İnsan
Utanır!
Utanma ve
arlanma insanın doğuştan fıtratına kazınan kalbî duygulardan biridir. Dalında
olgunlaşan meyve gibi, insan, insanca olgunlaşabilmesi için gereken her şey ile
donatılmıştır. Aklı baliğ yani reşit olduktan sonra, ilk yapacağı kötü veya
yanlış eylemlerde, fıtratında kazılı bulunan utanma duygusu, otomatik olarak
devreye girer. İlk duygular bastırılır ve kötü duygular kökleşirse, nefsin
gazap ve şehvet yani mal, mülk, makam, mevki, şan, şöhret, para ve pula
düşkünlüğü insanın karakteri olmaya başlar.
Kitabımızda,
utanma anlamına da gelen “Hicap” kavramı yer alır. Bu kavram daha geniş ve
kapsamlı anlam taşır. Hicap, perde, örtü, utanma, setretme, gizleme anlamlarına
da gelir. Kısaca, hicap, Allah ile kul arasındaki perdedir. Perdenin ardı ve
arkası görünmez. Ancak basiretle görülebilir. Basiret hikmetli bakış, sezgi ve
ilham gerektirir. Bunun için de kalp gözü açık olmalıdır. Örneğin, güneş ışığı,
güneşin kendisini görmeye engeldir, küresel olarak her açıdan perdedir. Güneşin
kendisini, aslını, esasını ve içini görmek, çok ileri teknolojiyi, ilgili
alanlardaki ilmin ayrıntılarını ve bunların uygulanmasını gerektirir. Güneşin
merkezinden yola çıkan bir fotonun, milyonlarca yılda güneşin yüzeyine ve açığa
çıkabildiği yeni bilinmiştir. Cehalet perdesiyle perdelenen, cehalet perdesini
ortadan kaldırmadan göremez. Her şey kendi bilgisinin deposudur. Her şeyin
özüne, kendini oluşturan bilgiye erişilerek, cehalet yok edilerek ulaşılabilir.
“Allah,
yerin göğün nurudur” (24.35)
ayetini ilk bakışta anlamak zor olabilir. Bir rivayete göre elçisi “Ey hicabı
nur ve gizliliği zuhurunun şiddetinden başka bir şey olmayan Allah'ım” diyerek
dua etmiştir. Buna göre, Allah’ın nuru görünür ve bu nuru kendisine perde olur.
Ayrıca gizli oluşu, zahir oluşunun, zuhurunun yani meydana çıkışının şiddetindendir.
Işığın düştüğü yer veya eşya görünür, ışığın kendisi de görünmez. Nurun anlamı
da zaten parlaklık, aydınlık, ışıktır. Aynı şekilde, güneş de ışığı nedeniyle
görünmez; ışığı, kendisini görmeye perde olur.
Allah, nuru
seninle görünür kıldı, zahir etti, böylece, O, nurun senin vücut ufkundan
doğuşu ile oluşan doğunun; nurun sende gurup ederek seninle örtünmesiyle ve
vücudunla gizlenmesiyle oluşan batının Rabbidir. Tüm madde, eşya, Muhammediyenin
bedeni, mana ise onun nurudur, eşyanın hakikati onun nuru ile bilinir, idrak
edilir. Bu nurun doğuşu ile gerçek fecir, sabah oluşur, güneşin parlaması
gözleri kör edebilir, nurun parlaması ise insanın benlik, bencillik ve
ikiliğini yok edebilir. (73.9)
Bedensel
kuvvetlerin kendi kendisinin idrakine engel olacağını ve nurunu perdeleyeceğini
Allah biliyordu. Sizin akıl erdirmeniz ve anlayabilmeniz için cehil ölüsü, ilim
ve hakiki hayatla ihya edilir, diriltilir. (2.72)
Bedenin terkibini, nelerden oluştuğunu, nelerin bir araya
gelip ne ve nasıl oluştuğunu bilen, her şey için nasıl bir kudret gerektiğini
iyi bilir. Yeniden diriltilen kimse halini ve bedenden tecerrüdünü de, sıyrılıp
çıkmayı da bilir, bedenin terkibini de bilir. Diriltilen birisi diğer insanlara
örnek olsun veya delil kılınsın diye diriltilir. Hikmet, müminin gaip olmuş
malıdır. İnsanlar, altın ve gümüş gibi madendirler, bedenle örtünmüş olsalar da
aslı ve özü değişmez. Her kişinin istidadının gerektirdiği kadar ilim,
hazinelerinde saklıdır, gizlidir. Her kişinin fıtratında, ilmin tümü,
mükemmelliğe götürecek şekilde henüz başkalaşmamış halde, mevcuttur. Üzüm
taneleri insanı ve onun kısmî idrakini andırır. Süt veya üzüm suyu ise kişinin
yaşamını sürdürmesi için gereken beslenmeyi sağlar. Şarap, aşk, ilim, bilgi ve
hakikatlere işarettir. İnsan üzüm gibi sıkılır, suyu çıkarılır ve eski
yapısından kurtulup yeni bir yapılanmayla şarap, insan hakikatinin idraki, elde
edilebilir. Şarabın sarhoşluğu insanı kendinden geçirerek aşka ulaşmasını
sağlar, aşk ateşi de ilmin bilgiler ve hakikatler halinde ortaya çıkışını
gerçekleştirebilir. İlmin tümünün idraki, incirin kendisine, insanın kısmî idraki ise incirin içindeki
taneciklere benzer. Kişinin kendini bilmesiyle yapısının olgunlaşmak üzere
başkalaşımı gerçekleşir. Bu ilk yapının çöküşü, harap olması ve göçüşüdür. Yapı
taşlarının idraki külli idrake ve ilahi aşka götürür. Bu durum, haviye,
göçmeye, göçük oluşumuna ve göçükte ilahi aşk ateşinin yanmasına, asar ateşine,
eserler yaratan yanışa ve yeniden diriltilmeye gider.( 2.259)
Küçük
ve büyük olmak üzere iki kıyamet vardır ve gerçektir. Bir rivayete göre küçük
kıyamet ‘doğal, tabii ölüm’, büyük kıyamet ise ‘ölmeden önce ölmek’ anlamındaki
ölümdür. Mahcuplar büyük kıyametten haberdar değildir ama bu her iki cemden de
şek ve şüphe yoktur. Nefislerini, şehvetlerde, fani lezzetlerde ve çabuk fani
olan dünya nimetlerinin muhabbetinde helak edenler nefislerine zulüm etmiş
olur. Herkes muhabbet ettiği şey ile birlikte haşrolunur. Sevdikleriyle
perdelenip örtündükleri için nurun baki olduğu hakikatini göremezler bu nedenle
de iman edemezler. (6.12)
Güneşin
ilk hali kara ve karanlık taş halidir. Taşın kütlesinin büyüyüp göçük, haviye,
yanan taş haline gelmesi, pişmesi, güneşin ikinci halidir. Güneş ışığının foton
olarak güneşin merkezinden, yüzeyine ve dışına çıkışı milyonlarca yıl alır,
parlayan güneş haline gelişi ise güneşin üçüncü halidir. Güneşin halleri,
ezoterik anlamda çıraklık, kalfalık, üstatlık hallerini anımsatabilir. Tasavvufta
ise nefsin yücelişine tabi olarak efal, sıfat ve zat hallerine de
benzetilebilir. Belki de Mevlana’nın ‘hamdım, piştim, yandım’ deyişi de bu
açıdan anlam kazanabilir. Bütün halleri anlayabilen tek varlık ise yalnız ve
sadece insandır.
Umarım
biz de hallerin tümünü idrak edebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder