3 Temmuz 2022 Pazar

Âşık Olunur, Bilinmez!

 

Âşık Olunur, Bilinmez!

“Seyr-i sülûktan, doğru yola girdikten sonra yapılacak şey içinizdeki Hakk’a yaslanıp,  sabır ile beklemektir.  Bu durumda sabrınız taşsa bile Rabbiniz size melek ve melekeler ile yardımcı olacaktır. Çıkmış olduğunuz yoldaki zorluklar, cihat, mücadelede karşınıza çıkacak üzüntülere karşı sabır ve ilahi rıza için Allah’a itaat etmeyi, zorluklara dayanmayı, nefse karşı koymayı gerektirir. Ancak, Hakkın size kuvvet vermesi ve nuru görerek nurlanmak ve size sekine, huzur ve bu isteğin inmesi için, sabır, Hakk’ın emrine karşı gelmemek,  menfaat ve ganimete meyletmemek, nefis korkusundan sakınmaktır. Nefsin, ruh ve kalp sultanlarının zorlaması altında kırılması gerekir. Sabır, sebat ve onur ruhun sıfatıdır.  Hareket ve acı ise nefsin sıfatıdır.  Ruhun gücü kalbe sahip olunca, kalbi nefse karşı korur. Nurun Zat’ındaki sevgi nuru ile kalp, ruha âşık olur ve sükûnete kavuşur. Bu şekilde kalp, nefis kuvvetlerini yener, nefis sıfatlarının zulümlerini kovar. Ve nefis de kalbin nuru ile aydınlanır, mutmain olur.  İşte o zaman rahmet, Ruh semasından ilmen yakin suyu, iner ve kalp, bu nurla, ilmin idrakiyle, nefis kuvvetlerini yok ederek, ûrûc eder; semanın meleklerine ulaşır ve tüm meleklerin kuvvetini ve vasıflarını çekip indirir. Meleklerin inmesi, özellikle, dünyadan tamamen çekilip koparılarak yücelik yönüne tevekkül edildiğinde ve gazaba uğrandığında yardımcı olmaları içindir. Ancak kalp, sabırsız davranıp acele eder,  bağırıp çağırıp,  korkuya yenik düşerse veya dünyaya meylederse,  nefis kalbe galip gelir, kahır ve istila eder, sıfatlarının zulümleriyle nuru engeller ve o ilişki kopar, yardım da kesilir, melaike de inmez.” Halil kendisinde gayrilik bakiyesi tevehhüm, vehim olunmaya, kuruntuya düşmeye, yakın olan bir muhiptir, sevendir.  Habib ise kendisinde bu cihet tasavvur olunmayan bir mahbup, sevilendir.  İşte bu sebeptendir ki, Halil aşk ateşine atılmış Habib bu ateşe atılmamıştır. (3 Ali İmran, 125)

Akıl, kalbe ezelden âşıktır.”  (12 Yusuf, 94) “Nurun Zat’ındaki sevgi nuru ile kalp, ruha âşık olur ve sükûnete kavuşur. Bu şekilde kalp, nefis kuvvetlerini yener, nefis sıfatlarının zulümlerini kovar. Ve nefis de kalbin nuru ile aydınlanır, mutmain olur.” (3 Ali İmran, 125) “Ruh semasından aşk ateşi gelerek nefislerini yer bitirir ve ifna, yok, eder.” (3 Ali İmran, 181) “İstisna hükmüyle cennetten çıkmak öyle bir şeydir ki o da saîdin;  «Ehadiyet-i zât» da fenası ve «sabahat-i cemâlde, cemalin güzelliğinde» aşk ateşiyle yanmasıdır. Ki bu yanmak, «makam-ı müşahede»  de Ruhun vücuduyla olmayıp,  şahit ve meşhût, şahit olunan, Hak olmak ve gayrin,  ayn ve eseri baki kalmamak derecesinde; gören göz, işiten kulak, hatırlayan kalp-i beşer olmaksızın, «Şuhûd-i Zâtiy-i Ehâdî» ile olandır.” (11 Hud, 108) “Akıl; ancak fıtrata hidayet bulabilir ve ancak maarife, bilgi bilmeye, hidayet edebilir.  Amma cemal nuruyla nurlanmak ve visal, vasıl olma, talebine şevk ve celâl ve cemâlin kemâline belki cemalin celâline ve celâlin cemaline aşk zevkiyle lezzetlenmek, ancak hidayet-i Hakkaniye nuru ile müyesser olunabilen bir iştir. Şüphesiz bizim ona talimimiz dolayısıyla Yakup, ilim sahibidir,  ayan ve şuhud sahibi değildir. Lâkin insanların çoğu bunu bilmeyip, kemâli «Akılda olan ilimden ibarettir» zan ederler, yahut mana: Havas insanları, aklı küllinin ilmini bilmezler.” (12 Yusuf, 68)

“Allah'tan sabır «Sabr-ı  anillah»; «İnsanlıktan soyunup, İlahi nurla nurlanan», kendi kalpleri ve vasıfları kalmayan, çok arzulu ve istekli aşıklardan olanların sabrıdır. «Ehl-i ayan ve müşahedeye»  mahsustur. Kendilerine Cemâl-i îlâhi güzelliğinden bir nur parladığı vakit,  yanıp,  fâni olurlar. Bu da; muhip olanların, sevilenlerin, hallerindendir. Bu sabırdan daha meşakkatli bir şey yoktur. Ve tahammülü en ağır bir sabırdır. Eğer muhip buna takat getirirse; hafi, yani, gizlenmiş olur ve eğer takat getiremezse mahbupta fâni ve helak olur. «Sabır-ı billah»,  Yani;  «Allah ile sabırda»  Hakk'ın,  kendilerini bilkülliye ifna ederek,  «benlik ve ikilik»  bakiyesinden bir şey bırakmadığı sonra da zatından vücut bağışlayarak,  «istikamet makamında»  Hak ile kaim ve Hakk’ın sıfatıyla fail olan «temkin ehline mahsus sabırdır.» Bu sabır, «Ahlâk-ı îlâhiyeden» olup, hiç bir kimsenin onda nasibi yoktur. Bu sabır,  «benim sabrım olup, benim kuvvetimle takat getireceğini»  beyan buyurmuştur. İşte bu sabra, Habib-i Ekrem’in, kuvveti vefa edemediği için;  Nebi «Hud suresi beni kocalttı» buyurmuştur. Bu sabrın sahibi, eşyayı: «ayn-i Hak» ile görür, eşyadan her ne sâdır olursa «fiilullah» görür ve onların üzerine zahir olan herhangi bir sıfatı; Hakk’ın tecellilerinden bir tecelli görür. Beni onlarla gördüğün gibi, sen de benim seyrimle gidici, benim ile ve emrim ile kaim olduğun halde, onlarla ol.” (16 Nahl, 127) 

“Ceset arzındaki kemik, sinir, kas ve etten oluşan tüm parçalar; tabii kuvvetler, hayvan ve insan ağaçlarından oluşan tüm bahçeler; nefsanî heves şaraplarının sıkıldığı şehevî kuvvetler, aşk ile muhabbet şaraplarının sıkıldığı aklî kuvvet üzüm bahçeleri; bitkisel kuvvet ekinleri ve diğer zahiri ve Bâtıni hurma bahçeleri, aynı su ile sulanır. Göz, kulak, burun delikleri gibi kökleri bir dalları farklı; lisan, fikir, vehim, zikir aletleri gibi farklı görünen ama kökleri de ayrı olanların tümü, hepsi de ‘hayat’ denen bir su ile sulanır.” (13 Rad, 4) “Ruhul-kuddûs, kusursuz, noksansız, kutsal ruh, ilim, semasından, ilim suyunu inzal edip, indirdiğinde, Kalp vadilerinde, kalplerdeki istidatlar miktarınca, sel halinde aktı. «İlim seli», «nefis arzında» «kötülük sıfatlarını» ve «rezaletler köpüğünü» oluşturur. Maarif ve keşifler, nefsin kemali olduğu için, nefis onlarla ziynetleşir, değer kazanır ve «fazilet kazanır». Nefsin yararlanması dolayısıyla, bilgi ve hakikatler sebebiyle, hâsıl olan «faziletlerin doğuşunu» talep için, «aşk ateşinde eridiklerinde», bilgi ve hakikatler ve aşkı coşturan mana ve keşiflerde de, «selin köpüğü» gibi habaset vardır, aşırıya kaçılıp, gurur oluşabilir, benlik ve ikilik yaratılabilir.” (13 Rad, 17)

“Vuslat yolundaki salik,  talip ve her şeyi bir tarafa bırakmış olan âşıklar, aşklarının hararetinden hiç bir zevkin kıyas olunamayacağı bir zevktedirler. Ve Rab’leri,  onlara sıfat iyiliğinden ve derinden saf, bakiye ve benliğin zuhuru pisliğinden pak, sırf hakikî bir aşk şarabı, zat muhabbetinin lezzetli şarabını içirmiştir.” (76 İnsan,  18, 21)

Umarım, kalbimiz ruha âşık olur, aşk ateşinde erir, lezzetli aşk şarabından içeriz!

                                                                                                                                Necdet Altınay, 03072022

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder