2 Kasım 2019 Cumartesi

İnsan Zalimdir


             İnsan Zalimdir

            Hırsız bile, zamanla kendisinin de bir çeşit çaba ve uğraşı sonunda kazandığını düşünerek, utanmayı kalbinden söküp atar. Bunu yapan, utanma duygusunun iyi olduğunu bildiği halde kalbinde sürekli bir çatışma ile yaşayamadığı için yapar. Utanma olmayınca şiddet şehvetle desteklenir. Birlikte daha büyük kötülük gücü oluşur ve daha çok sayıda iyi sıfatı kalpten atar. Böylece şer güçlerin işbirliği kalbi ruhtan uzaklaştırıp nefsin kucağına atar. Başta yapılan bir küçük tercih sonunda karakter ve kader haline gelir.

            Nefis mücadelesi büyük cihat olarak tanımlanır. Savaşların en uzun soluklusu, çatışmaların en kanlı geçenleri kalpte yürütülen iyilik ile kötülüğün çarpışmalarıdır. Bireysel çapta ve bir kalbin içinde yürütülen çarpışmalarda iyi sıfatlara karşı birleşen kötüler, üstünlük sağlanırsa, birbirlerine düşer. Kalbe hâkimiyet için bir kötü sıfat diğer biri tarafından yenilgiye uğratılabilir. Çok küçük ve basit görülen bir kötülük bile büyüme ve gelişme eğilimi gösterir. Böylece mücadele de büyür, kalbe hâkim oluncaya kadar sürer.

            Çevreye yayılan çatışmalar çevredekilerin de ilgisine girer ve onları da içine çeker. Bireyi aşan toplumsal savaşlarda “Halk aynen Hak’tır”, hatta “Halkın dediği Hakk’ın dediğidir” denilir. Haklı olan iyiler ile Hak’sız olan kötüler savaşır. Çevreye yayılmadan kalbin içinde yürütülen mücadelede ise kalbe, ruhtan akıl aracılığı ile alınan inançsal, nurani ve manevi değerlerin kaynağı da Hak’tır. Hakça yürütülen çatışmalarda Hak’lı olan taraf kazanır, iyilik, doğruluk ve güzellik kalbi yeniden fetheder. Hayat da hayattaki mücadeleler de bundan ibarettir zaten. Konuya ilişkin kutsal mesajlar, ayetler de her iki âlem için böylece geçerli olur.

            İnsanın, fıtratına kazınmış olan güzel ahlak değerlerinin kalpten sökülüp atılmasına karşı koyması, mücadele etme isteğini gösterir. Kişinin niyazı, arzu, istek ve duasının karşılık bulması halinde, Allah, savaşmasına izin vermiş demektir. Birey istemese olmazdı, izin verilmez, karşı koymaz, kötülüğe boyun eğerdi. Kişi içinde bulunduğu bir durumda yardım istemiş olmalı ki Allah da duasını kabul edip yardım etsin, diğer iyi sıfatları ve halkı onun yardımına göndersin. Kötü sıfatların kalpte kök salmasına karşı koyan kişi, aynı zamanda, Allah’ın iradesine yardım ediyor demektir. Kalp, önce havra sonra manastır ve mescit aşamalarından geçerek, Allah’ın sıfatlarıyla sıfatlanmış olur. Kendi bünyesinde vücut bulan ve ortaya çıkan kötü sıfatlarla çarpışan kimseyi, Allah nuru ile kahrederek lütfeder. Belki de bir anlamda, “Kendine yardım eden, Rabbine yardım eder.” “Sana savaş açanlara ve sana zulüm yapanlara karşı savaşmana izin verildi. Allah, kendine yardım edene yardım eder!” (22.39,40).

            Nefsin terbiye edilmemiş ilk hali, madde gibi katı, zalimdir, şehvet ve gazap güçleriyle aklı ve kalbi emrine alır, menfaati için çalıştırır. Bedensel ve dünyevî her şeyi sevdirir, benimsetir, bencillik eder. Nefis, aklı kullanarak, her şeyin daha fazlasını elde etmeye çalışır. Sahip olduğu şeylerin zevkini çıkarıp, lezzetine vararak bunları kalbe güzel, akla makul göstermeye çalışır. Karşı çıkma gayretlerini zulüm ile bastırır.

            Akıl, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini ayırt etmeye, reşit olmaya başlayınca nefse etki edebilir. Nefsin kaprislerinin sonuçlarını gösterebilir. Benlik ve bencilliğinin ruhanî güçleri ezdiğini ve üzdüğünü açıklar. İyi, doğru ve güzeli gördükçe, nefis de esas istediklerinin bunlar olduğunu anlar. Akılcı bilgilerin lezzetini alır, ruhtan kaynaklanan, ilim nehirlerinden akan sütün kalp çocuğu için daha iyi olacağını anlar. Çocuğunun yetişmesi için teslim olur, kalbe ram olur, zulmünden vazgeçer.

            Arz ve sema, hüviyeti kabule istidatları olmadığından, hakikati zahir etme, ortaya çıkarma şeklinde taşımaktan kaçındılar ve kortular. İnsan ise istidadının kuvveti ve taşımaya iktidarı sebebiyle emaneti yüklendi. Hakikat hüviyeti nefsine yakıştırarak, hatta intihal etti. Hakkullahı, Allah’ın hakkını benimseyip intihal ettiği için de zulüm sahibi oldu. Benlik ve bencilliği nedeniyle hüviyeti bilemediği için çok cahil oldu. Yaradılışındaki nurun zuhurunu, ortaya çıkıp parlayışını engelledi. O nurun hakkını bilemeyip vermeyen münafık oldu. Yaradılış perdelerinin kesafeti, yoğunluğu nedeniyle de Hak ile olamayıp gayri ile kaldıkları için şirk sahibi müşrik oldular. Tövbe eden müminler, kemalâtı izhar ile yani ortaya çıkarıp olgunlaşarak emaneti eda eyler.  (33 Ahzab (97). 72, 73)

 

            Bakılan her şeyde Hak görünmeli. Hak görünürse gören Allah’tır!

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder