Ezoterizm Nedir?
Genellikle önce isim gelir. Sonra adı
geçmişti, işte o ismin cismi budur denir. En sonunda, ismi ve cismi bilinen bir
kişi veya şeyin özellikleri, sıfatları veya kişiliği, aslı esası, özü, kısaca
hakikati bilinir. Resim görülür, çok güzelse, ressamı aranır. Ressamın içinden
gelen resim sanatını herkes düşünemez. Eserin özgün olması için taklit olmaması,
içten ve özden gelmiş olması gerekir. İnsan davranışlarında, bitki ve hayvanlar
âleminde olmayan bir boyut vardır. Bir bitki veya hayvan her ne ise odur, hep
ve her zaman odur, başkası olamaz. İnsan ise bildiğini bilir ama bilmediğini
bilemez. Emme basma tulumbası örnek verilir. Kaçan su ilave edilince,
tulumbanın dibinden tatlı su çıkar, ne kadar çekilirse o kadar çıkar. Bu
aşamadan sonra tulumba, kendisine sonradan eklenene ilaveten, artık içinden
geleni verir. İçindeki hakikati ortaya çıkarır. Ezoterik düşünce, böylece,
verilen bilgilerden fazlasını verir.
Bir bilim dalından mezun olan, eğer
aynı dalın uzmanı olursa başkadır, doktorasını yapar da felsefesine dalarsa
başkadır. Konunun uzmanı, bildiklerini iyi uygular. Konunun doktoru, yani felsefesini
yapan ise konuya katkı sağlar, aldığından fazlasını verir. Bu durum genellikle
meslekler için doğrudur. Çırak öğrenir, kalfa uygular, üstat ise içinden gelen
hakikati dışarı çıkararak mesleğine katkı sağlar, hakikate ilişkin yeni
bilgiler verir. “Bir ben var benden içeri” diyen kâmil insan da içinde bulduğu
hakikati dışına çıkararak, tatlı suyunu akıtır durur. “Görmeden inanmanın
mükâfatı, inanılanın görünmesidir” ama bu hakikati gören beşer olamaz veya
beşer asla hakikati göremez. İnsan, insanlığın bir parçasıdır ama insanlığı
göremez. Ancak basiretiyle görebilir, hakikatin hikmetini idrak edebilir.
İçtenlikle, içinden gelenleri dışına aktarırken “Bu ben olamam, bunlar benden
değil, bunları bildiğimi ben de bilmiyordum” gibi hayrete düşüyor ve haşyet
duyuyorsa gelenler hakikate ilişkin olabilir!
Fizik, kimya gibi bilim dallarında,
uygulama uzmanlığından sonra, bilim dalının felsefesini yapmak bilimin
kaynağına indirir. Diğer bilim dallarıyla beraber ilmin kaynağına hatta evrenin
oluşumuna götürebilir. Tanındıkça, bilim insanı, bilimden konuşur ama herkes
onu ‘konuşan bilim’ olarak görebilir. Moda uzmanı gördükleri için model çıkarma
ve yeni modeller tasarlayıp yaratma işinde uzmanlaştıkça, ‘hayatı modelleme’
ile geçer hatta işi, ‘hayatı modellemek’ olur. Aynı şekilde matematik uzmanı da
topluca yön değiştirip hızla uçan kuşların ve hızla yüzen balıkların bile
matematik modelini çıkarır. Öyle anlatılır ki kuşların ve balıkların matematik
modellere göre uçup, yüzdükleri düşünülebilir. Yaşanan bu olay ve eylemlerde
matematik model de modellenen kuş ve balıklar da güzeldir ama bu güzellik
modellenebilir olan ‘hayatın’ güzelliğinden gelir. Görünen, Hak ve hakikatin
güzelliği olabilir.
Beyin ve nöron hücreleri alanındaki
çalışmalar da “Nasıl oluyor bilinmiyor ama madde bilinç üretiyor” dedirterek,
insanı hayrete düşür. Ayrıntıya inildiğinde belli başlı üç ‘kuvvet’ vardır.
‘Elektrik’, ‘Manyetik’ ve ‘Elektromanyetik’ olmak üzere, bu mevcut kuvvetlerle
olur her olan. Bilgi elde edilir, bilgi işlenir ve bilgi üretilir; hafızada
bilgi depolanır, hafızadan alınıp hatırlanır, bilinç oluşturulup DNA
geliştirilerek yeniden depolanır. Her şeyin sorumlusu ve kaynağı bu üç
kuvvettir. Bu kuvvetler, fotonlar halinde yayılan ışıkta mevcuttur. Kuvvetlerin
bozonlar içinde toplanmasıyla, ‘nasıl olduğu bilinmeyen’ bir şekilde, ‘kütle’
oluşur.
Kütlesi olmayan ışık ve foton, kütle
kazanarak, elektron ve protonlara dönüşerek atom oluşturmaya başlar. Yeterli
ısı ve basınç altında oluşan kütle ve madde ışığın gurup etmiş halidir. Işık,
güneşin doğuşu ise madde de ışığın batışıdır. Hakikat güneşinin batmış haline
madde denir. Dışından bir ışığın üzerine düşmesiyle görünebilen eşyanın
hakikati, aslında gurup etmiş ışıktır, hakikat güneşidir, kuvvetlerin tümüdür.
Din, kulu, Hakk’a götüren yoldur.
Hakikate erenin artık yola ihtiyacı yoktur dense de artık yolcu yoktur aslında.
Önce ayetlere inanılır, sonra ayetlerin doğruluğu, bilinen bilimlerce, kanıtlanır. Her neye ve nereye bakarsanız bakın,
her ne düşünürseniz düşünün, her şeyin ardında aynı, bir ve tek, hakikat
vardır, basiretle idrak edilir. Bulduğumuz ve değerini
bildiğimiz para bile bizim değildir. Doğada bulduğumuz ve değerini bildiğimiz ‘bilgi’,
‘bilgiler’ ve ‘ilim’ de bizim olamaz, ‘henüz bilemesek de bir sahibi olmalı’
denebilir.
Genellikle bilimsel ‘beyin
fırtınaları’ sırasında veya özellikle muhabbete dönüşen dinî sohbetler
sırasında öyle ‘laf lafı açar’ ki ‘bunlar benden olamaz’ dedirtir. Tatlı
sohbetle, tatlı suya erilmiş olabilir. Hayretler içinde kalınabilir ve haşyet
duyulabilir. Bu durumlarda öyle haz alınır, böyle sohbetler öyle zevk ve keyif
verir ki bağımlılık yapar, mutluluk verir, tekrarı istenir, insan mest olarak
kendinden geçebilir, Hak görünebilir!
Umarım, bizim muhabbetimiz sonunda da
Hak görünür!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder