18 Ocak 2023 Çarşamba

Hidayet Fıtrattandır

 

Hidayet Fıtrattandır

Kuran, fıtratına, kalbine kazınmışa, genlerine harflerle yazılmışa uyana, kalbinin sesini dinleyene, kendini bilmesi, içindeki olgunluğu ortaya koyabilmesi için nasihattir. Ne yapıp ne yapmayacağını söyleyerek, insanlıktan yaratılan insanın, bir anlamda, böylece, ezelde verilen sözünde durmasına, olgun insan olmasına yardımcı olur. Nimetlerin verilmesinin amacı vereni bilmektir. Nefsin ve bedensel zevklerin amacı ise iyilik, doğruluk, güzellik gibi kalbi duygularla, kalbe yücelmektir. Kalpten ruha geçiş ise bilgilerle ilmin idrakine ve aydınlığına vararak yücelmekle olabilir. Böylece, göz ile görmekten kalp ile görüşe, basirete geçilebilir. Davranışlar görsel ve nefsanî, basiretle bilgi edinme kalbî, aydınlanma ve idrak ise ruhîdir. Ledün ilmini gayrisi bilemez, Rab bilebilir. İnsan, delillerle, hak yoluna hidayet edilir, bencillik ve ikilikten geçebilene Hakkın vücudu bağışlanır.

“Kuran, sırf tevhide hidayet ve doğru yola irşat ziyadeliğiyle mübarek bir kitaptır.  En yakın yoldan, kemalin en yüksek derecelerine hidayet eder. Zat ve sıfatınızdan bile Allah'a sakınınız, vücud-u mevhub, Hakkın bağışlanmış vücudu ile Allah'ta ve Allah ile istikamet rahmetiyle rahmet olunasınız.” (6 Enam, 155) “Habipim, kıymeti bilenemeyecek kadar büyük ve vasıfları tam olarak bilinemeyen sıratı müstakime, seyri süluka, sen de dilediğini hidayet edersin.” (42 Şura, 52) “Sana, takdir, tezkiye ve tasfiye ile olgunluğun her çeşidinin, büyük kıyametin koparcasına olgunlaşmanın, sende bulunması ve fiilen açığa çıkarılması için hidayet etti.” (87 Âlâ, 3) “Allah,  münafıkların istidat nurlarını giderdi. Mala düşkün münafıklar hidayeti verip dalaleti aldılar. Bunlara ilim, amel, hikem ve maarif, bilgi, ahlâk ve hakikatte zengin olmaları, Allah indinde yakınlık ve keramet bularak yüz yüze olmaları için nur ve beka âleminden anapara, kapital, sermaye verilmişti. Ticaretleri kârlı ve kendileri hidayet ehli olamadılar.” (2 Bakara, 17) “Onları hidayet olunmuş kılmak sana vacip değildir. Sana vacip olan, hidayeti tebliğdir.” (2 Bakara, 272) “Nizamın tertibi hükmü ve zahir ve batın olgunluğunun ortaya çıkışı için, bazısının hidayeti bazısının mahrumiyeti gereklidir. Bunun için senin değil ancak Allah'ın hidayet-i asliye ile kalp kulağını açmış ve nuru fıtrat ve sıfat istidadı ile kendisine hayat-ı hakikîyi bağışlamış olduğu kimse icabet ve kabul eder.” (6 Enam, 35) “Gözün görmesine sebep olan nur basar, kalbin görmesine sebep olan nur basirettir. Her kim Rabbinden gelen bu nurlarla görücü oldu ise görmesinin ve hidayet bulmasının faydası ve görmemesinin zararı kendi nefsinedir.” (6 Enam, 104) “Ezeldeki fıtratları itibariyle tüm insanlar bir ümmet idiler. Bu fıtrat üzerine vahdete yönelik idiler, asli hidayetlerinin nuru gereğince aydınlanmış idiler. Farklı mizaç ve arzular, adet ve davranışlar nedeniyle farklılaştılar.” (10 Yunus, 19) “Hidayetleri sana ait değil Allah'a aittir. «sana münasip olan kimse, senden hidayeti kabul eder,  münasip olmayan kabul etmez»  (13 Rad, 7) “Dalâletini murat eylediği kimsenin  «hidayeti»  ve hidayetini dilediği kimsenin  «dalâleti»  mümkün değildir.” (14 İbrahim, 4) “Vaktaki Rabbi, Musa'nın vücudu dağına tecelli edince; dağı parça parça ve mütelaşi kılıp Musa, bayılarak düştü, fâni oldu, ayılınca «Seni tenzih ederim, eneiyetimin, benliğimin, zuhuru günahından sana rücu ettim» demiş, hidayet ve Allah'ın temkini ile istikamet bulmuştu.” (19 Meryem, 143)

“Ruhun hidayeti, ahval, müşahedeler, gözlemler ve aydınlanma iledir. Kalbin hidayeti, bilgi edinme, keşiflerde bulunma ve sırra erme iledir. Nefsin hidayeti, ahlâk,  davranışlar ve edep iledir.” (21 Enbiya, 73) “Yani benim halimi ve hidayetimin kıymetini ve bana mahsus verilmiş olan ledün ilmini Rabbimden gayri kimse bilemez. Ben, nefsimden Rabbimde fâni ve benim gayrim de halimden mahcup olduğundan ne ben, ne de gayrim bilir, ancak Rabbim bilir.” (28 Kasas, 85) “Habipim, de ki: ‘Kuran gaibe iman edenlere hidayettir.” (41 Fussilet, 44) “Ben kullarıma zulüm edici değilim, zira istidadı bağışladım ve istidada münasip olan kemali bildirip kazanılması yoluna hidayet eyledim. Belki siz, kemale karşı olan şeyleri kazanmakla ve nuru zulmette koyup, bakiyi fani ile değiştirmekle, nefislerinize zulmedicilersiniz’.” (50 Kaaf, 29) “Biz o insanı delilleri ile hak yoluna hidayet ettik.” (76 İnsan, 3) “Bu fenayı sırftan sonra halkı hidayet ve Hakk’a davet için Rabbin, sana vücudu hakkanîyi, Hakkın bağışlanmış vücudunu, verecektir.” (93 Duha, 5)

 “Sizin kesrete dönüşünüzde, Hakkın izniyle ve şeriatın koşullarına uyarak, nefsinize lezzetli tatlılığı talep etmek ve nefsin hazlarıyla zevk almanızda, mutlu olmanızda, sizin için günah ve zarar yoktur. (1) Çünkü o vakitte nefis isyan halinde değildir. Hakkın nuruyla nurlandığından, haz ve lezzet, kalbe etki etmeye, kalbi kuvvetlendirmeye ve kalbi duyguların gelişimine yardım eder. Kalbi duygular cemale şuur, cemalini görme, yeridir ki gayrin oraya vusulü haram kılınmıştır. Yani ‘Hafa’ olarak bilinen ‘Ruhun Sırrında’ Allah’ın cemalini müşahede ediniz. Çünkü bu makamda olan zikir müşahededir. Sizi, mertebe itibariyle zikrine hidayet eylediği gibi Allah’ı zikir edin. Zira Allah önce, nefis ile olan lisan zikrine, sonra sıfat tecellileri ilimlerinin keşfedilmesi demek olan sırrın zikrine hidayet eder. Sonra zat nurunun mülahazasıyla beraber sıfat tecellileri nurlarının müşahedesi olan ruhun zikrine, sonra ikiliğin bekasıyla beraber zat cemalinin müşahedesi olan gizliliğin zikrine, sonra bakiyenin kalkması ile şuhud-i zatî olan zatın zikrine hidayet etmiştir, ulaştırmıştır. Her ne kadar siz, marifetullah Arafat’ına ulaşmazdan ve orada durmazdan evvel bu zikirlerden gafil idiniz. Fakat Allah, sizi hidayet eyledi. Hidayet eylediği gibi zikir ediniz. Ondan sonra siz, her hangi bir şahıs gibi sair insanların yürüdüğü ibadetler ve şeriat yollarından aşağıya ininiz.” (2 Bakara, 198) Son, başa dönüştür!

“Bizi, ‘hidayet üzere sabit, vahdete giden doğru yol ve yönde kararlı kıl. Bilgi edinerek sevgi, sohbet ve muhabbetle, Hakkın Zatına götüren sırat köprüsünde, kendilerine kişiye özel, rahimsel, nimet verilenlerden eyle. Böylece, evvelden, ahiren, zahirinde ve batınında, Hakkı Şuhut edip, baki yüzünü müşahede ederek, gölgesel vücudunu, fani, yok eden Nebinin, sadıkların, şüheda ve evliyanın yolunda olmamızı sağla, seninle, senden, sana sığınırız, Rahmanî Rahimsin’ diyenlerden eyle.” (Fatiha Suresi)

Umarım biz de nefsimizden, kalp yoluyla, ruhumuza yücelten hidayete erebiliriz!

                                                                       Necdet Altınay 21012023

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2023/01/mutluluk-ftrattandr.html

 

4 Ocak 2023 Çarşamba

Mutluluk Fıtrattandır

 

Mutluluk Fıtrattandır

Kitabımız Kuran, Allah kelamıdır, akla, akıllı olana, aklı buluğa erene, hitap eder, olgunlaşmak isteyene nasihattir. Hitabı duyan akıl, fıtratı uyandırır, istidat harekete geçer, ezelde fıtrata kazınan ‘ahde’, vefa gösterip Hakkı arar. Kuvvet ve Kudretin sahibini arayıp, hareketlerini ve sıfatlarını, emanetler olarak iade edip, vücudunu Hakka, kendi iradesiyle, benlik ve ikiliklerinden vazgeçerek, teslim eder. Tevekkül göstererek, kişi razı olunca, Allah da ondan razı olur. Efal, sıfat ve zatlarını, Allah’ta fena bulup, fani olarak, teslim edenler, altlarından şeriat, ahlâk, tevekkül ve tevhidi efal ilimlerinin nehirleri cereyan eden, akan, cennetlerde yaşarlar, işte bu en büyük saadet ve mutluluktur. İstidat ve idrak ne kadar kuvvetliyse, mutluluğun olgunluğu ve lezzeti de o derece kuvvetli olur.

“Mutluluk, Kalbe-Bedene-Ortama ait olmak üzere üç tiptir. Kalbe ait mutluluk: Hikmet, Marifet, ilmî ve amelî kemaller, olgunluklar. Bedene ait mutluluk: Sıhhat, Kuvvet, Tabii şehvet, Cismani lezzettir. Ortama ait mutluluk: Mal, mülk, zenginliktir. Züht ve ibadetle aranan baki kalp saadetini kazanmak için beden ve beden etrafındaki saadetlerden sakınmalı. Namaz, nefse ve bedene zorluca bir yüktür. Malı vermek ise nefse sevimli olan haricî saadetlerden yüz çevirmektir ki, buna züht denir. Nefis için mal vermek can vermekten şiddetli olur! Cömertlik fazilettir,  bundan mahrum kalmamak için infak, sahip olunan malın tümüne değil, yalnız bir kısmına tahsis kılınmıştır.” (2 Bakara, 3) “Herkese hak ettiği verilir. İstihkak, biri ruhanî, diğeri bedenî olan, iki uhrevî, ahrete ait, saadet olabilir. Allah, bünyenin şiddeti ve kuvvetin fazlalığı olan bedeni saadet ve ilimden ibaret olan ruhani saadeti, hak edene verir.” (2 Bakara, 247) “Her kişinin ezeldeki istidadı, fıtratın aslı ve esası itibariyle birdir. Ancak yaradılıştan itibaren her insan bir diğerinden her şeyiyle farklıdır, tektir, özeldir, farklı bir bütündür. Her insanın yaradılışı, diğerinden farklı bir olgunluk ve mutluluk gerektirir. Bir insanın bir başkası gibi olgunlaşması ve mutlu olması hayaldir,  hayalidir. Sebep, şartlar ve sonuç olarak sürecin tümü bir kişiye özeldir. Her kişi için birlik, bütünlük ve teklik geçerli olduğu için olgunluk ve mutluluk da farklı olacaktır.” (4 Nisa, 32) “Çalışmadan, şans oyunlarıyla, kemali ve mutluluğu talep etmek haramdır.” (5 Maide, 3) “Nefis meralarından, nefsanî olan her şeyden, kalbe hicret eden, kalbî duyguları benimseyen ve nefis aleyhine hakikate ilişkin ilimlerle kalbe yardımcı olan, ilim sahipleri, cemal ve celal müşahedeleriyle, Hakkın sıfatlarıyla sıfatlanırlar. Sıfatın keşfinde ve Allah’ın en büyük kapısı olan rıza makamında sabredenlerden, Allah razı olmuş ve onlar da Allah’tan razı olmuştur. Bunlar için altlarından tevekkül, rıza ve bunlara münasip ilim nehirleri akan efal ve sıfat cennetleri hazırdır. İşte saadet ve mutluluğun en büyüğü budur.” (9 Tövbe, 100) “Yalan ve iftira, insanı insan yapan nutuk, konuşma, yetenek ve özelliğinin kötüye kullanılması olduğu için, insanı hayvandan aşağı iten şeydir. Her güzelliğin aslı, her beğenilenin maddesi ve hayır ve saadetin malik ve sahibine olan sadakat, her kemalin kaynağıdır. Sadakatin aslı da fıtrattaki ahde vefadır. Fıtrata sadakat, Hakkın, “Tüm âlem senin için, sen benim için!” sözünde gizlidir. Sadakat, kemal ağacının kökü, ahval yemişlerinin tohumu gibidir.” (9 Tövbe, 119) (11 Nur, 11-26) Her şey Âdem için Âdem, Hak içindir, arayıp bulmalı, vuslata ermelidir, insanın mutluluğunun kaynağı budur.

”Sizi tevhide davet ederiz ve yardımcı oluruz, şüphe etmeyin. Allah’a yaklaşırsanız şüphe etmezsiniz. İstidadınızın gerektirdiği ‘Amaç ve mutluluk’ nedeniyle size bir kemal, olgunlaşma, tayin olunmuştur, bu sizin manevi ecelinizdir.” (14 İbrahim, 10) “Herkes, kendi çalışmasıyla ve bildiği harflerle yazdığı, kendi kitabını okur. Hak ve batılı, doğru ve yanlışı ayırabilen ‘Akıl Resulünü’ göndermedikçe kimseye azap edilmez, aklı olmayana ceza yoktur. Daveti işiten akılda, istidat harekete geçer ve daveti kabul eder.” (17 İsra, 13, 15) “İstidat ve idrak ne kadar kuvvetliyse, mutluluğun olgunluğu ve lezzeti de o derece kuvvetli olur.”(17 İsra, 75) “Yalnız ben varım, Allah ben’im. Büyük kıyameti gösterseydim, insan gayret ve çalışmasının değeri kalmazdı.” (20 Taha, 14, 15) “Efal, sıfat, zatın fenası ölümlerinden her biri iradi bir ölüm ise de, lâkin bunlar daha saf, leziz, iştahlı ve mutlu bir hayattır ve her biri bir cennettir. Vücudu hakkanî ile Rabbinden vücut verildiler. İşte bu, büyük bir feyiz, anlayış ve idraktir, saadettir ki ondan büyük feyiz ve saadet olamaz. Allah âlimdir.” (44 Duhan, 56, 57) “O cennetlerin altlarında şeriat, ahlâk, tevekkül ve tevhidi efal ilimlerinin nehirleri cereyan eder, akar. Ve sizi tevekkül ve nefsin sair makam ve menzilleri gibi güzel meskenlere dâhil eder. İşte bu saadet, zikrolunan cennetlerde bu makamlara nail olamayan kimselere nispetle, büyük bir saadettir, mutluluktur.” (61 Saf, 12) 

            İnsan, hayatını kazanmak, geçimini sağlamak için çalışır, gayret gösterir. Mutlu olmak daima aklının bir köşesindedir. (1) Mal, mülk edinmek ve zengin olmak üzere, önce ortama ait mutluluk peşinde koşulur. Sonra bedensel sağlık, kuvvet ve güç sahibi olmak, doğal ihtiyaçlarını karşılamak ister. En sonunda sıra ‘Hikmet, Marifet, ilmî ve amelî kemaller, olgunluklar’ elde etmeye gelir. İnsan hayatında, yalan ve iftirasız mutlu olmak, zorlu bir süreçtir. Hakkın kelamını işitip nasihatlerini dinlemek ve uygulamak süreci kolaylaştırır. Benlik ve bencillikten uzaklaşarak, ikilikten vazgeçerek mutluluğun kaynağı belirlenmiş olabilir. (2) Tevhit ilmine sarılarak idrak artırılırsa, mutluluğun derecesi de artar. Allah’ın kelamından şek ve şüphe edilmemesi halinde, doğru yoldaki yolculuk da mutlu bir şekilde sürdürülür. Nefsanî alandan kalbe hicret edilir. Hikmet, Marifet, ilmî ve amelî kemaller, olgunluklar aranırsa, Kitabımızda, Tevhit İlminde, bulunabilir.

            Umarım, biz de aradığı ruhanî ve bedenî saadeti bulan ve vasıl olanlardan olabiliriz.

                                                                                  Necdet Altınay 07012023

(1)   http://necdetaltinay.blogspot.com/2014/05/cennetten-dusus.html

(2)   http://necdetaltinay.blogspot.com/2019/12/ezoterizm-nedir.html