23 Eylül 2021 Perşembe

Savunma Hakkı

 

Savunma Hakkı

Her canlı, hücre veya çekirdek, öncelikle maddeye bağlı ve bağımlıdır. Maddeye hükmetme iradesi bağışlanması sayesinde, yumurta veya çekirdek, uygun koşullar altında, gelişir, büyür, bedenleşir; kendine özgü fıtratına uygun şekil ve usulde, hayattaki yerini alır. Her canlı, varlığını ve neslini sürdürmesi için maddi ve manevi donanıma sahiptir. Bitki ve hayvanlar âleminde, her bireysel, koloni veya kümesel ünite, eko sistemi içinde varlığını sürdürerek yaşar. Genetik yapısında yer alan, yerine göre, hayatta kalması ve neslini sürdürmesi amacıyla, evrim geçirme veya kendini feda etme, seçeneklerini kullanır. Yalnızca insan, diğer canlılardan çok ayrıcalıklı bir şekilde, kendine özgü ve çok özel teçhiz edilmiştir. İnsan, akıl etme, düşünme ve konuşma yetenekleriyle donatılmıştır. İnsan, bilen ve bildiğini bilen yaratık olarak kalmayıp özel olarak ‘yaratıcısını bilmek’ üzere ayrıca muhatap alınıp inşa edilir. Kendini savunma ve teslim etme hakları tanınmıştır.

“Tahkik edildiğinde, incelendiğinde, görülür ki manevi göklerden dünya göğünü yani insanlığın aklını, faziletler, deliller ve işaretlerle ziynetleştirdik, donattık, teçhiz ettik. O delil ve işaretleri, vehim ve kuruntu şeytanlarına yasakladık. O şeytanları, vehim ve kuruntuyu, tabiat çukurunda mahcup, perdeli, olanlara; cismani âlem haviye’sinde, ocağında, cehennemin dibinde, zulüm berzahında, alanında, kalanlara, mahsus kıldık. Kuruntu şeytanının, Nur âleminden uzakta olan ve uzakta kalanlara özel olmasını sağladık. Şek, şüphe ve kuruntu, nur âleminden uzak, madde âleminde oluşta esas mesele, sorun, Rablerinden mahcup oluştur. Rabbin eğitim ve öğretiminden sonra mahcubiyetten kurtuluş mümkündür. Mahcuplar oraya atıldıklarında, ruhanilerin ve insanların seslerini duymaz, korkunç suretli hayvanların sedalarıyla bağrışır, birbirleriyle savaşırlar. Cehennem de üzerlerine kaynayarak yükselir. Nur âlemine şiddetle karşı çıkış nedeniyle, gazap şiddetlenir. Gazap altında oluşları, resullerin getirdiği hakikatlere karşı koymalarındandır. Hakkı işitseler, hakkı bilecekler ve itaat edip, nur âlemine kavuşacak ve kurtuluşa ereceklerdir.” (67.5-8) İnsanın, ‘eğitim-öğrenim’ sürecinden geçip geçmeme elindedir.

Dünya ile Gökyüzü arasındaki ilişki ne ise insan ile akıl seması arasındaki ilişki de odur. İnsanlığın aklı da insanlığın etrafında teçhiz edilmiş, donatılmıştır. İnsan, akıl semasının merkezindedir. Dünya, gök kubbenin merkezindedir ve madde olarak aşağıda, alttadır. İnsan da akıl semasının madde kısmıdır, cismanidir, vehim ve kuruntunun bulunduğu yerdir. Cismani âlem haviyesinde, tabiat çukurunda, kalınırsa kuruntu şeytanı musallat olur. Akıl semasına çıkılırsa, nur âlemine çıkılmış olur ve kuruntu şeytanından uzaklaşılmış olur. İnsan, düşünerek, tefekkür ederek, eğitim ve öğretimle, maddeden arınıp kurtulmalı, akıl semasına yükselmeli; aşağıda, merkezde, kalırsa cehalet kuyusunda kalmış, cehennemi kaynamış olur. Nurdan, akıldan uzak ve gazap içinde oldukları için hayvani sedalarla bağrışır, birbirleriyle savaşırlar, resullerin hakikatlerini anlayamaz karşı koyarlar. Hakkı işitseler, hakkı bilecekler, itaat edip nur âlemine kavuşacaklar ve kurtuluşa erecekler. İnsan, kendi iradesiyle, madde çamurundan arınmayı bilmeli, yükselip yücelmeyi başarmalıdır. Maddi bilgilerin, ilmin tümü iyi bilinmeli ki, madde esaretinden kurtulmalıdır.

“Kalem, Külli Akıldır. Suretler, levhada nakşolunur. Kalem, nasıl kâğıt veya levha üzerine yazı yazarsa aynı şekilde külli akıl ile de nefsin üzerine tüm mevcudat yazılarak halk edilmiş, oluşturulmuştur. Eşya, külli vücut, şekli, mahiyeti ve ahvaliyle takdir olunur. Kâtip Allah’tır.” (68.1) İnsan, bulunduğu yere, savunduğu konuma, kendi seçimleriyle gelir.

“Gözleri, ışığı görüp, ışığın ne ifade ettiğini, nereden ve nasıl geldiğini, ardındaki hakikati görmekten, idrakten acizdir, uzaktır. İdrak gücü olmayan, nur âlemine bakmaya kadir değildir. Her şeyin sadece göründüğü gibi olduğunu düşündükleri süfli, maddi âleme bakma zilleti kaplar onları. Hâlbuki onlar, saadetlerini kazanma kudretleri varken, aletleri, vücutları ve istidatlarının bekası zamanında, nur âleminden yardım almaya, secde etmeye, davet edilmişlerdi.” (68.43) Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Örneğin, ışığın yeşil renginin dalga boyunu yansıttığı için, yaprak yeşil görünür ama yeşil değildir, diğer tüm renkleri içerir. Bilgileri anlayarak anlayış gücü geliştirilir, idrak etme gücü kazanılır. Her şeyin ardındaki nur, idrak âlemini ve ardındaki hakikati görebilmeyi gerektirir. Hakikati görmek, nur âleminden, zamanında yardım aldıkça gelişir; insan, öğrendikçe öğrenir. Herkes yardım almaya davet edilmiştir, ilim Çin’de de olsa alınmalı. ‘Say Kanunu’ gereğince, insan, Çin’e gidip öğrenmeli, ‘öğrenmemi istiyorsa beni gönderir’ veya ‘doymamı istiyorsa ağzıma besler’ denemez. Kendi seçimleriyle geldiği, bulunup savunduğu konum, fıtratına uygun olmalıdır. ‘Fena’, ‘beka’ âlemleri çok farklı ve ayrıdır, fenadan beka görülemez.

Her insanın içinde bulunduğu hali ‘savunma’ hakkı vardır. Hak edene, hak ettiği verilir. Her şey ve herkes, hak ettiğini Haktan, hakça, alır. “Senin hidayetinle hidayet bulmanın hâsıl olmaması,  senin kusurundan değil,  ancak hidayetin husulünde şart olan haşyet ve yumuşaklığın zıddı olan kalplerin kasvetinden, katılığından ileri gelmiştir.” (20 Taha, 2) Kesret âleminde, diğer mevcudata karşı savunulan, vahdet âleminde teslim edilir.

Umarım, biz de, önce kendimizi olgunlaştırır, savunur, akıl semasına çıkarır; nur âleminden yardım almaya davet edildiğimizde, davete icabet eder, ilme itaat eder, savunduğumuzu teslim ederek, kurtuluşa ereriz!

                                                                                  Necdet Altınay, 23092021

 

9 Eylül 2021 Perşembe

Evrenin Merkezisin!

 

Evrenin Merkezisin!

            ‘Hak, görür, işitir ve bilir’. ‘Kendini bilen, Rabbini bilir’. Hak söze ne denir, doğrudur. Kadim öğretiler vardır, öncesi bilinmez. Zaman içinde çok kişi, kendini ve Hakkı bilmiş ve hak söz söylemiştir. Dün de bugün de derin düşüncelere dalan, tefekkür eden kişilerin, sezgileriyle ve aldığı ilhamlar, hatta vahiyler, sayesinde hak sözler söylediği ortaya çıkar. Bu sözlere o zamanlarda da bugünlerde de inanmakta güçlük çekenler vardır. Kendini bilip Hakka ulaşanların, toplumda her zaman hak ettikleri yeri aldıkları görülmez. Son aşamada, ‘din ile bilim arasında hiçbir çelişkinin olamayacağı’ bir gerçektir. Sezgisel ve ilhamlara dayanan hatta alınan vahiylerle ortaya konan görüşlerin, bilim tarafından, uzun dönemde, kanıtlandığı görülür. İnançlar ile ortaya konan hakikatler, bilimsel olarak kanıtlanır. Din, her var olanın ilmin bir uygulaması olduğunu söyler, bilim de onu kanıtlar!

            İnanç âleminin, “Mevcudat, yoktan ve yokluktan var edildi”, “Her şey önce Levha-i Mahfuzda yani saklı ve korunaklı levhada var olur, oradan varlık âlemine çıkar” deyimlerine bazı insanlar inanmamış hatta gülmüş olabilir. Avrupa’daki CERN olarak bilinen araştırma merkezinde kanıtlandı ki “Saniyenin 10-40ında, bir vakum yani boşaltılmış boşluk ve yokluk ortamında, zerreler var olur ve yok olur.” Kanadalı bilim insanları ‘boşluk ve yokluktan’ çıkıp var olan bir zerrenin, ani şişip genişlemesiyle, bu evrenin oluştuğunu kanıtladı. Böylece evrenin yaratılması için Allah’a gerek yokmuş ve evren de zaten bir şey değilmiş, artılar eksileri götürünce, ortada bir şey kalmazmış. (1) Diğer taraftan COVID-19 virüsünün m RNA (haberci RNA) tabanlı aşısının temelinde, “Virüsün kendini ürettirdiği ‘m RNA levhasına’ milyonlarca harfler sokularak mesajın bozulması” vardır. Her hücremizdeki DNA’mızın da, üzerinde (A,T,G,C) harflerinden oluşan kelime ve mesajlar olan, bir ‘Levha’ olduğu iyi bilinir. Bilimsel ortamda kanıtlanan gerçekler, inanç âlemini daha anlamlı kılar.

“Semalar tabakalar halinde halk edilmiştir. Mülk âleminin nihai kemali, en mükemmel hali, semaların halkındadır. Tabakaların nizam ve intizamı, düzeni ve düzenliliği, açısından daha muhkem, sağlam, bir şey görülemez. Bu halk edişte hiçbir uyumsuzluk yoktur. Semalar, dünya düzeninin kurulmasının kaynağıdır, başlangıcıdır. Semalarda, hiçbir aralık, çatlak, yırtık ve kopukluk bulunamaz, paralanıp parçalanamaz.” (67 Mülk, 3) Benzer ayetlerde ‘semaların yayılması’, ‘arzın merkezde döşenmesi’ deyimleri önce anlaşılamadı. Dünyanın, merkez olmayıp, Güneşin etrafında döndüğü bilgisiyle, inanç zayıflamış göründü. ‘Hak söz doğrudur da kulun anlayışı yanlıştır’ denemedi. Oysa evrene her nereden bakılırsa bakılsın, bakılan nokta evrenin merkezidir, büyük patlama o noktadan olmuşçasına, her nokta evrenin merkezi olarak görünür. Görülmesi tahmin edilen şey görülmez, tahminlerde pişmanlık duyulur, nedamet gösterilir. Evrenin her noktası, evrenin açılımının, uzayın genişlemesinin merkezidir. Her nokta merkezdir, evrenin merkezidir. Her kes, her insan, evrenin merkezidir. Bu hakikat, hiçbir balon, sabun köpüğü veya bomba patlaması gibi durumlarda görülemez. ‘Her insan kendi dünyasının merkezindedir’ dense de her insanın evrenin merkezi olması fikri yenidir, tahayyül bile edilemeyebilir. Başlangıç, Uzay-zamanın patlamasıdır, uzayda bir şeyin patlaması değil. (2)

Bir balonun yüzeyinde bulunan galaksilerden bakılıyor gibi, balonun yüzeyinde duruyor gibi, evrene bakıp farklı bir görüntü tahmin edilir ama evrene her noktadan bakışta aynı şey görülür, büyük patlamanın merkez noktasından bakılıyor gibi görünür. Bu görüntünün hakikat olduğu ayetle de anlatılmıştır. “Sema’ya tekrar tekrar nazar edin, bakın, her açıdan bakın, görülmesi düşünülen, talep edilen, beklenen şey görülmez. Faydası yok, usanıncaya kadar tekrar et, gör, hakikat rücu eder, eninde sonunda ortaya çıkar. Çünkü fikir kaynar ve dolaşırsa, yerinde durmayıp gezer ve evrenin çeşitli açılardan görünüşü düşünülürse; bir yerde durmayıp gezilirse, çeşitli açılardan bakılırsa; sema, her açıdan farklı görünmez. Fikirlerin çatışması ve incelemenin tekrarı, hakikatin ortaya çıkmasına sebep olur. Semada çatlak, yırtılma da bulunamaz, nazar ediş ve inceleme devam ettikçe beklenen, umulan görüş bulunamayınca, nedametten başka bir şey ifade etmeyince, aynı beklentiyi devam ettirmekten çekinilir, imtina edilir. Evrenin, imtina edilen, farklı görünen, bir vücudunun olmadığını kabul etmek çok zor olur.”  (67 Mülk, 4)

Stephen Hawking’in “Deha” adlı dizisinde ‘sezon 1 bölüm 4’te’ “Neden buradayız?” konusu işlenir. Çok çeşitli deneylerden sonra “Seçimlerimiz nedeniyle olduğumuz yere geldiğimiz” kararına varılır. Ancak, hemen ardından “Özgür irade var mıdır?” konusu işlenir. Nöroloji uzmanlarının da belirttiği gibi bu konuda “Şuur altında alınan kararlar uygulanır, aslında seçim hakkımız, irademiz, yoktur” sonucuna varılır. Yalnız, “Özgür irademiz vardır” deme özgürlüğümüz vardır. Bireysel bilinç, yaşam veya kozmik bilinç ile bağlı ve bağlantılıdır. Son aşamada böylece, “Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm!” diyenin gerçekten Yunus olmadığı bilimsel olarak da kanıtlanmış olabilir!

Ayetlerde, önce semanın halk edildiği sonra semanın merkezinde de arzın döşendiği anlatılır. Devamında canlılığın yaratılması ve en sonunda insanın ‘inşa edilmesi’ üzerinde durulur. (3) Her aşamanın, ilmin bir uygulaması olduğunun önemine değinilir. Bilmek için donatılan insana, hakikate ermesi amaç olarak verilmiştir. Kendini bilemeyen, hakikate eremeyen kişinin, fıtratını gerçekleştirmediği, önemsiz şeylerle oyalandığı; nefsine uyduğu, kalbinden ruhuna ulaşamadığı vurgulanır.

Umarım biz de görüneni bilebilmek idrakine varabiliriz!

                                                                                                          09092021

 

 

(1)     Expres UK, Historic Discovery, By Paul Baldwin, Octber 16, 2015.

(2)     https://math.ucr.edu/home/baez/physics/Relativity/GR/centre.html

(3)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2021/08/varlg-yasayan-insan.html