24 Aralık 2020 Perşembe

Nefes Kuvvettir

 

Nefes Kuvvettir

“Kaostan düzene”  deyimi iyi bilinir.  İlk bakışta kaos, karmakarışık gibi gelse de aslında  “anlaşılması zor,  ilâhî denebilecek kadar,  karmaşık düzen”  anlamındadır.  Uzay zamanın en başında tam bir kaos varken, zaman içinde, gittikçe farklılaşan bir başka düzene geçiş söz konusudur denebilir. Entropi kavramına göre bir bozulma beklenirken sadece bir başka düzene geçiş olduğu bilimsel gözlem olmaktadır.  Eğer uzay zaman kavramına göre evrenin, mevcut katsayılar içinde, nefes alışıyla sonsuza dek süreceği öngörülüyorsa  “Her anda bir şe’nde” kavramı akla gelebilir.

Aldığı her gıda insana  ‘güçlü kuvvet’  verir. Yediği besinler, aldığı nefes, içtiği su, okuduğu kitap, edindiği bilgiler, gücüne güç katar. Açık sistem olan insanın çevresinden aldığı her şey ‘girdi’ veya ‘gıda’dır, kuvvettir.  Her besin belirli koşullar altında alınır,  işlenir ve daha güçlü kuvvetlere dönüştürülür. Bedensel, maddî güç de olsa,  beyinsel güç de olsa, tüm ‘güçlü kuvvetler’ girdidir. Bünyede, bedensel veya zihinsel işleme sürecinden geçirilip çevreye çeşitli çıktı verilir; üretim,  işleme,  tüketim süreklidir.  Vücudumuzda en küçük birim denebilecek atomlardan oluşan bir molekülün bir başka molekülü üretip kodladığı ve bunu,  hücrenin içindeki,  ‘seri üretim yapan molekül üretme fabrikasına’  gönderip aynı proteinden çok miktarda üretim yapılmasını sağladığı bir gerçektir. Beslenmek, hava, su ve ateşten çeşitli katkılar alarak güçlü kuvvetimizi geliştirmek zorundayız. Bu kapsamdaki bütün eylem ve olayların tümü bir kuvvet ‘iletişim ve etkileşimidir’.

“Beden arzında,  bireysel tedbir ve bedensel ameller sayesinde, yaşanabilecek ortam hazırlanmıştır. Kalp seması ise sabır, şükür, tevekkül, bağışlama ve muhabbet makamıyla birlikte bilgi,  hikmet ve hakikatler ile donatılmıştır.  Hakikat nuru,  vehim ve kuruntudan korunmuştur. Vücutta bir şey yoktur. Her şeyin hazinesi indimizde, katımızda, yanımızdadır.  Önce sureti,  şekli ve resmi,  külli akılda külli veçhesiyle,  her yönüyle,  kaza âleminde resmi çizilir.  Sonra, sebepleriyle birlikte, levha-i mahfuzdaki, muhafaza altındaki, gaip âlemindeki görüntüsüyle,  külli nefis âleminde görüntülenir.  Daha sonra ayrı ve farklı bir birim olarak ölçülerine göre, miktarına ve vasıflarına uygun, levha-i kader ve dünya semasında görüntülenir.  Kısaca,  külliden cüze, (plan, proje, program ve bütçesine) her şey tasarımına uygun gerçekleştirilir.  Her şey belirli ölçüde,  şekilde,  yerde ve zamanda kendine özgü yaradılış ile indirilir.  İlahi nefes rüzgârları,  hikmet ve bilgi aşılayıcı,  kalplere sefalar verici ve tecellilerin kabulüne hazırlayıcı olacak şekilde estirildi. Ruh göğünden hakiki ilimler suyu, (ilim yüklü enerji, aslında enerji yüklü ilim, bilgi enerjidir)  indirilerek insanlar ihya edildi.  İhya edilmezden önce insanın ilim hazinesi yoktu. Hayat-ı ilmiye, ilmin hayatı, suyuyla fıtrat makamında kıyam ederek,  ayağa kalkarak, hakiki hayat ile ihya edilir, insan dirilir. Vahdette fâni kılmakla da öldürürüz.  Sizin fenanızdan sonra,  baki olan vücutları vâris olanlar;  ancak biziz.” (15 Hicr, 21-23) Rüzgârlar, yağmurla suyu dağıtır, suyun ve ışığın, enerjinin,  klorofille şekere dönüşümünü sağlar. Verilen nefesle de enerji hücrelerde yakılarak bedene canlılık kazandırılır. Bozulma yerine zaman içinde “Düzenden düzene” geçiş daha akılcı görünmektedir.

Kalp,  ‘Evren Balonu’  dâhil her şeyi içine alır,  Hakkın Arşıdır,  arş-ı Allah’tır. Hakkın gölgesi, yokluk aynasındaki görüntüsü olan ilim, düzen, yasalar, evrene indirildiği için her şey sırasıyla oluşur,  oluşmaktadır.  Kalp ilk oluşan evdir, Kâbe’dir,  tüm varlık için,  her şey için barınaktır.  İlim,  kalbe üflenen Ruh, Evrensel İlahî Nefes, özelliği olan enerji, olduğu için her şey,  hareket ve özelliklerini ilimden alır.  Ruhun nuruna,  diğer bir deyişle ilmin idrakine,  eren kişi;  kesrette, evrenin veya kalbin bir yerinde, bir ‘şey’ ile maddî ve nefsanî; her yerinde,  vahdette,  tümünde,  ise ruhanî,  rahimsi değil rahmanî,  bütünsel bilgilere ulaşmış demektir.  İlk verilen kutsal nefes veya üflenen ruhun, ilmin, idrakinde olan insan; kuruntudan,  şeytandan arınmış olur.  ‘Küresel Nefes’, rüzgârlar,  yağmurla suyu dağıtır,  suyun ve ışığın,  enerjinin,  klorofille şekere dönüşümünü sağlar.  Verilen  ‘Bireysel Nefesle’  de enerji hücrelerde yakılarak bedene canlılık kazandırılır.

“İyi ile kötüyü ayırma günü ertelenir.  Büyük kıyamet gelir çatarsa şiddetli yel ile nefsanî güç yıldızları söner, ruhun nurunun etkisiyle akıl seması yarılır,  sıfat tecellisiyle nefis sıfatı dağları,  zatın tecellisiyle de nefis,  kalp,  akıl ve ruh dağları ve onlarda bulunan eşyanın tümü fani olup savrulur. Fenadan sonra beka halinde yeniden ihya ile neşredici resuller ortaya çıktığında, o resuller cemden sonra fark vakti için ertelenir,  o da beka hali olan cem vaktinden o vakte kadar ertelenmiştir.” (77 Mürselat, 13) Akıl semasına verilen nefes ile ‘şiddetli yel’ farklıdır. Nefes ile yaşam başlar ve devam eder. Güneşin patlamasıyla oluşan yel ile Dünya üzerindeki yaşam sona erer. Yeniden inşa olan baki kalabilir.

“Arzu ve isteklerinin şiddetli olması halinde, istidadı olanların nefisleri çamurunu,  terbiye ederek ve arındırarak, kutsallık yönüne uçuşan kuşlar haline getirir,  sohbetlerinin bereketiyle,  hakiki hayat nefesi ve ilahi ilim nefesini nefyederim, üflerim. Derhal Allah'ın izni ile şevk ve himmet kanatlarıyla Hak tarafına uçucu diri bir nefis olur.”  (3 Ali İmran, 49)

“Ey insan sen, mevt ile rabbine gitmekte say ve içtihat edicisin,  yani  «Nefeslerin,  eceline doğru atılan adımlar kadar»  denildiği gibi nefeslerinle rabbine süratle gidicisin. Yahut rabbine gidici olduğun halde hayır ve şer amelde ciddi, gerçekten çalışıp,  işleyen ve içtihat edicisin.  Sen,  bu çalışmanla Rabbinle buluşan olursun.” (84 İnşikak, 6)

“Kalbin ruha en yakın yerine  ‘ufku mübin’,  ‘açık ve aşikâr ufuk’  denir.  Kalp seması ise sabır,  şükür,  tevekkül, bağışlama ve muhabbetle birlikte bilgi, hikmet ve hakikatler ile donatılmıştır.  Hakikat nuru,  vehim ve kuruntudan korunmuştur.  Kalbin ruh ile yakınlık,  dostluk kurulan bu yerde, resul, kutsal nefes ile temas kurdu.” (81 Tekvir, 23-25)

Gerek Bireysel gerekse Evrensel ve Küresel düzeyde, İlahî Nefes, insan ve âleme, canlılık ve Hakkın ruhuyla diriliş amacıyla, üflenerek, iradeyle verilmiştir. 

Umarım biz de İlahi Nefese kavuşup yeniden dirilebiliriz.

                                                                                                                        26122020

Dinlenme Zorunludur

 

Dinlenme Zorunludur

“Allah’tan başka mabut ve mevcut yoktur. Allah, hay yani diridir. Hayatı, zatının aynı ve her hay olan şey ancak O'nun hayatıyla hay olur. O’ndan başka her neye ibadet olunsa ibadet O’na vaki olur. Bilinsin bilinmesin hep O'na olur. Çünkü Allah, nefsiyle kaim, ayakta olan, duran kayyumdur. Her kaim olan onunla kaimdir.  Allah’ın kıyamı olmasa bir şey vücutta kaim olmaz, durmaz. Diğer hayatta olanlara arız olduğu gibi Allah’a gaflet ve yorulma arız olmaz.  Çünkü gaflet ve yorulma ancak hayatı arızî olanlara, uyanıklığın kaybettirdiği kuvvetin yerine geçmek içindir. Rahatlama isteği, doğanın galip gelmesiyle kaybedilen gücün kuvvetin, kazanılması için dinlenme ihtiyacı duymaktır.  Amma hayatı,  zatının aynı olan bir zata bu mümkün olamaz. Hayatı arızî değildir. Zat-ı Hakk’a uyku da arız olmaz. Zira uyku, ölümün kardeşidir, ölüme en çok benzeyen bir şey olduğundan, hayatın zatı olmasına karşıdır. İmdi,  uykusu olmayan zatın gafleti de yoktur. Çünkü gaflet,  uykunun eseri ve başlangıcındandır. Hakk’ın kayyum oluşu beyan edilir. Göklerde ve yerde olan şeylerin kâffesi, tümü, tamamı O'nundur. Nasiyeleri yani alın üstündeki saçları, Allah'ın kudret elindedir. Onlara dilediğini yapar. Onun indinde her kim şefaat eylerse ancak onun izni ile şefaat edebilir.  Zira kâffesi, tümü onundur,  onunladır. Tekellüm eden, konuşan, kelam eden onunla, onun kelâmı ile tekellüm eder. İzni ve iradesi olmaksızın kimse tekellüm edemez.  İnsanların, evvelki ve sonraki hal ve vaziyetlerini bilir.  Yani ilmi,  zamanların,  şahısların,  hallerin hepsine şamildir, kapsar. Şefaate müstahak olanı ve olmayanı da bilir. Mahlûkat,  onun ilminden bir şeyi ihata edemez, çevreleyemez, içerir. Ancak, ilâhî dileğin onlara bildirilmesi gerektiğini bilirler. O halde her ilim sahibinin ilmi,  melâikenin «Senin, bize öğrettiğinden başka bizim bilgimiz yoktur» (2 Bakara, 32)  dedikleri gibi, o mazharda zahir olan Hakk’ın ilminden bir şeydir. İlmi,  göklere ve arza vasidir, yönetir. Çünkü kürsü, ilmin mekânı olan kalptir. «Âlem ve âlemde olan mevcudat, bir milyon kere fazla olsa da arifin kalbinin köşelerinden bir köşede vaki olsa, kalbinin gayet genişliğinden arif o âlemin mevcudiyetini hissetmez»  denilmiştir.  Kürsü,  lügatte, oturan kimsenin oturduğu mahaldir, küçük bir arştır, kerevettir. Kalp, azamet ve büyüklüğü sebebinden tasvir edilişinden kürsüye teşbih olunmuştur. Amma azameti büyük olan arş, ruh-i evvel, ruhtan önceki haldir. Afak ve şahadet âleminde ruh-i evvel ile kalbin suret ve misalleri, yedi kat gökleri ve göklerde olan şeyleri muhit olan dokuzuncu en büyük felek ile felek-i samin denilen sekizinci felektir, Göklerin ve yerin muhafazası,  Allah Teâlâ'ya ağırlık vermez. Çünkü gökler ve yer, onsuz, mevcut olamaz ki, hamli ağır olabilsin. Belki manevî âlemin bütünü, onun batını ve suret âleminin bütünü, onun zahiridir. Bu nedenle göklerin ve yerin vücudu yoktur. Ancak O’nun ile mevcuttur, gayri değildir. O, celil ve Âli olan zat, şan, şeref sahibidir. Şanı âlidir ki, hiç bir şey, O'na âli olamaz. O, her şeye âli olur.  Fena ile her şeyi kahreder.  O âli ve celil olan zat,  azamet sahibidir, azametinin büyüklüğü tasavvur olunamaz, hayal edilemez. Her tasavvur olunan azamet,  onun azametinin sızıntısıdır. Her azim, onun azametinden bir hisse ile azimdir, imdi, mutlaka azamet, onundur, başkasının değildir. Belki, bütün azamet onundur, başkasının azamette asla nasibi yoktur. Bu ayet medlulünün, delâlet olunan şeyin,  gösterilen şeyin,  azameti dolayısıyla Kur’ân’da en büyük ayettir.” (2 Bakara, 255, Ayet el Kürsî olarak bilinir)

Ayağa kalkış yer çekimine karşı koyuş, güç ve kuvvet harcamasıdır, kayıplar telafi edilmeli, uykusuzluk, yorgunluk ve açlık; uyku, dinlenme ve beslenme ile giderilmelidir. Canlıların tümü kayıplarını ‘girdi, üretim ve çıktı’ süreciyle tamamlar. Cansızlar da sürekli iletişim ve etkileşim içindedir. Işık kat ettiği yol boyunca niteliğini kaybeder, açılan evrende gelen ışığın ‘kırmıza kayma’ miktarı değişir, kaybından ne kadar yol aldığı ölçülür. (1) Elementler ‘bozunum’ ile birbirlerine dönüşür. Antikaların, tarihi eserlerin, fosillerin yaşı bozunumlar ölçülerek saptanır. “Uzaydan gelen kozmik tanecikler yukarı atmosferde bulunan karbondioksit gazı moleküllerinden bazılarıyla karşılaşıp bunlardaki radyoaktif olan ve olmayan karbon 12 atomlarını devamlı olarak bombalarlar. Karbon 12 atomu, yapısına iki nötron alır ve radyoaktif özellikteki karbon 14 haline dönüşür. Sonuncusu hemen bozulmaya başlayarak belli bir süre sonra azot 14 gazına dönüşür. Yaş tayini için alınan örnekteki karbon 14 miktarını belirlemek için bir gram karbonda dakikadaki bozulma sayısını hesaplamak gerekir. Karbon 14’ün yarı ömrünün bozulması için 5700 yıl geçmesi gerektiğinden, analiz edilen organizmanın ölüm tarihi buradan bulunur.” (2) Her ‘şey’ ışır, ışınım halindedir. Elektronlar, atomların çevrelerinde, birbirlerini itip geçerek elektrik nakledilir. Her atomun elektron kaybı telafi edilir. Her atomun çekirdeği ile çevresinde dolaşan elektron arasında sürekli bir foton alışverişi olur. Her elektronun her foton kaybı karşılanır. Bilimsel bulgular, ayetleri kanıtlar, evrenin düzeninin azametini gösterir, azamet idrak edildikçe ihtişamı haşyet uyandırır. Bilen bilir, bilmeyen ne bilir!

Umarım, biz de ihtiyaçlarımızdan, muhtaç olduğumuzu bilerek, kime muhtaç olduğumuzu idrak edebiliriz.                                                                               26122020

 

 

(1)     https://evrimagaci.org/evrenin-yasini-nasil-hesapliyoruz-4493

(2)     https://seyler.eksisozluk.com/50-bin-yildan-genc-olan-fosillerin-yasini-tespit-etmeye-yarayan-metod-karbon-14#:~:text=OKUNMA%20283%20PAYLA%C5%9EIM-,50%20Bin%20Y%C4%B1ldan%20Gen%C3%A7%20Olan%20Fosillerin,Etmeye%20Yarayan%20Metod%3A%20Karbon%2014&text=Amerik

 

19 Aralık 2020 Cumartesi

Resulün Mührü

 

Resulün Mührü                                                                                19122020

Resulümüz Ahmet-i Mahmut-u Muhammed Mustafa (S.A.V.) insanlık tarihine önemli bir katkıda bulunmuş ve katkısına mührünü vurmuştur. İnsanlık tarihi, Âdem ile başlar Resul ile Hakk’a ulaşır. Bu ulaşım yolu diğer bütün yolların özeti ve özüdür. Halkı Hakka ulaştırır ama yolu ve yöntemi kendine özgüdür. İnsan olmanın düzeni ve insanlığın kullanma kılavuzu olan ‘Kuran’ resule inmiş ve yaşamında uygulamıştır. Ayetlerin yani delillerin Âlemde ve Âdemde özel yerleri vardır. Sure ve ayetler okunduğunda, baş kaldırılıp Âlem veya Âdeme bakılırsa, yerleri bulunup görülebilir.

            Ayetlerin bir kısmı “Muhkem”, anlamı değişmez ve değiştirilemez; bir kısmı da “Teşbih” edici yani teşbihlere dayanan, hikâyeler gibi anlatılan, olarak açıklanabilir. Bu gerçeği bildiren ayet de vardır zaten. Bu nedenle olacak, en azından bazıları için, ayetler kadar Resulün açıklamaları da önem kazanabilir. Yerine, zamanına ve ilgili olaylara göre ayetlerin önem ve anlamları değişebilir. Marifet, teşbihleri muhkemler ile aynı anlama getirebilmektir. Günümüze kadar gelen açıklamalara bakıldığında ayetlerin toplumsal anlamlarında çok farklılıklar olduğu görülebilir. Sosyal yaşantı ve topluluklar farklı yorumlara ulaşabilir. Oysa bireysel düzeyde yapılan açıklamalarda hiçbir fark görülemez. Günümüz âşıklarından, Yunus ve Mevlana’ya, Resule kadar en ufak ayrılık mümkün değildir. Elden ele, ağızdan kulağa geçen mektup ve mesaj aynıdır ama zarfı farklı olabilir. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Süt ve maya aynı olduğu sürece, yoğurt aynı olduktan sonra herkes farklı yiyebilir. Nasıl yenirse yensin yoğurdun etkisi aynıdır.

            “Her şey ilminin aynıdır; şeyin, ilminden ayrı ne ismi ne cismi ne de resmi olabilir” ayettir. Bilim de aynı gerçeğe gelmiştir. Her ‘şey’, ‘infosunun’ deposudur, ilminin aynıdır. Şey, kara deliğe düşse info kaybolmaz, yeniden diriliş için, bilgisi kalır. Canlıların özellikleri DNA’larına genetik bilgi olarak konmuştur. İnsan ise “Fıtrat” ile ayrıca donatılmıştır. Herkes fıtratına kazınanları gerçekleştirir. DNA ve Fıtrat, yaşamın koşullarına göre açılım gösterip, içindekileri ortaya koyar. Batında ne varsa zahire o çıkar. Belki de Halk zahir, Hak batın denmesinin nedeni budur. Halk, aynen Hak’tır da denir. Her şey Hakk’ın ilminden hakkını, Hakça aldığı için, aldığı kadar, aldığı şekilde, var olur. ‘İlim, Hakk’ın gölgesidir, delilidir’.

            Resul ile Hak arasında geçen hadislerden biri “Sen olmasaydın Âlemi yaratmazdım” deyimidir. Âdem, ilk insan ve ilk peygamber olarak bilinse de, “Âdem, Muhammed’in nurundan yaratılmıştır” denir. Ruhun nuru olur, ışığın aydınlığı gibi. Bu açıdan bakıldığında tüm madde için “Beden-i Muhammed’i”, tüm mana için “Ruh-u Muhammed’i” denmesi normaldir. “Mana” tüm ilim, idrak ve iradeyi kapsayabilir. “Madde” ise mananın görünür hali olabilir. Kısaca, mana tüm kuvvetlerin toplamı; madde de kuvvetlerin ortaya çıkışı, potansiyelin kinetiğe dönüşümü, olabilir. Bilimsel bulgular da maddenin, kuvvetlerin Higgs bozonu içinde toplanmasından oluştuğunu kanıtlamıştır. Benzer anlamda ‘kalbin, izdiham eden kuvvetlerden oluştuğu' ayetlerde belirtilir. Vakum ortamında var olup yok olan zerrelerden birinin ani genişlemesiyle evrenin oluştuğunun bilimsel kanıtları bulunmuştur. Ayet ise ‘var olsun yok olsun eğlence olsun diye yaratılmadı her şeyin bir amacı vardır’ der.

            Rivayete göre, Mekke’nin fethinden sonra sıra Kâbe’deki putların kırımına gelir. Hz. Ali ile Resul alt kattaki küçük putları kırar ve sıra yukarıdaki büyük puttadır. Ali, ‘ya Allah’ın resulü çık omzuma kır büyük putu’ der. Resul ‘ya Ali sen beni çekemezsin, kaldıramazsın sen çık da kır’ der. Ali, Nebi’nin omzuna çıkınca, nübüvvet mührünü görür, başı göğe değer ve büyük putu anında kırılır. Rivayet edildiğine göre o, ‘benlik putu’ idi. Bütün savaşlardan sonra Müslümanlar, kâfirlerle yapılan savaşlardan rahata erince; Resul, ‘sıra geldi savaşların en büyüğüne, Nefis mücadelesine’ demiştir. Kâbe’nin içindeki eylem böylece dışarıya aksetmiştir.

            Somut anlayış ve anlamların, soyut anlatımları çok gizemlidir. Beden Mekke’sindeki Kalp, Kâbe’yi anımsatabilir. Mekke’den Medine’ye hicret de, Dünya telaşından beyinsel düşünce aktivitelerine göç edip, bilinçlenmeye geçme olabilir. Bilinçlendikten sonra, idrakten idraksizliği görüp, idraksizlikten idraki görebilir insan. Yaşamak için yaşayanlardan bazıları, yücelmeyi amaç edinebilir. Benliğinin farkına varan bazıları da benliğinin ötesini merak etmeyebilir. Çokluk içinde, diğer mevcudatla birlikte, uyum içinde, mutlu olabilir. Kesretin Vahdet olduğuna kulak vermeyebilir. Nefsiyle barışık yaşamak en kolayıdır. Savaşların ve mücadelenin en büyüğü olduğu söylenen ‘cihat’ olayına girmek; gerçekten azim, kararlılık, cesaret, kendini vermek, adamak, tabi olmayı gerektirebilir. Üstat, dirilmez, en az üç yetkilinin işbirliğiyle ‘diriltilir’, hayata döndürülür de üstat olur.

            “Mitokondrilerinde mutasyona uğrayan bir gen, genellikle, 20 veya 30 yaşlarındaki erkekleri, 30 veya 50 binde bir ihtimalle, retina hücrelerini öldürerek, kör eder. Konu Genetik Mühendislik konusudur. Mutasyona uğrayan genin, normali ile değiştirilmesi düşünülür. Virüslerin hücreye girip genlerini DNA’lara kopyalamasından yararlanılır. Bir virüs ele alınır ve kendini kopyalayamasın diye de önce kısırlaştırılır. Kısır virüse normal gen yüklenir. Virüs gözün retinasına enjekte edilir. Hastanın bir gözüne enjekte edilse de virüsün, hastanın optik sinirlerini kullanarak, diğer göze de geçtiği ve onu da iyileştirdiği görülür.” (1) Bu hafta yayınlanan bu bilimsel makale, insanın doğal olanı araç olarak kullanımı konusunda sınır tanımadığını gösterebilir. Cansız, yeni bir virüs yaratmak yerine, var olanı, mevcut olanı, verilen aklıyla, amacına uygun kullanmada sınır yok. “Nimetlerle kendimi sevdirdim” ayetine uygun bir davranış. Bir adım ötesi nimetleri vereni aramaktır.

Varsan eğer, baktırır, besletir hepsini / Çık aradan, bakıp da bildirir, kendini!

 

            Umarım biz de Nübüvvet Mührünü görebilenlerden olabiliriz.

 

(1)     https://www.economist.com/science-and-technology/2020/12/12/a-failed-study-shows-a-promising-treatment-for-blindness

 

13 Aralık 2020 Pazar

Aşktan Aşka

 

Aşktan Aşka

 

Âşık, aşktan, aşk için, maşuku yaratmış

İlk kendini bilmesi için doğaya bırakmış

Korumuş, kollamış, sarıp da sarmalamış

Ormandan çıkış için yola delil sıralamış.

 

Hepsi, hakkını, Hak’tan, almış da olmuş

Amaca göre farklılaşıp da belirginleşmiş

Hiç tesadüf yok hepsi bilinçle bezenmiş

‘Şey’, yanan aşk ateşi ışığından gelişmiş.

 

Işın, elektrik ve manyetik kuvvetlermiş

Kuvvetler izdiham ederek bedenleşmiş

Kuvvetler, iletişim etkileşim içindeymiş

Temel oluşup tabiat denizi halk edilmiş.

 

Bilgiden oluşumun üstüne bilgi işlenmiş

Özel özellikli, canlılar kümeleri gelişmiş

Gazap ve şehvet kuvvetleri suretleşmiş

Âdemi kendi ruhu ve suretiyle yaratmış.

 

Ruhun nuru, ilmin idrakiyle, donatılmış

Âdem dirilip eşyanın hakikati öğretilmiş

Ayet: Kuran öğretilmiş, insan yaratılmış

İnsan, idrakiyle aşka koşmuş da yanmış.

 

Bilgi ve de sevgi paylaşıldıkça çoğalırmış

Aşk için sevgi ve sabırla insan yaratılmış

İnsan yetiştiren Âdemlere halife denmiş

Bilmek için varım diyenler, aşkta erimiş.

 

İlim, aşk ile uygulanmış insana yücelmiş

Akıl eşyadan kalbe ruhun nuruna çıkmış

Özün özü, Hakkın ilmi, hakikat parlamış

Necdet, işte, aşk anlatılamaz yaşanırmış!

Necdet Altınay,               12122020

Beslenme Süreci

 

Beslenme Süreci

                                                                                                                                 10122020

            Beslenme, sağlıklı yaşam amacıyla besin unsurlarının, sindirim sistemi yoluyla vücuda alınmasıdır. Bu, sağlıklı yaşam için, ‘müzik ruhun’, ‘ilim kalbin’ gıdasıdır deyimlerini de çağrıştırır. Canlılar, enerjiyi kullanma yeteneği olan metabolizmaya sahiptir; enerjiyi, moleküler düzeyde, formunu değiştirerek kullanır.  Gerçek nefes alma, hücrede oksijenin kullanımı, gerçek beslenme de hücre içinde ihtiyaç duyulan proteinlerin, alınan besinlerden üretilmesidir.  İnsan, ‘bilinç’ üreten canlıdır, beslenmesi amaca uygun olmalıdır. Her şey insan için insan Hak içindir, Hak, bilinçle bilinmelidir. Halk ediliş, yaratılış ve ruhla dirilerek yüceliş, varoluşta üç aşamadır. Her şey, bir bilginin uygulanmış halidir. Bilgi enerjidir, beslenmenin temelinde halden hale geçebilen bilgi veya ilim vardır denebilir.

 

“Kendilerine zulmedenler,  ‘nefsin gıdasını isteriz’  dediler.  Ruhun huzuru yerine, Allah’ın sıfatlarıyla sıfatlanmak yerine,  nefislerinin huzurunu isteyip,  nefis sıfatlarıyla sıfatlandılar.  Ruhun lütfünden mahrum olarak,  daha dar ve paylaştıkça veya zamanla azalan, nefsanî ve heves ettikleri nimetleri tercih ettiler.” (2 Bakara, 59)

 

“Hayatı ve beslenmeyi anlamak için proteinleri anlamak şarttır. Proteinler 20 farklı amino asit zincirinden oluşur. Proteinin neyi nasıl yaptığı, onun şekline bağlıdır. Proteinin şekli, onun işini, fonksiyonunu belirler. Belirli bir proteini üretmek için, amino asit zincirlerini, ‘Protein Üreten Proteinler’ nasıl kullanıyorsa öyle kullanmak gerekir. Hem aynı atomları ve yapı taşlarını kullanmak hem de aynı şekilde şekillendirmek şarttır. Bu işlemde bilgisayarların yardımı kaçınılmazdır. Laboratuarda bir proteinin şeklinin tahmini için Yapay Zekâ Bilgisayarları kullanılır. Makul düzeyde karmaşık bir proteinin alabileceği alternatif şekiller ise 10 üzeri 300 (10300) sayısı kadardır. Çünkü proteinin şeklinin, atomlarının kendi aralarındaki ve bulundukları hücre ortamındaki, su ve diğer atom, enzim, yapı taşları ve moleküller arasındaki etkileşimlerden etkilendiği bilinmektedir. Alternatifler değerlendirilirken, sezgilerin kullanıldığı da bir gerçektir ve aynı nitelik Yapay Zekâya da öğretilir. Sezgisel kararlar, alternatif yolların değerlendirilmesinde, ‘kısa yollar’ olarak tanımlanan yorumlardır.” (1)

 

Yukarıdaki bilimsel makalenin incelenmesi ilginç fikirlere götürebilir.  Bilimsel tahminlere göre evrendeki toplam atom sayısı 10170 kadardır. Sayının değeri 10 kat artırılırsa sayı 10171 olur ve ‘Bilinen Evrendeki Atom Sayısının’ 10 katı demektir. Işığın bir yılda kat ettiği yola 1 Işık Yılı uzaklık denmesi gibi bu sayıyı ‘Evrendeki Atom Sayısı – EAS’ olarak tanımlayabiliriz. Bir EAS bilinen evrendeki tüm atomların sayısı, 10 EAS ise bilinen evrenin atomlarının 10 katı olur. Ancak iş proteinlerin alabileceği şekil sayısı 10300 e geldiğinde gene okunamaz büyüklükte bir sayı bulunmuş olur. İnsan aklı zorlansa da bu sayıların büyüklüğünü bir an için olsun akılda tutmakta yarar vardır. Çünkü bu sayı bir ‘olasılık’ sayısıdır, alternatiflerin, alternatif yolların sayısıdır. Zar atımında hepsinin aynı gelme olasılığıdır. Bilgisayarda işlem yapmak istediğimiz bir sayıdır. Bu kadar işlemi yapabilen bir Yapay Zekâ Robotu ile ancak protein yapılabileceğini gösterir. Bu işlem miktarına ‘Sezgisel Kararlar’ verme yeteneğinin de eklenmesi ayrıca şarttır. Niceliksel kararlara nitelik de eklenmelidir. Kuantum Bilgisayarından beklenen işlem hacmi bu kadar büyüktür. İşin önemi ve büyüklüğü, yapmaya ve üretmeye çalışınca çıkmaktadır. Aynı proteini sürekli üretebilen bir protein, her seferinde zarları aynı atıyor ve hepsinin, örneğin ‘altı’, gelmesini sağlıyor demektir. Bilim ilerledikçe haşyetimiz artıyor denebilir.

Beslenme süreci, güneş ışığının şekere dönüştürülmesiyle başlar. Klorofil molekülü, güneş enerjisini, ışığını, elektromanyetik dalgasını, elektromanyetik enerjisini, itim-çekim kuvvetini, şekere çevirir ve neden, niçin, nasıl, sorulmaz. Şeker molekülünün oksijeni, hücrede, mitokondri molekülü içinde, koparılır ve hücreye ‘bağ enerjisi’ kazandırılır. Bu enerji, gerçek nefes alma işlemidir ve oksijen atomu, karbon atomuyla birleşip, karbondioksit olarak ciğerlerde temizlenir. Açığa çıkan bağ enerjisi, hücredeki ‘Molekül Yapan Moleküllerce’ üretim sürecinde kullanılır. DNA’dan alınan reçeteye uygun olarak, ihtiyaç duyulan diğer moleküller üretilir. Her canlı hücre, dışarıdan alınan elementler, çinko, magnezyum ve demir gibi metaller, enzim, vitamin ve proteinlerle, ihtiyaç duyulan moleküllerin üretildiği büyük ve geniş bir fabrikadır. Protein üretimi için DNA’daki genetik bilgi, tek zincirli bir ‘Haberci RNA’sı oluşturulup üzerine yazılır, ‘Taşıyıcı RNA’ ile taşınır, ‘Ribozomsal RNA’ tarafından ‘Ribozom’ organzeline, parçacığına teslim edilince, protein anında sentezlenir. Verilen irade ile hücre içinde bu iş, göz açıp kapama kadar basittir.

 

İnsan, bedensel ve zihinsel gelişimi tamamlandığında reşit olur. Bedensel gelişim, hormonsal dengeyi gösterir.(2) Zihinsel gelişim ise beyin hücrelerinin, uygun elektrik akımları yaratarak, düşünce, bilinç üretimidir. İnsan bedeninde, hangi mesajı diğer hücrelere taşıyacak, hangi hormonun, hangi atomlardan yapıldığını, nerede ve nasıl üretildiğini, Biyolojiden, yeni öğrendik.(3) Nöron hücrelerimizde, hangi molekülün, nasıl elektrik ürettiğini ve nasıl kodlayarak mesaj yükleyip diğer hücreye gönderdiğini de Nörolojiden yeni öğrendik. Oysa canlılar bu işleri binlerce yıldır yapmaktadır. DNA maddeye hükmeder ve hücrelere ne zaman, ne yapacaklarını bildirir. Moleküler Biyoloji, protein, hormon ve elektronik mesaj üretimiyle bize ‘Verilmiş İrade’ ortamını yaşatabilir. Binlerce yıl önce, moleküller, elektrik üretip kodlamayı biliyor ve kullanıyordu. Bir hafta önce yayınlanan bir makaleden anlıyoruz ki on milyarlarca evrenin atomlarının toplam sayısı kadar olasılıkla, proteinler anında üretilmekte ve beslenmemize sunulmaktadır.

 

      Umarım, biz de, çok kısa zamanda, şaşmayan bir düzenlilik içinde, aksamadan işleyen Âlemin düzeninin ihtişamını haşyetle anlar, iradenin kaynağını idrak edebiliriz.

 

 

 

 

(1)     https://www.economist.com/science-and-technology/2020/11/30/how-do-proteins-fold

(2)      https://www.vitaminler.com/bilgi-bankasi/hormon-nedir-ne-ise-yarar

(3)     https://www.google.com/search?q=hormon+nedir&oq=hormon&aqs=chrome.5.69i57j0l7.6023j0j7&sourceid=chrome&ie=UTF-8

27 Kasım 2020 Cuma

Birlik ve Beraberlik

 

Birlik ve Beraberlik

 Âlimler, analiz ve sentezler yapar. Arifler de, zaman içinde gelişen bir şekilde, bilinenler ile felsefe, bilinenin felsefesini, yapar. Önem ve öncelik zaman içinde değişse de bir noktada felsefe yapan arifler, inanç ile ilgili düşünceleri, belirli bir sonuca bağladı. Kısaca, “Allah vardır, birdir, tektir ve var olandır!” dendi.  İnanç,  bir ve tek sonuca bağlandı ama bilim, sonucu kanıtlamayı sürdürmektedir. Evrenin, ‘Bağlantısal Bütünsellik’ ve bireylerin, ‘Konnektom’ projeleriyle, Âlemle Âdemin de birlik, vahdet, içinde olduğu kanıtlanmaktadır. Birlik kavramı içinde, ‘vuslatta’, iki varlık varmış gibi düşündüren, ‘beraberlik’ kavramı olmayabilir. Kesrette mevcudat arasında beraberlik, vahdette ise birlik söz konusu olabilir.

“Görme,  işitme,  dokunma,  tat ve koku alma, beş duyu nedeniyle beş vakit namaz farz olmuştur. Bu duyular, maddeye yöneltmiş,  kalbi işgal etmiş,  ilimden ve ruhtan uzak tutmuş, nur ve huzurdan perdeli kılmışsa namaz,  rücu için tek yol,  farz olur.  Kalbin nefse açılan kapısının, Sadrın, kapanması ve ruha açılan Fuat kapısının açılması, nura yönelmenin odaklanması, idrakin tevhidinin, birliğinin sağlanması ve Rabbine yaklaşma namazlarının kılınması farz olur. Bu namazlar, Rab yönüne açılan beş kapıyı, nefse açılan beş duyu kapılarının tam karşılarında yer alacak şekilde, oluşturur. Beş vakit namaz kapıları ile kalbe nur girer ve bu nur zulmeti siler. Her namaz, bir duyuya kefaret oluşturur.” (11 Hud, 114)

Bünyemizdeki kuark,  elektron,  nötron, proton,  atom,  hidrojen,  oksijen su ve DNA moleküllerinden hatta hücre ve el, ayak gibi organlarımızdan söz edilmez.  Bunların hepsi kendilerini, bizim varlığımıza,  ilmimize feda etmiş,  fani olmuş, fena bulmuş,  kendilerini  ‘bilgi’leriyle teslim etmiş durumdadır. Her biri bir ‘şey’ iken, özellikleriyle, şeker küpü gibi, bilgi küpü iken, artık yalnız biz varız, onlar yok. Bilgileriyle, bizim insanlık ilmimize itaat ederek, tabi olarak, bize biat etmişlerdir. Hepsi beraberce, bizim birlik ve bütünlüğümüze delildir, şahittir, kendilerince bize teslim olmuşlar, bize çalışır, bizi anarlar. Bedenimizde bir biz varız bir de onlar var gibi ikilik oluşturacak şekilde yokturlar. Bu bağlı, bağımlı ve bağlantılı halleri,  beden dilinde bir anlamda, onların namazları, vuslatları,  miraçlarıdır.  Her şey bir ve tek ilmin uygulaması ise, her şeyin bilgisi ilmine tabi ise, biz bağımsız ve bağlantısız, hür, olmamızı neye borçluyuz? Cehalete mi acaba?

“İnsanın fıtratına işitme,  anlama,  idrak etme ve davete icabet etme kazınmıştır.  Benlik ve bencillik yapması fıtratları gereğidir.  Bu durumda muhatap alınır ve doğru yola davet edilir.  Kesretin vahdet, beraberliğin birlik, olduğunu anlayarak,  bütün içinde, tümde fani olarak,  fıtratınız gereğince yola girin. Fıtratı yok saymak doğru değil. Yaradılışınız gereğince davete uyun, sülûkta ilerleyin.  Var olup da davet edilen,  edilince,  yokluk iddia etmez, varlık ile kabul edip tehir etmeyin, karşılığını alırsınız. Tümde fani olmak,  yokluğun idraki değildir.  Sonra kendisine ruhumuzun üflenmesi ve suretimizle tasviri sebebiyle, insanı,  yaradılıştan gelen “Başka bir hale girme” haliyle halk edilmiş olarak inşa eyleriz. İnsanın fıtratından gelen ahdi misaka uyma hali, bir halden diğer hale geçiş yeteneğidir. Bu yetenekle insan,  evrimsel gelişim alanı olan doğadan kurtulma ve önce yükselerek,  sonra da yer çekiminden kurtulup, yücelerek hal değişimiyle inşa edilir.”(8 Enfal, 24)

“Her bir ‘şey’in, o şeyi diğerinden ayıran, bir özelliği vardır. İnsan, insanlığı ile insandır. İnsan, insanlığını kaybederse, kendisi de kaybolur,  ona insan denmez.  Her özellik Hakk’ın vahdaniyetine,  birliğine delildir.  Gökler ve yerler adalet ile ayakta durur.  Adalet, kesret âleminde vahdetin gölgesidir. Eşyanın düzeninde yumuşak huyluluk,  birbirleriyle uyumluluk gibi vahdaniyete,  birliğe,  beraberlikte birliğe, götüren özellik mevcut olmasa düzen mevcut olamaz.  Birlikten gelen ve hep beraber birliğe götüren özellik yok olursa, düzen ve düzenlilik hemen bozulur. İnsan veya insanların, insanlık özelliğini kaybetmesi durumunda birlik ve beraberlik içinde yaşamaları mümkün değildir, insanlık düzeni bozulur.” (21 Enbiya, 22)

“Eşyanın tümünü, hakikatini, vasıflarını ve diğer vücudu olan ve olmayan şeyleri kapsayan,  Kur’an aklı olarak bilinen, kâmil insan istidadını, insanın fıtratında yaratıp kazıyarak Kur’anı öğretti.  Kâmil insan fıtratında toplanmış olan şey, ayrıntısıyla, fiilen zahir olmuş görünmüştür.  Bu zahir oluş rahmanî rahmet değil rahimî rahmettir.”  (55 Rahman, 2)  Konuşma yeteneği ile birlikte fıtratına kazınan akıl,  insana özgü, verilmiş, özel bir nimettir.

Gazap ve şehvet kuvvetleriyle hayat çok canlı ve heyecanlı yaşanır.  Konuşma yeteneğiyle tevhit ilmine sahip olunur, ilim onunla anlatılır, birlik ve beraberlik sağlanır, sevgi ve muhabbet ortamı oluşturularak,  Hakk’ın hakikatinin idraki sağlanabilir. Gazap ve şehvet kuvvetleri, üstünlük sağlanıp olumsuzlukları giderilerek,  teslim alınır.  Böylece,  kalp,  akıl vasıtasıyla ilmin kaynağına,  ruha,  yücelebilir.  Nefsanî ve hayvani düzeyde sahip olunan el,  bel ve dile artık gerek duyulmaz.  Her var olan şeyin,  Hak’tan hakkını hakça alması nedeniyle var olduğu idrak edilir.  Nutuk kuvvetiyle alınan haberler,  yine nutuk ile isteyene,  hak edene yalansız, apaçık verilir. Fıtrata kazınmış ahide,  anlaşmaya ve verilen söze kalp,  dil ve hal diliyle evet denir.  Konuşma yeteneği ve akıl yardımıyla, canlılığın yaratılmışlığının ve insanın inşasının hikmetine varan kişi, kendini önce sezgiye sonra ilhama bırakabilir. Her şey ve herkes ile beraberce birlik içinde oluş, görünen kesretin vahdet oluşu, idrak edilebilir.

Umarım, biz de hep beraber, herkes ve her şey ile tüm mevcudat ile birlikte, Bir Vücut içinde fiiliyle fail, sıfatıyla mevsuf ve vücuduyla mevcut, olduğumuzun idrakine erebiliriz.

28 Ekim 2020 Çarşamba

Hareket Evrenseldir

 

Hareket Evrenseldir

            Güncel, bilim insanlarınca, geniş kapsamlı kabul gören Standart Modele göre evren Büyük Patlama ile oluştu. İlk andaki sıcaklığın, yani hareketin, atom altı parçacıkların hareketinin, sonsuz olduğu kabul edilir. O andan itibaren, saniyeler içinde neler olduğu, nelerin oluştuğu bilimsel araştırmalar sonucunda belirlenmektedir. Uzayın hacmi iki katına çıkınca sıcaklığın da yarıya düştüğü bilimseldir! Evrenin, halen, gittikçe artan hızla açıldığı bilinir. Uzay, daha doğrusu, uzay zaman birleşik alanı, uzam, boşluğunda hareket eden galaksiler gibi uzam alanı da hareketlidir ve açılmaktadır. Galaksilerin tümü, Laniakea adıyla bir Süper Küme, Bağlantısal Bütünsellik oluşturur. Evrenle bütünleşik insan beynini de Konnektom Bilimi inceler. İnsan, böylece, evreni ve yaşamı bütünleyen bir parçadır.

            Bilmek için yaratılan, bilen ve bildiğini bilen tek canlı insandır. Bir gözlem olayında, gözlenenin gözlemciye göre davranışı yalnız insan için geçerlidir. Yalnız gözleyen insan ise gözlenen foton veya elektronun davranışı değişir, ya yolunu ya davranışını değiştirir veya seçimini geciktirir. Bunların hepsi, Kitabımızda, ‘farklılaşarak belirginleşme’, ‘bozunumla mükemmelleşme’ gibi deyimlerle anlatılır. (21.30-33) Hepsi sürekli etkileşim ve iletişim içinde bulunan kuvvetlerin halden hale geçişi ile açıklanmaktadır. Başlıca kuvvetler olarak elektrik, manyetik ve elektromanyetik kuvvetlerden söz edilir. Bu kuvvetler ilk andan itibaren hep vardır, verilmiştir, sürekli hareket halindedirler ve belirli özelliklere, sıfatlara ve yeni sıfatlar kazanma yeteneğine sahiptir. Kazanabilecekleri sıfatlar arasında bilgi saklama ve bilgi işleme gibi yalnız insan için çok önemli özellikler de vardır. Kuş gibi uçan ve balık gibi yüzen araçlardan sonra, atomlara bilgi kodlayabilen moleküller gibi kuantum âleminde elektrik üretip bilgi işleyen Kuantum Bilgisayarını da ancak insan yapabilir. (1)

Suretler,  ilmin aynidir.  Göklerde ve yerde,  bir zerre miktarı ilminden hariç olamaz”  (6.59)  “Siz,  Hakk’ın hıfz edicilerinden,  ilim yüklenebilen kuvvetlerinden,  oluştunuz.  Siz,  bu güç ve kuvvetlerin cisimlenmiş halisiniz.  Bedenlerinizden soyunmanız halinde durum apaçık görünür. Cismani organlar, hal lisanı ile yapılanları hatırlar ve açıklar. Hafıza semavi bir güçtür, yapılanları aşikâr eder.”(6 Enam, 61) (2)

Beyin hücreleri nöronlar ve Zihin Bilimi alanındaki son bulgular şaşırtıcıdır. “İnsan beyni büyük bir bilgi işlem merkezi gibi çalışır. Her nöron diğer 15.000 kadar nöron ile elektriksel haberleşme yapar. Nöronlar, elektrik üretir, kodlar, mesaj gönderir, mesaj alır, çözümler, anlar ve ilgili diğer nörona tekrar kodlayıp gönderir. Yani her nöron günümüzün ‘röle istasyonları’ gibi çalışır. Her insan, bir başka ilişkiler halinde olan, özel bilgi işlem programları topluluğudur. Kişi Bilinci, Kozmik Külli Bilinç içinde yer alan, onun bir parçası olarak çalışan, Cüzî bir bilinçtir. Beyin, en iyi bilgi işleyen organ değil, ‘Yaşamın’ kendisi ‘Üst Sistemdir’ ve bilgiyi daha iyi işler. Özgür irade yoktur. Evrenin tüm kuvvetleri, birbirleriyle, matematiksel olarak modellenebilir ve Bağlantısal Bütünsellik oluşturacak şekilde bağlıdır. Her nöron ve her zerre birbiriyle sürekli etkileşim ve iletişim içindedir. Yaşam Sistemi içinde DNA, RNA ve Proteinler her an birbirlerini değiştirecek şekilde çalışır. Her şey, her an, bir diğer andan farklı bir ‘hal’ içindedir.” (3)   

Sürekli hareketli bir ortamda, hareket halinde, etkileşim ve iletişim içinde, bulunan ‘kuvvetler’, kendileri bilgi yüklüdür, buna uygun bir özellik arz eder, bir isim ve bir sıfat taşırlar. Bu taşıma sürecinde, dolaylı olarak, korona gibi kendisi canlı olmayan bir ‘bilgi’nin taşınmasına da vesile olurlar. Hareket edenler ile harekete katılanlar, bireysel ve bütünsel düzeyde, daima belirli bir amaç içindedirler, tesadüf yoktur. ‘Rüzgâr bu yönden dört şiddetinde esecek’ deyiminde olduğu gibi her ‘kuvvetin’, hareketinin bir yönü bir de şiddeti, gücü veya kudreti vardır. Kuvvetler zıt yönlerde ve dengeli olmadıkça durağanlık da yoktur. Her yapılan iş potansiyel enerji olarak tanımlanabilen bu kuvvetlerin kullanımıyla yapılır. Gıdalardan enerji alınmasının özünde oksijen atomunun ‘bond’, bağ enerjisinin, gücünün kullanımı vardır. (4) İşi bitmiş proteinlerin çözülüp, hücre içinde yeni vitaminlerin üretilmesi işlemleri de atomların bu kimyasal bağlanma enerjisiyle yapılır.

"Bir düşünün bakalım! Allah'ın azabı yakanıza yapışsa yahut o saat gelip çatsa, Allah'tan başkasına mı yakarırsınız? Doğru sözlü iseniz söyleyin!" (6.40) “La havle ve la kuvvete illa billâh” deyişiyle ‘güç ve kuvvetin’ yalnız ve sadece Allah’a ait olduğu belirtilir.

Evrensel bağlılık, bağımlılık ve bütünselliğe insan da zihin, beyin ve bilinciyle dâhil olduğuna göre her şeyin özünde ve temelinde yer alan ‘kuvvet’ kavramı vardır. Sürekli iletişim ve etkileşim içinde olan kuvvetlerin izdiham edip toplanıp maddeleşmesiyle oluştuğumuza göre kendimizi evrenden ayrı gayrı ve bağımsız düşünemeyiz. Özün özü, ‘Fail Haktır’. Her kuvvetin salınım, titreşim, yön ve şiddetinin farklılığı; özelliğinin farklılığına, içerdiği bilginin uygulanışına göredir. Her ilmin ayrı bir uygulanışı vardır. İlim uygulanırsa ortaya çıkar, zahir olur ve görünür. Maddeden soyunulması halinde geriye ilmi kalır. (5)

Umarım biz de vücut, sıfat ve fiilleriyle ortaya çıkan ilmin Hakkın ilmi olduğunu idrak edebiliriz.                                                                                     102020

 

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2020/04/habbeden-dabbeye-kendimizi-tanmalyz.html

(2)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2020/03/say-kanunu-say-ve-ictihat.html

(3)     Prof. Dr. Türker Kılıç,  https://www.youtube.com/watch?v=_7HLHNEwq7I

(4)     https://tr.wikipedia.org/wiki/Ba%C4%9F_enerjisi

(5)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2020/05/dogumla-bir-mevtle-bin-yasa.html

 

 

4 Eylül 2020 Cuma

İnsan İsrafı

 

İnsan İsrafı

‘Ye, iç, israf etme’ her insanın tavsiyesidir. Kıt ekonomik kaynakların en verimli kullanımı amaç edinilse de Dünya kaynakları çağımızda çok kötü kullanılmaktadır. İnsanlığı tehdit altında tutan virüs salgını, bu kötü kullanımı hatırlatabilir. Virüs nedir, insanlığı nasıl etkiliyor, hikmetini öğrenmek gerek; can nedir, canlılık nedir; can başka canlı başka, can ama canlı değil; canlının yaşamında, bedenin önemi nedir? Çevreye zarar veriyorsa, kemale ermeyen ve ‘insanlığını israf eden’ beşerden söz edilebilir. ‘Evren, dayanışma, iletişim ve etkileşim içinde bir bütündür, zarar veren zarar görebilir’. Aklını, yalnız bedensel, nefsanî alanda koşturan, kalbe çıkamayan, zarardadır, zarar verir, kendini israf ediyor olabilir!

Salgın vesilesiyle bilimsel analizler yeniden değerlendirildi. “İnsanlardan ağaçlara, canlıların hücrelerinde iki ortak özellik vardır, birisi çekirdekte ‘bilgi depolanması’, ikincisi çevresinde ‘enerji akımı’ olmasıdır. Metabolizma, enerji akımını düzenler, depolanmış bilgiye uygun çalışır, yeni moleküller inşa eder ve eski molekülleri parçalar verimli kullanır. Virüsler âleminde, kullanım kılavuzu olan metabolizma ile genler arasındaki bağlantı kopuktur. Viral genlerin, hücresi, maddesi, vücudu ve metabolizması yoktur. Virüsün alt parçaları ‘virionlar’, genlerin paketlenmiş disket halleridir ve cansızdırlar. Virion sadece bir organizasyon, aranjman, düzenleme, örüntü, yazılım, bir alt programdır. Virüs ise bir proses, süreçtir, bir ‘şey’ değildir, sanal bir organizmadır. Virüs bir ‘canlı’ değildir ancak diğer canlıların hücrelerinde canlanır ve içlerinde sadece kendi bilgilerini üretir. Uygun bir hücreye girdiğini algılar, hücre içinde bulunan malzemeleri kullanarak hücrenin DNA’sına gider, yapısını dekoder, çözücü, gibi çözer, kendi bilgisini, ‘habercisini’ ekler, kodlar ve hücrede, hücrenin ölümü pahasına, yalnız virüsün üretilmesini sağlar.” (1)

Salgının, insan yaşamını çok etkilemesi sorgulanmıştır. Bilgi deposu genler ile kullanım kılavuzu olan ‘enerji akımı’,  ‘metabolizma’, yani kullanım iradesi, ‘verilmiştir’.  Verilenler, amacına uygun kullanılmalıdır, eksiklik ve yanlışlık yanılgıdandır. İnsan, yanılgı içinde midir? Yanılgı, ‘verilenleri’ sahiplenip yalnız nefsi için kullanmak olabilir. Bilgileri, istenen amaç için kullanmayan, olgunlaşmayan; Haksızlık, ‘insan israfı’, yapıyor olabilir!

Bilgi,  ilim deryasının bir damlasıdır; damla, deryayı düşündürür, ona götürür. Beyin hücreleri içindeki ve arasındaki akımlar, adeta bilginin,  enerji olarak akım halidir. Elektrik sinyallerinin üzerine ses ve görüntü bilgilerinin kodlanıp yüklenmesi televizyonu verir. Dijital bilgi işlem, günlük yaşamı oluşturur, tüm işlemler için elektrik akımı kullanılır.  Bilgisayardan, ısınma ve aydınlanmaya kadar hep elektron akışı kullanılır.  Kuantum mekaniğinin bilgi yüklü parçacıkları değerlendirilir. “Devasa madde kütleleri boş atomlardan oluşur.” (2) “Her ‘obje’, özelliklerinin taşıyıcısı,  bilgisinin deposudur.” (3) Bilgi bilinir, ilim anlaşılır ama uygulamaya geçişin ‘nedeni’ pek anlaşılamaz. Bilim, ‘neden?’ sorusunu yanıtlayamaz. Bilgileri evrenden toplayan âlim,  ilmin açılımını yaşayan ariftir. Neyin nasıl olduğu iyi bilinse de nedeni yorumlanamayabilir. İnsan elektriği keşfetmeden önce, bedenin elektriği kullanıyor oluşu ‘verilmişliği’ gösterebilir. Arif, ilim ile kullanım iradesinin verilmiş olması gerektiğini idrak eder, ilmi ve iradeyi sahibine teslim edebilir!

Bilginin uygulanışı bir hareketi doğurur, bu fiildir, efaldir; nasıl olduğu ise onun özelliğini verir bu da sıfatıdır; ne olduğu anlaşılınca da bedeni veya vücudu, zatı bilinir. “Bilen ile bilmeyen bir olmaz. İlim,  sahibinden başka bir şey olmayan,  azalarında, zerrelerinde zahir olan,  görünen ve onlardan ayrı bir şey olmayandır. İnsanın, azalarının, zerrelerinin ilminden ayrı bir isim,  cisim veya resim olduğunu hayal etmek gaflettir.  Âlim arif, bu durumu kabul eder,  kâfir bunu inkâr eder.”  (39 Zümer, 9)

“Biz inananların, enfüs ve afakta, içte ve dışta, görünür ve görünmezde, müşahede etmelerine yardımcı oluruz. Hatta muhakeme ve delillerle anlamalarına yardımcı oluruz, böylece, Hakk’ın görünerek, apaçık aşikâr olduğunu idrak ederler. Yardım ettiklerimizden Hakk’ı eşyada müşahede edenler için Rab yeterlidir. Hakk’ın efali delillerle, sıfatı tecellileriyle,  görünüşleriyle anlaşılır,  her ‘şey’ bilgisi kapsamındadır.  Her şeyin hakikati Hakk’ın ilminin aynısıdır. Vücudu ilmi ile oluşur,  ilmi zatının aynıdır ve zatı aynı vücududur.  Gayrın, başkasının vücudu,  aynı, görüntüsü ve zatı, kişiliği de yoktur.  Her şey fanidir,  helak olur,  yalnız Hakk’ın yüzü,  Hakk’ın zatı bakidir. Nefiste,  evrende ve çevrede görünen ve beliren vasıflar, sıfatlar Hakk’ın varlığının ortaya çıkışı iledir.” (41 Fussilet, 53,54) 

 “Cemden sonraki fark makamında,  vahdet ve kesret konusunda yanılmaksızın, Zatın Birliği düşünüldüğünde, sıfatın kesreti müşahede edilir.  Melekleri,  kalplerini ilimle,  yani Kuran’la ihya ettiği has kullarına,  emrinden,  ruhundan, nakşeder,  gönderir.  Bu nakış,  ilimden ibaret olan ruhun tenezzülü,  âleme inişidir.  Ruhun inişi bir iradenin olduğunu gösterir. Bu irade ise hakiki sıfatlar âleminin kanıtıdır, cisim ve hareketlerin açıklanmasıdır. Sıfat ve efal âlemleri, isim, cisim ve eylem, hareket âlemlerinin ortaya çıkışıdır.  Bunların tümü ise cemadat, nebatat ve hayvanat âlemlerinin oluşumudur.   Kısaca,  ilimden ibaret olan ruh,  irade,  sıfat ve efal âlemlerinin ortaya çıkışıyla âlemler oluşmuştur. İnsan,  ilminin aynıdır,  organlarının kendine özgü ayrı bir sureti ve yaşamı yoktur, organların ilminden ayrı bir resmi ve cismi de yoktur”  (16 Nahl, 2).

İlmin, sahibinden, yani bulunduğu zerreden ayrı ve gayrı olmadığını kabul edene âlim,  inkâr edene kâfir denir.  İlimden âleme geçişte irade beyanı olduğu görülür. İlimden ibaret olan ruhun tenezzülü,  inişi ve âlemleri oluşturması bir irade beyanını gösterir,  Hakk’ın iradesiyle inmiştir.  Kulların,  fıtratlarına nakşedilen ilimle, önce melekleri, melekeleri, yetenekleri sonra azaları,  organları,  bedeni oluşur.  İlmin açılımının böyle sonuçlanmasıyla ortaya çıkana,  zahir olana biz  insan  deriz. (5)

Umarım, biz de insanlığımızı, israf etmeden, idrak edip beşeriyetten, nefsaniyetten, kalbe yükselebilir ve sonuçta ruha yücelebiliriz.

(1) https://www.economist.com/essay/2020/08/20/viruses-have-big-impacts-on-ecology-and-evolution-as-well-as-human-health

(2)  http://www.evreningercekligi.com/blog/atomlardaki-bosluk

(3)  The Economist, S. Hawking's answer to a paradox, Aug 26th 2015, BY D.J.P. 

(4)  D. Bohm, “Wholeness and the Implicate Order”, 1980, Routledge & K. Paul

(5)  http://necdetaltinay.blogspot.com/2014/05/insan-insa-edilir.html