18 Mayıs 2020 Pazartesi

Taklidî ve Tahkiki İman


Taklidî ve Tahkiki İman
Bilim, doğa, evren ve yaradılışa ilişkin kutsal mesajları kanıtlar. Kısaca, ‘bilimin amacı inancı kanıtlamaktır’. “Din ile bilimin ne ilgisi var” hatta “Dinde aklın yeri yok” diyen vardır. Oysa tahkiki imanın gereği akıl ve bilimdir.  Din ve bilimin ilgi odağı insandır, insan içindir. İnsana hitap, akla ve mantığa uygun, makul ve mantıklı olmalıdır. Kutsal mesajlar da, bilimsel bilgiler de, evren ve varoluşa ilişkindir. Kadim bilgiler, bilim açısından İdris Peygamber olarak bilinen Hermes’e, dinsel bilgiler ise, büyükbabası, Hz. Âdem’e dayanır. İnsanın gelişimiyle, her iki alanın bilgileri de, yaradılışın temelindeki evrime, değişim ve gelişime uğrar. Kutsal mesajlar da, bilim de, insanlığın gelişimiyle birlikte gelişir. Dinde tagayyür, ‘farklılaşarak mükemmele giden belirginleşme’ esastır.
Kişiler, kişiliklerinin bakış açılarına uygun olarak, bilgi ve mesajların uyumundan veya uyumsuzluğundan söz eder. İçten, kalpten vahiy ile gelen mesajların da, doğadan elde edilen bilgilerin de kaynağı, ilham veya sezgiler olmuştur. Bazı despotik kişilerin, kendi çıkarları uğruna, halkı sömürdükleri dönemlerde, ortak akıl ve kalpten gelen mesajlar, geniş kitlelerce kabul görmüştür. Doğanın ardındaki, fizik ve kimya gibi, ilme dayalı bilgiler de, doğa karşısında çaresiz kalınan alan ve dönemlerde gelişmiştir. Düşünen akıl, gerek kalpten aldığı duygusal, gerekse doğadan alınan bilimsel, bilgilerin daima makul ve mantıklısını seçer. Bilgi ve mesajların kaynağına inen akıl, mesaj ve bilgiler arasında asla bir tercih yapmaz, ‘akılsızlık’ veya ‘düşüncesizlik’ tercih yapar. Halkı sömürmek gibi akıl da sömürülerek, bilimsel bilgilerin doğru, mesajların dogma olduğu söylenir. Aklı, verilen en büyük nimet olarak, amacının dışında kullanmak yanlıştır. Âlem ve Âdemin halk edilişi, ilmin, ‘İlahi İrade Kanunları’ halinde dünyayı döşeyip, yaşama uygunluğunun sağlanması ve insanın bilinçle donatılarak yaratılması, mesajlar gibi hep akıl için ve akla hitap eder.
Kutsal mesajlar, devrinin, aklını kullanan kişilerine hitap eder, akılsızlara olmadığı üzerinde ayrıca durulur. İnsanlığın gelişimine uygun, anlaşılabilecek şekilde ve anlaşılmak üzere, her şeyin varoluşu açıklanmaya çalışılır. Bu nedenle, mesajlar, evrenin yoktan, yokluktan ve boşluktan yaratıldığından başlar. Bilimsel çalışmalar da nihayet bu gerçekleri kanıtlamış bulunmaktadır. Mesajları içeren kitap bir bilim kitabı değil ama sadece sosyal ilişkileri düzenleyen felsefe kitabı hiç değildir. Evrende, muhteşemin ihtişamı görülür ve Grand Dizayn, Büyük Tasarım gibi ifadelerle anlatılır. Hitap, her zaman aklını kullanan, işleten ve ibret alan kişiyedir; evreni ve kendisini, kendisine anlatır, ayna görevi yapar. Kitap, bakana kendini gösterir, okuyup düşünene kendini bildirir. İnsanı, böylece muhatap alarak, Kitap, ‘Yaratıcısını bilmek amacıyla, özgür iradesinin verildiğini’ idrak etmeye çağırır. Önce, bir başka kişiye kulluk etmemesi istenir. Verilen cüzi iradesinin de külli irade karşısında fazla geçerli olamayacağının idrak edilmesi öğütlenir. Bilim, özgür iradenin yokluğunu kanıtlamıştır. İnsanın ne olduğu, nereden gelip nereye gittiğini açıklamak dinin, aklın, bilimin ve ilmin işidir. İnsan ile evren, Âdem ile Âlem, ikizdir. Âlem nasıl oluşmuşsa Âdem de öyle oluşur. Her ikisinde de çok geniş çaplı doğal ve evrensel yasalar geçerlidir. İkizler, uyumlu bütünleşme için sürekli etkileşim, değişim ve gelişim içindedir.
Gelecekte de geçerli olacak olan Kitabımızın temel konusu insandır. Rahman Suresi ikinci ayetinin “Kuranı öğrettik”, üçüncünün “İnsanı yarattık”, oluşu düşündürücüdür. Cenin, yumurtanın döllenişinden itibaren, ilk kırk günde ‘su damlası’, ikinci kırk günde ‘kan pıhtısı’, üçüncü kırk günde ‘çamur’ kavramlarıyla anılır. Bilim kanıtlamıştır ki cenin, ilk dönemde ‘su içinde damladır’, ikinci dönemde ‘bel kemiğinde kandamlası’ oluşur, üçüncü dönemde ise ‘bedenin eli ayağı organları belirginleşir’. Bebeğin önce kalbi oluşur ve kalp atışı başlar, kalbi durunca da hayatını kaybeder. Tam bir boş ve boşluktan oluşan atomlar, emirle, su içinde su damlası oluşturur. Kalbin oluşumu, tüm kuvvetlerin madde ve bedeni oluşturmak üzere toplanması, izdiham etmesi halidir. Bilim de, ‘ilgili kuvvet alanları içinde’ ‘toplanan kuvvetlerin’, ‘kütle kazanarak’ ‘madde’leştiğini kanıtlar. Kitap da ‘kuvvetlerin izdihamıyla bedenleşir, temessül ve tecessüm edersiniz’ der. İnsan beyni başlı başına bir mucizedir. Boş bir madde iken bilgi ve bilinç oluşturmayı başarır. İnsan, bildiğini bilen tek yaratıktır, ‘konuşma geni ve kemiği’ ile ayrıcalıklı olarak donatılmıştır. Adı FOXP2 olan genin hükmettiği 116 insan geninin şempanzelerde olmadığını bilim belirlemiştir. (1)
Ormanda kaybolmuş bir ergen insanın, konuşmayı unutup maymunlaşması, insanın yaratıldığına delil oluşturabilir. Doğadan, doğa koşullarına uyum sağlayarak gelmiş olamayacağını kanıtlayabilir. İnsan bedenini, farklı titreşimlere sahip parçacıklar, irade ilavesiyle toplanıp oluşturur. Çok farklı bilgi, bilim ve ilmin bütünleşerek oluşturduğu ‘insan bilincini’ geliştirmek, doğal bir süreç değildir. Akıl, fikir, hafıza, düşünme, fikir geliştirme ve konuşma, başkalarına öğretme ve öğrenim kuvvetleri, yetenekleri, diğer canlılara ilaveten, verilmiş nimet olabilir. Gazap ve şehvet kuvvetleri, elektrik ve manyetik kuvvetleri andırır. Elektriğin fazlası insanı öldürür, gazabın fazlası da kahreder; şehvet ise cezp edici veya itici, manyetik kutupları andırır. İnsanı, hangi kuvvetlerin yoldan çıkardığı ve hangi kuvvetlerin doğru yola ilettiği anlatılır. Elektromanyetik radyasyon, ışınım, evrenin her köşesindedir ama hiç mesaj taşımaz. Yalnız canlılarda, mesajlaşma amacıyla, bu ışınım, verilen cüzi iradeyle, kodlanıp çözümlenir, moleküller röle istasyonu gibi çalışır. Bu bilgi, maddesi kaybolsa da kaybolmaz. Aynı şekilde ruh da maddeden soyunabilir.
Umarım, biz de doğa ve evreni, dedikleri ve demek istedikleriyle, ‘kozmik bilinç’ olarak okuyabiliriz.
(1)   Konuşma Geni: FOXP2; Konuşma Kemiği: HYOID BONE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder