Akıl, Ruhun Kalbe Kapısıdır,
Akıl, insana verilen en büyük nimettir. Aklını kullanan kendini de
Yaratanını da bilebilir. Beyin, beş iç ve beş de dış duyulardan bilgi toplar,
değerlendirir, anlam kazandırır. Ama basiretli görüşle Varlığın ardındaki hakikati
idrak eden Kalp gözü akıldır. Nefsine hâkim olabilen Kalp, Ruha açılım ile
ruhun nurunu, ilmin idrakini, akıl ile sağlayabilir.
“Hakk’ı işitmeğe, Hakk’ı görmeğe, Hak’la söylemeğe sebep olan akıl
nurundan kalpleri yoksun olduğundan onlar, hakikaten sağır, dilsiz ve
kördürler. Kalplerinde aklın nuru, idraki, olmadığı için şuur yerleri olan göz,
kulak ve dillerinden kalplerine giden yollar kapalıdır. Kalbin nuru olmadığından
göz, kulak ve dilden istenen faydalarından haz alamaz ve istifade edemezler. Bu
nedenle münafıklar, sağır, dilsiz ve kördürler.” (2 Bakara, 18,19) “Ahdin
misakı olan sözleşme ile Allah, tevhit ilmini akıllara kazımıştır. Böylece,
insanlar, cismani perdelerden soyundukça, tevhit ilmi, yeni keşfedercesine,
kendilerine aşikâr olur. “Bela” evet demeleri ise insanların zatları ile tevhit
ilmini kabulleridir. Her insan, insanlığın bir parçasıdır, kendinde kısmen
insanlık vardır, akıl verilmiştir, aklını kullanarak ilmini artırabilir, ilmi
arttıkça, bedenden ruha yücelebilir, insanlığını geliştirebilir,
tefekkürle, ilim, yeniden keşfedercesine
aşikâr olur. Tevhit ilmini idrak yeteneği verilmiştir, bu yeteneği insan
kullanmalıdır, O’nu ispat etmeye, olgun, kâmil insan olmaya, söz vermiştir,
sözünde durmalıdır.” (2 Bakara,27) “İki Âlem vardır, birisi beden ve beden
organları olan cisim âlemi, ikincisi ruh
âlemidir. Semanın yedi kat olması ruh âleminin mertebeleridir. 1- Madde âlemi,
2- Nefis âlemi, 3- Kalp, 4- Akıl, 5- Kalbin Sırrı, 6- Ruh, 7- Ruhun Sırrı. Tasavvuf
açısından akıl ruhtur, ruhtandır, ruhanîdir; akıl, konuşan nefsin akıl erdirme
gücüdür. “Akıl, ruhun nuru ile nurlanan, ilmin idrakiyle aydınlanan, kalbin
parlak bir mevziidir.” “Kalp de, idrak eden, düşünen, konuşan nefisten,
insanlıktan, ibarettir.” (2 Bakara, 29) “Siz, «ruh» Rabbinden «akıl» meleği
vasıtasıyla «kalp» Nebi'sine indirilen, makul, akla dayanan, kitabı okuyunuz.” (2
Bakara, 50) “Vehim şaibesinden arındırılmış, şeriat nuruyla nurlanmış, olan
akıl ile akıllanmış olanlara elbette pek büyük deliller vardır.” (2 Bakara,
164) “İnsan bir bütündür ama kendi nefsiyle var değildir, her mevcut olan O’nun
vücuduyla mevcuttur. Vücudun bütününden infisam etmek, kopmak, ayrılmak, iki
vücut halinde var olmak, mümkün değildir. Akıl, kıyasladığı için iki varlık
gibi görür. Mümkün, mevcut olanlar, Allah’ın efali ve sıfatıdır. İnsan, tüm
organlarıyla bir bütün halinde yaşarken, kendi iradesi dışında bir organı, eli,
kolu, hareket ederse onu duyar, işitir. Akıl, bir insanı, ayrı bir varlıkmış
gibi itibar eder, düşünürse, o insan, Varlıktan kopukmuş gibi algılanır.
İnsanın ayrı bir varlıkmışçasına hareket etmesi halinde ise ‘Varlık’ onu hemen
işitir, çünkü kendi kendine hareket ettiğinde varlıktan kesilmiş, kopmuş olur. Özgürmüş
gibi hareket edildiğinde niyeti bilinir, sözü işitilir, hareketi duyulur ve
hissedilir. Bağımsız gibi hareket etmenin nedeni maddenin ardındaki, özündeki
ilmi bilmemek olabilir. Hareket ve sıfatların karanlıklarından, hayal, kuruntu
ve şüpheden, kurtularak ruh âlemi fezasına;
ilim ile kalbin ufkuna ve semasına çıkılabilir. Maddeyi, eşyayı, kişileri,
mevcudatın tümünden, ‘Vücut’tan, kırık, kopuk ve bağımsız hayal etmek eşyanın
doğasına aykırıdır.” (2.256, 257)
“Bütün yiyecekler akıl sahiplerine asıl hükmüyle helâldir. Zira akıl zarar veren ve helak eden şey’in haram olduğuna hükmeder.” (3
Ali İmran, 93) “O Ayetlerden biri de İbrahim makamı, yani Ruh Nurunun kalbe ulaştığı
yer olan akıl vardır.” (3 Ali İmran, 97) “İnsanlara gönderilen on iki vekil,
beş dış duyu, görme, işitme, koklama, dokunma, tat alma ve beş iç duyu, adalet,
vicdan, zekâ, hayal ve fikir gücü ile teorik ve pratik akıldan ibarettir. Eğer siz ruh,
kalp ve melekût, hâkimiyet, imdadından gelen akıl ve ilhamla, isabetli
fikirler ve doğru hatıralarla, akıl ve fikir resullerine hürmet edecek
olursanız, fena ile zatınızı da teslim ile Allah'a iyi bir ödünç verirseniz,
sizden hicaplarınız olan zat, sıfat ve ef’âlinizin
vücutlarını elbette setir eder, örterim.” (5 Maide, 12) “Âdem’in, biri sırf
akılcı Habil ve diğeri sırf hayalci Kabil olmak üzere iki oğlu vardır ve her
ikisinin de ikizi kızdır. Âdem, Kabil’i, Habil’in ikiziyle, Habil’i de Kabil’in
ikizi ile evlendirmek ister. Âdem’in amacı yalnız aklını kullanmayıp aklını
hayal ile süsleyen ve yalnız hayali davranışlar yerine akılcı hayaller
kurabilen torunlar sahibi olmaktır.” (5 Maide, 27,28) “Varlıklar, mevcudat,
eşya ile mahcup, perdeli, engelli olanlar, hisleri ile kalırlar. Var olanların
kendi kendine hareket ettiklerini zannederler. Bu mertebeyi geçip de varlık
perdesini yırtan, hareketin kuvvet ve kudretten olduğunu görüp anlar. Aklı,
İlahi hidayet nuruyla hidayet bulan kimsenin ise Basiret gözü de açılır,
kuvvetlerin ardında, bilimsel özelliklere sahip bilgi ve Hakkın gölgesi olan
İlim olduğunu, İlmin sahibinin de Hak olduğunu anlar. Hareket etme iradesinin,
varlıkta ve varlığın kuvvet ve kudretinde olmadığını, Kudretin de sahip olunan
bir şey olduğunu görür. Böylece, İradenin, İlmin sahibine, Varlık olarak
görünene, ait olduğunu, Hakkın, Halk olarak göründüğünü, idrak eder. Ve
hakkıyla «La ilahe illallah» der.” (6 Enam, 75) Resimden, ressama ve
ressamlıktan, ressamın Zatına, kişiliğine gidilir. “Gökyüzünden inen yağmur
suyu ile çeşitli otlar, meyve ve sebzeler, bitkiler, nebatat, çıkardığımız gibi
aynı şekilde, ruh semasından inen ilim suyu ile de her sınıf ahlak ve fazilet,
nefis yeşilliği, güzel ve parlak ziynetler, şerif ameller, sadık niyetler
çıkarırız. Hurma salkımı gibi akıl erdirmelerle bilgiler elde edilir,
hakikatlere ulaşılır. Hakikatlere ulaşma, ruh nurundan, ilmin idrakinden, zuhur
ettiği için kendiliğinden olmuş gibidir. Çeşitli koşullar altında oluşan
zevkler, eğlenceler, üzüm bahçeleriyle, şırası sarhoş eden kalp muhabbetlerinin
çeşitleri ortaya çıkar. Tefekkür zeytinini, sadık kuruntu narını ihraç ederiz.
Seyri sülûk halinde, sıratı müstakim, doğru yol üzerinde, çeşitli mertebe ve
rütbelerde, gizli ve açıkta, zevkler ve lezzetler ihraç ederiz. Sebze, meyve ve
yemişlerde olduğu gibi vusul, vasıl olma, ulaşma zamanında, her şeyin kemaline,
olgunluğuna itibar ve iltifat ediniz. Şu saydığımız ayetler ve ahvalde, ilmî
imanla iman edenler için büyük deliller vardır.” (6 Enam, 99)
Okumayı, bilgi edinmeyi, öğrenen, kâinatı okuyabilir ve her şeyi
öğrenebilir. Maddi ve bedensel perdelerden soyunabilen insan, Kalpten Basiretli
görüşe, Hakikati idrak edebilen akla erip, Ruha, ilme ve idrake ulaşabilir.
Umarım biz de basiretle gören akla ulaşıp, tevhit ilmiyle, Halkta, Hakkı
görebiliriz!
Necdet Altınay 13042024