14 Aralık 2021 Salı

Haysiyetli Olunmalıdır

 

Haysiyetli Olunmalıdır

Say İlahi İrade Kanuna göre çalışma esastır, her şey çalışana, hak edene, hak ettiği kadardır. “Hakkın batındaki ilim hazinesinde vücudu olmayan bir şey asla zahire çıkamaz ve vücut bulamaz. Zahir de, batın da O’nundur, O'dur.” (25 Furkan, 45) “Kuran, anlaşılsın diye Arapça olarak indirilmiştir. İnsanın yaratılışında, genlerinde vaat edilenler, kitapta tekrar edilmiştir. İnsanın, kitabın doğruluğunu kabul etmesi, şahit olması ve onu okuması beklenir.” (20 Taha, 113, 114) Görüldüğü gibi dünya ve evrendeki her şey Hakkın ilim hazinesinden çıkar ve var olur. İnsanın, genlerinde yazılı olan bilgiler uygulanır, Kitap bunları doğrular ve insanın da bunları okuyup, şahit olup, haysiyet kazanması beklenir.

“İş bu Kuran, değişmez, bozulmaz, noksansız, afetten korunmuş, bozulmamak ve kanıtlanmak üzere, evrenin tümünde apaçık olan ve hakikatleri muhkem, sağlam kılınmış bir kitaptır. Hakikatlerini, daha sağlam ve daha güzel olması mümkün olmayan, bir ilim ve hikmet üstüne inşa eder.  Zahirde,  görünürde, belirli ve bilinen miktar ve zamanda, aşikâr olur.  Takdir ve tertibinde hikmete uygun intizamda, düzendedir.  Ayrıntılarından layıkıyla haberdar, bilgili, kendi cehaletini keşfeden, ilim ve hikmet sahibince; ahkâm ve ayrıntısı, cüzi âlemde ortaya çıkarılmış, aşikâr edilmiş, bir kitaptır.” (11 Hud, 1) Genlerindeki bilgilerin uygulanmasıyla var olan insan, ilim ve hikmetle mükemmel uyumlu düzen ve tertipte, teslimiyette, inşa edilirse, Kuran düzeninden kaynaklanan haysiyete kavuşur.

“Herkes ruh-nefis çiftinin oğludur. Nefis anne önce bedeniyle meşgul olur ve kendi kemaliyle ilgilenemez. Bedenle meşguliyetinden basireti açılmaz, idraki safi olmaz, rüştünü ispat edemez ve kendi kemalinden gafildir. Rüştüne erince, Nefsin akıl basireti açılır, fıtratındaki aydınlanma başlar,  istidadı zahir olur, beşiğinde uykusundan uyanır ve gaflet uykusundan yakaza, yarı uyanık, haline geçer; cevherinin kutsallığını anlar, merkezini ve gayesini arar. (46 Ahkaf, 15) İnsanın, bedensel gelişimi tamamlanıp rüştü kanıtladıktan, aklıyla iyi ve kötüyü ayırt ettikten sonra nefsinin akıl basireti açılır. Fıtratındaki aydınlanma başlar, istidadı görünür, gaflet uykusundan uyanır, uyanık hale geçer ve cevherinin kutsallığını idrak eder. Böylece kendi merkezini bulur ve evrenin merkezinde olduğunu anlar. Dünya ile Gökyüzü arasındaki ilişki ne ise insan ile ‘akıl seması’ arasındaki ilişki de odur.  İnsanlığın aklı da, insanlığın etrafında teçhiz edilmiş, donatılmıştır. İnsan, kendi akıl semasının merkezindedir. (1) Dünya, gök kubbenin merkezindedir ve madde olarak aşağıda, alttadır. (2) Bedensel gelişimden sonra aklın basireti açılır, gaflet uykusundan uyanırsa insan, cevherinin kutsallığını idrak ederek, Hakkın vücuduyla haysiyet kazanır.

“Biz,  «Ey ateş sen,  İbrahim’e hal-i fenaya vusulü sebebiyle serin ol» dedik. Azgın ve asi olan Nemrut Nefis ve kavmi olan gazap ve şehvet kuvvetleri,  Ruh İbrahim’ini,  yani Ruhun mazharı olan vücut incisini, zikir mancınığına koyarak, tabiat-ı rahim harareti ateşine attılar. Allah, tabiat-ı rahmin nar-ı hararetini İbrahim’e serin ve selâmet eyledi. Biz İbrahim’i kurtardık, kendisini hidayet, hakiki rızık, kemali sıfatlar, ilim ve amelle terbiye etmesi sebebiyle, âlemlere mübarek kıldığımız «beden arzına» gönderdik.” (21 Enbiya, 69) Olgunlaşan insan, idrakiyle, gönderilen mübarek beden arzında, haysiyete kavuşur.

“Biz, Ruh İbrahim’ini ve akıl Lût’unu, fenadan sonra Hakkın ihsan edilmiş, bağışlanmış vücuduyla, mübarek kıldığımız tabiat-ı bedeniye arzına, ‘Terbiyeyi Kabule Müsait Olanlar’ için gönderdik. Terbiye ile olgunlaşmaya müsait olanlar, feyiz ve hidayetle, faydalı mahsuller ve meyveler verecek kadar kemale erebilir. Böylece kemale erenler, iyi, güzel ve hayırlı ameller işler ve hükmümün şeraitine, şartlarına, uyarlar. Beden arzı bu amaçla ve nedenle mübarek kılınmıştır. Bizim İbrahim’i ateşten kurtarmamızın sebebi de müsait olanlara, olgunluğun vasıflarını kazandıracak hakiki erzakı vermesi, ilim ve amelle terbiye ve tekmil etmesi içindir.” (21 Enbiya, 71) Yarenlerin “İrşat”, “Öğrenim ve Olgunlaşma” ortamı, olgunlaşmaya müsait olanlar için mübarek yani ilahî hayrı bulunan, bereketli kılınan «beden arzı» ortamı olabilir. ‘Öğreten Öğreniciler’ olup olgunlaşabilirler!

            “Allah yer ile göğün nurudur. Nur, Allah’ın zatıyla zahirdir, kuvvetiyle kütle kazanır, görünür hale gelip görünür,  eşya da nur ile görünür hale gelip görünür.  Nur, zuhurunun,  ortaya çıkışının, şiddetinden ve eşyanın kendisiyle zahir olması dolayısıyla, mutlaktır ve ilahi isimlerden birisidir. Zuhurunun şiddetinden gizlidir, ışığın kaynağı görünür kendisi görünmez. Mevcut olan her şey onunla mevcut olmuştur.  Cisimler âlemi,  ilahi nurun gurup ettiği,  tesettüre girdiği yerdir, örtülü halidir. İnsanın kemale ermiş, olgunlaşmış halinde, bu nur parlar, yaradılışa uygun olarak parlayan bu nur ise diğerlerini aydınlatır.  Parlayarak aydınlatan nura, nurun nuru, batıdan doğan hakikat güneşi denebilir. Cahil kişi cisimlerin altında kalmış, cisimler âlemi dalgasının örttüğü kişidir, altından elini çıkarsa basiretinin körlüğünden göremez.” (24 Nur, 35) Haysiyet, nurun nuru, ilmin idraki iledir.

“Ve bizim inzal ettiğimiz şu Kuran, sırf tevhide hidayet ve doğru yola irşat ziyadeliğiyle mübarek bir kitaptır. En yakın yoldan, kemalin en yüksek derecelerine hidayet eder. Binaenaleyh siz, o kitaba tâbi olunuz ve bütün mâsivâullahtan, sizi Allah’ı düşünmekten alıkoyan her şeyden, hatta kendi zat ve sıfatınızdan, bile sakınınız ki size bağışlanmış vücutla, Allah’ta ve Allah’la, rahmetiyle rahmet olunasınız.” (6 Enam, 155)

            Umarım biz de, bize bağışlanacak vücutla, Allah’ta ve Allah’la, rahmetiyle, haysiyet kazanabilir, haysiyetli olabiliriz.

                                                                                              Necdet Altınay, 15122021

 

 

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2021/09/evrenin-merkezisin.html

(2)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2021/09/savunma-hakk.html

 

 

 

2 Aralık 2021 Perşembe

Varlığın Haysiyeti

Varlığın Haysiyeti

Kendini bilen her insanın bireysel, toplumsal ve insanlık düzeyinde bir haysiyeti, gururu, şanı, şöhreti, bilinecek kadir ve kıymeti vardır. Evrenini ve çevresini tamamlayan ve tam anlayan insan, bilir ve bildiğini bilir. Kendini oluşturan her zerrenin, iletişim ve etkileşim içinde olduğu tüm çevresinin farkındadır. İnsan, ıssız bir ada değildir. Herkes, insanlığını, kendi çevresel ortamında, geniş çaplı iletişim ve etkileşim içinde, bedensel ve ruhsal kuvvetlerine, hükmederek yaşar. ‘Uzay Zaman Birleşik Alanındaki Kuvvetlerden’ bazıları, elektron-pozitron misali, zıt kuvvetler halinde,  ‘yokluktan’ ‘boşluğa’ çıkar ve aralarındaki ‘boşluk denizi’ sayesinde, zahir olur, görünür, ‘kaynağından bir nazar iradesiyle’ de, toplaşıp kütle kazanır, kaynağından kopmayacak şekilde ‘eşyayı’ oluşturur.

Büyük Hadron Çarpıştırıcılarından, proton gibi parçacıkların saniyede 40 milyon defa, hızla, çarpıştırılarak elde edilen bulgularla kanıtlanan bilgilere göre “Varlığımızı” (1), saniyenin 10-40ında, ‘Yokluktan’ ‘Boşluğa’ var olup çıkan ve yok olup giden parçacıklara ve aralarındaki ‘Boşluk Denizine’ borçluyuz. Elektronun elektrik değeri, elektronun etrafında polarize olan pozitron ile elektron arasındaki boşluğa tabidir. Yakında artar, uzakta azalır. Elektronun elektrik değeri milyarda bir az ya da çok olsa atom oluşamaz. Evrende hassas denge vardır. Milyarda bir farklı olsa evren olaşamazdı denen milyonlarca katsayı bilinmektedir. Sistemin dışından yapılan bir müdahale sonucunda, Higgs bozonu içinde, ‘toplanan kuvvetler’ bir parçacığın hareketini kısıtlar, parçacık ‘kütle’ kazanır ve hareket etmesi için daha büyük kuvvetle itilmesi gerekir, böylece madde ve her şey oluşur.

“Her şey ve herkese özgü, irade beyanı olarak, bir ‘nazar’ vardır.” (42 Şura, 38) Bu ayet, halk edişte, ‘kuvvetler’ üzerinde, kaynağından, bir irade beyanı olduğunu gösterir. “İnsanlar için vaaz olunan ilk mescit, manevî sadır Mekke'sindeki hakikî kalp, Kâbe’dir.  Hakikî kalbe yönelen ‘kuvvetlerin izdiham ettiği’, toplandığı yerdir. Buradan bütün vücut feyiz, hayat ve kuvvet alır. Her azaya giden kuvvetler buradan gider ve âlemlerin sebeb-i hidayetidir. O sebeple hidayete, vuslata, doğru yola girilen bir nurdur.” (2 Bakara, 96) İnsanın manevî sadrında, göğsünde, Mekke’sinde, bulunan hakikî kalbi, Kâbe’sidir.

Özetle, “Sakfı merfu'; levha-i mahfuza, levha-i kaderden, suretler ve ahkâm nazil olan sema-i dünyadır. Dünya semasına nüzulden, aşağı inişten, sonra mev’atte, cansız şeylerde, hululü, içine gizlice girişi ile şahadet âleminde zahir, aşikâr, olur. Bu da insandaki mahal-i hayal, tasavvur merkezi, mesabesinde olup mahıv ve ispat, var oluş yok oluş, levhasıdır.” (52 Tur, 5) Kader levhasından, saklı ve muhafaza edilen levhaya suretler, şekiller ve ahkâm, düzen, inen dünya semasına ‘Sakfı Merfu’ denir. Dünya semasına inişten sonra cansız şeylere dönüşüyle, içine gizlice girişiyle, görünür âlemde zahir, aşikâr, oluş başlar. Bu da insandaki hayal merkezinde var oluşa benzer olup, mahıv ve ispat levhasıdır, var olma ve yok olma levhasıdır. İnsan, aklını kullanırsa eğer, cansız şeylerin, ‘yokluktan boşlukta var oluş ve yok oluş’ gerçeğini, tasavvur edip, deneyebilir ve gözlemleyebilir. ‘Yokluktan boşluğa çıkıp var olan zerreler’ bilimsel deneylerde kanıtlandığı gibi ayet de ‘Kader Levhasından’ ‘Dünya Semasına’ inip aşikâr olan zerrelerden söz etmektedir.

“Bahri mescur, ‘Boşluk Denizi’,  birbirine yakın olup da etrafı çevrili olan ve ispatlanan eşyanın tümünün zahir olduğu, ortaya çıktığı, suretlerin göründüğü heyuladır,  görkemli büyüklüktür.” (52 Tur, 6) Yokluktan var olup boşluğa çıkan cansızlar, ilmin uygulanmış halleriyle, ‘boşluk denizi’ sayesinde, kesret âlemini, oluşturacak şekilde, görkemli büyüklükte, doldurur. Bu boşluk denizi, yokluktan boşluğa çıkan elektron-pozitron çiftinin arasında yer alan boşluk denizini hatırlatır. “Eğer biz ‘var olur yok olur’ mevcudat olsun isteseydik kudret yönünden bize mümkün olurdu. Lâkin öyle mevcudat, varlık olsun istemedik, çünkü hikmet ve hakikate uygun olmaz, aykırı olurdu”. (21 Enbiya, 17) İnsanlar bir düzen içindedir ancak düzeni bilmezler, kaos derler!

‘Kutsal Mesajlar’, ‘eşyanın’ ‘yokluktan’ ‘boşluğa’ çıkan zerrelerden oluştuğunu bildirir. Bu durumun, bilimsel olarak elde edilen bilgi ve bulgularla kanıtlanmış olduğu görülmektedir. Ayrıca ‘eşya’ bir bütündür ve onları oluşturan ‘kuvvetler’, ‘Uzay Zaman Birleşik Alan Kuvvetleridir’, sürekli iletişim ve etkileşim içinde olup, uzay zamanı büküp ‘toplanmaları’ bütünlüğü bozmaz. En önemli husus, bilim insanlarınca, bu kuvvetlerin, Hadronda çarpıştırma gibi ‘sistemin dışından’ bir etkiyle toplandığının bildirilmesidir. (1)

 “İnsan bir bütündür ama kendi nefsiyle var değildir, her mevcut olan O’nun vücuduyla mevcuttur. Vücudun bütününden infisam etmek, kopmak, ayrılmak, iki vücut halinde var olmak mümkün değildir. Akıl kıyasladığı için iki varlık gibi görür. Mümkinat, mevcut olanlar, Allah’ın efali ve sıfatıdır. İnsan, tüm organlarıyla bir bütün halinde yaşarken, kendi iradesi dışında bir organı, eli, kolu, hareket ederse onu duyar, işitir. Akıl bir insanı ayrı bir varlıkmış gibi itibar eder, düşünürse o insan varlıktan kopmuş gibi olur. İnsanın ayrı bir varlıkmışçasına hareket etmesi halinde ise ‘Varlık’ onu hemen işitir, çünkü kendi kendine hareket ettiğinde varlıktan kesilmiş, kopmuş olur. Özgürmüş gibi hareket edildiğinde niyeti bilinir, sözü işitilir, hareketi duyulur ve hissedilir. Bağımsız gibi hareket etmenin nedeni maddenin ardındaki, özündeki ilmi bilmemek olabilir. Hareket ve sıfatların karanlıklarından, hayal, kuruntu ve şüphelerden, kurtularak ruh âlemi fezasına; ilim ile kalbin ufkuna ve semasına çıkılabilir. Maddeyi, eşyayı, kişileri mevcudatın tümünden, ‘Vücut’tan, kırık, kopuk ve bağımsız hayal etmek eşyanın doğasına aykırıdır.” (2.256, 257)

 Umarım biz de Hakk’ın, vücudunun kopmaz bir parçası, sürekli iletişim ve etkileşim içindeki ayrılmaz haysiyetli bir nazarı (2) olduğumuzu idrak edebiliriz.

                                                                                  Necdet Altınay, 02122021

 

 

           

(1)    https://www.youtube.com/watch?v=FYf7af2tb5U

(2)    http://necdetaltinay.blogspot.com/2017/07/nazarla-olusum.html