10 Nisan 2024 Çarşamba

Akıl, Ruhun Kalbe Kapısıdır,

 

Akıl, Ruhun Kalbe Kapısıdır,

Akıl, insana verilen en büyük nimettir. Aklını kullanan kendini de Yaratanını da bilebilir. Beyin, beş iç ve beş de dış duyulardan bilgi toplar, değerlendirir, anlam kazandırır. Ama basiretli görüşle Varlığın ardındaki hakikati idrak eden Kalp gözü akıldır. Nefsine hâkim olabilen Kalp, Ruha açılım ile ruhun nurunu, ilmin idrakini, akıl ile sağlayabilir.

“Hakk’ı işitmeğe, Hakk’ı görmeğe, Hak’la söylemeğe sebep olan akıl nurundan kalpleri yoksun olduğundan onlar, hakikaten sağır, dilsiz ve kördürler. Kalplerinde aklın nuru, idraki, olmadığı için şuur yerleri olan göz, kulak ve dillerinden kalplerine giden yollar kapalıdır. Kalbin nuru olmadığından göz, kulak ve dilden istenen faydalarından haz alamaz ve istifade edemezler. Bu nedenle münafıklar, sağır, dilsiz ve kördürler.” (2 Bakara, 18,19) “Ahdin misakı olan sözleşme ile Allah, tevhit ilmini akıllara kazımıştır. Böylece, insanlar, cismani perdelerden soyundukça, tevhit ilmi, yeni keşfedercesine, kendilerine aşikâr olur. “Bela” evet demeleri ise insanların zatları ile tevhit ilmini kabulleridir. Her insan, insanlığın bir parçasıdır, kendinde kısmen insanlık vardır, akıl verilmiştir, aklını kullanarak ilmini artırabilir, ilmi arttıkça, bedenden ruha yücelebilir, insanlığını geliştirebilir, tefekkürle,  ilim, yeniden keşfedercesine aşikâr olur. Tevhit ilmini idrak yeteneği verilmiştir, bu yeteneği insan kullanmalıdır, O’nu ispat etmeye, olgun, kâmil insan olmaya, söz vermiştir, sözünde durmalıdır.” (2 Bakara,27) “İki Âlem vardır, birisi beden ve beden organları olan cisim âlemi,  ikincisi ruh âlemidir. Semanın yedi kat olması ruh âleminin mertebeleridir. 1- Madde âlemi, 2- Nefis âlemi, 3- Kalp, 4- Akıl, 5- Kalbin Sırrı, 6- Ruh, 7- Ruhun Sırrı. Tasavvuf açısından akıl ruhtur, ruhtandır, ruhanîdir; akıl, konuşan nefsin akıl erdirme gücüdür. “Akıl, ruhun nuru ile nurlanan, ilmin idrakiyle aydınlanan, kalbin parlak bir mevziidir.” “Kalp de, idrak eden, düşünen, konuşan nefisten, insanlıktan, ibarettir.” (2 Bakara, 29) “Siz, «ruh» Rabbinden «akıl» meleği vasıtasıyla «kalp» Nebi'sine indirilen, makul, akla dayanan, kitabı okuyunuz.” (2 Bakara, 50) “Vehim şaibesinden arındırılmış, şeriat nuruyla nurlanmış, olan akıl ile akıllanmış olanlara elbette pek büyük deliller vardır.” (2 Bakara, 164) “İnsan bir bütündür ama kendi nefsiyle var değildir, her mevcut olan O’nun vücuduyla mevcuttur. Vücudun bütününden infisam etmek, kopmak, ayrılmak, iki vücut halinde var olmak, mümkün değildir. Akıl, kıyasladığı için iki varlık gibi görür. Mümkün, mevcut olanlar, Allah’ın efali ve sıfatıdır. İnsan, tüm organlarıyla bir bütün halinde yaşarken, kendi iradesi dışında bir organı, eli, kolu, hareket ederse onu duyar, işitir. Akıl, bir insanı, ayrı bir varlıkmış gibi itibar eder, düşünürse, o insan, Varlıktan kopukmuş gibi algılanır. İnsanın ayrı bir varlıkmışçasına hareket etmesi halinde ise ‘Varlık’ onu hemen işitir, çünkü kendi kendine hareket ettiğinde varlıktan kesilmiş, kopmuş olur. Özgürmüş gibi hareket edildiğinde niyeti bilinir, sözü işitilir, hareketi duyulur ve hissedilir. Bağımsız gibi hareket etmenin nedeni maddenin ardındaki, özündeki ilmi bilmemek olabilir. Hareket ve sıfatların karanlıklarından, hayal, kuruntu ve şüpheden,  kurtularak ruh âlemi fezasına; ilim ile kalbin ufkuna ve semasına çıkılabilir. Maddeyi, eşyayı, kişileri, mevcudatın tümünden, ‘Vücut’tan, kırık, kopuk ve bağımsız hayal etmek eşyanın doğasına aykırıdır.” (2.256, 257)

“Bütün yiyecekler akıl sahiplerine asıl hükmüyle helâldir. Zira akıl zarar veren ve helak eden şey’in haram olduğuna hükmeder.” (3 Ali İmran, 93) “O Ayetlerden biri de İbrahim makamı, yani Ruh Nurunun kalbe ulaştığı yer olan akıl vardır.” (3 Ali İmran, 97) “İnsanlara gönderilen on iki vekil, beş dış duyu, görme, işitme, koklama, dokunma, tat alma ve beş iç duyu, adalet, vicdan, zekâ, hayal ve fikir gücü ile teorik ve pratik akıldan ibarettir.  Eğer siz ruh,  kalp ve melekût,  hâkimiyet,  imdadından gelen akıl ve ilhamla, isabetli fikirler ve doğru hatıralarla, akıl ve fikir resullerine hürmet edecek olursanız, fena ile zatınızı da teslim ile Allah'a iyi bir ödünç verirseniz, sizden hicaplarınız olan zat,  sıfat ve ef’âlinizin vücutlarını elbette setir eder, örterim.” (5 Maide, 12) “Âdem’in, biri sırf akılcı Habil ve diğeri sırf hayalci Kabil olmak üzere iki oğlu vardır ve her ikisinin de ikizi kızdır. Âdem, Kabil’i, Habil’in ikiziyle, Habil’i de Kabil’in ikizi ile evlendirmek ister. Âdem’in amacı yalnız aklını kullanmayıp aklını hayal ile süsleyen ve yalnız hayali davranışlar yerine akılcı hayaller kurabilen torunlar sahibi olmaktır.” (5 Maide, 27,28) “Varlıklar, mevcudat, eşya ile mahcup, perdeli, engelli olanlar, hisleri ile kalırlar. Var olanların kendi kendine hareket ettiklerini zannederler. Bu mertebeyi geçip de varlık perdesini yırtan, hareketin kuvvet ve kudretten olduğunu görüp anlar. Aklı, İlahi hidayet nuruyla hidayet bulan kimsenin ise Basiret gözü de açılır, kuvvetlerin ardında, bilimsel özelliklere sahip bilgi ve Hakkın gölgesi olan İlim olduğunu, İlmin sahibinin de Hak olduğunu anlar. Hareket etme iradesinin, varlıkta ve varlığın kuvvet ve kudretinde olmadığını, Kudretin de sahip olunan bir şey olduğunu görür. Böylece, İradenin, İlmin sahibine, Varlık olarak görünene, ait olduğunu, Hakkın, Halk olarak göründüğünü, idrak eder. Ve hakkıyla «La ilahe illallah» der.” (6 Enam, 75) Resimden, ressama ve ressamlıktan, ressamın Zatına, kişiliğine gidilir. “Gökyüzünden inen yağmur suyu ile çeşitli otlar, meyve ve sebzeler, bitkiler, nebatat, çıkardığımız gibi aynı şekilde, ruh semasından inen ilim suyu ile de her sınıf ahlak ve fazilet, nefis yeşilliği, güzel ve parlak ziynetler, şerif ameller, sadık niyetler çıkarırız. Hurma salkımı gibi akıl erdirmelerle bilgiler elde edilir, hakikatlere ulaşılır. Hakikatlere ulaşma, ruh nurundan, ilmin idrakinden, zuhur ettiği için kendiliğinden olmuş gibidir. Çeşitli koşullar altında oluşan zevkler, eğlenceler, üzüm bahçeleriyle, şırası sarhoş eden kalp muhabbetlerinin çeşitleri ortaya çıkar. Tefekkür zeytinini, sadık kuruntu narını ihraç ederiz. Seyri sülûk halinde, sıratı müstakim, doğru yol üzerinde, çeşitli mertebe ve rütbelerde, gizli ve açıkta, zevkler ve lezzetler ihraç ederiz. Sebze, meyve ve yemişlerde olduğu gibi vusul, vasıl olma, ulaşma zamanında, her şeyin kemaline, olgunluğuna itibar ve iltifat ediniz. Şu saydığımız ayetler ve ahvalde, ilmî imanla iman edenler için büyük deliller vardır.” (6 Enam, 99)

Okumayı, bilgi edinmeyi, öğrenen, kâinatı okuyabilir ve her şeyi öğrenebilir. Maddi ve bedensel perdelerden soyunabilen insan, Kalpten Basiretli görüşe, Hakikati idrak edebilen akla erip, Ruha, ilme ve idrake ulaşabilir.

Umarım biz de basiretle gören akla ulaşıp, tevhit ilmiyle, Halkta, Hakkı görebiliriz!

Necdet Altınay 13042024