Kelam Hakkındır
Kelam, konuşma, nutuk kuvvetinin, anlayış ve idrak iradesinin, çok özel
bir halidir. Nutuk kuvveti, ilmin idrakini içeren, manayı kavrama ve anlatma
kuvvetidir. Bu kuvvete sahip olanlar arasında kelam edilir. ‘Bilinmek’ için ‘Yaratılışın’
amacına ve özüne uygun kelam edilir. Manayı kavrayan ve anlatmak isteyen, anlamasını
istediğine, Allah sevdiğine, kelam eder. Kör, sağır ve dilsize kelam edilemez,
ariften arife kelam olabilir. İlim, ilimden nasibi olana anlatılabilir. İlimden
hazzı ve bilgiden nasibi olmayan, âlim
ve arifi ve onların ilmini bilemez. Kuran, Allah kelamıdır ve sana fena bulman
ve yeniden dirilerek bekaya geçmen için indirilmiştir. Bu kitap, ilim olarak,
bütünün, eşyanın, özüne konduktan sonra ayrıntılı ayetleri indirilen Furkan,
uygulama aklı, kitabıdır. Kuran, eşyanın özüne Furkan olarak konan uygulamanın,
ilim olarak anlatımıdır. Allah, hiç bir beşere kelam etmedi, vahdette fena
bulan bir insanla ancak vahiy yoluyla veya sıfat perdesi arkasından konuşur, ya
da bir resul gönderip ona vahiy eder. Tur, Hz. Musa’ya kelam olunan dağdır yani
akıl ve nutuk mazharı olan insanın dimağıdır. Görünen, Görenin görüntüsüdür!
“Maddenin çekimine kapılan, Dünya hayatına dalan kişi, hidayetten kör, hak
söz söylemeye dilsiz ve haklıyı, makulü, işitmeye sağırdır. Zira nutuk ile
murat olunan manayı idrak edemez, çünkü anlayacak ve fehim edecek kalp sahibi
değildir. Anlaşılamayan bir şeyden söz etmek nasıl mümkün olabilir? Hidayet eden
kelam, ne ilham tarikiyle Hak’tan, ne de insanların kelâmından işitmek yolundan
ve ne de ibret almakla basar tarikinden gelebilir. Nutuk kuvveti, ruhun nurunu,
ilmin idrakini, içeren manayı kavrama ve anlatma kuvvetidir. İlahi ilmin
tümünün Hakk’ın gölgesi olduğunu, göklerdeki ve yerdeki her mevcudun bu
gölgenin uzatılmasıyla vücut bulup kudret ile halk edildiğini inkâr ederler. Bu
nedenle de öldükten sonra tekrar diriltilme kudretini inkâr ederler.” (17 İsra,
97,98) “Araştıran ve inceleyen ilim sahipleri, kitabın hakikatini apaçık görür.
Gözlerinde perde olan mahcubun, arifi ve kelamını, dediklerini anlaması mümkün
değildir. Çünkü bir şeyi anlayan kişi ona kendisinde bulunan manalardan bir
mana verebilir ve verdiği o mana ile anlayabilir. İlimden hazzı ve bilgiden
nasibi olmayan, âlimle arifi ve ilimlerini bilemez.” (34 Sebe, 6) “Biz, Davut’u
kuvvetlendirdik. İlmimizle vasıflanması sebebiyle ona nazari ve ameli hikmeti,
marifet ve şeriatı, yani ahkâmı beyan eden kelamı verdik.” (38 Sad, 20) “Allah, Hak ve sadıktır, biri
diğerine benzeyen, sana ve senden evvelki peygamberlere nazil olanları içeren,
bir kitap olduğu halde, sözün en güzelini ikişer ikişer olarak tenzil eyledi,
indirdi. Kuran ayetleri, sana kalp
makamında, fani edip fena bulduran ve fenadan sonra baki kılan olarak, nazil
olduğu için Kuran ayetlerinin tenzili, indirilişi, Hak ve halk itibarıyla
mükerrer olur, iki defa indirilmiş olur.” (39 Zümer, 23) “Ayetleri, bazen ‘Ben’
diyerek Hak ve bazen de ‘Biz’ diyerek Halk tilavet eyler, okur. Kalbe gelen ve
eseri bedene nazil olan nurlu anlam ve idrakiyle hareketlenmesi dolayısıyla, o
kitaptan, Allah’ı bilen ve haşyet ehli olanların tüyleri ürperir. Her kim,
nurundan mahcup olup da, kelamını anlamaz ve manasını görmezse onun için başka
bir hidayet edici yoktur. (39 Zümer, 23) Kuran, olgunlaşmak isteyene,
kuvvetlerini dönüştürmek üzere, örneğin şehveti iffete çevirmek için, önce
kemale ermek için, sonra baki kılmak, bekada kalmak için indirilmiştir.
“Allah, hiç bir beşere kelam etmedi, bir insanla ancak vahiy yoluyla veya
perde arkasından konuşur. Ya da resul gönderip vahiy eder. İnsana, Allah’ın söz
söylemesi ancak şu üç halde olabilir. Birinci hal: insan vahdet makamına
ulaşırsa ve onda yok olup sonra beka makamında Hakk’ın vücuduyla hakikat olarak
dirilirse, vasıtasız olarak ona vahiy olunur. “Sonra iyice yaklaştı ve sarktı. İki
yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı. Böylece vahiy etti kuluna vahiy
ettiğini, buyurduğu gibi.” (53 Necm, 8-10) İkinci hal: Kalp perdesinde ve sıfat
tecellileri makamında olup Allah’a yalvarma, konuşma, gizliliği görme, dostluk yolu üzere yüce
Allah, ona konuşmuş olur. Hz. Musa’nın halinde olduğu gibi konuşur. Sıfat
örtüsüyle perdelenmiş olduğu için göremez.” (42 Şura, 51) Böylece muhatap
alınan insan, hala Hakka yüz çevirip, diğer kulları muhatap alır. “Tur, Musa’ya
kelam edilen dağdır. O dağ akıl ve nutuk mazharı olan insanın 'Dimağı’dır.” (52
Tur, 1) “İnkâr edenlerin kalpleri taştan daha katıdır, çünkü dağa indirilseydi ‘İlahi
Kelam’dan dağ bile etkilenir, paralanırdı.” (59 Haşır, 21) “Kuran, benlik ve
ikilikten uzak, Haktan gayrı olan batıl ile karışık olmayan vahdet, cem
makamından indirilmiştir ve hakken yakindir. Kalp makamından indirilseydi ilmen
yakin, ruh makamından indirilseydi aynen yakin olurdu.” (69 Hakka, 38-52) ”Kalbin,
ruha en yakın halinin yeri, ufku mübin, Kutsal Nefesin Kuranı indirdiği
yerdir.” (81 Tekfir, 23) ”İnsan, «Kelimetullah» ise Kelam, Kelimeler, söz de
insanın en olgun halinin özelliklerinin anlatımıdır. Furkan, ilmin uygulanmış
hali Evren ise Kuran, Evrenin ilminin anlatımıdır.” (1 Fatiha, 1) Kuran, ikiz
olan ‘İnsan’ ve ‘Âlemi’ anlatır.
“Bu Kitap, Arapçadır ama Hakk’ın Kelamıdır ve tüm beşeriyete
müjdeleyicidir. Hak, Muhammed suretinde zahir olmuş, Halk olarak görünmüştür.
Nihai olgunlaşma ve gelişim özelliklerini de kapsayacak şekilde, bütün mevcudat ve eşyaya vücut verildi. Bu
vücut veriş rahmeti rahmaniye yani genel olan her şeyi kapsayan, rahmani olan,
rahmettir. Rahmani özellikler birbiriyle uyumludur, tevhit edilebilir,
birleştirilebilir.” (41 Fussilet, 1-4) Güncel olan “Bağlantısal Bütünsellik”
kavramıyla tüm galaksilerin bir ağ şeklinde birleştirilmesi bu nedenle
gerçekleşebilir. Tüm Evren Bir ve Tek bütündür, her zerre ötekiyle sürekli
etkileşim ve iletişim içindedir ama her zerre farklı bir titreşimdir. Bununla
birlikte, bireye veya kişiye özel olgunlaşma ve idrake uygun özellikler de
vardır. İnsanlık, insana uygundur. Her insana, insanlığa uygun ama bireysel
düzeyde farklı kişilik oluşturan özellikler verilir. Her eşya da madde, kütle ve enerjiden oluşur ama masa
masadır, cam da cam. İnsan kemale erer, olgunlaşır, eşyadan da sanat eseri oluşur.
İnsanlığın kapsadığı tüm özellikler ve insan, birbirleriyle tam bir uyum
içindedir. Ancak, insanların, insanlıktan seçip aldıkları özellikler, bireysel
ilişkilerde, ilk bakışta, Hak kelamına karşı kör, sağır ve dilsiz olan
mahcuplara, birbirleriyle uyumlu görülmeyebilir!
Umarım, kelamın idrakiyle, olgunlaşma özelliğimizi gerçekleştirip,
vasıl olabiliriz!
Necdet
Altınay 24122022