24 Aralık 2020 Perşembe

Dinlenme Zorunludur

 

Dinlenme Zorunludur

“Allah’tan başka mabut ve mevcut yoktur. Allah, hay yani diridir. Hayatı, zatının aynı ve her hay olan şey ancak O'nun hayatıyla hay olur. O’ndan başka her neye ibadet olunsa ibadet O’na vaki olur. Bilinsin bilinmesin hep O'na olur. Çünkü Allah, nefsiyle kaim, ayakta olan, duran kayyumdur. Her kaim olan onunla kaimdir.  Allah’ın kıyamı olmasa bir şey vücutta kaim olmaz, durmaz. Diğer hayatta olanlara arız olduğu gibi Allah’a gaflet ve yorulma arız olmaz.  Çünkü gaflet ve yorulma ancak hayatı arızî olanlara, uyanıklığın kaybettirdiği kuvvetin yerine geçmek içindir. Rahatlama isteği, doğanın galip gelmesiyle kaybedilen gücün kuvvetin, kazanılması için dinlenme ihtiyacı duymaktır.  Amma hayatı,  zatının aynı olan bir zata bu mümkün olamaz. Hayatı arızî değildir. Zat-ı Hakk’a uyku da arız olmaz. Zira uyku, ölümün kardeşidir, ölüme en çok benzeyen bir şey olduğundan, hayatın zatı olmasına karşıdır. İmdi,  uykusu olmayan zatın gafleti de yoktur. Çünkü gaflet,  uykunun eseri ve başlangıcındandır. Hakk’ın kayyum oluşu beyan edilir. Göklerde ve yerde olan şeylerin kâffesi, tümü, tamamı O'nundur. Nasiyeleri yani alın üstündeki saçları, Allah'ın kudret elindedir. Onlara dilediğini yapar. Onun indinde her kim şefaat eylerse ancak onun izni ile şefaat edebilir.  Zira kâffesi, tümü onundur,  onunladır. Tekellüm eden, konuşan, kelam eden onunla, onun kelâmı ile tekellüm eder. İzni ve iradesi olmaksızın kimse tekellüm edemez.  İnsanların, evvelki ve sonraki hal ve vaziyetlerini bilir.  Yani ilmi,  zamanların,  şahısların,  hallerin hepsine şamildir, kapsar. Şefaate müstahak olanı ve olmayanı da bilir. Mahlûkat,  onun ilminden bir şeyi ihata edemez, çevreleyemez, içerir. Ancak, ilâhî dileğin onlara bildirilmesi gerektiğini bilirler. O halde her ilim sahibinin ilmi,  melâikenin «Senin, bize öğrettiğinden başka bizim bilgimiz yoktur» (2 Bakara, 32)  dedikleri gibi, o mazharda zahir olan Hakk’ın ilminden bir şeydir. İlmi,  göklere ve arza vasidir, yönetir. Çünkü kürsü, ilmin mekânı olan kalptir. «Âlem ve âlemde olan mevcudat, bir milyon kere fazla olsa da arifin kalbinin köşelerinden bir köşede vaki olsa, kalbinin gayet genişliğinden arif o âlemin mevcudiyetini hissetmez»  denilmiştir.  Kürsü,  lügatte, oturan kimsenin oturduğu mahaldir, küçük bir arştır, kerevettir. Kalp, azamet ve büyüklüğü sebebinden tasvir edilişinden kürsüye teşbih olunmuştur. Amma azameti büyük olan arş, ruh-i evvel, ruhtan önceki haldir. Afak ve şahadet âleminde ruh-i evvel ile kalbin suret ve misalleri, yedi kat gökleri ve göklerde olan şeyleri muhit olan dokuzuncu en büyük felek ile felek-i samin denilen sekizinci felektir, Göklerin ve yerin muhafazası,  Allah Teâlâ'ya ağırlık vermez. Çünkü gökler ve yer, onsuz, mevcut olamaz ki, hamli ağır olabilsin. Belki manevî âlemin bütünü, onun batını ve suret âleminin bütünü, onun zahiridir. Bu nedenle göklerin ve yerin vücudu yoktur. Ancak O’nun ile mevcuttur, gayri değildir. O, celil ve Âli olan zat, şan, şeref sahibidir. Şanı âlidir ki, hiç bir şey, O'na âli olamaz. O, her şeye âli olur.  Fena ile her şeyi kahreder.  O âli ve celil olan zat,  azamet sahibidir, azametinin büyüklüğü tasavvur olunamaz, hayal edilemez. Her tasavvur olunan azamet,  onun azametinin sızıntısıdır. Her azim, onun azametinden bir hisse ile azimdir, imdi, mutlaka azamet, onundur, başkasının değildir. Belki, bütün azamet onundur, başkasının azamette asla nasibi yoktur. Bu ayet medlulünün, delâlet olunan şeyin,  gösterilen şeyin,  azameti dolayısıyla Kur’ân’da en büyük ayettir.” (2 Bakara, 255, Ayet el Kürsî olarak bilinir)

Ayağa kalkış yer çekimine karşı koyuş, güç ve kuvvet harcamasıdır, kayıplar telafi edilmeli, uykusuzluk, yorgunluk ve açlık; uyku, dinlenme ve beslenme ile giderilmelidir. Canlıların tümü kayıplarını ‘girdi, üretim ve çıktı’ süreciyle tamamlar. Cansızlar da sürekli iletişim ve etkileşim içindedir. Işık kat ettiği yol boyunca niteliğini kaybeder, açılan evrende gelen ışığın ‘kırmıza kayma’ miktarı değişir, kaybından ne kadar yol aldığı ölçülür. (1) Elementler ‘bozunum’ ile birbirlerine dönüşür. Antikaların, tarihi eserlerin, fosillerin yaşı bozunumlar ölçülerek saptanır. “Uzaydan gelen kozmik tanecikler yukarı atmosferde bulunan karbondioksit gazı moleküllerinden bazılarıyla karşılaşıp bunlardaki radyoaktif olan ve olmayan karbon 12 atomlarını devamlı olarak bombalarlar. Karbon 12 atomu, yapısına iki nötron alır ve radyoaktif özellikteki karbon 14 haline dönüşür. Sonuncusu hemen bozulmaya başlayarak belli bir süre sonra azot 14 gazına dönüşür. Yaş tayini için alınan örnekteki karbon 14 miktarını belirlemek için bir gram karbonda dakikadaki bozulma sayısını hesaplamak gerekir. Karbon 14’ün yarı ömrünün bozulması için 5700 yıl geçmesi gerektiğinden, analiz edilen organizmanın ölüm tarihi buradan bulunur.” (2) Her ‘şey’ ışır, ışınım halindedir. Elektronlar, atomların çevrelerinde, birbirlerini itip geçerek elektrik nakledilir. Her atomun elektron kaybı telafi edilir. Her atomun çekirdeği ile çevresinde dolaşan elektron arasında sürekli bir foton alışverişi olur. Her elektronun her foton kaybı karşılanır. Bilimsel bulgular, ayetleri kanıtlar, evrenin düzeninin azametini gösterir, azamet idrak edildikçe ihtişamı haşyet uyandırır. Bilen bilir, bilmeyen ne bilir!

Umarım, biz de ihtiyaçlarımızdan, muhtaç olduğumuzu bilerek, kime muhtaç olduğumuzu idrak edebiliriz.                                                                               26122020

 

 

(1)     https://evrimagaci.org/evrenin-yasini-nasil-hesapliyoruz-4493

(2)     https://seyler.eksisozluk.com/50-bin-yildan-genc-olan-fosillerin-yasini-tespit-etmeye-yarayan-metod-karbon-14#:~:text=OKUNMA%20283%20PAYLA%C5%9EIM-,50%20Bin%20Y%C4%B1ldan%20Gen%C3%A7%20Olan%20Fosillerin,Etmeye%20Yarayan%20Metod%3A%20Karbon%2014&text=Amerik

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder