25 Temmuz 2019 Perşembe

Yaratıcı ve Yaratılış


            Yaratıcı ve Yaratılış

            “Hakk’ın delili, gölgesi olan ilimden ilk halk edilen cevherin, Celalî nazarla taşıp yayılmasından sonra uygulanmış olarak açığa çıkan ilmi hıfzedici kuvvetlerin izdihamıyla temessül ve tecessüd ettiniz, ilimden başka bir şey olmayacak şekilde, bedenleştiniz.” Diğer bir deyişle “Önce hiçbir şey yoktu, vakumda, yoklukta var olan ilmin, zuhurunun şiddetinden görünmeyecek şekilde, ortaya çıkışıyla; bir ‘şey’ var oldu ve ışık, parıltı, aydınlık, nur oluştu; nurun, fotonun maddeleşmesiyle her şey halk olundu, canlılık yaratıldı ve insan inşa edildi.”

            Akıl, duyuların yanılgısının toplamından daha çok yanılır. Her var olanı, ayrı birer varlıkmış gibi algılar. Geçmişte, “Sadece sen varsın” diyen, kadim bilgelerden, Mısır Firavunu vardı. Bugün de “Allah, Var Olandır” diyenler vardır. ‘Görünen, görenin görüntüsüdür’. Akıl, bilgi edinir ilme ulaşır, evrende mükemmel bir düzenin olduğunu kanıtlar. Bilim, evrende ne olduğunu, olan her şeyin düzenli olduğunu kanıtlar ama ‘neden ve ne amaçla’ olduğunu sormaz. Evrenin, aslında ilahî düzen anlamındaki, kaostan, zamanla anlaşıldıkça beşeri denebilecek, düzene doğru, doğal yasalara uygun olarak, açılım gösterdiğini akıl idrak eder. Oysa “Entropi, düzensizlik, artmaktadır, öyleyse öncesi mükemmelliktir” diyen de, uzay zaman ‘birleşik alan’ oluşturur ve ‘bağımsız değişken olarak zaman yoktur’ diyen de akıldır.

            Atılmış pamuk veya yün halinde uzay zamanda yüzerken, süpernova kalıntısı toz ve gaz bulutu; nasıl olduğu pek bilinmeyen bir şekilde, ‘güçlü kuvvet’ kazanarak hareket eder. Kuvvet, ölçülebilen bir bilgi, düzen veya özelliktir, böylece, toz ve gaz bulutuna ilimden yeni bilgi yüklenmiş olur. Kuvvetlerin sürekli iletişim ve etkileşimleriyle uzay-zaman bükülür. Bükülen uzay zamana çevredeki diğer bükümler düşer. Maddenin katı, sıvı, gaz ve plazma halleri sırasıyla oluşur. Böylece her mevcut, iradesi olmaksızın vücut bulur, yaşar ve yok olur. Rahman, rahim olarak görünür. İlim yüklü enerjinin düzenli hareket etmesiyle her şey oluşur. Böylece, kendi iradesi olmaksızın diriltilen insan, istenirse, yeniden de diriltilebilir. Kendinin ne olduğunu bilen, idrak edebilen, ‘ölmeden önce ölen’ insan, yeniden ihya edilebilir. “Sonra gölgeyi ifna ederek, ortadan kaldırarak, elde tutabiliriz. Her an mevcut olan herhangi bir fani ‘şey’in fena bulması evveline, oluşuna nispetle kolaydır. Ele alınan her şey, her an, başka bir mazharda zahir olur.” (25.46) “İnsan, anlık idrakle bedeninin yakıcı asar ateşiyle helak olup atılmış yün veya pamuk gibi toz ve gaz bulutu olabileceğini idrak etmelidir.” (101.10,11)

 

            Maddi ve manevi kuvvet alış verişi içindeyiz. Birisinin düşünce gücünden etkilenerek yeni bir fikir ve düşünce üretiriz, hepsi bilgi işleme fiilidir. İşlemin öncesi, sırası ve sonrası kuvvete dayanır. Tüm fiiller kalbimizin kurgusunda, yönetim ve denetimindedir, hepsi bir kalp fonksiyonudur. Genel ve geniş kapsamlı düşünüldüğünde, aklın sonradan geliştiği de dikkate alındığında, her şeyin kalbin yönetim ve denetiminde yürüdüğü apaçıktır. İnsan bir şey düşündüğü zaman beyin hücreleri olan nöronlardaki bir molekül, genellikle sodyum veya potasyum iyonlarıyla, bir atomu şarj eder, kodlayarak yükler. Yüklü atom diğer hücreye geçerek kodlanan mesajı iletir. Mesajı hücreler arasında ileten 5 mili voltluk elektrik yüküdür. Hücreler arası bu elektrik alış verişi, televizyon yayınları gibi sesli, renkli ve görüntülüdür. İnsanlığın, uzun sürede, keşifler sonucu yapabildiklerini nöronlar meğer hep yapıyorlarmış.

 

            Umarım biz de, ‘var ve özgür olduğumuzu düşünme’ özgürlüğümüzle, “Var olan yaratılanların, evren eserinin müessirinin, bir ve tek Yaratıcı olduğunu” idrak edebiliriz.

17 Temmuz 2019 Çarşamba

İslam’da Dört Eş!


            İslam’da Dört Eş!

            Rivayete göre, Allah’ın nefsiyle kaim, yerine geçen, ayakta, canıyla canlı, ilmiyle âlim, ruhuyla dirilmiş iken cennette yaşayan Âdem, bedenleşerek dünyaya indirildi.  Bedensel nefsaniyeti, canlılığı, Âdem’in zevcesi, eşidir. Âdem’e, aklıyla ruhtan aldığı bilgileri kalbinde anlama, özümleme ve uygulaması hatta basiretle ilim halinde tekrar ruha dönebilmesi ihsan edilmiştir. Bilgiler, kuvvetler halinde uygulandıkça hareket eder, oynaşır. Bedensel nefsaniyet, canlılık, bilgilerin özelliğine uygun bir şekilde, farklılaşarak belirginleştiği için ruh ile cilveleştiği söylenir. İnsani nefsaniyetin dişiliğinin, eril ruha, her aşamada, aldığı bilgilerin özelliğine uygun, bir kalp çocuğu doğurduğu rivayet edilir. Veledi kalp, akıl aracılığıyla ruhtan aldığı bilgilerle beslenir, büyür ve kendine vaat edilmiş topraklarda, meralarda, alanlarda serpilir, hüküm sürer. Bireysel düzeyde, her kişinin bedeni, kendine özgü bir Mısır ülkesidir. Bireyler, nefsaniyetlerinin her aşamasını, edebiyle, yaşama hakkına sahiptir.

            Mısır ülkesinde, emmare nefisle tutulan yolun sonu olmadığı görüldüğünde, Firavun Nefis, kendini levam ederek, yererek, bir başka hale geçer, kendisinin, hayalince, her şeye hükmedemediğini, eksikliğini anlar. Firavunun bir rehbere ihtiyaç duyduğu, halk arasında duyulunca, tevhit ilmine hâkim olan İbrahim’in, aklı temsil eden, oğlu Yusuf önerilir. Beden ülkesi Mısırda, aklın hükümdarlığı süresince, işlerin düzelmesi memnuniyet verir ve aklın ülkede hüküm sürmesine izin verilir. Önce baş tacı yapılan akıl, zamanla sömürülür ve sadece köle gibi çalıştırılıp nefsanî menfaat için kullanılır. Duygudan yoksun ortamda, sömürü ve kölelikte, kalbe ihtiyaç duyulur. Aklın kalpsizce kullanımı, maddesel zenginlik verse de mutluluk getiremez. Levama nefsin, sudan yani ilimden gelen oğlu, Hz. Musa, kalp çocuğu olarak, akla gerektiği gibi önem verenleri toparlar. Her yer ve zamanda, iş ve işlemin, tüm hareketlerin, efalin, aynı ilmin uygulaması olduğu, akla gelen fikirlerin kutsallığı, anlaşılır. Kalp Musa, kendisine vaat edilen topraklara göç edip, Yusuf’un kardeşlerini, gazap ve şehvet kabileleriyle birlikte, Mısır’dan çıkarır, aklı kölelikten kurtarır.

            Akıl aracılığıyla kalbe dolan ilim, kalpte mayalanarak çoğalır, taşar ve yayılır. Beden ve madde âleminde yalnız ve sadece bir ve tek ilmin uygulandığının idraki, ayrıca, ilmin kendisine ulaşma zevk, lezzet ve keyfini de verir. Nefis, bu aşamada tatmin olup, mutmain olup, esas krallığın mana âleminde olduğunu hissedip yeni bir hal içine girer. Mutmain nefsin, ruh babadan olma, kalp çocuğu Hz. İsa; ilmin kendisinin, maddeden, madde halinden, daha önemli olduğunun idrakine varır. Bu aşamada kalp, duygusal âlemin tüm sıfatlarının da yine aynı bir ve tek ilmin çeşitli uygulamaları olduğunun idrakine erer. İlmin kaynağı göklerdedir. Mutmain nefis, emmare ve levvame nefsaniyetlerden sonra, ruhun üçüncü eşidir.

            Bir rivayete göre, rehberiyle birlikte, tevhit ilmini talep eden, nefsaniyetlerin hepsini yaşayarak, Allah’ın ilmiyle, ruhuyla, zatıyla dirilebilir. Ebeveynleri, Allah’ın kulu Abdullah ve âmin deyip teslim olarak mülheme, ilham alan, nefis sahibi Âmine hatun olan Efendimizin vahiy aldığına inanırız. Allah’ın kelamını bize ileten efendimiz, miraca çıkarak Hakka ulaşmış, insan ve insanoğlunun yaradılışının amacını, örnek olmak üzere, gerçekleştirmiştir.                       
Umarım biz de namazı miraç olan mümin olup Hakkın hakikatini idrak edebiliriz.

6 Temmuz 2019 Cumartesi

Işıktan Geliş


Işıktan Geliş

 

Işıktan çıktık, ‘ol’ ile ışın olup geldik,

Dostun nazarıyla, taştık da yayıldık,

Rahmandan rahimsi olup da açıldık,

Halk olan ‘şey’lerle evrene saçıldık.

 

Hak ilminden hakkını hakça alıp oldu,

Var olup evrende tanındı, belirlendi,

Mevcudat, farklılaşarak belirginleşti,

Halk olanın hiçbiri var oluşu bilemedi.

 

Benzeri olmayan, yeni, yararlıyı yarattı,

Tüm melekler secde etti, biri haddi aştı.

Öğretti eşyayı Âdem’e, isimleri belletti,

Âdem duramadı cennette, inerek çıktı.

 

Âdemoğulları, tevhit ilmi ile inşa edildi,

Verilen akıl ve hayal, yeteneklerini aştı,

Verdikleri sözü tutarak doğru yolu seçti,

Allah’ın ilmiyle, sırat köprüsünden geçti.

 

Parlaklıkla aydınlığın, nur olduğu bellidir,

Allah’ın yerle göğün nuru olduğu ayettir.

İlmin, Hakk’ın gölgesi olduğunu bildirdi,

Gölge, ardında ilim olan eşyanın deliliydi.

 

Önce, aklını kullanıp öğrenmeyi öğrendi,

Öğrenimin yararını anlayıp, kıymet bildi,

Nefsinin ihtiyaç, lezzet ve hazzını sağladı,

Huzur içinde, huzurda iken kalbini anladı.

 

Akıl, kalbin ruha açılan kapısından işledi,

Kalp, ruhun ilmi, nuruyla dolup genişledi.

Var olanı kapsayan kalp; oluşumun ilkiydi,

İçindekilere barınak Allah’ın evi, Kâbe’ydi.

 

Ruhun nuru, ilmin idrakiyle, Âdem yandı,

‘Bilinmeyi Seveni’ bilerek, amacına ulaştı.

Necdet, aldığını verip Allah ilmine bulaştı,

Umarım, dostlarına Dostun ilmini yaşattı.

                                               3.7.2019