan sonra Allah’ı görmek istemeleri ve görmeleri levhalarında, genlerinde, yazılı değildir.” (2 Bakara, 209, 210)  

            “İnfak, nafaka vermek, ‘benliğini’ vermek, ihlâs ile Allah ile olduğu zaman, dilediğine Hakk’ın sıfatlarıyla sıfatlanması ve Allah'ın hikmetinden infak etmesi için infak hikmetini verir. Ve her kim hikmet verilmişse, tahkik o kimseye çok hayır verilmiştir. Zira hikmet, Allah'ın en hususi sıfatıdır. Hikmetin, eşyanın en şereflisi ve sıfatın en hassı olduğu fikir edilemez, düşünülemez, ancak Allah'ın, hidayet nuruyla nurlandırmasıyla akılları vehim şaibesinden rüsum, resim, şekil ve adetler, nefis hevesleri kabuklarından saf olan, halis öz akıl sahipleri düşünebilir. İmdi, birinci infakın, nafakada ihlâsın cezası, karşılığı, katıyla fazlasının verilmesi; ikinci infakın, Hakkın sıfatıyla sıfatlanarak infakın, cezası sıfat cennetidir; üçüncü infakın, Allah’ın hikmetinden infak etmesi için infak hikmetinin verilmesiyle yapılan infakın, cezası hakkın vücudunun bağışlanmasıdır, aralarında ne derece fark bulunduğu dikkate değer.” (2 Bakara, 269)

“Rabbinin, öğreticinin, eğitimi ve öğretimiyle makul ilimler kitabını, hikmetlerini, batın ve zahir bilgilerini öğrettiği nebiler gönderilmiştir.” (3 Ali İmran,  48) “Âlimdir, ilim sıfatıdır, ilmi başka kimse bilemez, Allah’ta fani olanın kalbi, hakkın vücuduyla mevcut olur. Zira sıfat vücuda tabidir, ilmi de Allah’ın ilmidir.” (4 Nisa, 113) “İsa’ya, Kutsal Ruhu teyit eden ve levha-i mahfuzda sabit olan hakikatler ve bilgiler kitabımı, ahval, koşullar ve ahlak makamlarını, soyunma ve arınmanın ayrıntılarını, Allah’ta sülûk hikmetini, fiiller ve sıfatların tevhidine götüren batın ve zahir ilimlerini öğrettik.” (5 Maide, 110) “Sana hikmeti öğreten ve seni konuşma makamına getiren, «hikmet sahibi Allah ben'im.»”  (27 Neml, 9) “İlmimizle sıfatlanması nedeniyle, Davut’a nazari ve ameli hikmeti verdik.” (38 Sad, 20) “Allah, yüzleşmekten ve muhatap alınmaktan arîdir.” (42 Şura, 51) “Dilemeniz istenmeden, dileyemezsiniz; iradem, iradeniz olur.” (76 İnsan,  30)

 “İnsanlar, ezeldeki fıtratları itibariyle Hak din üzerine ve bir ümmet idiler. Her doğan, fıtrat üzere doğar, her doğan çocuğun bir çocukluk dönemi vardır. Sonra farklı arzular ve nefis sıfatlarının kazanılmasıyla doğası değişir, neşeleri farklılaşır, mekânları ve yaşam koşullarının başkalaşımı nedenleriyle her biri diğerinden ayrılır. Beden ve madde ile perdeli, mahcup olanlar, özel zarar ve menfaat kaygısıyla, ‘sırf diğerinden farklı görüş ve biliş olsun, ayrışma olsun’ diye vahdetten kesrete, birlikten sonsuzluğa, farklılaşırlar. Oysa tekrar Hak din üzerinde ittifaka, kesretten vahdete, sonsuzluktan birliğe, karşıtlıktan muhabbete davet için peygamberler ve kitaplar gönderilmiştir.” (2 Bakara, 213)

‘Allah’ın vücuduyla mevcut, fiilleriyle fail, sıfatlarıyla mevsuf, ilmiyle âlim, hayatıyla hayat sahibiyiz’ deyip fani olduktan ve fena bulduktan sonra, Allah’ın veya semavi meleklerin tecellisini görmek istemek ve görmeyi beklemek; saklı levhada, genlerde, yazılı değildir, böyle bir yazılım yoktur. Bütün var olanlar sonunda Allah'a döndürülür. Tam olarak teslim olup, fena bulup fani olarak dönüş, ilahi emrin ve ilahi hikmetin gereğidir. Hakkın bağışlanmış vücudunda, üflenen ruhun dirilişiyle, bekayı yaşamak, olgunluğu hak eden kâmil insanın hakkıdır. İlk insan Âdeme de nebi olarak verilen, diğer nebilere de verilenler gibi, ‘Tevhit’ ilmidir. Resul ile insanlığın olgunluğu tamamlanmış Hak zahir olmuş, infak hikmeti verilen Resul, hikmete mazhar, göründüğü yer, olmuştur. Hikmete ermek için gerekeni yapmaktan, bir anlamda ‘bal yemek için balı üretmekten’, başka çare yoktur!

Umarım biz de delilleri izleyerek, insanlığın amacına erer, hikmete mazhar olabiliriz!

                                                           Necdet Altınay, 03032022