İnsan Atom
Yığını Değildir NAEÖ
21072015
İnsan
rastgele atom yığını değildir.
Atomlar birleşerek insanları oluşturur. Birleşmeleri ise rastgele değildir.
Atomlar kendi kendilerine sebepsiz, koşulsuz
birleşmez. İçinde bulundukları ortam
atomları birleşmeye zorlar. Ortamda atom gibi fiziksel şeyler varsa fizik kuralları da vardır. Fizik
kurallarına göre var olan şeyler birbirlerini iter, çeker. Atomların kurallara
uymama lüksü yoktur. İtim ve çekim yasaları hayatın oluşumu için gerekli ama
yeterli olamaz. Var olan şeyler arasında “düzen”
de olmalıdır ki atomlar buna göre birleşerek hayat oluşsun. İlk adım bile en sondaki amaç için uygun olmalıdır.
Hatta her şeyin yokluktan var olduğu biliniyorsa yoktan var olanların biri de
düzen olsa gerek. Her şey var olurken, en başından itibaren, bir düzen içinde
var olmalı. Düzen, amaç için
kurgulanmıştır. Amacın “bilmek”
oluşu ise insan ve insanlığa en yakışan şeydir. Bilen bilinmek istemiş olabilir.
Her şey,
bilimsel özellikleriyle birlikte yoktan var olan atom altı parçacıklardan
oluşur. Su artık iki hidrojen bir oksijen atomu değildir. Suyun özellikleri
atomlarının özelliklerinden çok farklıdır. Hele canlılar artık cansız değil
extra bir düzene sahiptir. Özellikle, “insanlığın”, doğanın doğal uzantısı
olduğunu düşünmek insanlığı hafife almak olabilir. Cehaletten kurtulmak için
bilmeye çalışırız. Beş duyumuz ile algılar akıl ile değerlendiririz. Bildikçe
bilmek ister bilgi peşinde koşarız. Bilgi bizi çeker mi iter mi anlaşılmaz.
Önce inisiyatifin bizde olduğunu düşünürüz ama sonra bilgi peşinden koşar,
bilgisiz yapamayız. Akıl teslim oluncaya kadar durmak bilmez. İnsan da kendini
bilmeye çalışır, bilinceye kadar rahat edemez.
Kur’an düzen
demektir. Hitap olarak, ayetler halinde, indirilen Kitap, bir düzenin olduğunu,
her şeyin bu düzen içinde halk edildiğini anlatır. Üstelik her halk edilenin
bir amacı gerçekleştirmek üzere var edildiğini bildirir. Bilimin “Belirsizlik
İlkesi” ile bazı gerçekleri belirlemesine karşılık, Kitap belirsizlik yoktur
deyip düzeni vurgular. Bilimsel Heisenberg “Belirsizlik İlkesi” enerjinin
yoktan var olabileceğini sonra da tekrar yok olabileceğini belirterek bir
gerçeği “belirlemiş” olur. Enerjiden de kütle ve maddenin, formülüne göre,
kendiliğinden oluştuğu apaçıktır. Bilimin dışından ve üstünden bakabilen
Kitapta ise “Var Olanın” oluşumunun bir amacının olduğu yazılıdır. Tesadüfün ve
abes bir şeyin olmadığını açıklar. Kısaca, Büyük Patlamada patlayan şeyin bir
“düzen” içinde ve bir amacı gerçekleştirmek üzere patladığı bildirilir. Bu evrenin
hiçlikten kendiliğinden patlayarak var olduğu ve hayatın da tesadüfen oluştuğu
akla ve mantığa uygun olamaz. Hayatın oluşumu ve gelişimi için kritik
katsayıların varlığı ve çok sayıda oluşu zaman temelini de ortadan
kaldırabilir. “Milyarlarca yıl içinde maddeden canlı oluşabilir” demek “tas,
çeşme başında elbet dolar” demeye benzer.
Kitabın
önemli deyimlerinden biri de “tebayün etmek” olabilir. Anlamı “yeniden keşfedercesine
aşikâr oluş” olabilir. Yeni buluşlarında “sezgisel” kavramları kullanan bilim insanları
genellikle yeni bir şey keşfeder. Bazı bilim insanları bilimsel kavramları
özellikle dinsel kavramlardan uzak tutmaya özen gösterir. “Var Olanın,
bilinenlerin artırılarak, bilinmesi için” bu özene gerek olmayabilir. Kitap zaten insanları arama, bilmeye
yönlendirir. İnsanların fıtratlarına kazınan bilme ve olma yetenekleri
sayesinde aynı şeyleri yapar.
Var olan
herhangi bir şeyin var olması için zaman ihtiyaç duyulan bir şey değildir.
Atomun veya suyun var olabilmesi için belirli bir zamanın geçmesi gerekmez. Var
olan, zamana gerek olmaksızın var olur. Proton nötron birleşmesi zaman değil
ama “güç” ister. Kuvvet ve kudret yok ise ortamda, kuantum fiziğinin elemanları
gibi, “şeyler” birbirini çekemez ve birleşemez, atom bile oluşamaz. Hidrojen
atomu için proton, nötron ve elektrondan birer tane gerek, ama ayrıca bir birim
zaman gerekmez. Zaman insan aklı içindir ve itibarî, izafîdir. Kitap, zamanın,
insan aklının “bilmek” amacıyla saptadığı bir kavram olduğunu yazar. İnsanın
kendini bilmesiyle “gerçek” bilinmiş olur. Hak ve hakikatin bilinmesi durumunda
ikinci bir varlık şeklinde insanın varlığı söz konusu olamaz. Bu durumda ne
insan, ne akıl ne de zaman kalır ortamda. Bilim de bu gerçeğin aksine bir şey
söylemez. Kuramsal olarak da her şey bir adet ‘yok’tan var olur.
İnsan bildiği
için ve bilip uyguladığı kadar insandır. İnsan bildiği için meslek sahibidir,
bilgisini uyguladığı kadar da örneğin marangozdur ve usta marangozdur. Kendini
bilebilen insana da olgun insan denir. Kendisinin, kum yığını gibi atom yığını
olmadığını idrak edebilene kâmil insan denebilir. İnsan, aklı sayesinde bilir.
Akıl da doğada bulunmaz, doğal bir “şey” değildir. Eski bilgilerden yeni bilgi
üretme yeteneği üstelik sezgi gerektirir. Akıl ve sezgi evrende var olan düzeni
keşfetmeye çalışır. Düzen ve düzensizliği ayırt etmeye uğraşır. Hani bir
hikâyeye göre kurbağa kaynar suya atılırsa fırlayıp kaçar ama soğuk su yavaş
yavaş ısıtılırsa haşlanıp kalır. Bilim insanları da önce “akıl verilmiş en
büyük nimettir” dese de sonra “doğada ve evrende bir kanıt yoktur, bu nedenle
Allah yoktur” deyip kendisinin varlığını kanıtlar. Neyse ki Dünya, Doğa, Evren
dendiğinde ‘bir ve tek’ anlamı çıkar. Çoklu evren denildiğinde bile yoktan var
olanın başlangıçta iki adet olduğu anlaşılmaz.
Halk edilmiş
doğa, aklî on dört milyar yıl içinde, değişimlerle, evrim geçirerek insana
ulaştı. Değişimler her an bir şe’nde olacak şekilde süreklidir. Yoktan halk
edilen şeyler, insan haline gelinceye kadar, evrim geçirme özelliğine sahip
idiler bu nedenle de evirildiler. İnsan, bilgi ile nereden geldiğini, zaman
kavramı sayesinde ne zaman geldiğini, buldu. Bilerek ne olduğunu anladı,
insanlığı keşfetti. İnsancıl bir olgunlaşma süreci sonunda ise insan kemale
erdi ve Allah’ın ruhunu kabule hazır hale geldi. Ruh ile dirilen kâmil insan
ölümsüzlüğü de Hak etti. Böylece, onun hiçbir şeye ihtiyacı kalmadı, her şeyin
ona ihtiyacı oldu. Yokluktan halk edilenler, bilinmek isteyenin bilinmesi için,
kâmil insan amacına ulaşmakta araç olmuştur. Eşyanın bir düzen içinde var
olduğunu bilebilmek eşyanın değer ve kıymetini bilmektir. Eşya, hakikat
güneşinin gurup ettiği şey olduğu için karanlıktır, gecedir. Gecenin kadrini
böylece idrak ettiğinde hakikat güneşi doğan kâmil insanın kalbine “düzen”, anda
inmiş olur. Özünde oluşumun ilk anındaki düzeni idrak edebilenin anlatımı ve
açıklaması 23 yıl da alabilir 33 yıl da alabilir. Hakikat anlatılamaz, ancak,
idrak edilebilir!