22 Aralık 2022 Perşembe

Kelam Hakkındır

 

Kelam Hakkındır

Kelam, konuşma, nutuk kuvvetinin, anlayış ve idrak iradesinin, çok özel bir halidir. Nutuk kuvveti, ilmin idrakini içeren, manayı kavrama ve anlatma kuvvetidir. Bu kuvvete sahip olanlar arasında kelam edilir. ‘Bilinmek’ için ‘Yaratılışın’ amacına ve özüne uygun kelam edilir. Manayı kavrayan ve anlatmak isteyen, anlamasını istediğine, Allah sevdiğine, kelam eder. Kör, sağır ve dilsize kelam edilemez, ariften arife kelam olabilir. İlim, ilimden nasibi olana anlatılabilir. İlimden hazzı ve bilgiden nasibi olmayan,  âlim ve arifi ve onların ilmini bilemez. Kuran, Allah kelamıdır ve sana fena bulman ve yeniden dirilerek bekaya geçmen için indirilmiştir. Bu kitap, ilim olarak, bütünün, eşyanın, özüne konduktan sonra ayrıntılı ayetleri indirilen Furkan, uygulama aklı, kitabıdır. Kuran, eşyanın özüne Furkan olarak konan uygulamanın, ilim olarak anlatımıdır. Allah, hiç bir beşere kelam etmedi, vahdette fena bulan bir insanla ancak vahiy yoluyla veya sıfat perdesi arkasından konuşur, ya da bir resul gönderip ona vahiy eder. Tur, Hz. Musa’ya kelam olunan dağdır yani akıl ve nutuk mazharı olan insanın dimağıdır. Görünen, Görenin görüntüsüdür!

“Maddenin çekimine kapılan, Dünya hayatına dalan kişi, hidayetten kör, hak söz söylemeye dilsiz ve haklıyı, makulü, işitmeye sağırdır. Zira nutuk ile murat olunan manayı idrak edemez, çünkü anlayacak ve fehim edecek kalp sahibi değildir. Anlaşılamayan bir şeyden söz etmek nasıl mümkün olabilir? Hidayet eden kelam, ne ilham tarikiyle Hak’tan, ne de insanların kelâmından işitmek yolundan ve ne de ibret almakla basar tarikinden gelebilir. Nutuk kuvveti, ruhun nurunu, ilmin idrakini, içeren manayı kavrama ve anlatma kuvvetidir. İlahi ilmin tümünün Hakk’ın gölgesi olduğunu, göklerdeki ve yerdeki her mevcudun bu gölgenin uzatılmasıyla vücut bulup kudret ile halk edildiğini inkâr ederler. Bu nedenle de öldükten sonra tekrar diriltilme kudretini inkâr ederler.” (17 İsra, 97,98) “Araştıran ve inceleyen ilim sahipleri, kitabın hakikatini apaçık görür. Gözlerinde perde olan mahcubun, arifi ve kelamını, dediklerini anlaması mümkün değildir. Çünkü bir şeyi anlayan kişi ona kendisinde bulunan manalardan bir mana verebilir ve verdiği o mana ile anlayabilir. İlimden hazzı ve bilgiden nasibi olmayan, âlimle arifi ve ilimlerini bilemez.” (34 Sebe, 6) “Biz, Davut’u kuvvetlendirdik. İlmimizle vasıflanması sebebiyle ona nazari ve ameli hikmeti, marifet ve şeriatı, yani ahkâmı beyan eden kelamı verdik.”  (38 Sad, 20) “Allah, Hak ve sadıktır, biri diğerine benzeyen, sana ve senden evvelki peygamberlere nazil olanları içeren, bir kitap olduğu halde, sözün en güzelini ikişer ikişer olarak tenzil eyledi, indirdi. Kuran ayetleri,  sana kalp makamında, fani edip fena bulduran ve fenadan sonra baki kılan olarak, nazil olduğu için Kuran ayetlerinin tenzili, indirilişi, Hak ve halk itibarıyla mükerrer olur, iki defa indirilmiş olur.” (39 Zümer, 23) “Ayetleri, bazen ‘Ben’ diyerek Hak ve bazen de ‘Biz’ diyerek Halk tilavet eyler, okur. Kalbe gelen ve eseri bedene nazil olan nurlu anlam ve idrakiyle hareketlenmesi dolayısıyla, o kitaptan, Allah’ı bilen ve haşyet ehli olanların tüyleri ürperir. Her kim, nurundan mahcup olup da, kelamını anlamaz ve manasını görmezse onun için başka bir hidayet edici yoktur. (39 Zümer, 23) Kuran, olgunlaşmak isteyene, kuvvetlerini dönüştürmek üzere, örneğin şehveti iffete çevirmek için, önce kemale ermek için, sonra baki kılmak, bekada kalmak için indirilmiştir.

“Allah, hiç bir beşere kelam etmedi, bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Ya da resul gönderip vahiy eder. İnsana, Allah’ın söz söylemesi ancak şu üç halde olabilir. Birinci hal: insan vahdet makamına ulaşırsa ve onda yok olup sonra beka makamında Hakk’ın vücuduyla hakikat olarak dirilirse, vasıtasız olarak ona vahiy olunur. “Sonra iyice yaklaştı ve sarktı. İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı. Böylece vahiy etti kuluna vahiy ettiğini, buyurduğu gibi.” (53 Necm, 8-10) İkinci hal: Kalp perdesinde ve sıfat tecellileri makamında olup Allah’a yalvarma, konuşma,  gizliliği görme, dostluk yolu üzere yüce Allah, ona konuşmuş olur. Hz. Musa’nın halinde olduğu gibi konuşur. Sıfat örtüsüyle perdelenmiş olduğu için göremez.” (42 Şura, 51) Böylece muhatap alınan insan, hala Hakka yüz çevirip, diğer kulları muhatap alır. “Tur, Musa’ya kelam edilen dağdır. O dağ akıl ve nutuk mazharı olan insanın 'Dimağı’dır.” (52 Tur, 1) “İnkâr edenlerin kalpleri taştan daha katıdır, çünkü dağa indirilseydi ‘İlahi Kelam’dan dağ bile etkilenir, paralanırdı.” (59 Haşır, 21) “Kuran, benlik ve ikilikten uzak, Haktan gayrı olan batıl ile karışık olmayan vahdet, cem makamından indirilmiştir ve hakken yakindir. Kalp makamından indirilseydi ilmen yakin, ruh makamından indirilseydi aynen yakin olurdu.” (69 Hakka, 38-52) ”Kalbin, ruha en yakın halinin yeri, ufku mübin, Kutsal Nefesin Kuranı indirdiği yerdir.” (81 Tekfir, 23) ”İnsan, «Kelimetullah» ise Kelam, Kelimeler, söz de insanın en olgun halinin özelliklerinin anlatımıdır. Furkan, ilmin uygulanmış hali Evren ise Kuran, Evrenin ilminin anlatımıdır.” (1 Fatiha, 1) Kuran, ikiz olan ‘İnsan’ ve ‘Âlemi’ anlatır.

“Bu Kitap, Arapçadır ama Hakk’ın Kelamıdır ve tüm beşeriyete müjdeleyicidir. Hak, Muhammed suretinde zahir olmuş, Halk olarak görünmüştür. Nihai olgunlaşma ve gelişim özelliklerini de kapsayacak şekilde,  bütün mevcudat ve eşyaya vücut verildi. Bu vücut veriş rahmeti rahmaniye yani genel olan her şeyi kapsayan, rahmani olan, rahmettir. Rahmani özellikler birbiriyle uyumludur, tevhit edilebilir, birleştirilebilir.” (41 Fussilet, 1-4) Güncel olan “Bağlantısal Bütünsellik” kavramıyla tüm galaksilerin bir ağ şeklinde birleştirilmesi bu nedenle gerçekleşebilir. Tüm Evren Bir ve Tek bütündür, her zerre ötekiyle sürekli etkileşim ve iletişim içindedir ama her zerre farklı bir titreşimdir. Bununla birlikte, bireye veya kişiye özel olgunlaşma ve idrake uygun özellikler de vardır. İnsanlık, insana uygundur. Her insana, insanlığa uygun ama bireysel düzeyde farklı kişilik oluşturan özellikler verilir. Her eşya da madde,  kütle ve enerjiden oluşur ama masa masadır,  cam da cam.  İnsan kemale erer,  olgunlaşır, eşyadan da sanat eseri oluşur. İnsanlığın kapsadığı tüm özellikler ve insan, birbirleriyle tam bir uyum içindedir. Ancak, insanların, insanlıktan seçip aldıkları özellikler, bireysel ilişkilerde, ilk bakışta, Hak kelamına karşı kör, sağır ve dilsiz olan mahcuplara, birbirleriyle uyumlu görülmeyebilir!  

 Umarım,  kelamın idrakiyle, olgunlaşma özelliğimizi gerçekleştirip, vasıl olabiliriz!

                                                           Necdet Altınay 24122022

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder