Muhteşemin İhtişamı
Düşünmeye başlayınca kolay durulmaz. Küçükten başlansa büyüğe, geçmişten
geleceğe, zerreden evrene çıkılır. Dinden bilime, bilimden sanata ve müziğe
geçilir. Uzmanların, ‘uzmanlık körlüğüne’ uygun, diğer alanlarda ‘uzmanlık
alanım değil’ demesi beklenir. ‘Bilim İnsanı’ olarak tanınan uzmanlardan,
araştırmalarıyla, ‘bilgi üreten, yeni bilgiye ulaşanlar’ ile ‘bu bilgileri
kullananlar’ arasında büyük fark vardır. Araştırmasına kendini verip adayan,
akıl kapasitesinin ve kendisinin ötesinden gelen; sezgisel, ilhama dayalı
bilgiye ve onun hikmetine eren bilge; ‘Muhteşemin İhtişamını’ görebilir. ‘Bilgi
Kullanıcı Uzmanların’ bazıları ise ‘bilimcidir’, dini sömüren ‘dinciler’ gibi,
kanıtsız, alanları dışında, Allah’ı inkâr etmeleri, ancak bir ayetin gereği
olabilir!
Semavi dinlerin, “Tevhit Babası” olarak bilinen Hz. İbrahim ile başladığı
bilinir. Günlük yaşamın koşullarına, şeraitine uygun kurallar dışında, ana
mesaj, Kabala, Sofizm ve Tasavvufla ortaya konmuştur. Tüm dinî kutsal mesajlar
kısaca özetlenebilir. Her insan reşit olunca, yeterince aklı başına gelince,
muhatap alınır ve aklına hitap edilir. Her şey ile birlikte, “Cüzî” denen bir
“Özgür İrade” verildiği bildirilir. Zaman içinde, doğru yola girdiğinde,
öğretilir ki bu iradenin amacı, parçası olduğu bütünü aramak, bulmak,
bilmektir. Bilince, “Küllî İradenin” yanında cüzi iradenin hükmü olmayabilir.
Var olanın ne amaçla oluştuğu, amacın “Bilinmek” olduğu gerekçesiyle; insan, ‘kendisini
ve çevresini’ bilmeye davet edilir. Kutsal mesajlar, ayetler halinde, deliller
olarak, her aşamayı öğretir. Olmuş ve olacağı içeren Kuran, insanın, fıtratına
kazınmıştır. Böylece, insan yaratılmıştır.
Bilim insanları da ‘kendilerini ve çevrelerini’ bilmeye çalışır. Einstein
“Allah aşktır” derken, bilimciler inkâr eder, bu da ancak Allah’tandır. Hak
etmedikçe ve istemedikçe vermez. İlk hücrenin, yaşamın sürdürülemeyeceği
koşullarda oluştuğu veya uzaydan indiği iddia edilir. Bilimcilerin tek yasası
“Evrimdir”, Allah’a inanmaz, evrime, tesadüfe inanır. Oysa bilim, “Bütün, parçaların toplamından
büyüktür, arta kalan evrimdir” der. Bu bilimciler, Dünyadan uzaklaşır, geriye
bakıp, “İnsan, o kadar küçüktür ki ihmal dahi edilebilir” deyip, insanın mahlûkun
eşrefi olduğu kavramını reddeder. Oysa uzaklardan bakıp, “Orada ölçülemeyen
küçüklükteki varlık, aslında büyük bir insandır” denebilir. Hatta ‘evrende o
kadar çok muhteşem ve mucizevî olay ve eylemler, değer ve katsayılar var ki
tümünü Allah bile organize edemez’ diyen de vardır. Bilimci, ilmin
‘bütünlüğünü’ göremez.
Küçüğün en küçüğünü ve büyüğün en büyüğünü görmeye ve bilmeye
çalıştığımız günümüze, “Yalnız ve sadece sen varsın Allah’ım” diyen
Firavunlardan geldik. Çin’de, Hint’te, Sümerlerde, Mısır’da, Yöneticilerle
eşdeğerde Rahipler de vardı. O günlerden bugünlere kadar, Nebiler, Veliler ve
evliyalar ile birlikte gelinmiştir. ‘Tanrının Temsilcisi’ veya ‘Gölgesi’
yöneticiler, yerlerini demokrasiye bıraktıkça, rahipler de yerlerini kaybetmiş
olabilir. Güç ve kuvvetin kaynağının gerçek sahibi, ‘Halk’ ortaya çıktıkça,
Hakkın idraki Halka kalır. Biri Zahir biri Batın; madde ve mana, beden ve ruh
kavramları öne çıkar. Din de insanın aslında zannettiği kadar güç ve kuvvet
sahibi olmadığını belirtir. Böylece, din de bilim de Muhteşemin İhtişamını ortaya
koyar ve ikinci bir varlığın olmadığını kanıtlar.
Yeni bilgiler uzmanlaşmayı gerektirir. Halkın içindeki sıradan kişilerin
bazıları maddi, bazıları da manevi bilgiler üzerinde yoğunlaşır. Maddi ve
manevi ilimlerdeki uzmanlıklar yoğun çalışmayı, sezgilere güvenmeyi, ilhamlara
dayanmayı, vahiy alırcasına odaklanmayı gerektirir. Bilgi üreten
araştırmacıların, kendilerini çalışmalarına adadıkları, yoğunlaşıp odaklandıkları,
sezgi ve ilhamlara ulaştıkları iyi bilinir. Daha önce elde edilmiş bilgilerin
sınırlarına, ufuklarına, varıldığında akıllarına düşen ‘düşüncelerin’ yeni
bilgiler olduğu görülür. Zamanının mevcut bilgilerinden veya tezlerinden farklı
olan sezgisel bilgiler, içten gelenlerdir. Bu bilgilere ‘ezoterik’, ‘gizemli’
bilgi denebilir. Bu bilgiler, ufku âlâdan, mevcut ilimlerin ufkunun ötesinden,
gelebilir. İnsanın fıtratında kazılı olan bilgilerden geldiği de iddia
edilebilir. Bazı bilgeler, bu nedenle, “Yeni bilgi olmaz, insanın yeni
hatırladığı bilgi olur” demişler. Rahman Suresi ilk ayeti, “O Rahmandır, Öğretti
Kuran’ı, yarattı insanı” der.
Evrenin oluşumunun temelindeki ilk ışık, EMR-Elektro Manyetik Radyasyon,
Işınım, o andan itibaren ışık hızında hareket eder. Hem de ışıktan daha hızlı
açılım gösterebilen bir ortamda, uzay zaman ortamında, uzam birleşik alanında,
hareket eder. Günün bilimsel bulguları, evrendeki, ışıktaki, tüm kuvvetlerin,
sürekli bir etkileme, etkilenme, etkileşim ve iletişim içinde olduklarını
kanıtlar. Bilimsel özellikleri açısından farklı olan her element, aslında
farklı ‘titreşen bir kuvvet’ olarak tanımlanır. Tüm evrenin, bu nedenlerle, ‘Bir
ve Tek Varlık’ olduğu bilimsel bir gerçektir artık. CERN araştırma merkezinin
bulgularından biri de “Nasıl oluyor bilinmiyor ama Higgs Bozonu içinde toplanan
‘kuvvetler’, kütle ve madde oluşturur” gerçeğidir. Diğer yandan “Siz, izdiham
eden, toplaşan hıfz edici kuvvetlerin görünür olmasıyla tecessüs ettiniz,
bedenleştiniz, tecessüm ettiniz” kutsal bir mesajdır.
Bedensel ve ruhsal, maddi ve manevi, bilimsel ve dinsel, akıl ve hikmete dayalı
tüm ilimler bir bütündür, birbirini kanıtlar ve tamamlar. Yalnız ve sadece
insan, kendini bilen, bildiğini bilen ve bilinç sahibi olan tek yaratıktır.
Fıtratını gerçekleştirerek muhatabını arar. İçinden gelenleri, tarihsel
derinlik ve ufuksal genişlik boyutlarında, bir ve tek bilinç içinde,
birleştirir. İçinden gelenler ile dışında olanların bütünlüğünü kavrayabilir.
Bütünün, parçaların toplamından daha büyük olduğunu idrak eder. İnsan,
parçaların, cüzi bilinçle değil, kutsal bir külli bilinç ile birleştirilebileceğinin
bilincindedir. İnsan, beyninin, maddesel yapısına karşın, bilinç
oluşturabilmesinde, muhteşemin ihtişamını izleyebilir. Hakkın hakikati birdir,
görüntüsünün, yer, zaman ve zemin koşullarına bağlı olarak, sonsuz ihtişamını
yaşayabilen yalnız insandır. Madde beyniyle bilinç, maddî kalbiyle aşkı
yaratır.
Umarım, biz de ufkumuzun ötesinden, ufku âlâdan, gelen bilginin
hikmetini, ilâhî amacını, muhteşemin ihtişamını, idrak edip yaşayabiliriz!