Aşkla Vuslat
Molekül, organel, hücre ve organlardan oluşan bedensel bütünlük içinde oluşan
bilinç, ‘düşünen akıl’ sahibi ise, idrak eder, bilir ki, bu alt sistemler,
insana, nimet olarak ‘verilmiştir’. Genler, doğa, çevre bilinçli kişiyi, kişiye
gerek duymadan, emaneten oluşturur. İnsan, bunu idrak etmeli. “Biz, vücudumuz
günahlarından sana rücu eyledik, bize bu dünyada fenadan sonra bekada adalet,
ahrette müşahede takdir et.” (7 Araf, 156) Evrenin amacı insan oluşturup inşa
etmek; olgun insanın amacı ise kendini ve Rabbini bilmektir!
“Var olan her şeyin, eşyanın ardında, akıl ile bilinebilecek bir ilim
vardır. Bunu Kur’an bildirmiş, bu ilmin nasıl uygulandığı da Furkan olarak
indirilmiştir. İnsan, ilim ve amelin, ilim ve uygulamanın, ayrıntılarını idrak
ederek namazı (salât) yerine getirir ve ilim ile uygulama arasını birleştirir.
Namaz, teslimiyet, zikir, tabi olmak, itaat etmek ve ulvî ilişki eylemlerini
içerir. İlmin ve uygulamasının idraki olan namaz, her düzey için yerine getirilir. Bedenin idraki ‘Yatsı’; Nefsin rızası
‘Vitir’; kalbin huzuru “Sabah”; sırra erme “Akşam”; benlik ve bencilliğin yok
edilmesi ve hakikat güneşinin parlaması, yüceliş yolunda ruhun Şuhut’u,
uyanıklığı, ‘İkindi’; Hakk’ın ruhuyla dirilerek, itaat ve hakikat ilminin
zevkiyle şükretmekle “Öğle” namazları kılınır. Hakikat idrak edilince, ayni
vahdette, kul ve namaz yoktur.” (29 Ankebut, 45) Güneş tepede ise, gölgeler yoksa
yalnız Cuma namazı kılınır.
“İnsan ile şeytandan başka hiçbir mahlûkta küfür bulunamaz. Kâffesi,
hepsi, Allah'ın emirlerine uyar ve itaat eder. Şeytan, küfrünün hakikatinde
Allah'ın iradesi olduğuna inanır, bu da ayni imandır. Yalnız insan, kendi
iradesi ile hicaplaşır, perdelenir, örtünür, tesettüre girer.” (3 Ali
İmran, 83) “Sizden şeytanın vesvesesini gidermek, yakin kuvvetiyle kalplerinizi
kuvvetlendirip göğsünüzü sakin tutmak ve o kuvvetle ayaklarınızı sabit kılmak
için, size Ruh semasından ilmen yakin suyunu indirdiğini hatırlayınız. Çünkü
korku ve tehlike yerlerinde sebat ve şecaat, ancak yakin kuvvetiyle olur.” (8
Enfal, 11)
“Şevkinin şiddetinden kendine özgü çalışması ve gayretiyle, nefsini terbiye ederek, Allah yolunda, menfaat beklemeksizin, çalışıp
ilerleyenler, içtihat ederler. Bu nefisler, fikir ile bilgileri birleştirip,
nazar çakmağını çakarak, faal akıl nuruyla iştigal, meşgul olma, uğraşma,
ateşini çıkarır. İlahî tecelli sabahının nurunun, anlayışının, idrakinin,
ortaya çıkışıyla ve eserinin sürekli görünüşüyle; nefsin, vehim ve hayal vesveseleri,
şehvet ve lezzet eğilimleri, ortadan kalkar. Nefsin efal ve sıfatının tümü
yağma edilir. Büyük kıyamet sabahında, aşk ile Hakk’a şiddetli yönelme
nedeniyle, bedeni geride bırakıp, kalp ve ruh dostluğuna dönüş, beden
toprağının tozunu atar ve bedenden toz koparır. Yani ifna ve helak ederek,
tecelli sabahının nuruyla, cemi aynı zata dâhil ve aynı cemde gark
olurlar. Beden toprağını o derece latif
hale getirirler ki cemi zata dâhil olurlar.
Çünkü miraç beden ile olmuştur, vasıl olma ancak beden ile olur. Hakka,
hakkın nimetleriyle vasıl olunur. Hakka ulaştıran malı çok sevmesi nedeniyle,
insan, Hakka arkasını, mala önünü, döndüğünden cimri olur ve şen şakrak güler
yüzlü olamaz, Hak’tan mahcuptur. Beden kabirlerinde bulunan nefis ve ruhları
dirildiği zaman sadırlarında gizlenmiş olan tüm niyet, sıfat ve ameller ortaya
çıkar, herkes hak ettiği karşılığı alır.” (100 Adiyat, 1-8)
“Siz, tabiatın, doğanın maddesel, bedensel, şeylerinin
kendisini görüp de ardındaki ilmi görmezseniz, tabiat cehenneminin ateşini
görürsünüz. Daha sonra ilmin de üstünde olan zevk ve vicdan ile o ateşi aynen
yakin olarak zevk edeceksiniz. Bunun üzerine nimetin ne olduğunu takdir edecek,
fani, gelip geçici, lezzetler mi yoksa baki olan uhrevi nimetler mi daha
kıymetli olduğunu anlayacaksınız. İlmen yakin mertebesine varmış olsanız, ilmen
yakin olarak bilseniz, bedensel ve duygusal olgunlaşma, şehvet ve kuruntuda
boğulma rezaletleri içindekilere özel, tabiat cehennemi ateşini görürdünüz ve
bu rezaletlerden tamamıyla sakınırdınız.
Diğer bir deyişle,
yediklerinizin, yalnız damak tadı
yerine, verdiği güç ve kuvvetle
geliştirebileceğiniz düşünce ve fikirleri görebilseniz, bu fikirler ile o yiyeceklerin
ardındaki (protein ve vitamin moleküllerini oluşturan) ilmi idrak etseniz,
geçici lezzetlerde kalmamış olursunuz. (Yiyeceklerden alınan protein ve vitamin
moleküllerinin beyinde oluşumunu tetiklediği, lezzet, zevk, haz veren seratonin
ve melatonin moleküllerinin ardındaki ilmi idrak edip, bilgi işlem sürecinin,
bilincin, kıymetini bilirsiniz.) İlmin kıymetini bilmemek halinden, bilmek
haline geçilirse, bilmemek halinin nasıl bir hal olduğu daha iyi anlaşılır.
Maddede, eşyada, lezzette ve yiyecekte kalmanın zararları görülür. Lezzetin
faniliği, geçiciliği, diğer bir lezzeti iticiliği, böyle düşünmenin sığlığı
ortaya çıkar. İlmî yakınlığı bilseniz şevkinin şiddetinden, aşk ateşinin
yakışından, cenneti ve cehennemi görürsünüz. Sonra o şevk ile aynen yakin ve müşahede
rütbesine terakki ederseniz, aşk ateşinin hakikati ayanen, apaçık, görünür.”
(102 Tekasür, 6-8) İlmen yakınlık aşk ateşine götürür, aynen yakınlık ise aşk
ateşinin hakikatini apaçık, görünür kılar!
“Ebrara, iyi niyetlilere, ikram edilen şarabın mizacı, sırf hakiki aşkın
yüce makamındandır ki o da cem halinde, mertebesinde, sunulur, kâfur denilir ve
zat muhabbetidir, cennet meşrubatının en güzelidir, vücut rütbelerinin en
âlâsıdır, vasfının suretinden tecerrüdü, soyunulması, nedeniyle deresiz ve oluksuz
akar. Ebrar, iyi niyetli sadıklar, için ikram, sıfat makamında, sıfat
muhabbetinde olduğu gibi zat muhabbetinde de vardır. Zatı da müşahede ettikleri
için şarapları, zat muhabbeti ile karışık olabilir. Doğru yolda, sıratı
müstakimde, yaklaşmakta ve yakınlaşmış olanlara, tafsil makamında ehli
istikamette olanlara ebrar, sadık, denir bunların hakikatleri ve içtikleri ile
cem makamında ehli istiğrak, gark olmuşların hakikatleri ve içtikleri
farklıdır. Zat muhabbeti, vücutsuz, efal ve sıfatın üstünde, deresiz, oluksuz
(kütlesiz, maddesiz, meysiz) akar. Ebrar için sıfat makamında sıfat muhabbeti
olduğu gibi zat muhabbeti de vardır, zatı da müşahede ettikleri için, karışıktır.
Mukarrebler, yakınlaşmış
olanlar, tafsil makamında doğru yolda
olup da tevhidi zata vasıl olanlar, Allah ile kaim olan kâmillerdir. Cem
makamında ehli istiğrak, gark olmuş,
dalmış, olanların şarabı nispetsiz,
farksız, beyaz ve halistir, saftır kâfurdur.” (83 Mutaffin, 27-29) Aşk
ateşinin hakikatini görene, aşkın yüce makamında olan sadıklara, Ebrar denir ve
şarap ikram edilir. Cem makamında ikram edilen ise kâfurdur!
Umarım, nimetlerin ardını, ilmini, idrakle, aşk ateşinin hakikatini
apaçık görebiliriz!
Bil, ilmî ve
aynî yakine dek,/Ruhun, ruha geldiyse denk, /Yoktur, mekâna gerek,/Aşk ile
müebbet muhabbet!
Necdet
Altınay, 27072022