Varlığı Yaşayan İnsan
Bu üç kelime aslında üç kavramdır. Kavramların senteziyle
bir gerçeğe, ‘hakikate’, ulaşılabilir. Bilimsel olarak, madde ve manasıyla,
yazılım ve donanımıyla, gözlemlenebilen, anlaşılabilen, bilinebilen tüm evren
bir ve tek varlıktır. İnananlar için ‘Bir ve Tek Varlık’ Allah’tır ve gayrisi
de yoktur. Allah’ı, gayrisi bilemez, Allah ehli ancak Allah’ın ilmiyle
bilebilir. Varlığın var olmasının amacı yaşamdır. Yaşam ise belirli bir amaç
için var edilen, yaratılan, maddeye canlanma iradesi verilerek başlatılan,
canlılığa aittir. Yaşam, maddeye hükmeden irade beyanıdır, ‘maddesel’ değil,
iradî, yazılımsaldır. Canlılığın amacı ise ‘insanın inşasıdır’. İnsan, kendini
bilir ve bildiğini bilir. Özel olarak olgunlaşmak üzere, özelliklerle
donatılmıştır. Kendine özgü konuşma ve bilinç üretme yetenekleriyle, Allah’ı
bilebilmek için teçhiz edilmiştir. İnsan, kendini bilerek, yaşamı ve
Yaradan’ını idrak ederek, kendinden geçmeyi, fani olduğunu anlayıp fena bularak,
baki olana erebilir. “Allah, (bilinmeyi sevdiği için) Kuran’ı öğreterek, insanı
yaratmıştır.”(55 Rahman, 2,3) Kök hücre benzeri, ‘bir şey’ değil, insandan, ‘her
şey’ olabilir. İnsan, ‘hiçlik’ sonrası ‘Heplik'tir’!
Varlık nedir, var olan nedir, var olmaktan önceki ve
sonraki hali nasıldır soruları, ‘Düşünen Akıl Sahibi’ her insanı meşgul eder. Maddesel
Galaksiler, ‘Bilinen Evrenin’ ortalama %5idir, geriye kalan ise sırasıyla, %
30-35 ve % 60-65 olmak üzere, ‘Karanlık Madde’ ve ‘Karanlık Enerjidir’. Her
durumda, bilinen her şey ‘belirli özellikler’ halinde bilinir. Her ‘şey’,
fiziksel veya kimyasal, belirli yasa ve kurallara uymasıyla tanımlanır. Her
zerrenin farklı bir titreşimi vardır. Her şey, daha önce ‘Malum’ olan bir ilmin
‘Uygulanmış’ halidir. Tez ve antitezler olarak yürütülen deneyler sayesinde,
her alanda geçerli bilimsel yasalar saptanır. Yasalılık esastır, kaos,
karmakarışık anlamında değil ‘ilahî’ düzen, anlaşılması zor, ‘çok karmaşık’
anlamındadır. İnsan, öğrendikçe bilim ve bilimsellik artar, her şeyin maluma
tabi ilme dayandığı açıktır. Varlık, ilmin uygulanmış halidir. Varlığın
esasının ve özünün ilim olduğu, ‘her şeyin, ilminin deposu’ olduğu bilinir. “İlimden de
Hakka varılır, bu nedenle ilim Hakkın gölgesidir.” (25 Furkan, 45-50; 27 Neml, 82)
Yaşayan canlı bir hücrenin, işin en başında, üç özelliğinin birden, aynı
anda, olması gerektiği bilimsel bir gerçektir. Birinci özellik ‘metabolizma’,
organizmanın içindeki yaşamı sürdürme amacıyla bir dizi kimyasal reaksiyonlar
sistemidir. Organizmalar, genellikle, kendi içindeki faaliyetleri yürütmek için
dış enerji kaynaklarına bağımlıdır. Bazı organizmalar, kendi organik
moleküllerini, basit ham maddelerden veya güneş ışığının enerjisiyle sentez
edebilir. İkinci özellik ise ‘Düzenli Gelişim’ özelliği olup çevresinden ne
alacağı, onu nasıl işleyeceği ve çevresine ne vereceği belirlenmiş olmalıdır.
Üçüncü hayati öneme haiz özellik ise ‘Düzenli Çoğalma Sistemi’ özelliğidir.
Canlı bir hücrenin yalnız ve sadece diğer canlı bir hücrenin çoğalması ile elde
edilebileceği, bilimsel açıdan kanıtlanmış olarak, değerlendirilir. Çünkü
herhangi bir organik molekül bile, henüz, laboratuarda sentez edilememiş
durumdadır. Şekli önemli basit bir molekülün oluşabilmesi için ‘katlanma
olasılığı’ 10300 olarak saptanmıştır. Oysa dünya değil bilinen
evrendeki atom sayısının 10170 olduğu bilinmektedir. Canlılığın tüm iradesi, DNA
Levhalarında yazılıdır.
Bilmek, insan içindir, insana özeldir. İnsan, bilmek için
vardır, bildiği kadar insandır, mesleği ve işi açısından, bildiği gibidir, ne
biliyorsa odur ve o kadardır, usta veya çırak. Bilip olgunlaşması için her şey
kendisine nimet olarak verilmiş, gereken her şey ile teçhiz edilmiş,
donatılmıştır. Verilenlerle insanın, kendini bilmesi ve olgunlaşması beklenir.
Kendini bilen olgun bir kişinin, madde ve manasını, beden ve ruhunu bilmesi,
Hak ile batılı ayırt eden kişi olması beklenir. Araştırmaları sonucunda,
sezgiye ermiş ve ilham alma deneyimleşmiş ve vahiy alma olgunluğuna ermiş
olabilir. Ancak böyle bir olgunlaşmayı gerçekleştirmiş kişiler, kutsal
mesajlara muhatap olabilir. İnsan, olgunlaşarak ahlak sahibi olmalı ki ‘Güzel
Ahlak’ için dinsel mesajlara muhatap olabilsin. İnsanın, Hakka dönük yüzü önü,
bedenine dönük yüzü ise arkasıdır. Önünü ve arkasını bilmeyene hitap edilmez.
Yeryüzü ve gökyüzü döşenir, canlılık yaratılır ve insan, insanlarca da, ‘inşa’
edilir. Olgun bir insan bile yalnız başına ormana bırakılsa insanlığını
kaybedebilir. İnsan, doğada doğal olarak yetişip olgunlaşan bir canlı değildir.
Âdemoğlu olarak olgunlaşana mesajlar inebilir.
Olgun insanın ruh, kalp ve beden dengesini idrak etmesi
beklenir. İnsan, evreni tam anlayan ve tamamlayandır. Deryanın bir damlası ve
Rahmanın bir rahimsisi olarak özgürlüğünün sınırlı olduğunu, sezgi ve
ilhamlarıyla, bilebilir. Benlik ve bencilliğinden vazgeçip zekâtını vererek,
yeniden doğuşa adaydır. Ses duyulmaksızın, kalbine inecek bir ‘Oku’ nidasına
karşılık, sessizce, ‘Benim neyim var, nasıl okuyabilirim’ diyebilir. “Sonra sizi, ruhumuzdan üflenmiş ve
suretimizle tasvir edilmiş olarak, diğer yaratılanlardan “Başka bir hale
girebilen” halk olarak inşa eyleriz. İnsan, hakikatte halk olmayan bir halktır.
İnsanın yaradılışından, fıtratından, gelen ahdi misaka uyma hali, bir halden
diğer tüm hallere geçiş yeteneğidir. Bu yetenekle insan, evrimsel gelişim
dışında yücelip, her hale girebilmek üzere inşa edilir. Yani halk edilen diğer
tüm doğadan farklı olarak inşa edilerek yaratılan yaratıktır. Bundan sonra
sizler tabiat açısından ölüsünüzdür. Kısaca, kurtuluşa götüren mevte ermişsinizdir.
Fena ile ölü, büyük kıyamet gününde beka ile dirisiniz, yani, irade ile
ölürseniz, hakikat ile diriltilir, ‘bir canlı’ değil ‘can’ olursunuz.” (23 Mü’minun,
14-16)
Umarım, biz de insanlığımızı, yücelerek idrak edebiliriz.
08082021