27 Temmuz 2022 Çarşamba

Aşkla Vuslat

 

Aşkla Vuslat

Molekül, organel, hücre ve organlardan oluşan bedensel bütünlük içinde oluşan bilinç, ‘düşünen akıl’ sahibi ise, idrak eder, bilir ki, bu alt sistemler, insana, nimet olarak ‘verilmiştir’. Genler, doğa, çevre bilinçli kişiyi, kişiye gerek duymadan, emaneten oluşturur. İnsan, bunu idrak etmeli. “Biz, vücudumuz günahlarından sana rücu eyledik, bize bu dünyada fenadan sonra bekada adalet, ahrette müşahede takdir et.” (7 Araf, 156) Evrenin amacı insan oluşturup inşa etmek; olgun insanın amacı ise kendini ve Rabbini bilmektir!

“Var olan her şeyin, eşyanın ardında, akıl ile bilinebilecek bir ilim vardır. Bunu Kur’an bildirmiş, bu ilmin nasıl uygulandığı da Furkan olarak indirilmiştir. İnsan, ilim ve amelin, ilim ve uygulamanın, ayrıntılarını idrak ederek namazı (salât) yerine getirir ve ilim ile uygulama arasını birleştirir. Namaz, teslimiyet, zikir, tabi olmak, itaat etmek ve ulvî ilişki eylemlerini içerir. İlmin ve uygulamasının idraki olan namaz,  her düzey için yerine getirilir.  Bedenin idraki ‘Yatsı’; Nefsin rızası ‘Vitir’; kalbin huzuru “Sabah”; sırra erme “Akşam”; benlik ve bencilliğin yok edilmesi ve hakikat güneşinin parlaması, yüceliş yolunda ruhun Şuhut’u, uyanıklığı, ‘İkindi’; Hakk’ın ruhuyla dirilerek, itaat ve hakikat ilminin zevkiyle şükretmekle “Öğle” namazları kılınır. Hakikat idrak edilince, ayni vahdette, kul ve namaz yoktur.” (29 Ankebut, 45) Güneş tepede ise, gölgeler yoksa yalnız Cuma namazı kılınır.

“İnsan ile şeytandan başka hiçbir mahlûkta küfür bulunamaz. Kâffesi, hepsi, Allah'ın emirlerine uyar ve itaat eder. Şeytan, küfrünün hakikatinde Allah'ın iradesi olduğuna inanır, bu da ayni imandır. Yalnız insan, kendi iradesi ile hicaplaşır, perdelenir, örtünür, tesettüre girer.” (3 Ali İmran, 83) “Sizden şeytanın vesvesesini gidermek, yakin kuvvetiyle kalplerinizi kuvvetlendirip göğsünüzü sakin tutmak ve o kuvvetle ayaklarınızı sabit kılmak için, size Ruh semasından ilmen yakin suyunu indirdiğini hatırlayınız. Çünkü korku ve tehlike yerlerinde sebat ve şecaat, ancak yakin kuvvetiyle olur.” (8 Enfal, 11)

“Şevkinin şiddetinden kendine özgü çalışması ve gayretiyle,  nefsini terbiye ederek,  Allah yolunda, menfaat beklemeksizin, çalışıp ilerleyenler, içtihat ederler. Bu nefisler, fikir ile bilgileri birleştirip, nazar çakmağını çakarak, faal akıl nuruyla iştigal, meşgul olma, uğraşma, ateşini çıkarır. İlahî tecelli sabahının nurunun, anlayışının, idrakinin, ortaya çıkışıyla ve eserinin sürekli görünüşüyle; nefsin, vehim ve hayal vesveseleri, şehvet ve lezzet eğilimleri, ortadan kalkar. Nefsin efal ve sıfatının tümü yağma edilir. Büyük kıyamet sabahında, aşk ile Hakk’a şiddetli yönelme nedeniyle, bedeni geride bırakıp, kalp ve ruh dostluğuna dönüş, beden toprağının tozunu atar ve bedenden toz koparır. Yani ifna ve helak ederek, tecelli sabahının nuruyla, cemi aynı zata dâhil ve aynı cemde gark olurlar.  Beden toprağını o derece latif hale getirirler ki cemi zata dâhil olurlar.  Çünkü miraç beden ile olmuştur, vasıl olma ancak beden ile olur. Hakka, hakkın nimetleriyle vasıl olunur. Hakka ulaştıran malı çok sevmesi nedeniyle, insan, Hakka arkasını, mala önünü, döndüğünden cimri olur ve şen şakrak güler yüzlü olamaz, Hak’tan mahcuptur. Beden kabirlerinde bulunan nefis ve ruhları dirildiği zaman sadırlarında gizlenmiş olan tüm niyet, sıfat ve ameller ortaya çıkar, herkes hak ettiği karşılığı alır.” (100 Adiyat, 1-8)

“Siz,  tabiatın,  doğanın maddesel, bedensel, şeylerinin kendisini görüp de ardındaki ilmi görmezseniz, tabiat cehenneminin ateşini görürsünüz. Daha sonra ilmin de üstünde olan zevk ve vicdan ile o ateşi aynen yakin olarak zevk edeceksiniz. Bunun üzerine nimetin ne olduğunu takdir edecek, fani, gelip geçici, lezzetler mi yoksa baki olan uhrevi nimetler mi daha kıymetli olduğunu anlayacaksınız. İlmen yakin mertebesine varmış olsanız, ilmen yakin olarak bilseniz, bedensel ve duygusal olgunlaşma, şehvet ve kuruntuda boğulma rezaletleri içindekilere özel, tabiat cehennemi ateşini görürdünüz ve bu rezaletlerden tamamıyla sakınırdınız.  Diğer bir deyişle,  yediklerinizin,  yalnız damak tadı yerine,  verdiği güç ve kuvvetle geliştirebileceğiniz düşünce ve fikirleri görebilseniz, bu fikirler ile o yiyeceklerin ardındaki (protein ve vitamin moleküllerini oluşturan) ilmi idrak etseniz, geçici lezzetlerde kalmamış olursunuz. (Yiyeceklerden alınan protein ve vitamin moleküllerinin beyinde oluşumunu tetiklediği, lezzet, zevk, haz veren seratonin ve melatonin moleküllerinin ardındaki ilmi idrak edip, bilgi işlem sürecinin, bilincin, kıymetini bilirsiniz.) İlmin kıymetini bilmemek halinden, bilmek haline geçilirse, bilmemek halinin nasıl bir hal olduğu daha iyi anlaşılır. Maddede, eşyada, lezzette ve yiyecekte kalmanın zararları görülür. Lezzetin faniliği, geçiciliği, diğer bir lezzeti iticiliği, böyle düşünmenin sığlığı ortaya çıkar. İlmî yakınlığı bilseniz şevkinin şiddetinden, aşk ateşinin yakışından, cenneti ve cehennemi görürsünüz. Sonra o şevk ile aynen yakin ve müşahede rütbesine terakki ederseniz, aşk ateşinin hakikati ayanen, apaçık, görünür.” (102 Tekasür, 6-8) İlmen yakınlık aşk ateşine götürür, aynen yakınlık ise aşk ateşinin hakikatini apaçık, görünür kılar!

“Ebrara, iyi niyetlilere, ikram edilen şarabın mizacı, sırf hakiki aşkın yüce makamındandır ki o da cem halinde, mertebesinde, sunulur, kâfur denilir ve zat muhabbetidir, cennet meşrubatının en güzelidir, vücut rütbelerinin en âlâsıdır, vasfının suretinden tecerrüdü, soyunulması, nedeniyle deresiz ve oluksuz akar. Ebrar, iyi niyetli sadıklar, için ikram, sıfat makamında, sıfat muhabbetinde olduğu gibi zat muhabbetinde de vardır. Zatı da müşahede ettikleri için şarapları, zat muhabbeti ile karışık olabilir. Doğru yolda, sıratı müstakimde, yaklaşmakta ve yakınlaşmış olanlara, tafsil makamında ehli istikamette olanlara ebrar, sadık, denir bunların hakikatleri ve içtikleri ile cem makamında ehli istiğrak, gark olmuşların hakikatleri ve içtikleri farklıdır. Zat muhabbeti, vücutsuz, efal ve sıfatın üstünde, deresiz, oluksuz (kütlesiz, maddesiz, meysiz) akar. Ebrar için sıfat makamında sıfat muhabbeti olduğu gibi zat muhabbeti de vardır, zatı da müşahede ettikleri için,  karışıktır.  Mukarrebler,  yakınlaşmış olanlar,  tafsil makamında doğru yolda olup da tevhidi zata vasıl olanlar, Allah ile kaim olan kâmillerdir. Cem makamında ehli istiğrak, gark olmuş,  dalmış, olanların şarabı nispetsiz,  farksız,  beyaz ve halistir,  saftır kâfurdur.” (83 Mutaffin, 27-29) Aşk ateşinin hakikatini görene, aşkın yüce makamında olan sadıklara, Ebrar denir ve şarap ikram edilir. Cem makamında ikram edilen ise kâfurdur!

Umarım, nimetlerin ardını, ilmini, idrakle, aşk ateşinin hakikatini apaçık görebiliriz!

 Bil, ilmî ve aynî yakine dek,/Ruhun, ruha geldiyse denk, /Yoktur, mekâna gerek,/Aşk ile müebbet muhabbet!

 

                                                                        Necdet Altınay, 27072022

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder