Yaratılışta Cinsiyet
Hikâye çok küçük ve basit, Âdem yaratılmış, eşi ile birlikte cennette yaşarken,
“Yasak ağacın meyvesini yemeyin” denmiş, ama sürünerek gelen soğukkanlı yılan
Havva’yı, o da Âdem’i kandırmış, elmayı yedirmiş. Bu nedenle ‘cennetten hubut
ediniz’ emri üzerine, kovulmuşlar, düşmüşler. ‘Hubut olmasaydı hidayet de
olmazdı’ denir. Cennetten düşülmeseydi yücelmeye de gerek kalmazdı.
Anlatılanın sembolik olduğu ve anlatılmak istenenin izana bırakıldığı bilinir.
İlim erildir, etkendir, etkiler; madde edilgen, etkilenir, dişi ve doğurgandır.
Âdem, ruhu ve Havva, bedeni temsil eder. Kendi ışık ve ısısı olmayan madde
normalde ağırdır, yerdedir, sürünür, soğuktur, ilim ise kalbe sıcaklık verir.
Elmanın yenmesi, doğadan elde edilen bilgiyi sahiplenmektir. Elma sahibinindir,
yetiştirenin, parasını ödeyenindir. Elma tüm nimetleri sembolize eder. Nimetler
doğadandır. Ancak ağaca veya doğaya bile müteşekkir olmak insanlık gereği
olabilir. Ağaç sulanır, doğa korunur. ‘Doğanın işi bu, elma vermeyip de ne
yapacaktı, teşekküre gerek yok’ diye de düşünen olabilir. Ayağına
kesafet, gülle, madde, bağlayan ona tabi olur, onun yanında, onunla kalabilir.
Madde bağımlısı, maddeye esir olur.
Âdem ve Havva, ruhu ve bedeni olan her kişi, nimetlerin kendine verilmiş
olduğunu idrak ederse, kendi aklı dâhil, tüm yeteneklerinin verilmiş olduğunu
düşünür idrak ederse, cennettedir. Nimetleri doğadan alıp da kaçmayan,
verilenlerin ardını gören, bulmanın yeterli olmadığını idrak eder. Her şeyine,
kendisinin sahip olduğunu iddia eden, doğada kalır ve doğa ile baş başadır.
Doğadan elde ettiği bilgi de onundur, elma da. İyi, doğru ve güzeli bilemeyen bulduğu ile
yetinir. Ben ve bencilliğini yaşar, mutlu olduğunu sanır. Arkasını dayayacak
bir felsefesi bile yoktur. Kendisi her şeye değer ve bedeldir. Varlık âlemi
içindeki her şey vardır ancak varlığın kaynağı yokluktur. İnanmamanın bedeli,
sahip olunanlarla kalmaktır. İnanılanın ödülü ise inanılanın görünmesidir.
Yoksa “Bilinmek” nasıl amaç olabilirdi.
“Ruh semasından bir ilim suyu iner. Nüfus arzında, bu ilim suyu hikmet
pınarları şeklinde kaynaklanır. Aynı su, arzda çeşitli amel ve ahlaka güç
kaynağı oluşturur. Su, aslından çok farklı olan kök, sap ve ekin tohumlarına
dönüşür. Sonuçta, isim ve sıfatları farklı olan şeyler ortaya çıkar. Bütün bu
tecellilerde benlik kabuğundan soyunmuş hakikat sahipleri için büyük bir
nasihat ve ibretler vardır.” (39.21) Doğadaki değişim, gelişim ve evrimden
ibret alan öğrenir. Öğrendikçe, öğrenme yeteneği, melekeleri artar,
melekler yardımcı olur. Tüm doğa ve nimetlerin ardındaki hakikati mertebelerle
idrak edip, nefsini geliştirip teslim olur.
Mısır ülkesi
olan bedende, emmare nefisle tutulan yolun sonu olmadığı görüldüğünde, Firavun
Nefis, kendini levam ederek, yererek, bir başka hale geçer, kendisinin, her
şeye hükmedemediğini, eksikliğini anlar gelişir. Duygudan yoksun ortamda, sömürü
ve kölelikte, kalbe ihtiyaç duyulur. Aklın kalpsizce kullanımı, maddesel
zenginlik verse de mutluluk getiremez. Levama nefsin, sudan yani ilimden gelen
oğlu, Hz. Musa, kalp çocuğu olarak, akla gerektiği gibi önem verenleri
toparlar. Her yer ve zamanda, iş ve işlemin, tüm hareketlerin, efalin, aynı
ilmin uygulaması olduğu, akla gelen fikirlerin kutsallığı, anlaşılır. Kalp Musa,
kendisine vaat edilen topraklara göç edip, Yusuf’un kardeşlerini, gazap ve
şehvet kabileleriyle birlikte, Mısır’dan çıkarır, aklı kölelikten kurtarır.
Akıl
aracılığıyla kalbe dolan ilim, kalpte mayalanarak çoğalır, taşar ve yayılır.
Beden ve madde âleminde yalnız ve sadece bir ve tek ilmin uygulandığının
idraki, ayrıca, ilmin kendisine ulaşma zevk, lezzet ve keyfini de verir. Nefis,
bu aşamada tatmin olup, mutmain olup, esas krallığın mana âleminde olduğunu
hissedip, gelişip yeni bir hal içine girer. Mutmain nefsin, ruh babadan olma,
kalp çocuğu Hz. İsa; ilmin kendisinin, maddeden, madde halinden, daha önemli
olduğunun idrakine varır. Bu aşamada kalp, duygusal âlemin tüm sıfatlarının da
yine aynı bir ve tek ilmin çeşitli uygulamaları olduğunun idrakine erer. İlmin
kaynağı göklerdedir. Mutmain nefis, emmare ve levvame nefsaniyetlerden sonra,
ruhun üçüncü eşidir. Eril ruh ve ilim dişi maddesel ve bedensel nefsi
mertebeler halinde geliştirir.
Bir rivayete
göre, rehberiyle birlikte, tevhit ilmini talep eden, nefsaniyetlerin hepsini
yaşayarak, Allah’ın ilmiyle, ruhuyla, zatıyla dirilebilir. Ebeveynleri,
Allah’ın kulu Abdullah ve âmin deyip teslim olarak mülheme, ilham alan, nefis
sahibi Âmine hatun olan Efendimizin vahiy aldığına inanırız. Allah’ın kelamını
bize ileten efendimiz, kemale ererek, olgunlaşarak tüm özellikleri kendinde
toplayarak, miraca çıkmış, Hakka ulaşmış, Allah, ona ruhundan nefyetmiş, insan
ve insanoğlunun yaradılışının amacını, örnek olmak üzere, gerçekleştirmiştir.
Umarım biz de namazı miraç olan mümin
olup Hakkın hakikatini idrak edebiliriz.