13 Kasım 2019 Çarşamba

İnsan Utanır!


            İnsan Utanır!

            Utanma ve arlanma insanın doğuştan fıtratına kazınan kalbî duygulardan biridir. Dalında olgunlaşan meyve gibi, insan, insanca olgunlaşabilmesi için gereken her şey ile donatılmıştır. Aklı baliğ yani reşit olduktan sonra, ilk yapacağı kötü veya yanlış eylemlerde, fıtratında kazılı bulunan utanma duygusu, otomatik olarak devreye girer. İlk duygular bastırılır ve kötü duygular kökleşirse, nefsin gazap ve şehvet yani mal, mülk, makam, mevki, şan, şöhret, para ve pula düşkünlüğü insanın karakteri olmaya başlar.

            Kitabımızda, utanma anlamına da gelen “Hicap” kavramı yer alır. Bu kavram daha geniş ve kapsamlı anlam taşır. Hicap, perde, örtü, utanma, setretme, gizleme anlamlarına da gelir. Kısaca, hicap, Allah ile kul arasındaki perdedir. Perdenin ardı ve arkası görünmez. Ancak basiretle görülebilir. Basiret hikmetli bakış, sezgi ve ilham gerektirir. Bunun için de kalp gözü açık olmalıdır. Örneğin, güneş ışığı, güneşin kendisini görmeye engeldir, küresel olarak her açıdan perdedir. Güneşin kendisini, aslını, esasını ve içini görmek, çok ileri teknolojiyi, ilgili alanlardaki ilmin ayrıntılarını ve bunların uygulanmasını gerektirir. Güneşin merkezinden yola çıkan bir fotonun, milyonlarca yılda güneşin yüzeyine ve açığa çıkabildiği yeni bilinmiştir. Cehalet perdesiyle perdelenen, cehalet perdesini ortadan kaldırmadan göremez. Her şey kendi bilgisinin deposudur. Her şeyin özüne, kendini oluşturan bilgiye erişilerek, cehalet yok edilerek ulaşılabilir.

            “Allah, yerin göğün nurudur” (24.35) ayetini ilk bakışta anlamak zor olabilir. Bir rivayete göre elçisi “Ey hicabı nur ve gizliliği zuhurunun şiddetinden başka bir şey olmayan Allah'ım” diyerek dua etmiştir. Buna göre, Allah’ın nuru görünür ve bu nuru kendisine perde olur. Ayrıca gizli oluşu, zahir oluşunun, zuhurunun yani meydana çıkışının şiddetindendir. Işığın düştüğü yer veya eşya görünür, ışığın kendisi de görünmez. Nurun anlamı da zaten parlaklık, aydınlık, ışıktır. Aynı şekilde, güneş de ışığı nedeniyle görünmez; ışığı, kendisini görmeye perde olur.

            Allah, nuru seninle görünür kıldı, zahir etti, böylece, O, nurun senin vücut ufkundan doğuşu ile oluşan doğunun; nurun sende gurup ederek seninle örtünmesiyle ve vücudunla gizlenmesiyle oluşan batının Rabbidir. Tüm madde, eşya, Muhammediyenin bedeni, mana ise onun nurudur, eşyanın hakikati onun nuru ile bilinir, idrak edilir. Bu nurun doğuşu ile gerçek fecir, sabah oluşur, güneşin parlaması gözleri kör edebilir, nurun parlaması ise insanın benlik, bencillik ve ikiliğini yok edebilir. (73.9)

            Bedensel kuvvetlerin kendi kendisinin idrakine engel olacağını ve nurunu perdeleyeceğini Allah biliyordu. Sizin akıl erdirmeniz ve anlayabilmeniz için cehil ölüsü, ilim ve hakiki hayatla ihya edilir, diriltilir. (2.72)

 

            Bedenin terkibini, nelerden oluştuğunu, nelerin bir araya gelip ne ve nasıl oluştuğunu bilen, her şey için nasıl bir kudret gerektiğini iyi bilir. Yeniden diriltilen kimse halini ve bedenden tecerrüdünü de, sıyrılıp çıkmayı da bilir, bedenin terkibini de bilir. Diriltilen birisi diğer insanlara örnek olsun veya delil kılınsın diye diriltilir. Hikmet, müminin gaip olmuş malıdır. İnsanlar, altın ve gümüş gibi madendirler, bedenle örtünmüş olsalar da aslı ve özü değişmez. Her kişinin istidadının gerektirdiği kadar ilim, hazinelerinde saklıdır, gizlidir. Her kişinin fıtratında, ilmin tümü, mükemmelliğe götürecek şekilde henüz başkalaşmamış halde, mevcuttur. Üzüm taneleri insanı ve onun kısmî idrakini andırır. Süt veya üzüm suyu ise kişinin yaşamını sürdürmesi için gereken beslenmeyi sağlar. Şarap, aşk, ilim, bilgi ve hakikatlere işarettir. İnsan üzüm gibi sıkılır, suyu çıkarılır ve eski yapısından kurtulup yeni bir yapılanmayla şarap, insan hakikatinin idraki, elde edilebilir. Şarabın sarhoşluğu insanı kendinden geçirerek aşka ulaşmasını sağlar, aşk ateşi de ilmin bilgiler ve hakikatler halinde ortaya çıkışını gerçekleştirebilir. İlmin tümünün idraki, incirin kendisine, insanın kısmî idraki ise incirin içindeki taneciklere benzer. Kişinin kendini bilmesiyle yapısının olgunlaşmak üzere başkalaşımı gerçekleşir. Bu ilk yapının çöküşü, harap olması ve göçüşüdür. Yapı taşlarının idraki külli idrake ve ilahi aşka götürür. Bu durum, haviye, göçmeye, göçük oluşumuna ve göçükte ilahi aşk ateşinin yanmasına, asar ateşine, eserler yaratan yanışa ve yeniden diriltilmeye gider.( 2.259)

 

            Küçük ve büyük olmak üzere iki kıyamet vardır ve gerçektir. Bir rivayete göre küçük kıyamet ‘doğal, tabii ölüm’, büyük kıyamet ise ‘ölmeden önce ölmek’ anlamındaki ölümdür. Mahcuplar büyük kıyametten haberdar değildir ama bu her iki cemden de şek ve şüphe yoktur. Nefislerini, şehvetlerde, fani lezzetlerde ve çabuk fani olan dünya nimetlerinin muhabbetinde helak edenler nefislerine zulüm etmiş olur. Herkes muhabbet ettiği şey ile birlikte haşrolunur. Sevdikleriyle perdelenip örtündükleri için nurun baki olduğu hakikatini göremezler bu nedenle de iman edemezler. (6.12)

 

            Güneşin ilk hali kara ve karanlık taş halidir. Taşın kütlesinin büyüyüp göçük, haviye, yanan taş haline gelmesi, pişmesi, güneşin ikinci halidir. Güneş ışığının foton olarak güneşin merkezinden, yüzeyine ve dışına çıkışı milyonlarca yıl alır, parlayan güneş haline gelişi ise güneşin üçüncü halidir. Güneşin halleri, ezoterik anlamda çıraklık, kalfalık, üstatlık hallerini anımsatabilir. Tasavvufta ise nefsin yücelişine tabi olarak efal, sıfat ve zat hallerine de benzetilebilir. Belki de Mevlana’nın ‘hamdım, piştim, yandım’ deyişi de bu açıdan anlam kazanabilir. Bütün halleri anlayabilen tek varlık ise yalnız ve sadece insandır.

           

            Umarım biz de hallerin tümünü idrak edebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder