26 Nisan 2019 Cuma

Erdem Yaradılıştandır


            Erdem Yaradılıştandır,

            Herkes ve her şey kendi fıtratındaki kemalini, olgunluğunu gerçekleştirmek amacıyla yaratıldığına göre olgunlaşmak için gerekli olan yazılım ve donanım da verilmiş, fıtratına kazınmıştır. Yaradılışının ve amaçlarının farkında olmayanlar yanlış yollara sapıp kötülükleri amaç edinmiş hatta karakter edinmiş olabilir. Verilenleri kullanmak insanın yetkisindedir.

            O’nu sevenler, kendilerinde yeterince sebep, donanım ve kudret bulursa, yaradılışlarında gizli olan hakikat, bilgi, ilim ve erdemler sayesinde, temizlenme ve arınmayla fiili ihraç etmeye ilişkin verdikleri sözü yerine getirmiş olurlar. İnsan olarak insanlıktan yaratılmış, akılla donatılmış oldukları için, önce âlim, sonra kâmil insan, arif olurlar. Böylece kendini gerçekleştirmiş, verdikleri sözü yerine getirmiş olurlar.

            Kişinin ergen oluşu ile bireysel yaşam başlar. Kendi başına kaldığında, büyüme çağında, büyüklerinden eğitimle aldığı güzel ahlak dersleri, önem ve önceliğini yitirebilir. Hayata atıldığında, yaşam kavgası kargaşasında, bazı erdemlerin başkaları tarafından göz ardı edilmesinin etkisi altında kalabilir. Diğer bireylerle girdiği yarış ve yarışmalarda, vehim ve hayal gücü gibi nefsanî duygularına yenik düşebilir. Kalbindeki güzel ahlaka ilişkin erdemler, ruhani ve nurani değerler, geri plana itilebilir veya tamamen unutulabilir. İçki, şehvet, şiddet ve kumar gibi kötü sıfatlar birbirini destekler. Bu durum kalpte yeşermesi beklenen değerlerin kalpten tamamen sürülmesi ve kalbin nefis mücadelesinde yenik düşmesidir.

            “Sıfatının tecellisi, var olması için, ‘nefhaat-i Rabbaniye rüzgârlarını’, ‘şişirici rüzgârları’ gönderir.” (25.48) “Yokluk, sırf boşluk değil, olmuş ve olacak mevcutların hakikatlerini, bilgilerini, ilimden alacakları ‘haklarını’ içerir. Her ‘şey’ Hak’tan hakkını aldığı için mevcut, var olabilir.” (21.22)

            İnsan bilgiye sahip olabilir ama ilmin tümüne sahip olamaz. Aynı şekilde bedeni ve ruhu varsa da enerji ve içerdiği ilim insana ait değildir. “Beden ve ruhlarının, ilimlerinin, beden ile hakikatinin, farklı şeyler olduğunu anlayarak bunların ayrılabilmesiyle ölümlerini idrak edenler elbette diriltileceklerdir.” (79.1-5) Ayırım gücünden, analizden sonraki sentez insanı farklı sonuçlara götürebilir. İnsan Allah’ın ilmi ile âlim, nefsi ile kaim, ayakta ve hayatı ile hay, diridir. Rahmanî rahmet olan yağmur iyinin de kötünün de tarlasına yağar. Rahimsi rahmet olan akıl, fikir gibi her insana özgü değerler ise herkese özeldir. İnsan toplumun bir bireyi, evrenin bir zerresi olarak mevcuttur ama kendiliğinden var olan değildir.

            Ayetler apaçık, anlamları aşikâr. Eşyanın aslı, esası, özü düşünüldüğünde, Hakk’ın ilminden hakkını, hakça aldığı için her mevcut ortaya çıkmış, mevcut olmuştur. Her eşyanın bileşenleri içinde ve arasında bir ‘bilgi’ vardır. ‘Evrenin Hakkını Sonuna Kadar Kullanması’ bir prensiptir. Evren, ‘Olasılıklar Denizinde’ bir şeyin olma olasılığı varsa, bunu gerçekleştirir. “Evren, hakkını sonuna kadar kullanır” bilimsel ilkedir. Saniyenin on üzeri eksi kırkında, trilyonda birinde, ‘elektron ve pozitron çiftleri’, yokluktan ortaya çıkar ve anında yok olur. Parçacıkların bir anda var olup yok olması sürekli var olan varlıklar olarak görünür. Saniyede otuz resmin geçişi film olarak izlendiği gibi eşya ve parçacıklar da sürekli ‘var’ görünür.

            Bu bilimsel bilgi ve bulgularla kanıtlanan gerçekler Kuran’da da aynen yer alır. “Bir emirle, halen, her an, oluşmaktaki evrenin, ‘Hadis olur, fani olur’ şeklinde var ve yok olması istenmedi, her şeyin bir amacı vardır.” (21.16,17) “Her şeyin, yaratılmadan önce, ruh, kalp ve nefis âlemlerinde suretleri vardır.” (2.21) “Eşyanın tümünün, bilinmelerini sağlayan, ilmî özelliklerini Âdem’in kalbine indirdi. Marifet ve muhabbet sırrını insana emanet etti. İnsan, eşyayı ve kendini verilen ilim ile bilir ve ilmin sahibini de bilir kâmil insan olur.” (2.31, 33)

            Kâmil insan olma amacıyla yaratılan insanın fıtratına, erdemli olmak için gereken her türlü sıfat kazınmıştır. Her varlık, bitkiler ve hayvanlar, görevini eksiksiz hatta yanlışsız yapar, yalnız insan sapar. Bu sapma yetkisi de sorumluluğuna eşit bir şekilde verilmiştir. İnsan, yetkisi nedeniyle sorumludur. Bilen ile bilmeyen bu nedenle eşit olmayabilir.

            İnsan, bilir, bildiğini bilir ve bildiklerini sentez ederek ortak bir bilince ulaşır. Ahlakı, güzel ahlakı, erdemleri bilir, ahlaksızlığın ne olup olmadığını da bilir. İyilik, doğruluk ve güzelliğin varlığı ve gelişimiyle kötülük, yanlışlık ve çirkinliğin ortadan kalkacağını bilir. Karşıda gördüğü kötülükleri imha ederek kaldırmaya çalışması hatadır. Erdemli olmakla erdemsizlik ortadan kalkar. Esas olan dönüşümdür, bir sıfatı ortadan kaldırmak diğer sıfata dönüşümünü sağlamakla olabilir. Kötü insanı veya insanları öldürmekle kötülük ortadan kalkmaz.

            Günümüzde üzerinde durulan bilimsel bir kavram da “Bağlantısal Bütünselliktir.” Yüz milyar beyin hücresinin diğerleriyle bağlantı kurarak düşünce ürettiği saptandı ama bu bağlantıların nasıl bir matematik ile yürütüldüğünü belirlemek için mevcut bilgisayarlar yetersiz kaldı. Yine de beynin nasıl düşündüğüne dair bir matematik model yapılabileceği görüldü. Beyin hücreleri, nöronlar, elektrikle çalışıyor ve bilgi işliyor. Beyinde bilgiler elektrokimyasal ırmaklar halinde akıyor. İnsan bedeninde 37 trilyon hücre vardır. Atomlardan oluşan bu hücreler 300-400 günde tamamen değişir ama insan yaşamaya devam eder. Bütün, parçaların toplamından fazla bir şeydir. İnsan atomların toplamı değil kurulan bağlantıların bütünüdür. Evrende var olan bütün kuvvetlerin bağlantısal bütünlüğü bir matematik modeliyle ortaya kondu. LANIAKEA astrofizik modeli evrendeki tüm kuvvetlerin bileşkesini oluşturmaktadır. Bu model, beynin modeline benzemektedir. Benzer bir bağlantısallık modeli, yaprakta da ağaçta da metro sisteminde de var, yaşamın kendisinde de vardır. Matematiğini bilemediğimiz oluşumlara kaos demişiz ama modelini bulunca kaos olmaktan çıkıyor. Bilim, matematikselleştirilmiş felsefedir. Kuş sürüsünün hareketlerinde, bir kuşun bir saniye sonra diğeriyle nasıl bir ilişki içinde olacağının olasılığını belirleyen modeller vardır.

            Bağlantısal bütünlüğü ortaya koyan model nedeniyle matematik değil modellere uygun olan evren ve yaşam güzeldir. Kuş veya balık sürülerinde bir lider olmadığı kesindir, bağlantısallık kültüründe hiyerarşi yoktur. Bağlantısallık biliminde liderler, yöneticiler yoktur. Matbaanın icadı çığır açmadı, yeni bilimsel çığır matbaayı geliştirdi. Bilim, matematikselleştirilmiş felsefedir. Din ise, felsefenin henüz matematikselleştirilememiş, kaos denen, halidir.

19 Nisan 2019 Cuma

Zuhurunun Şiddetinden Görünmez


            Zuhurunun Şiddetinden Görünmez

            İnsan idrak ettiği için idrak ettiği kadar vardır. Saniyenin dört kere trilyonda biri kadar olan bir zamanda, yokluktan çıkarak, var olup yok olan zerrelerin oluşturduğu evrende yaşıyoruz. Hiçbir şeyin tesadüfen olmayıp bir amaç için var olması nedeniyle, insan bilinci vardır. Evrenin gelişimi zerrelerden bilince gelmiş durumdadır. Düşünen insan beyni incelendiğinde, beyin hücreleri arasındaki haberleşmenin ışınımlarla olması, ilk zerreleri anımsatabilir. İlk ışınım ve son ışınımın şiddeti aynı olabilir. Her iki ışınımın da zuhurunun tespiti, ortaya çıkışının belirlenmesi, şiddetleri nedeniyle, zordur.

            “Siz, Hakk’ın, ‘hıfz edicilerinden’, ‘ilim yüklenebilen kuvvetlerinden’ oluştunuz. Siz, bu güç ve kuvvetlerin cisimlenmiş, şekil ve suret kazanmış, cisimleşmiş halisiniz.” (6.61) Ayetlerde de belirtildiği ve bilimsel olarak da kanıtlandığı gibi, güçlü itim ve çekim kuvvetiyle donatılmış zerrelerin toplanmasıyla bedenleşmiş bulunuyoruz. İten, çeken ve birbirlerini algılayan bu kuvvetlerin birer bilimsel özellik sahibi olduğu açıktır. Belirli elektromanyetik kuvvet özelliği taşıdıkları bilinir. Kuvvetlerin bu bilimsel özelliklerinden başka bir şeyi de yoktur. Zerreler ile bilimsel özellikleri veya bilgilerinin aynı olduğu ve ayrılamaz bir bütün oluşturduğu açıktır. Böylece maddesel bilgilerden insanda bilinç oluştuğu kanıtlanmış olur.

            İnsan, büyüme, gelişme ve olgunlaşma sürecinde, kendini bilmeye çalışır. Önce kendini bedensel ve nefsanî güçlerle donatır. Sonra kalbî duygularla dolup taşar. Öğrendikçe bilgi depolayıp bilinç geliştirir. İnsanın, gelişip olgunlaşma sürecinin hangi aşamasında, doğa veya evrenden ayrı ve ayrıcalıklı bir benlik ve bencillik sahibi olduğu bilinemez. Doğal ve evrensel özelliklere sahip olup, benlik ve bencillik geliştirmesi şaşırtıcıdır. Çevresinden aldıklarını iade etmesi durumunda, geriye ne kalacağını düşünmek kendisini de şaşırtabilir. Yokluktan çıkıp var olan zerrelerle oluşanın, varoluşu da sahiplenmesi ilginçtir. Zuhurun şiddetinden sonra, mevtin de azabın da şiddetlisi yaşanır. “Azayı emzirici, besleyici olan her kuvvet beslediği azadan gafil olduğu, idrak ettiklerini hıfz edici hamil sahibi kuvvetlerden her biri, idrak ettiklerini yere bıraktığı, yani her kuvvet,  tahrikini ve istiklâlini bıraktığı zaman, insanları, mevtin şiddetlerinden sarhoş, şaşkın ve baygın görürsün.” (22.2)

            Allah, yerin ve göğün nurudur. Nur, Allah’ın zatıyla zahirdir, görünür hale gelir ve görünür, eşya da nur ile zahir olur ve görünür. Nur, zuhurunun, ortaya çıkışının şiddetinden ve eşyanın kendisiyle zahir olmasından dolayı, mutlaktır ve ilahî isimlerden birisidir. Zuhurunun şiddetinden gizlidir, ışığın kaynağı görünür kendisi görünmez. Mevcut olan her şey onunla mevcut olmuştur. Cisimler âlemi, ilahi nurun gurup ettiği, tesettüre girdiği yerdir, örtülü halidir. İnsanın kemale ermiş, olgunlaşmış halinde bu nur parlar, yaradılışa uygun olarak parlayan bu nur ise diğerlerini aydınlatır. Parlayarak aydınlatan nura, nurun nuru, batıdan doğan hakikat güneşi denebilir. Cahil kişi, cisimlerin altında kalmış, cisimler âlemi dalgasının örttüğü kişidir, basiretsizdir, hiçbir şey göremez.” (24.35) “Biz, vücudumuzla sizi izhar etmekle ve sizin suretlerinizde zahir olmakla sizi halk ve izhar eyledik.” (56.57)

 

            Umarım, biz de bilinçli olarak nuru idrak edebiliriz.
 
Allah’ım, sen ne büyüksün,
Ben diye de görünürsün!

16 Nisan 2019 Salı

Tesadüfen Var Olamaz


            Tesadüfen Var Olmaz

            İstemeyi bilinceye kadar her şeyimiz var olur. İstemeyi öğrenince de isteğimizin sonu olmaz. Arzu ve isteklerimizin sonsuzluğu bizi bitirir. Ben kimim, ne yapıyorum, nereden gelip nereye gidiyorum deyince hakikate erebiliriz. Sahip olunan her şeyin kıymetini ve değerini araştırıp öğreniriz. Örneğin görmenin kıymetini ve muhteşemliğini, önem ve önceliğini, nasıl var olup gördüğümüzü öğreniriz. Neden gördüğümüzün cevabı ise henüz olmayabilir.

            Kendimizi bilmeden önce karıncaların hikâyeleri anlatılır. Her karınca ayrı bir yumurtadan çıkar. Hiçbir karınca diğerinin işine karışmaz. Her karınca ne iş yapacağına kendisi karar verir. Bireysel seçimler sonucunda ‘Ortak Bilinç’ oluşur. Her karınca iş yapar, bazı işler birlikte yapılır. İşin ucundan tutan karıncalar çok olabilir ama kendi kararlarıyla işin ucundan tutarlar. Bireysel davranışların ortak bilinç oluşturduğu böylece kanıtlanır. Her molekül de, yüzlerce bazıları binlerce atomdan oluşur. Moleküllerin yani proteinlerin, kendi görevlerini yapmasıyla, her hücre, düzenli çalışan bir fabrikaya dönüşür. Bir proteinin işini yapmasıyla sabah, işini bitirmesiyle akşam olduğunu anlayan ‘Bilinçli’ insanlar oluşur.

            Büyük Hadron Çarpıştırıcısında, İsviçre’de, CERN’de, elektron ve protonların saniyede kırk milyon kere çarpıştırılması sonucunda, elektron-pozitron çifti saptandı. İlim, ‘bilimsel bir özellik kazanarak’ zuhur eder, ortaya çıkar. Bilimsel bilgi, bulgu ve deneylerle kanıtlandı ki elektronun, ‘belirli ve sabit’ olarak bilinen ‘elektrik yükü’, elektron ile pozitron arasındaki ‘Boşluk Denizi’ nedeniyledir. Bu Boşluk Denizi sayesinde, pozitron, elektronu ‘Perdeler’ bu nedenle elektronun elektrik yükü sabit görünür. Boşluk denizi ve perdeleme olmasa elektronun elektrik yükü yaklaştıkça artar, uzaklaştıkça azalır. Diğer bir deyişle elektrik yükü sıfırda sonsuza, sonsuzda ise sıfıra gider. Kısaca evrendeki ‘Varlık’, varlığını, bilimsel olarak, ‘Boşluğa’, ‘Yokluğa’ borçludur. Çünkü elektronun elektrik yükü bugünkü belirlenen miktarının milyarda biri kadar az da olsa, çok da olsa atomlar birbirini tutamaz yani su bile oluşamaz.

            Bu deneylerin ikinci en önemli bilimsel bulgusu, ‘Evrenin Hakkını Sonuna Kadar Kullanmasıdır’. Evren, ‘Olasılıklar Denizinde’ bir şeyin olma olasılığı varsa, bunu gerçekleştirir. “Evren, hakkını sonuna kadar kullanır” bilimsel ilkedir. Saniyenin on üzeri eksi kırkında ‘elektron ve pozitron çiftleri’, yokluktan ortaya çıkar ve anında yok olur. Parçacıkların bir anda var olup yok olması sürekli var olan varlıklar olarak görünür. Saniyede otuz resmin geçişini film olarak izlememize benzer şekilde, parçacıklar da sürekli var olarak görünür.

            Bu bilimsel bilgi ve bulgularla kanıtlanan gerçekler Kuran’da da yer alır. “Bir emirle, halen, her an, oluşmaktaki evrenin, ‘Hadis olur, fani olur’ şeklinde var ve yok olması istenmedi, her şeyin bir amacı vardır.” (21.16,17) “Bu idrak ile her yönde, Hakk’ın yüzü görünür, perdeler, vehim ve ham hayal ortadan kalkar. Her iş ve eylem ilmin tezahürü, bir uygulamasıdır. Nefsin oluşumu, canlanması, hayat bulması ve yaşaması ilimle olur. Maddeyi ilimden ayrı düşünmek yanlıştır.” (39.9) “Her şey, Allah’ın istek ve iradesiyle, ‘Kûn, ol’ emriyle ancak söz ve ses duyulmaksızın, arada bir vasıta olmaksızın ve zaman geçmeksizin birden, an içinde, vücuduyla mevcut olmaktadır.” (2.117)