13 Ağustos 2015 Perşembe

Sonrasını Biliriz


          Sonrasını Biliriz

Kitabı okumak için lütfen tıklayınız

            Büyük insanların büyük düşünceleri mi oluyor yoksa biz büyük düşünceli olanlara mı büyük insan diyoruz? Hele bu insanlar bilim insanları ise bilgileri, bulguları, bilimleri ve düşünceleri de çok bilimsel oluyor, bu nedenle dedikleri doğrudur diyoruz. Ancak, bazen söylenenleri anlamakta, kabul etmekte veya inanmakta zorlanırız. Bu da nasıl olur der kalırız. Sanırım buna benzer en zor alan ve anlarda bilimsel alan ile inanç alanını birbirleri için kullanabiliriz. Birinin dediğini diğeri de teyit ediyorsa gönül rahatlığı ile “doğru” diyebiliriz. Örneğin, Termodinamik ilminin temel “Enerjinin Sakınımı Yasası” der ki “enerji dönüşür, işe veya kütleye, maddeye dönüşür ama yok olamaz, yoktan da var olamaz.” Aynı şekilde inanırız ki “Var olan Bir ve Tektir, yok olmaz, sonradan yok olan da hiç var olmamıştır ki zaten.”

            Evren bilimi “kozmoloji”, “astrofizik” her şeyin ilk anına noktayı koydu. “Büyük Patlama için bir sebep ve enerji gerekli değildir” dendi. (Bakınız Hawking) “Üstelik evren veya proton fark etmez, her an her yerde büyük ya da küçük bir ‘şey’ oluşması mümkündür, yoktan var olabilir ve tekrar yok olabilir ve bu iş için bir enerji gerekmez.” Bizim köyde olsam, duymuş olduğum, “o yalan bu yalan, fili yuttu koca yılan” deyimini anımsardım. Diğer bilim insanlarının da itiraz etmediği bu fikir bilimsel bir sonuç olarak öne sürülüyorsa “aksi ispat edilinceye kadar” diyerek kabul edebiliriz. Bari teyit etme şansımız elimizden alınmasaydı, inanç âleminde doğrulama yapabilirdik. Keşke bu büyük insanlar bilimsel buluşlarının sonunda “basitçe, gerek olmadığı, ihtiyaç duyulmadığı için, Allah yoktur” demeseydi. Biz de kendilerine “mübarek insan bu bilimsel bir sonuç mudur, bir formüle uygun mudur, enerjiden ötesine nasıl hüküm veriyorsun?” desek yerinde olabilir. Oysa “söylendiği gibi hayali bir Allah yok” dense “Haklısınız” denirdi. “Pozitif Bilim” denip negatif sonuç çıkmazdı. Madem işiniz pozitif bilim hadi biraz da negatif bilim yapın desek ne yaparlar acaba.

            Kitabımız “Allah vardır, var olandır, gayrisi de yoktur, O’ndan başka bir varlık veya İlah yoktur” der. “Evren yoktan var edilmiştir, eşya bütün özellikleriyle, bir düzen içinde ve bir amaç için halk edilmiştir.” Evren “hiç bir şeyi bir var olsun bir yok olsun diye var etmedik, bir düzen içinde ve bir amaca uygun şekilde halk ettik” ayetine (3.117) göre düzenlenmiştir. Ku’ran’ın anlamı düzen demektir, eşyanın hakikati bilindiğinde, “var oluşun içinde ‘düzen’ ilk andan itibaren inmiş haldedir, eşyanın özünde bu hakikat gizlidir, ayetlerin Resul tarafından, ayrıntılı uygulamalar halinde açıklanması 23 yıl sürmüştür” idrakine varılabilir.

            Daima önce bir boşluk veya yokluk vardır. Sonra her şeye sahip olunur. Biz de yoktuk önce, bir plan program veya bir düş, düşünce sonucunda var olduk. Bilim insanları iş ve işlemlerinde tesadüf yoktur. Doğaya gelince aynı bilim insanları “rastgele, tesadüfen kendini kopyalayabilen enzimler sayesinde canlılık oluştu” der. Evren çok sayıda katsayının var oluşu ve halen de öyle oluşu sayesinde dengede durmaktadır. Elektron küçücük yörüngesinin bir turunu bile tamamlamadan yok olur başka yörüngede ortaya çıkar. Bu elektronun elektrik yükünün değeri az farklı olsaydı madde olamazdı (Bakınız). Evrenin genişleme katsayısı az farklı olsaydı ya çökecek veya dağılıp gidecekti. Sanırım “tüm oluşumda tesadüf olsaydı evren on dört milyar yıl yaşında olamazdı, yeniden oluşmaya çalışırdı” demek mantıklı olurdu.

            Tüm fiil, olay ve eylemler ya doğaldır ya da yapay. Doğal olaylar doğadan yapay olanlar insandandır. Yaptıklarımızı bir amaç gözeterek yaparız. İş ve işlemlerimiz bir sıfat altında yapılır. Amir veya memur, oğul veya baba, öğretmen veya öğrenci olarak yaparız. Sıfatlar belirler işin sonunu. Genelde kötünün yaptığı kötü, iyinin yaptığı iyi olur. Ancak biz işin sonunda görür veya öğreniriz, işinden anlarız yapanın ne olduğunu. Hatta işin sonunu yapanın kişiliğine, zatına bağlayabiliriz olayı. Kişilik bakmakla, görmekle anlaşılamaz ancak en sonunda kişiliği nedeniyle ne veya nasıl olduğu bilinir. Bilmemizin, bilebilmemizin, aklımızın bir sınırı vardır, sonrasını görerek öncesini biliriz. Fiillerden sıfata ve sıfatlardan zata ereriz. Ermemiz için ‘akıl’ verilmiştir, durmaksızın ‘arama’ kişiliğimize kazınmıştır. Elimizde hazır bulduğumuz özellikleri kullanarak bilinç sahibi oluruz. Amaç insan olmaktır.

            Her sonuç bir sebebe dayanır. Aklımızın düşünme sistemi böyledir. Bugün bir şey varsa, böyle isek geçmişte bir sebep olmalıdır. Bu nedenle kendimize “nereden gelip nereye gidiyoruz?” diye sorarız. Geri dönüş için zamanı yaratırız. Zaman akıl içindir, itibaridir, izafidir. Proton ile nötronun birleşmesi için zamana gerek yoktur. Elektronların karşılıklı etkileşimi için zaman gerekmez. Foton dediğimiz ışık düzeyine inince değil zaman mekân da hükümsüz olur. İkiz foton deneylerinden bilinir ki bir fotona yapılan etkiden aynı anda çok uzaktaki ikizi de aynı şekilde etkilenmektedir. Kısaca, her şeyin sonrası öncesine bağlı ve bağımlıdır. Her idrak ettiğimiz “son” için “böyle olacaktı ya ne olacaktı, çünkü öncesi öyle olanın sonu böyledir” denebilir. Her şeyi an be an yaşarız, biz hep son andaki son durumda varızdır. Bu hal bir mucizedir, varlığımız, yaşamımız, yaşadığımız bir mucizedir. İyi ki böyledir, böyle olduğuna ne kadar şükretsek, teşekkür etsek azdır. Bu halimizin her dakikasını atmış saniye yaşamalı, zevkini çıkarmalı, keyfini bilinçli olarak sürmeliyiz. Fotonu biliriz kendimizi bilemeyiz, bilince “önce var olan ancak sonra da vardır” dememiz gerekir.

            Amaç insan olmak, yolu da kendimizi bilmek ise Doğu ve Batı kültürleri burada ayrışır diyebiliriz. Sanki birisinde “insan haklarını” bilirler “insanı” bilemezler, diğerinde “insanı” bilirler “insan haklarını” bilemezler. Kralın kendilerine tanıdığı hakları başkasına tanımazlar. Karşısındakini kendisi gibi bilemeyen, Hakk’ını tanımayan insan mıdır? Hayvan gibi güçlü ise çok mu önemlidir? Güç Hak’tandır, hak güçten gelmez. Önünde veya sonunda sentez yapmayı umarım öğrenebiliriz. Doğru, doğudan batıya gidiyoruz, umarım batıdan da doğuya geçip gelebiliriz.