Âşık Olunur, Bilinmez!
“Seyr-i sülûktan, doğru yola girdikten sonra yapılacak şey içinizdeki
Hakk’a yaslanıp, sabır ile
beklemektir. Bu durumda sabrınız taşsa
bile Rabbiniz size melek ve melekeler ile yardımcı olacaktır. Çıkmış olduğunuz
yoldaki zorluklar, cihat, mücadelede karşınıza çıkacak üzüntülere karşı sabır
ve ilahi rıza için Allah’a itaat etmeyi, zorluklara dayanmayı, nefse karşı
koymayı gerektirir. Ancak, Hakkın size kuvvet vermesi ve nuru görerek nurlanmak
ve size sekine, huzur ve bu isteğin inmesi için, sabır, Hakk’ın emrine karşı
gelmemek, menfaat ve ganimete
meyletmemek, nefis korkusundan sakınmaktır. Nefsin, ruh ve kalp sultanlarının
zorlaması altında kırılması gerekir. Sabır, sebat ve onur ruhun sıfatıdır. Hareket ve acı ise nefsin sıfatıdır. Ruhun gücü kalbe sahip olunca, kalbi nefse
karşı korur. Nurun Zat’ındaki sevgi nuru ile kalp, ruha âşık olur ve
sükûnete kavuşur. Bu şekilde kalp, nefis kuvvetlerini yener, nefis sıfatlarının
zulümlerini kovar. Ve nefis de kalbin nuru ile aydınlanır, mutmain olur. İşte o zaman rahmet, Ruh semasından ilmen
yakin suyu, iner ve kalp, bu nurla, ilmin idrakiyle, nefis kuvvetlerini yok
ederek, ûrûc eder; semanın meleklerine ulaşır ve tüm meleklerin kuvvetini ve
vasıflarını çekip indirir. Meleklerin inmesi, özellikle, dünyadan tamamen
çekilip koparılarak yücelik yönüne tevekkül edildiğinde ve gazaba uğrandığında
yardımcı olmaları içindir. Ancak kalp, sabırsız davranıp acele eder, bağırıp çağırıp, korkuya yenik düşerse veya dünyaya
meylederse, nefis kalbe galip gelir,
kahır ve istila eder, sıfatlarının zulümleriyle nuru engeller ve o ilişki
kopar, yardım da kesilir, melaike de inmez.” Halil kendisinde gayrilik bakiyesi
tevehhüm, vehim olunmaya, kuruntuya düşmeye, yakın olan bir muhiptir,
sevendir. Habib ise kendisinde bu cihet
tasavvur olunmayan bir mahbup, sevilendir.
İşte bu sebeptendir ki, Halil aşk ateşine atılmış Habib bu ateşe
atılmamıştır. (3 Ali İmran, 125)
“Akıl, kalbe ezelden âşıktır.”
(12 Yusuf, 94) “Nurun Zat’ındaki sevgi nuru ile kalp, ruha âşık olur
ve sükûnete kavuşur. Bu şekilde kalp, nefis kuvvetlerini yener, nefis
sıfatlarının zulümlerini kovar. Ve nefis de kalbin nuru ile aydınlanır,
mutmain olur.” (3 Ali İmran, 125) “Ruh semasından aşk ateşi gelerek
nefislerini yer bitirir ve ifna, yok, eder.” (3 Ali İmran, 181) “İstisna
hükmüyle cennetten çıkmak öyle bir şeydir ki o da saîdin; «Ehadiyet-i zât» da fenası ve «sabahat-i
cemâlde, cemalin güzelliğinde» aşk ateşiyle yanmasıdır. Ki bu yanmak,
«makam-ı müşahede» de Ruhun vücuduyla
olmayıp, şahit ve meşhût, şahit olunan,
Hak olmak ve gayrin, ayn ve eseri baki
kalmamak derecesinde; gören göz, işiten kulak, hatırlayan kalp-i beşer
olmaksızın, «Şuhûd-i Zâtiy-i Ehâdî» ile olandır.” (11 Hud, 108) “Akıl; ancak
fıtrata hidayet bulabilir ve ancak maarife, bilgi bilmeye, hidayet
edebilir. Amma cemal nuruyla nurlanmak
ve visal, vasıl olma, talebine şevk ve celâl ve cemâlin kemâline belki cemalin
celâline ve celâlin cemaline aşk zevkiyle lezzetlenmek, ancak hidayet-i
Hakkaniye nuru ile müyesser olunabilen bir iştir. Şüphesiz bizim ona
talimimiz dolayısıyla Yakup, ilim sahibidir,
ayan ve şuhud sahibi değildir. Lâkin insanların çoğu bunu bilmeyip,
kemâli «Akılda olan ilimden ibarettir» zan ederler, yahut mana: Havas
insanları, aklı küllinin ilmini bilmezler.” (12 Yusuf, 68)
“Allah'tan sabır «Sabr-ı anillah»;
«İnsanlıktan soyunup, İlahi nurla nurlanan», kendi kalpleri ve vasıfları
kalmayan, çok arzulu ve istekli aşıklardan olanların sabrıdır. «Ehl-i ayan ve
müşahedeye» mahsustur. Kendilerine
Cemâl-i îlâhi güzelliğinden bir nur parladığı vakit, yanıp,
fâni olurlar. Bu da; muhip olanların, sevilenlerin, hallerindendir. Bu
sabırdan daha meşakkatli bir şey yoktur. Ve tahammülü en ağır bir sabırdır.
Eğer muhip buna takat getirirse; hafi, yani, gizlenmiş olur ve eğer takat
getiremezse mahbupta fâni ve helak olur. «Sabır-ı billah», Yani;
«Allah ile sabırda» Hakk'ın, kendilerini bilkülliye ifna ederek, «benlik ve ikilik» bakiyesinden bir şey bırakmadığı sonra da
zatından vücut bağışlayarak, «istikamet
makamında» Hak ile kaim ve Hakk’ın
sıfatıyla fail olan «temkin ehline mahsus sabırdır.» Bu sabır, «Ahlâk-ı
îlâhiyeden» olup, hiç bir kimsenin onda nasibi yoktur. Bu sabır, «benim sabrım olup, benim kuvvetimle takat
getireceğini» beyan buyurmuştur. İşte bu
sabra, Habib-i Ekrem’in, kuvveti vefa edemediği için; Nebi «Hud suresi beni kocalttı» buyurmuştur.
Bu sabrın sahibi, eşyayı: «ayn-i Hak» ile görür, eşyadan her ne sâdır olursa
«fiilullah» görür ve onların üzerine zahir olan herhangi bir sıfatı; Hakk’ın
tecellilerinden bir tecelli görür. Beni onlarla gördüğün gibi, sen de benim
seyrimle gidici, benim ile ve emrim ile kaim olduğun halde, onlarla ol.” (16
Nahl, 127)
“Ceset arzındaki kemik, sinir, kas ve etten oluşan tüm parçalar; tabii
kuvvetler, hayvan ve insan ağaçlarından oluşan tüm bahçeler; nefsanî heves
şaraplarının sıkıldığı şehevî kuvvetler, aşk ile muhabbet şaraplarının
sıkıldığı aklî kuvvet üzüm bahçeleri; bitkisel kuvvet ekinleri ve diğer zahiri
ve Bâtıni hurma bahçeleri, aynı su ile sulanır. Göz, kulak, burun delikleri gibi
kökleri bir dalları farklı; lisan, fikir, vehim, zikir aletleri gibi farklı
görünen ama kökleri de ayrı olanların tümü, hepsi de ‘hayat’ denen bir su ile
sulanır.” (13 Rad, 4) “Ruhul-kuddûs, kusursuz, noksansız, kutsal ruh, ilim,
semasından, ilim suyunu inzal edip, indirdiğinde, Kalp vadilerinde, kalplerdeki
istidatlar miktarınca, sel halinde aktı. «İlim seli», «nefis arzında» «kötülük
sıfatlarını» ve «rezaletler köpüğünü» oluşturur. Maarif ve keşifler, nefsin
kemali olduğu için, nefis onlarla ziynetleşir, değer kazanır ve «fazilet
kazanır». Nefsin yararlanması dolayısıyla, bilgi ve hakikatler sebebiyle, hâsıl
olan «faziletlerin doğuşunu» talep için, «aşk ateşinde eridiklerinde», bilgi ve
hakikatler ve aşkı coşturan mana ve keşiflerde de, «selin köpüğü» gibi habaset
vardır, aşırıya kaçılıp, gurur oluşabilir, benlik ve ikilik yaratılabilir.” (13
Rad, 17)
“Vuslat yolundaki salik, talip ve
her şeyi bir tarafa bırakmış olan âşıklar, aşklarının hararetinden hiç bir
zevkin kıyas olunamayacağı bir zevktedirler. Ve Rab’leri, onlara sıfat iyiliğinden ve derinden saf,
bakiye ve benliğin zuhuru pisliğinden pak, sırf hakikî bir aşk şarabı, zat
muhabbetinin lezzetli şarabını içirmiştir.” (76 İnsan, 18, 21)
Umarım, kalbimiz ruha âşık olur, aşk ateşinde erir, lezzetli aşk
şarabından içeriz!
Necdet Altınay, 03072022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder