19 Şubat 2020 Çarşamba

Tevhit Yasası


Tevhit Yasası
Kuran’ın sözlük manası ‘okumak’, insanı, doğayı ve evreni okumak, okuyup anlam vermek, mana çıkarmaktır. Tevhit açısından bakıldığında ise Kuran, bütün Varlığa, ‘Bir ve Tek’ anlam vermektedir. Bu idrake varmanın yöntemi olarak da insan, her şeyin ‘hareket’, ‘sıfat’ ve ‘Vücudu’nun esasını, özünü veya ardındaki gerçeği görmeye; böylece bilerek, ‘Hakkın Hakikati’ni idrak ederek olgunlaşmaya davet edilir. İlk var edilen enerji, ilk andan, çıkışından itibaren hareket eder ve bu enerji tüm hareketlerin temelidir. Hareket eden nesnelerin de, enerji ve ilim yüklü etkileşen ‘kuvvet’lerin yoğunlaşıp, kütle kazanıp, maddeleşerek oluştuğu bildirilir. Kısaca, Evrende ‘Enerji’, bir amaçla yaratıldığı için vardır, ‘Mevcut’tur ve vat olan tek ‘Vücut’tur, her an, sürekli halden hale geçer.
            “Kitabı, hak ile hakkıyla, hak ettiği şekilde indiren Allah’tır. Ona, kitapla inmesi gereken muhabbet ile tevhit ilmini indirdi. Tevhit ilmi muhabbetle indi, habip oldu, ilim habipin hakkı oldu, habip ilmi hak etti, ilminin hakkını verdi, gereğini yaptı, bildi ve bildirdi.” (42 Şura, 17)
“Kuran katıksız, Hakk’ın gayri olan batıl ile karışıklığı olmayan, Hakken yakındır, ayni cemden, vahdet makamından kaynaklanır, kalp makamından olsaydı ilmen, ruh makamından olsaydı aynen yakın olurdu. Zatın tevhidini ispatlamak için nebi ile önce “Kul”, sonra “Resul” son olarak da “Hak” ilişkisi kuruldu. Kul-resul-hak bir oldu, tevhit edildi. İkilik ve benlik ile perdelenmemek için kendi zatın ile Allah’ı tenzih et ve “Gayrı” bir şeyin olmadığını kabul et. (69 Hakka, 51,52)
“Sana vahdette kesretin bilgisi, tevhit ilminin ayrıntısı; kesrette vahdetin Şuhut’u ve vahdette kesretin tecellisi verildi. Çoklukta tekliğe şahit olduğun zaman, ibadet heykelliğinde değişim yaparak, nefsin teslimiyeti, kalbin huzuru ve ruhun Şuhut’u ile büyük kıyamet namazını kıl, cem ve tafsilin hukukunu ifa edecek, vahdet ve kesreti idrak etmenin hakkını tam olarak verecek kâmil-olgun insan namazı bu namazdır.” (108 Kevser, 1,2)
“Ey müminler, o küffarı siz katletmediniz ve lâkin onları Allah katletti. Bu ayet ile müminleri tedip ve kendilerinden ef'ali aldı ve Allah'ı ispat ile onları tevhidi ef'ale hidayet etti. Nebi’ye ise «Habib’im küffara toprağı attığın vakitte sen atmadın lâkin Allah attı» buyurup (sen atmadın) sözü ile atmak fiilini Allah'a ispat ile beraber (attığın vakit) sözüyle atmak fiilini Nebi’ye nispet eyledi. O halde toprağı atan Muhammed'dir. Fakat nefsiyle değil, Allah ile atan Muhammed'dir.” (8 Enfal, 17)
“Sahibiniz, efendiniz olan resul nefsine meylederek nihai amaçtan sapmadı, nefsiyle hareket ederek dalalete düşmedi, yanılmadı, yolunu şaşırmadı, azgınlık ederek Hak’tan ve tevhit caddesinden ayrılmadı.” (53 Necim, 2)
“Kendini büyük ve yenilmez zanneden Firavunun direncinin kırılmasından ve helak edilmesinden sonra Musa’ya seslendik: ‘Tevrat hikmetinin, kalbinden lisanına inip zahir olması için kırk gece bizim için ihlâsla tezekkür, tefekkür et’ dedik. Hadisi şerifte «Âdem'in, çamuru kırk sabah kudret eliyle yoğrulmuştur» denir. İlk kırk günde bebeğin kalbi atmaya başlar, ikinci kırk günde belkemiğinde kan hücreleri oluşmaya başlar ve üçüncü kırk günde azaların tamamı belirginleşmiş olur. Bu nedenlerle insanın önce bir su damlasından sonra çamurdan ve en sonunda da kan pıhtısından yaratıldığı anlatılır. Musa tefekkür etmek amacıyla aranızdan çekilince siz hayvanî nefis buzağısına taptınız. Tapma derecesinde sevdiğiniz nefsanî lezzetlere ibadet edercesine daldınız. Musa döndüğünde durumu açıklayınca pişman olup utanıp af dilediniz ve şükretmeniz için affedildiniz. Diğer bir deyişle, ruhunuzun güç ve kudretini bilmenizden, idrak etmenizden önce kalbinizin, kalp Musa’sının, inşası süresince yani kırk gün, beden ve nefsinizin esiri oldunuz. Kalbinizin çocukluk döneminde, tıfıl, yavru çocuk olan hayvani nefsinize tapındınız. Kalp nurunuz zuhur edince hakiki buluğa erdiniz, affolundunuz. Kalbinize, hikmet ve bilgiler verildi, bunları kullanarak hak ile batılı fark etme gücü verildi.” (2 Bakara, 51-53)
“Fail Haktır deyip fiillerin tevhidinde kalanlar madde âleminde kalır. Zahire mensup yani dış görünüşe önem verenler ile batına mensup yani mana âlemine önem verenler makul ve mantıklı olmakla mahcupturlar. Bunlar akıllarının yeteneklerine, kuruntularına ve hayallerine önem vererek nefsanî yıldızlara tapanlar gibidir. Hakiki iman ile iman edip tevhit ilmine ve kıyamete yakin gelenler Salih amel edenlerdir. Bunlar için efal ve sıfat cennetlerinden baki ve ruhanî sevap vardır, fiillerden korku ve sıfattan mahzun olmak da yoktur. (2.62) “Kitabı ve ayetlerini bilmek tevhit ilmi ile mümkündür.” (2 Bakara, 118) “Tevhitte fena halindeki kişiyi seçtik, fenadan sonra beka halinde kurtuldu.” (2.130) “Siz Müslimler olarak sakın tabii ölüm ile ölmeyiniz, nefislerinizle ölü, Allah ile ebeden diri olunuz. Bedenin tabii ölümü, sizi bu hal üzere idrak eylesin.” (2.132) “Müminler, Kuranın ilmiyle âlim olur ve ahlakıyla ahlaklaşır, Allah’a iman eder yani Allah’ı ceman tevhit eder. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ederek mazharlarından her mazharına, tecellilerinden her tecellisine razı olarak, vahdetini kesret suretlerinde müşahede edici olarak Allah’ı tafsilatıyla tevhit ederler. ‘Bizim vücut ve sıfatlarımızı senin vücut ve sıfatlarınla setir ve imha eyle ve en büyük günah olan vücutlarımız günahlarını setir eyle, ört ve fenadan sonra bağışlanmış vücut ile bize rahmet et’ derler.” (2. 285)
“Biz inananların, enfüs ve afakta, içerde ve dışarıda, batın ve zahirde, görünür ve görünmezde, müşahede etmelerine yardımcı oluruz. Hatta muhakemelerine, deliller ile anlamalarına yardımcı oluruz, böylece, Hakk’ın görerek, apaçık aşikâr olduğunu idrak ederler. Yardım ettiklerimizden Hakk’ı eşyada müşahede edenler için Rab yeterlidir, efali delillerle sıfatı tecellileriyle, görünüşleriyle anlaşılır, her şey bilgisi kapsamındadır. Her şeyin hakikati Hakk’ın ilminin aynısıdır, vücudu ilmi ile oluşur, ilmi zatının aynıdır ve zatı aynı vücududur. Gayrın vücudu, aynı ve zatı da yoktur. Her şey fanidir, helak olur, yalnız Hakk’ın yüzü, Hakk’ın zatı bakidir. Nefiste ve çevrede görünen ve beliren vasıflar, sıfatlar Hakk’ın varlığının ortaya çıkışı iledir.” (41 Fussilet, 53,54)
Umarım biz de Hakkın ilmini, izniyle, birlikte idrak edebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder