6 Ağustos 2021 Cuma

Varlığı Yaşayan İnsan

 

Varlığı Yaşayan İnsan

            Bu üç kelime aslında üç kavramdır. Kavramların senteziyle bir gerçeğe, ‘hakikate’, ulaşılabilir. Bilimsel olarak, madde ve manasıyla, yazılım ve donanımıyla, gözlemlenebilen, anlaşılabilen, bilinebilen tüm evren bir ve tek varlıktır. İnananlar için ‘Bir ve Tek Varlık’ Allah’tır ve gayrisi de yoktur. Allah’ı, gayrisi bilemez, Allah ehli ancak Allah’ın ilmiyle bilebilir. Varlığın var olmasının amacı yaşamdır. Yaşam ise belirli bir amaç için var edilen, yaratılan, maddeye canlanma iradesi verilerek başlatılan, canlılığa aittir. Yaşam, maddeye hükmeden irade beyanıdır, ‘maddesel’ değil, iradî, yazılımsaldır. Canlılığın amacı ise ‘insanın inşasıdır’. İnsan, kendini bilir ve bildiğini bilir. Özel olarak olgunlaşmak üzere, özelliklerle donatılmıştır. Kendine özgü konuşma ve bilinç üretme yetenekleriyle, Allah’ı bilebilmek için teçhiz edilmiştir. İnsan, kendini bilerek, yaşamı ve Yaradan’ını idrak ederek, kendinden geçmeyi, fani olduğunu anlayıp fena bularak, baki olana erebilir. “Allah, (bilinmeyi sevdiği için) Kuran’ı öğreterek, insanı yaratmıştır.”(55 Rahman, 2,3) Kök hücre benzeri, ‘bir şey’ değil, insandan, ‘her şey’ olabilir. İnsan, ‘hiçlik’ sonrası ‘Heplik'tir’!

            Varlık nedir, var olan nedir, var olmaktan önceki ve sonraki hali nasıldır soruları, ‘Düşünen Akıl Sahibi’ her insanı meşgul eder. Maddesel Galaksiler, ‘Bilinen Evrenin’   ortalama %5idir, geriye kalan ise sırasıyla, % 30-35 ve % 60-65 olmak üzere, ‘Karanlık Madde’ ve ‘Karanlık Enerjidir’. Her durumda, bilinen her şey ‘belirli özellikler’ halinde bilinir. Her ‘şey’, fiziksel veya kimyasal, belirli yasa ve kurallara uymasıyla tanımlanır. Her zerrenin farklı bir titreşimi vardır. Her şey, daha önce ‘Malum’ olan bir ilmin ‘Uygulanmış’ halidir. Tez ve antitezler olarak yürütülen deneyler sayesinde, her alanda geçerli bilimsel yasalar saptanır. Yasalılık esastır, kaos, karmakarışık anlamında değil ‘ilahî’ düzen, anlaşılması zor, ‘çok karmaşık’ anlamındadır. İnsan, öğrendikçe bilim ve bilimsellik artar, her şeyin maluma tabi ilme dayandığı açıktır. Varlık, ilmin uygulanmış halidir. Varlığın esasının ve özünün ilim olduğu, ‘her şeyin, ilminin deposu’ olduğu bilinir. “İlimden de Hakka varılır, bu nedenle ilim Hakkın gölgesidir.” (25 Furkan, 45-50; 27 Neml, 82)

Yaşayan canlı bir hücrenin, işin en başında, üç özelliğinin birden, aynı anda, olması gerektiği bilimsel bir gerçektir. Birinci özellik ‘metabolizma’, organizmanın içindeki yaşamı sürdürme amacıyla bir dizi kimyasal reaksiyonlar sistemidir. Organizmalar, genellikle, kendi içindeki faaliyetleri yürütmek için dış enerji kaynaklarına bağımlıdır. Bazı organizmalar, kendi organik moleküllerini, basit ham maddelerden veya güneş ışığının enerjisiyle sentez edebilir. İkinci özellik ise ‘Düzenli Gelişim’ özelliği olup çevresinden ne alacağı, onu nasıl işleyeceği ve çevresine ne vereceği belirlenmiş olmalıdır. Üçüncü hayati öneme haiz özellik ise ‘Düzenli Çoğalma Sistemi’ özelliğidir. Canlı bir hücrenin yalnız ve sadece diğer canlı bir hücrenin çoğalması ile elde edilebileceği, bilimsel açıdan kanıtlanmış olarak, değerlendirilir. Çünkü herhangi bir organik molekül bile, henüz, laboratuarda sentez edilememiş durumdadır. Şekli önemli basit bir molekülün oluşabilmesi için ‘katlanma olasılığı’ 10300 olarak saptanmıştır. Oysa dünya değil bilinen evrendeki atom sayısının 10170 olduğu bilinmektedir. Canlılığın tüm iradesi, DNA Levhalarında yazılıdır.

            Bilmek, insan içindir, insana özeldir. İnsan, bilmek için vardır, bildiği kadar insandır, mesleği ve işi açısından, bildiği gibidir, ne biliyorsa odur ve o kadardır, usta veya çırak. Bilip olgunlaşması için her şey kendisine nimet olarak verilmiş, gereken her şey ile teçhiz edilmiş, donatılmıştır. Verilenlerle insanın, kendini bilmesi ve olgunlaşması beklenir. Kendini bilen olgun bir kişinin, madde ve manasını, beden ve ruhunu bilmesi, Hak ile batılı ayırt eden kişi olması beklenir. Araştırmaları sonucunda, sezgiye ermiş ve ilham alma deneyimleşmiş ve vahiy alma olgunluğuna ermiş olabilir. Ancak böyle bir olgunlaşmayı gerçekleştirmiş kişiler, kutsal mesajlara muhatap olabilir. İnsan, olgunlaşarak ahlak sahibi olmalı ki ‘Güzel Ahlak’ için dinsel mesajlara muhatap olabilsin. İnsanın, Hakka dönük yüzü önü, bedenine dönük yüzü ise arkasıdır. Önünü ve arkasını bilmeyene hitap edilmez. Yeryüzü ve gökyüzü döşenir, canlılık yaratılır ve insan, insanlarca da, ‘inşa’ edilir. Olgun bir insan bile yalnız başına ormana bırakılsa insanlığını kaybedebilir. İnsan, doğada doğal olarak yetişip olgunlaşan bir canlı değildir. Âdemoğlu olarak olgunlaşana mesajlar inebilir.

            Olgun insanın ruh, kalp ve beden dengesini idrak etmesi beklenir. İnsan, evreni tam anlayan ve tamamlayandır. Deryanın bir damlası ve Rahmanın bir rahimsisi olarak özgürlüğünün sınırlı olduğunu, sezgi ve ilhamlarıyla, bilebilir. Benlik ve bencilliğinden vazgeçip zekâtını vererek, yeniden doğuşa adaydır. Ses duyulmaksızın, kalbine inecek bir ‘Oku’ nidasına karşılık, sessizce, ‘Benim neyim var, nasıl okuyabilirim’ diyebilir.  “Sonra sizi, ruhumuzdan üflenmiş ve suretimizle tasvir edilmiş olarak, diğer yaratılanlardan “Başka bir hale girebilen” halk olarak inşa eyleriz. İnsan, hakikatte halk olmayan bir halktır. İnsanın yaradılışından, fıtratından, gelen ahdi misaka uyma hali, bir halden diğer tüm hallere geçiş yeteneğidir. Bu yetenekle insan, evrimsel gelişim dışında yücelip, her hale girebilmek üzere inşa edilir. Yani halk edilen diğer tüm doğadan farklı olarak inşa edilerek yaratılan yaratıktır. Bundan sonra sizler tabiat açısından ölüsünüzdür. Kısaca, kurtuluşa götüren mevte ermişsinizdir. Fena ile ölü, büyük kıyamet gününde beka ile dirisiniz, yani, irade ile ölürseniz, hakikat ile diriltilir, ‘bir canlı’ değil ‘can’ olursunuz.” (23 Mü’minun, 14-16)

            Umarım, biz de insanlığımızı, yücelerek idrak edebiliriz.

                                                                                              08082021