19 Şubat 2020 Çarşamba

Tevhit Yasası


Tevhit Yasası
Kuran’ın sözlük manası ‘okumak’, insanı, doğayı ve evreni okumak, okuyup anlam vermek, mana çıkarmaktır. Tevhit açısından bakıldığında ise Kuran, bütün Varlığa, ‘Bir ve Tek’ anlam vermektedir. Bu idrake varmanın yöntemi olarak da insan, her şeyin ‘hareket’, ‘sıfat’ ve ‘Vücudu’nun esasını, özünü veya ardındaki gerçeği görmeye; böylece bilerek, ‘Hakkın Hakikati’ni idrak ederek olgunlaşmaya davet edilir. İlk var edilen enerji, ilk andan, çıkışından itibaren hareket eder ve bu enerji tüm hareketlerin temelidir. Hareket eden nesnelerin de, enerji ve ilim yüklü etkileşen ‘kuvvet’lerin yoğunlaşıp, kütle kazanıp, maddeleşerek oluştuğu bildirilir. Kısaca, Evrende ‘Enerji’, bir amaçla yaratıldığı için vardır, ‘Mevcut’tur ve vat olan tek ‘Vücut’tur, her an, sürekli halden hale geçer.
            “Kitabı, hak ile hakkıyla, hak ettiği şekilde indiren Allah’tır. Ona, kitapla inmesi gereken muhabbet ile tevhit ilmini indirdi. Tevhit ilmi muhabbetle indi, habip oldu, ilim habipin hakkı oldu, habip ilmi hak etti, ilminin hakkını verdi, gereğini yaptı, bildi ve bildirdi.” (42 Şura, 17)
“Kuran katıksız, Hakk’ın gayri olan batıl ile karışıklığı olmayan, Hakken yakındır, ayni cemden, vahdet makamından kaynaklanır, kalp makamından olsaydı ilmen, ruh makamından olsaydı aynen yakın olurdu. Zatın tevhidini ispatlamak için nebi ile önce “Kul”, sonra “Resul” son olarak da “Hak” ilişkisi kuruldu. Kul-resul-hak bir oldu, tevhit edildi. İkilik ve benlik ile perdelenmemek için kendi zatın ile Allah’ı tenzih et ve “Gayrı” bir şeyin olmadığını kabul et. (69 Hakka, 51,52)
“Sana vahdette kesretin bilgisi, tevhit ilminin ayrıntısı; kesrette vahdetin Şuhut’u ve vahdette kesretin tecellisi verildi. Çoklukta tekliğe şahit olduğun zaman, ibadet heykelliğinde değişim yaparak, nefsin teslimiyeti, kalbin huzuru ve ruhun Şuhut’u ile büyük kıyamet namazını kıl, cem ve tafsilin hukukunu ifa edecek, vahdet ve kesreti idrak etmenin hakkını tam olarak verecek kâmil-olgun insan namazı bu namazdır.” (108 Kevser, 1,2)
“Ey müminler, o küffarı siz katletmediniz ve lâkin onları Allah katletti. Bu ayet ile müminleri tedip ve kendilerinden ef'ali aldı ve Allah'ı ispat ile onları tevhidi ef'ale hidayet etti. Nebi’ye ise «Habib’im küffara toprağı attığın vakitte sen atmadın lâkin Allah attı» buyurup (sen atmadın) sözü ile atmak fiilini Allah'a ispat ile beraber (attığın vakit) sözüyle atmak fiilini Nebi’ye nispet eyledi. O halde toprağı atan Muhammed'dir. Fakat nefsiyle değil, Allah ile atan Muhammed'dir.” (8 Enfal, 17)
“Sahibiniz, efendiniz olan resul nefsine meylederek nihai amaçtan sapmadı, nefsiyle hareket ederek dalalete düşmedi, yanılmadı, yolunu şaşırmadı, azgınlık ederek Hak’tan ve tevhit caddesinden ayrılmadı.” (53 Necim, 2)
“Kendini büyük ve yenilmez zanneden Firavunun direncinin kırılmasından ve helak edilmesinden sonra Musa’ya seslendik: ‘Tevrat hikmetinin, kalbinden lisanına inip zahir olması için kırk gece bizim için ihlâsla tezekkür, tefekkür et’ dedik. Hadisi şerifte «Âdem'in, çamuru kırk sabah kudret eliyle yoğrulmuştur» denir. İlk kırk günde bebeğin kalbi atmaya başlar, ikinci kırk günde belkemiğinde kan hücreleri oluşmaya başlar ve üçüncü kırk günde azaların tamamı belirginleşmiş olur. Bu nedenlerle insanın önce bir su damlasından sonra çamurdan ve en sonunda da kan pıhtısından yaratıldığı anlatılır. Musa tefekkür etmek amacıyla aranızdan çekilince siz hayvanî nefis buzağısına taptınız. Tapma derecesinde sevdiğiniz nefsanî lezzetlere ibadet edercesine daldınız. Musa döndüğünde durumu açıklayınca pişman olup utanıp af dilediniz ve şükretmeniz için affedildiniz. Diğer bir deyişle, ruhunuzun güç ve kudretini bilmenizden, idrak etmenizden önce kalbinizin, kalp Musa’sının, inşası süresince yani kırk gün, beden ve nefsinizin esiri oldunuz. Kalbinizin çocukluk döneminde, tıfıl, yavru çocuk olan hayvani nefsinize tapındınız. Kalp nurunuz zuhur edince hakiki buluğa erdiniz, affolundunuz. Kalbinize, hikmet ve bilgiler verildi, bunları kullanarak hak ile batılı fark etme gücü verildi.” (2 Bakara, 51-53)
“Fail Haktır deyip fiillerin tevhidinde kalanlar madde âleminde kalır. Zahire mensup yani dış görünüşe önem verenler ile batına mensup yani mana âlemine önem verenler makul ve mantıklı olmakla mahcupturlar. Bunlar akıllarının yeteneklerine, kuruntularına ve hayallerine önem vererek nefsanî yıldızlara tapanlar gibidir. Hakiki iman ile iman edip tevhit ilmine ve kıyamete yakin gelenler Salih amel edenlerdir. Bunlar için efal ve sıfat cennetlerinden baki ve ruhanî sevap vardır, fiillerden korku ve sıfattan mahzun olmak da yoktur. (2.62) “Kitabı ve ayetlerini bilmek tevhit ilmi ile mümkündür.” (2 Bakara, 118) “Tevhitte fena halindeki kişiyi seçtik, fenadan sonra beka halinde kurtuldu.” (2.130) “Siz Müslimler olarak sakın tabii ölüm ile ölmeyiniz, nefislerinizle ölü, Allah ile ebeden diri olunuz. Bedenin tabii ölümü, sizi bu hal üzere idrak eylesin.” (2.132) “Müminler, Kuranın ilmiyle âlim olur ve ahlakıyla ahlaklaşır, Allah’a iman eder yani Allah’ı ceman tevhit eder. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ederek mazharlarından her mazharına, tecellilerinden her tecellisine razı olarak, vahdetini kesret suretlerinde müşahede edici olarak Allah’ı tafsilatıyla tevhit ederler. ‘Bizim vücut ve sıfatlarımızı senin vücut ve sıfatlarınla setir ve imha eyle ve en büyük günah olan vücutlarımız günahlarını setir eyle, ört ve fenadan sonra bağışlanmış vücut ile bize rahmet et’ derler.” (2. 285)
“Biz inananların, enfüs ve afakta, içerde ve dışarıda, batın ve zahirde, görünür ve görünmezde, müşahede etmelerine yardımcı oluruz. Hatta muhakemelerine, deliller ile anlamalarına yardımcı oluruz, böylece, Hakk’ın görerek, apaçık aşikâr olduğunu idrak ederler. Yardım ettiklerimizden Hakk’ı eşyada müşahede edenler için Rab yeterlidir, efali delillerle sıfatı tecellileriyle, görünüşleriyle anlaşılır, her şey bilgisi kapsamındadır. Her şeyin hakikati Hakk’ın ilminin aynısıdır, vücudu ilmi ile oluşur, ilmi zatının aynıdır ve zatı aynı vücududur. Gayrın vücudu, aynı ve zatı da yoktur. Her şey fanidir, helak olur, yalnız Hakk’ın yüzü, Hakk’ın zatı bakidir. Nefiste ve çevrede görünen ve beliren vasıflar, sıfatlar Hakk’ın varlığının ortaya çıkışı iledir.” (41 Fussilet, 53,54)
Umarım biz de Hakkın ilmini, izniyle, birlikte idrak edebiliriz.

5 Şubat 2020 Çarşamba

Nefes Üflenmesi


Nefes Üflenmesi
Kalp, ‘Evren Balonu’ dâhil her şeyi içine alır, Hakkın Arşıdır, arş-ı Allah’tır. Hakkın gölgesi, yokluk aynasındaki görüntüsü olan ilim, düzen, yasalar, evrene indirildiği için her şey sırasıyla oluşur, oluşmaktadır. Kalp ilk oluşan evdir, Kâbe’dir, tüm varlık için, her şey için barınaktır. İlim, kalbe üflenen Ruh, Evrensel İlahî Nefes, özelliği olan enerji, olduğu için her şey, hareket ve özelliklerini ilimden alır. Ruhun nuruna, diğer bir deyişle ilmin idrakine, eren kişi, kesrette, evrenin veya kalbin bir yerinde, bir ‘şey’ ile maddî ve nefsanî; her yerinde, vahdette, tümünde, ise ruhanî, rahimsi değil rahmanî, bütünsel bilgilere ulaşmış demektir. İlk verilen kutsal nefes veya üflenen ruhun, ilmin, idrakinde olan insan, kuruntudan, şeytandan arınmış olur. ‘Küresel Nefes’, rüzgârlar, yağmurla suyu dağıtır, ışığın, enerjinin, klorofille şekere dönüşümünü sağlar. Verilen ‘Bireysel Nefesle’ de enerji hücrelerde yakılarak bedene canlılık kazandırılır.
“Hak'tan mahcup olanlar görmez mi, yer ve gökler, heyula iken yani ‘görkemli bir hayal ve cismanî bir madde’ iken, yapışık idiler? Biz bu iki suretin, ayrışarak, oluşumlarının aşikâr tebayünü ile ‘uyumlu farklılaşma ile’ yer ve gökleri ayırdık. Ervah, canlılık, mana gökleri ve uzayı ile beden ve ceset arzı, bir nutfe, su zerresi, suretinde bitişik idi. Biz, arz ve ervahın tebâyünü, uyumlu farklılıklarının, kendiliğinden ortaya çıkışı ile her ikisini birbirinden ayırdık.” (21 Enbiya, 30-33)
“Evrensel maddî beden arzında, bireysel tedbir ve bedensel ameller sayesinde yaşanabilecek ortam hazırlanmıştır. Vücutta bir şey yoktur. Her şeyin hazinesi indimizde, katımızda, yanımızdadır. Önce sureti, şekli ve resmi, külli akılda külli veçhesiyle, her yönüyle, kaza âleminde resmi çizilir. Sonra, sebepleriyle birlikte, levha-i mahfuzdaki, muhafaza altındaki, gaip âlemindeki görüntüsüyle, külli nefis âleminde görüntülenir. Daha sonra ayrı ve farklı bir birim olarak ölçülerine göre, miktarına ve vasıflarına uygun, levha-i kader ve dünya semasında görüntülenir. Kısaca, külliden cüze, (plan, proje, program, bütçe ve maketine göre) her şey tasarımına uygun gerçekleştirilir. Her şey belirli ölçüde, şekilde, yerde ve zamanda, kendine özgü fıtrat, yaradılış ile indirilir. İlahi nefes rüzgârları, hikmet ve bilgi aşılayıcı, kalplere sefalar verici ve tecellilerin kabulüne hazırlayıcı olacak şekilde estirildi. Ruh göğünden hakiki ilimler suyu, (ilim yüklü enerji) indirilerek insanlar ihya edildi. İhya edilmezden önce insanın ilim hazinesi yoktu. Hayat-ı ilmiye ile ilmin hayatı, suyuyla fıtrat makamında kıyam ederek, ayağa kalkarak, hakiki hayat ile ihya edilir, insan dirilir. Vahdette fâni kılmakla da öldürürüz. Sizin fenanızdan sonra, baki olan vücutları vâris olanlar; ancak biziz.” (15 Hicr, 21-23)
İlmin idraki içinde olanlar, yabancı hiçbir beşerin el sürmediği ve süremeyeceği kendi bedensel zevklerini yaşarlar. Bunlar kendilerine özel ve özgü verilen cariye ve hurilerdir. Parmak izleri, kalp ritmi ve kokuları gibi çok çeşitli yönler ve açılardan diğerlerinden farklı özelliklere, keyif ve zevklere sahiptir.  Ruh ve kalp cennetlerindeki nimetler, huriler beyazdır ilim nehirlerindeki inci mercanlardır. Nefis cennetlerindeki huriler, nimetler, maddesel yakutturlar. Hiçbirine başka bir beşerin el sürmesi olamaz.
            “Arzu ve isteklerinin şiddetli olması halinde, istidadı olanların nefisleri çamurunu, terbiye ederek ve arındırarak, kutsallık yönüne uçuşan kuşlar haline getirir, sohbetlerinin bereketiyle, hakiki hayat nefesi ve ilahi ilim nefesini nefyederim, üflerim. Derhal Allah'ın izni ile şevk ve himmet kanatlarıyla Hak tarafına uçucu diri bir nefis olur.”  (3 Ali İmran, 49)
“Ey insan sen, mevt ile rabbine gitmekte say ve içtihat edicisin, yani «Nefeslerin, eceline doğru atılan adımlar kadar» denildiği gibi nefeslerinle rabbine süratle gidicisin. Yahut rabbine gidici olduğun halde hayır ve şer amelde ciddi, gerçekten çalışıp, işleyen ve içtihat edicisin. Sen, bu çalışmanla Rabbinle buluşan olursun.” (84 İnşikak, 6)
“Kalbin ruha en yakın yerine ‘ufku mübin’, ‘açık ve aşikâr ufuk’ denir. Kalp seması ise sabır, şükür, tevekkül, bağışlama ve muhabbetle birlikte bilgi, hikmet ve hakikatler ile donatılmıştır. Hakikat nuru, vehim ve kuruntudan korunmuştur. Kalbin ruh ile yakınlık, dostluk kurulan bu yerde, resul, kutsal nefes ile temas kurdu.” (81 Tekvir, 23-25)
“İlahi nefes rüzgârları, hikmet ve bilgi aşılayıcı, kalplere sefalar verici ve tecellilerin kabulüne hazırlayıcı olacak şekilde estirildi. Ruh göğünden hakiki ilimler suyu indirilerek insanlar ihya edildi. İhya edilmezden önce insanın ilim hazinesi yoktu.” (15 Hicr, 22)
    Gerek Bireysel gerekse Evrensel ve Küresel düzeyde, İlahî Nefes, insan ve âleme, canlılık ve Hakkın ruhuyla diriliş amacıyla, üflenerek verilmiştir.
Umarım biz de İlahi Nefese kavuşabiliriz.



3 Şubat 2020 Pazartesi

Akıl Seması


Akıl Seması
“Hak'tan mahcup olanlar görmez mi, yer ve gökler, heyula iken, görkemli bir hayal ve cismanî bir madde iken, yapışık idiler? Biz bu iki suretin, ayrışarak, oluşumlarının aşikâr tebayünü ile ‘uyumlu farklılaşma ile’ yer ve gökleri ayırdık. Ervah, canlılık, mana gökleri ve uzayı ile beden ve ceset arzı, bir nutfe, su zerresi, suretinde bitişik idi. Biz, arz ve ervahın tebâyünü, uyumlu farklılıklarının, kendiliğinden ortaya çıkışı ile her ikisini birbirinden ayırdık, (cenin ve Büyük Patlamada olduğu gibi). Yani biz, nutfeden her hayvanı halk ve izhar eyledik. Ve ceset arzının, yok olmayıp kaim ve müstakil olması için, ceset arzında kemik dağlarını, (sinir, kas, damarlar gibi) özellikli yollarını, oluşturduk. Bunlar sebebiyle Allah'ın ayetleri ve sıfatlarına hidayet bularak, Hakk'ı arif olmaları için, ceset arzında duygu ve düşünce mecralarını; havas tarikleri, arzu, heves ve isteklerine uygun yolları, var ettik. Ve biz, akıl semasını, üstlerinde, (atmosfer gibi) yükselttik. Ceset arzını, tagayyür etmek üzere, ‘mükemmel olmak için başkalaşarak tazelenen, yenilenen’ kıldık. Akıl semasını ve ceset arzını da yanlışlıkla olabilecek hasar ve hatadan mahfuz kıldık, koruduk. Akıl seması, her türlü hayal, tasavvur, duygu ve düşünceleri kapsayacak ve birbirine bağlayacak şekilde yer alır. Her birisi makul ve mantıklı olarak akla dayanır. Akılda boşluk bulunmaz, kırılmaz ve bükülmez, herkes aklını bir kere oluşturunca aklını terk edemez. Bütün bunları anlayamayanlar için akıl seması, mana göklerini (uzayını), delil ve şahitlerinden, maddi veya bedensel kanıtlarından, uzaklaştırıcıdır. Allah-u Teâlâ Hazretleri, nefis gecesini ve ruh güneşinin nuru olan akıl gündüzünü ve gece ile gündüzü içine alan kalbi, halk eden ve izhar eyleyen, açığa çıkaran, zattır. Bunların her biri, ulvi bir karargâh veya makamda ve ruhaniyet semasının bir mertebesinde Allah'a seyir eder.” (21 Enbiya, 30-33)
“Beden arzında, bireysel tedbir ve bedensel ameller sayesinde yaşanabilecek ortam hazırlanmıştır. Kalp seması ise sabır, şükür, tevekkül, bağışlama ve muhabbet makamlarıyla birlikte bilgi, hikmet ve hakikatler ile donatılmıştır. Hakikat nuru, vehim ve kuruntudan korunmuştur. Vücutta bir şey yoktur. Her şeyin hazinesi indimizde, katımızda, yanımızdadır. Önce sureti, şekli ve resmi, külli akılda külli veçhesiyle, her yönüyle, kaza âleminde resmi çizilir. Sonra, sebepleriyle birlikte, levha-i mahfuzdaki, muhafaza altındaki, gaip âlemindeki görüntüsüyle, külli nefis âleminde görüntülenir. Daha sonra ayrı ve farklı bir birim olarak ölçülerine göre, miktarına ve vasıflarına uygun, levha-i kader ve dünya semasında görüntülenir. Kısaca, külliden cüze, (plan, proje, program ve bütçesine) her şey tasarımına uygun gerçekleştirilir. Her şey belirli ölçüde, şekilde, yerde ve zamanda kendine özgü yaradılış ile indirilir. İlahi nefes rüzgârları, hikmet ve bilgi aşılayıcı, kalplere sefalar verici ve tecellilerin kabulüne hazırlayıcı olacak şekilde estirildi. Ruh göğünden hakiki ilimler suyu, (ilim yüklü enerji) indirilerek insanlar ihya edildi. İhya edilmezden önce insanın ilim hazinesi yoktu. Hayat-ı ilmiye, ilmin hayatı, suyuyla fıtrat makamında kıyam ederek, ayağa kalkarak, hakiki hayat ile ihya edilir, insan dirilir. Vahdette fâni kılmakla da öldürürüz. Sizin fenanızdan sonra, baki olan vücutları vâris olanlar; ancak biziz.” (15 Hicr, 21-23) Rüzgârlar, yağmurla suyu dağıtır, ışığın, enerjinin, klorofille şekere dönüşümünü sağlar. Verilen nefesle de enerji hücrelerde yakılarak bedene canlılık kazandırılır.
 “Haktan, şeriat lisanıyla, tabiat arzına nida olundu, ‘Ey arz, bedenin kalbe karşı isyanı sebebiyle, heveslerin baskın ve istilasını önle, mutedil ol’. Alışkanlıklar ve hisleriyle mahcup, kuruntulu fikirlerle donatılmış haliyle nefis ve doğasına yardım eden, ‘ey heves bulutlarıyla kaplanmış akıl seması, sen de nefse ve doğasına yardım etme’. Hakkın nurunun perdelenmesi ve hakiki hayatın kaynağı olan rutubetin kurumasıyla, cismanî kuvvetin suyu çekildi. Böylece helak olanların helaki ve kurtulanların kurtuluşuna ait ilahî emir uygulanmış oldu ve şeriat yerine tabiat yolunu tutanlar helak oldu.” (11 Hud.44) Bağlantısal bütünsellikteki İlahî dengeyi görmeyip, unutup, bozacak kadar ‘tabiat yolunu tutup bağımsız bireysellik yaparak’ şeraiti ihmal edenler, gökte güneşin yerde rutubetin kesilmesiyle helak olurlar.
 “Şimşeğin çakışında, yıldırımın düşüşünde ve gök gürültüsünde, kutsal aydınlanma açısından, ders alınabilecek deliller vardır. Doğal bilgiler elde edildikçe, doğanın veya evrenin ardında bir düzenin olduğu, her şeyin ilim küpü olduğu anlaşılır. Okyanuslardan itibaren yağmur bulutlarının ve rüzgârların oluşumuna benzer şekilde, akıl semasında önce kalp huzuru bulutu oluşur. Hakka ilişkin bilgiler sayesinde Hakkın ilmiyle oluşan bu bulut kişiye ilmen yakınlık sağlar. Bulutların sentezi sırasında oluşan çarpışmalar yüzünden, şimşeklerin çaktığı ve yıldırımın düştüğü görülür. Duyulan gök gürültüsü korkutucu olabilir. Doğada ve evrende ele alınan her şey bir isim ile anılır ve bilinir. Bağımsız ve bağlantısız gibi görünen farklı şeyler varlığın kesret halidir ve celal tecellileri olarak anılır. Kesretin vahdet olduğunun idraki, büyük ‘Bir ve Tek’ gücün ortaya çıkışına neden olur.” (13 Rad, 12)
“Biz, «akıl semasında» ‘madde denizini araştırıp inceleyen akıl’, ‘hareketleri araştırıp inceleyen akıl’, ‘yetenekleri araştırıp inceleyen akıl’ ve ‘izinden giderek kaynağına ulaşan akıl’ gibi aklın makam ve mertebelerini yerleştirdik. Akıl semasını ilim ve bilgi ile donattık ve kuruntulardan arındırdık. Akıl semasına, madde denizine ilişkin ilim, yeteneklere ilişkin bilgiler, teorik ve uygulamalı bilimler yerleştirildi. Akıl ufku, aklın hükmüne uygun çakıldığında parlak bir ışık izleyecek şekilde yerleştirildi. Alıp kaçanı kovalar ama Hakka ulaşmak isteyeni de şimşeğiyle idrake ulaştırır.” (15 Hicr, 16-20)
“Şeriat ile terbiyeden evvel, akıl semasında, ihtiyaçlarınızı karşılayacak anlayışın oluşmasını talep ettik. Semai akıl, vehim ve kuruntuyla karışık, hayal ve fikir ufkunu içeren, ihtiyaçlarla sınırlı, nefsanî kuvvetlerle uyumlu fakat Hakkın hidayeti olmadıkça, Hakkın hakikatine ilişkin ilim ve idrakten uzaktır.” (72 Cin, 8,9) İnsanın beden dünyasını saran atmosfer gibi akıl seması, kendi içinde ve kendi çapında yeterli görünür. İlk bakışta bağımsız ve bağlantısız görünse de dünyanın Güneş ve Galaksi sistemlerine bağlı ve bağımlılığı ilim ve idraki gerektirir. Bu da yerçekimsel güce karşı koyup yücelmeye bağlıdır.
“İyi ile kötüyü ayırma günü ertelenir. Büyük kıyamet gelir çatarsa şiddetli yel ile nefsanî güç yıldızları söner, ruhun nurunun etkisiyle akıl seması yarılır, sıfat tecellisiyle nefis sıfatı dağları, zatın tecellisiyle de nefis, kalp, akıl ve ruh dağları ve onlarda bulunan eşyanın tümü fani olup savrulur. Fenadan sonra beka halinde yeniden ihya ile neşredici resuller ortaya çıktığında, o resuller cemden sonra fark vakti için ertelenir, o da beka hali olan cem vaktinden o vakte kadar ertelenmiştir.” (77 Mürselat, 13) Akıl semasına verilen nefes ile ‘şiddetli yel’ farklıdır. Nefes ile yaşam başlar ve devam eder. Güneşin patlamasıyla oluşan yel ile Dünya üzerindeki yaşam sona erer. Yeniden inşa olan baki kalabilir.
            “Her bir nefis, hazırladığı şeyi bilir ve unutmuş olduktan sonra o şeye vakıf olur. Yıldız tozu denizinde yüzenler, birbirleriyle uyumlu halde olanlar, birlikte süzülüp giderler. İyiler iyilerle, kötüler kötülerle, tozlar tozlarla, küller küllerle, beraber seyrederler. Hayvani nefis, beden kabrinde, mezarında, nefsi natıka, konuşan nefis, doğurgan nefis kızını helak, yok eder. Hayvani nefse, gazap ve şehvet günahlarıyla, konuşan nefsi nasıl istila edip helak ettiği sorulur. (Kara deliğe düşen bir cismin bilgisi drape şeklinde çıkar, cismin maddesi ise deliğe düşer ve yok olur, enerjiye dönüşür hiçlik olur.) Hayvani nefis, yok olan cisim, işlediği günahlarını, geride kalan bilgilerle, kuvvet ve nüfus sayfalarını izhar eder, ortaya çıkarır. Ruh güneşinin kıvrılıp dürüldüğü vakitte bu sayfalar uçuşur, bilgiler diğer maddelerin üzerinde holografik görüntü şeklinde, iz halinde, kalır. Yeniden diriliş zamanında, maddenin hayat kazanması halinde sayfalar neşrolunur, yayınlanır, aşikâr olur. Hayvani ruh denen akıl semasının giderildiği, tabiat cehenneminde kahır ve gazabın eseri olan ateş, mahcuplar için yakıldığında her nefis hazırladığı, yaptığı şeyi bilir, unuttuklarını hatırlar. Lütuf ve rıza eserlerinin nimetlerini hak eden tevhit ehli de hazırladığını, yaptığını bilir, unuttuğunu hatırlar. Bilgi özelliğini geride bırakıp yokluğa düşen kuvvet daha önce şirk içinde olduğunu idrak ederse yeniden dirilişte Hakk’ın kuvvet ve gücüyle, yeni bilgilerle hayata döner. (81 Tekvir, 7- 14)
            Kitap ile ortaya konan düzen, kanun, ilke ve esasları, Âlem ile Âdemin ikiz oluşunu, umarım biz de hidayete ererek idrak edebiliriz.