Evrenin Merkezisin!
‘Hak, görür, işitir ve bilir’. ‘Kendini bilen, Rabbini
bilir’. Hak söze ne denir, doğrudur. Kadim öğretiler vardır, öncesi bilinmez.
Zaman içinde çok kişi, kendini ve Hakkı bilmiş ve hak söz söylemiştir. Dün de
bugün de derin düşüncelere dalan, tefekkür eden kişilerin, sezgileriyle ve
aldığı ilhamlar, hatta vahiyler, sayesinde hak sözler söylediği ortaya çıkar.
Bu sözlere o zamanlarda da bugünlerde de inanmakta güçlük çekenler vardır.
Kendini bilip Hakka ulaşanların, toplumda her zaman hak ettikleri yeri
aldıkları görülmez. Son aşamada, ‘din ile bilim arasında hiçbir çelişkinin
olamayacağı’ bir gerçektir. Sezgisel ve ilhamlara dayanan hatta alınan
vahiylerle ortaya konan görüşlerin, bilim tarafından, uzun dönemde,
kanıtlandığı görülür. İnançlar ile ortaya konan hakikatler, bilimsel olarak
kanıtlanır. Din, her var olanın ilmin bir uygulaması olduğunu söyler, bilim de
onu kanıtlar!
İnanç âleminin, “Mevcudat, yoktan ve yokluktan var
edildi”, “Her şey önce Levha-i Mahfuzda yani saklı ve korunaklı levhada var
olur, oradan varlık âlemine çıkar” deyimlerine bazı insanlar inanmamış hatta
gülmüş olabilir. Avrupa’daki CERN olarak bilinen araştırma merkezinde
kanıtlandı ki “Saniyenin 10-40ında, bir vakum yani boşaltılmış boşluk
ve yokluk ortamında, zerreler var olur ve yok olur.” Kanadalı bilim insanları ‘boşluk
ve yokluktan’ çıkıp var olan bir zerrenin, ani şişip genişlemesiyle, bu evrenin
oluştuğunu kanıtladı. Böylece evrenin yaratılması için Allah’a gerek yokmuş ve
evren de zaten bir şey değilmiş, artılar eksileri götürünce, ortada bir şey kalmazmış. (1) Diğer taraftan COVID-19
virüsünün m RNA (haberci RNA) tabanlı aşısının temelinde, “Virüsün kendini
ürettirdiği ‘m RNA levhasına’ milyonlarca harfler sokularak mesajın bozulması”
vardır. Her hücremizdeki DNA’mızın da, üzerinde (A,T,G,C) harflerinden oluşan
kelime ve mesajlar olan, bir ‘Levha’ olduğu iyi bilinir. Bilimsel ortamda
kanıtlanan gerçekler, inanç âlemini daha anlamlı kılar.
“Semalar tabakalar halinde halk edilmiştir. Mülk âleminin nihai kemali,
en mükemmel hali, semaların halkındadır. Tabakaların nizam ve intizamı, düzeni
ve düzenliliği, açısından daha muhkem, sağlam, bir şey görülemez. Bu halk
edişte hiçbir uyumsuzluk yoktur. Semalar, dünya düzeninin kurulmasının
kaynağıdır, başlangıcıdır. Semalarda, hiçbir aralık, çatlak, yırtık ve kopukluk
bulunamaz, paralanıp parçalanamaz.” (67 Mülk, 3) Benzer ayetlerde ‘semaların yayılması’,
‘arzın merkezde döşenmesi’ deyimleri önce anlaşılamadı. Dünyanın, merkez
olmayıp, Güneşin etrafında döndüğü bilgisiyle, inanç zayıflamış göründü. ‘Hak
söz doğrudur da kulun anlayışı yanlıştır’ denemedi. Oysa evrene her nereden
bakılırsa bakılsın, bakılan nokta evrenin merkezidir, büyük patlama o noktadan
olmuşçasına, her nokta evrenin merkezi olarak görünür. Görülmesi tahmin edilen
şey görülmez, tahminlerde pişmanlık duyulur, nedamet gösterilir. Evrenin her
noktası, evrenin açılımının, uzayın genişlemesinin merkezidir. Her nokta
merkezdir, evrenin merkezidir. Her kes, her insan, evrenin merkezidir. Bu
hakikat, hiçbir balon, sabun köpüğü veya bomba patlaması gibi durumlarda
görülemez. ‘Her insan kendi dünyasının merkezindedir’ dense de her insanın
evrenin merkezi olması fikri yenidir, tahayyül bile edilemeyebilir. Başlangıç,
Uzay-zamanın patlamasıdır, uzayda bir şeyin patlaması değil.
(2)
Bir balonun yüzeyinde bulunan galaksilerden bakılıyor gibi, balonun
yüzeyinde duruyor gibi, evrene bakıp farklı bir görüntü tahmin edilir ama
evrene her noktadan bakışta aynı şey görülür, büyük patlamanın merkez noktasından
bakılıyor gibi görünür. Bu görüntünün hakikat olduğu ayetle de anlatılmıştır. “Sema’ya
tekrar tekrar nazar edin, bakın, her açıdan bakın, görülmesi düşünülen, talep
edilen, beklenen şey görülmez. Faydası yok, usanıncaya kadar tekrar et, gör,
hakikat rücu eder, eninde sonunda ortaya çıkar. Çünkü fikir kaynar ve dolaşırsa,
yerinde durmayıp gezer ve evrenin çeşitli açılardan görünüşü düşünülürse; bir
yerde durmayıp gezilirse, çeşitli açılardan bakılırsa; sema, her açıdan farklı
görünmez. Fikirlerin çatışması ve incelemenin tekrarı, hakikatin ortaya
çıkmasına sebep olur. Semada çatlak, yırtılma da bulunamaz, nazar ediş ve
inceleme devam ettikçe beklenen, umulan görüş bulunamayınca, nedametten başka
bir şey ifade etmeyince, aynı beklentiyi devam ettirmekten çekinilir, imtina
edilir. Evrenin, imtina edilen, farklı görünen, bir vücudunun olmadığını kabul
etmek çok zor olur.” (67 Mülk, 4)
Stephen Hawking’in “Deha” adlı dizisinde ‘sezon 1 bölüm 4’te’ “Neden
buradayız?” konusu işlenir. Çok çeşitli deneylerden sonra “Seçimlerimiz
nedeniyle olduğumuz yere geldiğimiz” kararına varılır. Ancak, hemen ardından
“Özgür irade var mıdır?” konusu işlenir. Nöroloji uzmanlarının da belirttiği
gibi bu konuda “Şuur altında alınan kararlar uygulanır, aslında seçim hakkımız,
irademiz, yoktur” sonucuna varılır. Yalnız, “Özgür irademiz vardır” deme
özgürlüğümüz vardır. Bireysel bilinç, yaşam veya kozmik bilinç ile bağlı ve
bağlantılıdır. Son aşamada böylece, “Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm!”
diyenin gerçekten Yunus olmadığı bilimsel olarak da kanıtlanmış olabilir!
Ayetlerde, önce semanın halk edildiği sonra semanın merkezinde de arzın
döşendiği anlatılır. Devamında canlılığın yaratılması ve en sonunda insanın
‘inşa edilmesi’ üzerinde durulur. (3) Her aşamanın,
ilmin bir uygulaması olduğunun önemine değinilir. Bilmek için donatılan insana,
hakikate ermesi amaç olarak verilmiştir. Kendini bilemeyen, hakikate eremeyen
kişinin, fıtratını gerçekleştirmediği, önemsiz şeylerle oyalandığı; nefsine
uyduğu, kalbinden ruhuna ulaşamadığı vurgulanır.
Umarım biz de görüneni bilebilmek idrakine varabiliriz!
09092021
(1)
Expres UK, Historic Discovery, By Paul
Baldwin, Octber 16, 2015.
(2)
https://math.ucr.edu/home/baez/physics/Relativity/GR/centre.html
(3)
http://necdetaltinay.blogspot.com/2021/08/varlg-yasayan-insan.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder