Zuhurunun
Şiddetinden Görünmez
İnsan idrak
ettiği için idrak ettiği kadar vardır. Saniyenin dört kere trilyonda biri kadar
olan bir zamanda, yokluktan çıkarak, var olup yok olan zerrelerin oluşturduğu
evrende yaşıyoruz. Hiçbir şeyin tesadüfen olmayıp bir amaç için var olması nedeniyle, insan bilinci
vardır. Evrenin gelişimi zerrelerden bilince gelmiş durumdadır. Düşünen insan
beyni incelendiğinde, beyin hücreleri arasındaki haberleşmenin ışınımlarla
olması, ilk zerreleri anımsatabilir. İlk ışınım ve son ışınımın şiddeti aynı
olabilir. Her iki ışınımın da zuhurunun tespiti, ortaya çıkışının belirlenmesi,
şiddetleri nedeniyle, zordur.
“Siz,
Hakk’ın, ‘hıfz edicilerinden’, ‘ilim yüklenebilen kuvvetlerinden’ oluştunuz.
Siz, bu güç ve kuvvetlerin cisimlenmiş, şekil ve suret kazanmış, cisimleşmiş halisiniz.” (6.61) Ayetlerde de belirtildiği ve bilimsel
olarak da kanıtlandığı gibi, güçlü itim ve çekim kuvvetiyle donatılmış zerrelerin
toplanmasıyla bedenleşmiş bulunuyoruz. İten, çeken ve birbirlerini algılayan bu
kuvvetlerin birer bilimsel özellik sahibi olduğu açıktır. Belirli
elektromanyetik kuvvet özelliği taşıdıkları bilinir. Kuvvetlerin bu bilimsel
özelliklerinden başka bir şeyi de yoktur. Zerreler ile bilimsel özellikleri
veya bilgilerinin aynı olduğu ve ayrılamaz bir bütün oluşturduğu açıktır.
Böylece maddesel bilgilerden insanda bilinç oluştuğu kanıtlanmış olur.
İnsan,
büyüme, gelişme ve olgunlaşma sürecinde, kendini bilmeye çalışır. Önce kendini
bedensel ve nefsanî güçlerle donatır. Sonra kalbî duygularla dolup taşar.
Öğrendikçe bilgi depolayıp bilinç geliştirir. İnsanın, gelişip olgunlaşma
sürecinin hangi aşamasında, doğa veya evrenden ayrı ve ayrıcalıklı bir benlik
ve bencillik sahibi olduğu bilinemez. Doğal ve evrensel özelliklere sahip olup,
benlik ve bencillik geliştirmesi şaşırtıcıdır. Çevresinden aldıklarını iade
etmesi durumunda, geriye ne kalacağını düşünmek kendisini de şaşırtabilir.
Yokluktan çıkıp var olan zerrelerle oluşanın, varoluşu da sahiplenmesi
ilginçtir. Zuhurun şiddetinden sonra, mevtin de azabın da şiddetlisi yaşanır. “Azayı emzirici, besleyici olan her kuvvet
beslediği azadan gafil olduğu, idrak ettiklerini hıfz edici hamil sahibi
kuvvetlerden her biri, idrak ettiklerini yere bıraktığı, yani her kuvvet, tahrikini ve istiklâlini bıraktığı zaman,
insanları, mevtin şiddetlerinden sarhoş, şaşkın ve baygın görürsün.” (22.2)
“Allah,
yerin ve göğün nurudur. Nur, Allah’ın zatıyla zahirdir, görünür hale gelir ve
görünür, eşya da nur ile zahir olur ve görünür. Nur, zuhurunun, ortaya
çıkışının şiddetinden ve eşyanın kendisiyle zahir olmasından dolayı, mutlaktır
ve ilahî isimlerden birisidir. Zuhurunun şiddetinden gizlidir, ışığın kaynağı
görünür kendisi görünmez. Mevcut olan her şey onunla mevcut olmuştur. Cisimler
âlemi, ilahi nurun gurup ettiği, tesettüre girdiği yerdir, örtülü halidir.
İnsanın kemale ermiş, olgunlaşmış halinde bu nur parlar, yaradılışa uygun
olarak parlayan bu nur ise diğerlerini aydınlatır. Parlayarak aydınlatan nura,
nurun nuru, batıdan doğan hakikat güneşi denebilir. Cahil kişi, cisimlerin
altında kalmış, cisimler âlemi dalgasının örttüğü kişidir, basiretsizdir, hiçbir
şey göremez.” (24.35) “Biz, vücudumuzla sizi izhar etmekle ve sizin suretlerinizde zahir
olmakla sizi halk ve izhar eyledik.” (56.57)
Umarım, biz de
bilinçli olarak nuru idrak edebiliriz.
Allah’ım, sen ne büyüksün,
Ben diye de
görünürsün!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder