Doğumla Bir, Mevtle Bin Yaşa!
Tam ve mükemmel, kesin yok ve yokluktan, tam ve mükemmel, kesin ve mutlak
boş ve boşluktan gelir yaşarız. Atom boşluktur, atomun bile olmadığı yerden
geliriz. Geriye doğru bakar, tarihi yazar ve yaşayabiliriz. Geleceğe doğru
bakar, geleceği yazar ve yaşayabiliriz. Sevginin ne kadar güçlü, kuvvetli ve
kudretli olduğunu bilir, sever ve seviliriz. Bedenimizin ne kadar güçlü ve
kuvvetli olduğunu bilir, bedensel iş ve işlemler yapar hareket ederiz. Ruh ve
maddemizin kıymet ve kadrini bilir, ikisinin ayrı zevkine varır ve birlikte
keyfini sürer, yaşarız. Beynimizin, madde olarak, atomlardan oluştuğunu biliriz
ama bilincimizin de olduğuna şahit oluruz. Üstelik bu bilinci kozmik bilinç ile
bütünleştirme cesaret ve bilgeliğini gösteririz. Hafızası boş olarak doğan
beynimiz, zaman içinde bize, evreni kalbimizin içinde bir zerreye
dönüştürebilir. Bu hâl içinde, doğum ve mevt kavramlarını, bilimsel ve dinsel
mesajlar açısından değerlendirebiliriz. Ruh, maddeye bağlı ve bağımlı mıdır?
‘Verilmiş olan maddeye hükmediş iradesi’ sonuçta bilince mi dönüşür?
Zelzele
suresinin tevilinde, çok ayrıntıdaki bir bilimsel gerçeğe değinilir. İnsan
ruhunun yani ‘ilminin’, ‘maddeye hükmedişin’ verilen bir ‘irade’ olduğu
anlatılır. Bu iradenin idrak edilme bilinciyle, maddeden soyunulabileceği
açıklanır. Ruhun, maddeden soyunup, bir bilgi, ‘info’ olarak kalabileceğini
ancak kütle ve maddenin tekrar enerjiye dönüşeceğini, yeniden toprak olacağını
anımsatır. “İnsan ruhunun, insanı insan yapan ilminin, maddeden soyunup,
temizlenip, maddeyi terk etmesi, arınması zamanında, hayvanî ruh ve kuvvetler,
canlılık ilmi ve canlılık veren kuvvetler, ıstırap ve acı çeker. Beden ve
maddenin, ruhsuz, ilimsiz bir şey yapamaz sadece bilinçsiz hareket edebilir,
kişiliği bozulur. Ruhsuzluk durumunda, madde, tek düze bir sarsıntı, sallantı
ve titreşim içinde olur, yalnız bilinçsiz sarsıntı ve titreşim içinde oluş
vardır. Bu eşkâl, bu tanım içindeki sarsıntı, sallantı ve titreşim, evvel-i
meta manasında olan sakaleyn yani insan ve diğer canlıların cemidir,
toplamıdır. Diğer bir deyişle herhangi bir ‘şey’ olmadan önceki haldir. Yani
madde ve beden arzının, kendisinin kadri ve kıymetinin bilinmesine sebep olan
ervah, mana ve ameller kuvvetlerinin heyetinin tümünü ve kalpte kökleşen itikatlar
meta'larını, kıymetlerini, değerlerini meydana çıkarır. Bu hal içindeyken insan,
«Beden arzının bu suretle muzdarip olmasının, sarsılıp titreşmesinin sebebi
nedir, bunun devası, çaresi, derdi nedir, bu ıstırap, mizacın inhirafından mı,
bozulup değişmesinden mi, yoksa ahlâtın, içine karışan şeylerin, galebesinden
mi ileri gelmiştir?» der. Böyle durumda, beden arzı, halinin diliyle, hal
diliyle, içinde bulunduğu halinin anlattığı şekilde, haberlerini söyler. O
vakit beden arzı, verilen iradenin nasıl kullanıldığını, evveline ait
haberlerini, söyler. Tahkik, incelendiğinde, görüleceği gibi senin Rabbinin ona
işaret eylediğini, ruhun yok oluşu, ilmin ortadan kaldırılışı ve mevtin, ölümün
tahkiki, incelenmesi, zamanında ıstırap ve harap ile ağırlığının ihracı ile emir
eylediğini söyler. Maddenin içinden bir ‘şey’ oluşmasına ilişkin ilim
çıkarıldığı zaman, maddenin kütle ve ağırlığı da ihraç edilir, ortadan
kaldırılır, aslına döner. Ruhun maddeden soyunması zamanında, beden arzı da
ıstırap içinde harap olup ortadan kalkar, kütlesi ve maddesi de yok olur. O
vakit insanlar, kimi hayırlı, kimi hayırsız, eşkıya olarak müteferrik,
ayrılmış oldukları halde, bedenlerinin mizaçlarından, mezarlarından, hesap ve ceza yurtlarına sudur ve hareket
ederler. İmdi hayırlılardan zerre miktar hayır işleyen kimse o hayrı görür. Eşkıyadan
zerre miktarı şer işleyen de o şerri görür.
Küfür ve hicap sebebiyle eşkıyanın hayırları yanıltıcıdır, keza iman,
tövbe, galebe-i hayrat, selameti fıtrat ile hayırlıların da şerleri af olunur. (99.1-8)
‘Her Şeyin
Birleşik Bir Kuramı Olarak Sicim Kuramına’ göre, “Madde atomlardan oluşur,
atomlar da kuarklar ve elektronlardan. Bütün bu parçacıklar, aslında titreşen
küçük sicim ilmekleridir. Sicim kuramı, tek bir ilkeden - en ileri mikroskobik
düzeyde her şeyin titreşen tellerin bileşimlerinden oluştuğu ilkesi - bütün kuvvetleri ve bütün maddeyi içerebilen
açıklayıcı tek bir çerçeve oluşturur. Elektron,
bir biçimde titreşen bir sicimdir,
yukarı kuark başka bir biçimde titreşen bir sicim vs. Her hangi bir
‘şey’in ‘info’su asla yok olmaz ama kütlesi, örneğin kara deliğe düşerek,
enerjiye dönüşür.” (1)
Bulunan,
bilinen, tanımlanan her zerre, bilimsel özellikleriyle, titreşimiyle, kendine
özgüdür ve böylece biri diğerinden farklı isim, cisim ve resimdedir. Her
parçacığın bilimsel olarak özellikleri bilinir, öyle oldukları bilinse de neden
öyle oldukları bilinmez. Tüm fizik bilgileri fizik ilmini oluşturduğu gibi tüm
parçacıkların fiziksel özellikleri de ilmi oluşturur, ilimleri nedeniyle öyle
oldukları söylenebilir. Her ‘şey’, Haktan, hakkını, hakça aldığı için var olur.
Madde, canlılık ve insanın ruhu, kendine özgü ilmi, vardır ve Haktan
alınmıştır.
Kemale eren
insanlar, belirli bir bilince ulaşmış olarak kabul edilebilir. Bu bilinç düzeyi,
everensel veya kozmik bilinç ile birleşebilirse ‘Bir ve Tek Bilinç’ olabilir ve
parçalardan söz edilemeyebilir. Bir ülkenin tüm elektrik sistemi bir bütündür,
küçük parçaları geçici olsa, ömrü kısa olsa da tüm sistem kalıcı ve ömrü uzun
olabilir. Bir atomun alt parçacıkları var olduğu sürece, bir atom yok olsa da,
yeniden uygun koşullar oluştuğunda, aynı atomdan yeniden oluşabilir. Hidrojen
atomu, aynı bilimsel özelliklere sahip olarak, maddesel düzeyde yeniden
oluşabilir. Canlılık ve insanlar, özellikle de beyin ve bilinç konuları
üzerindeki bilimsel araştırmalar, madde düzeyindeki bilimsel özellikler ile
‘bilinç’ konusunun birbirlerinden çok farklı olduğunu gösterir. Binlerce
atomdan oluşan moleküllerin, milyonlarca elektriksel akımlar oluşturarak,
ortaya koyacağı bilinç, uzun ömürlü olabilir. Ayrıca, insanın mı bilinci
oluşturduğu yoksa bilincin mi insanı oluşturduğu tartışılabilir. İradesi
olmayan atomların bilinç oluşturması yerine, atomların verilen belirli bir
irade çerçevesinde, örneğin DNA ile önce bir canlılık sonra da bilinç
oluşturduğu, kutsal mesajlarla, anlatılıp açıklanmaktadır.
Umarım biz
de olabildiğince külli iradenin idraki içinde olabiliriz.
(1)
“Evrenin Zarafeti”, Brian Greene, sayfa 43, 45.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder